Karalahana.com! Laz uşaklarının gayrıresmi web sitesi

 Anasayfa yap |   Sık kullanılanlara ekle  ENGLISH

 RİZE

 ARTVİN

 ORDU

 BAYBURT

 SAMSUN

 SİNOP

 

 

 MÜZİK

 TARİH

 KİM KİMDİR

 

 

 

 KARADENİZ FORUM

RESİMLER

 EDİTÖRDEN

 AJANDA

KARADENİZ GAZETELERİ

 

LİNKLER

 RİZE

 ARTVİN

 ORDU

 BAYBURT

 SAMSUN

 SİNOP

 

 

 

DOSTLAR

 GEREKLİ LİNKLER
 GAZETE OKU

 TV SEYRET, FREE TV

 KARADENİZ GAZETESİ
karalahana karadeniz gazete, karadeniz gazetesi, karadeniz haber
Yukardaki logoyu tıklayarak Bağımsız Karadeniz Gazetesini okuyabilirsiniz.

Önemli linkler, gazete oku, tv seyret
 Dünyanın tüm televizyonlarını Canlı seyretmek, tüm gazeteleri tek bir sayfadan okuyabilmek için önemlilinkler.com
www.onemlilinkler.com
sitesini sık kullanılanlara ekleyin.

KARALAHANA DA YAZAR OLUN


Yazılarınızı yayınlamamız için bize gönderebilirsiniz

Kaçkarlar, Kaçakr dağları, Rize karadeniz kaçkar gezisi

KARADENİZ’DE YAYLA ZAMANI

 UĞUR BİRYOL

[email protected]

 Şehrin meşakkatli hayatından bunalanlar için doğa bulunmaz bir nimettir. Doğanın en zengin hallerinin bulunabileceği “ yağmur, güneş, kar, rüzgâr, bulutlar, sis”  bir yer var: Doğu Karadeniz yaylaları. Kelimenin tam anlamıyla dört mevsimin yaşanabileceği bir bölge olan yaylaları bütünüyle hissedebilenler bence çadırıyla kamp kurmaya gelenlerdir. Neden diye sorulacak olursa? Çünkü kampçılık, gelenlere daha çok yer gezme fırsatı verir. Daha çok yer gezen insan da daha fazla şey görür.

 

Ben, bunu size Doğu Karadeniz yaylalarının en güzellerinin bulunduğu Kaçkarlar üzerinden anlatmaya çalışayım. Mesela Kavrun Yaylası’nda pansiyonda kalıyorsanız ve gezmiyorsanız, Kaçkar’ın eteklerindeki gölleri nasıl göreceksiniz? Ya da Kaçkar’a yakın tepelerden zirveyi nasıl izleyeceksiniz?  Ayder’e insanlar daha ziyade piknik yapmaya gider. Çokça da kaplıcaya girmek için. Oysa Ayder’den Kavrun, Avusor, User gibi yaylalara araçlarla gidilebileceği gibi yürünerek de ulaşılabilir. Üstelik yürüyüş güzergâhında çadır kurulabilecek alan çoktur. Çamlıhemşin yaylalarında Ayder, Kavrun, Amlakit gibi yerlerde pansiyon vardır. Ayder’de oteller de vardır ve bu nedenle daha çok insanın gelmesini sağlar.

 
Yürümeyi ve kamp kurmayı seven turistler için Fırtına Vadisi’nde oldukça uygun güzergâhlar mevcut. Zilkale ve Çat köprüsüne yürüyüşler yapılabilir ve Çat köprüsü geçilerek kamp yapılabilir. Çat’ta iki de pansiyon var. Dileyenler oralarda da kalabilir. Çat’tan sonra araçla ya da yürüyerek Elevit-Karunç-Trovit-Palovit-Amlakit güzergâhında, yaylalarda kalınabilir. Eğer şanslıysanız yaylacılara konuk olabilirsiniz. Bu arada yöreye gezmeye gelenlerin dikkat etmesi gereken iki önemli husus var ki, bunlardan biri yöreyi bilmeyenlerin mutlaka rehberle yola çıkması ikincisi de olumsuz hava koşullarına(aniden bastıran yağmur, fırtına) karşı tedarikli olmaları.
  
Çamlıhemşin, turizm alanında yeni yeni adını duyurmaya başladığından, altyapı sorunları ve ödeneksizlikten dolayı donanımlı konaklama alanlarına sahip değil ama özellikle kampçılar için çok uygun bir coğrafya. Zaten Çamlıhemşin gibi dik yamaçlardan oluşmuş bir bölgeye yatak kapasitesi yüksek oteller yaptırmak yörenin geri dönülemez çevre sorunlarıyla baş başa kalması demektir. Bunun yerine yaylalarda ev pansiyonculuğu geliştirilebilir ya da kampçılık için daha çok yürüyüş rotası belirlenebilir. Çamlıhemşin’i ve Karadeniz yaylalarını yakından tanımanın en iyi yolu onu araçla baştanbaşa gezmek değil aksine kapı kapı, yayla yayla dolaşıp, bulutlara daha yakın olmaktan geçer.

  
YAYLADA ÇOCUK OLMAK

Çocukluğu yaylalarda geçmiş biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, yaylada yaşamak biraz da bu zamanın dışında yaşamak gibi bir duygu tattırır insana. Öncelikle, büyük kentlerden yaz tatili için gelen insanlar köylerinde buluşur. Daha sonra da uzun yürüyüşlerle ulaşılabilen yaylalarına kavuşmak için sabahın erken saatlerinde yola çıkılır. Günümüzde artık hemen her yaylaya araçla ulaşılabildiği için bu adetten bahsetmek mümkün değil ama şunu özellikle belirtmek gerekir ki, yaylaya ulaşmanın tadı yürüyerek çıkar. Uzun ve yorucu olmasına rağmen yürüyüş yaparak gidildiğinde hem daha çok yer görme fırsatı olur hem de buz gibi pınarlardan su içme imkânı. Oysa şimdilerde araçlarla 1-2 saat süren yolculuklarla, yaylaya ulaştığınızda nereye geldiğinizi bile hissedemiyorsunuz.

Biz de çocukken sabah erkenden büyük bir heyacanla kalkıp, hazırlanırdık. Katırlara yüklenen erzaklar ve giyeceklerin ardında, inekler ahırdan çözülür ve onlar önde biz arkada yolculuğumuza başlardık. Tam 8 saatlik bir tırmanışla yaylamıza çıkar ama adım attığımız andan itibaren de yorgunluğumuzu unuturduk. 3 ay boyunca kalınan yaylalarda, diğer şehirlerden gelen, uzun süre görmediğimiz arkadaşlarla buluşur, kendimizi dağların rüzgârına bırakırdık. Sabahları ineklerin boyunlarına takılan çıngıraklarla kuşların sesleri birbirine karışır, güneş penceremize doğmadan kalkardık. Kuzinede pişirilmiş sıcacık ekmekler, bir peynir ve tereyağı kombinasyonu olan muhlama ve çayla taçlanan kahvaltıdan sonra kendimizi evden dışarı atardık. Kapı kapı dolaşır, eski yaylacı kadınlardan hikâyeler dinlerdik. Kimi artık yılların vermiş olduğu yorgunlukla yerinden bile doğrulamadan öylece uzandığı sedirinden bize peri masalları anlatır, kimi de hayvanlarını salıverdikten sonra kendini ev işlerine verirdi. Bizim içinse her şey oyun içinde gelişirdi. Çam kozalakları, kurumuş çamurlar ve ağaç dallarıyla kendimize saf bir dünya kurmuştuk. Çocukluğumuzda hafızamıza kazınan görüntülerse sanırım unutamayacağımız anıların başında geliyordu.Sis de denilen yerdumanı bir gün tüm dağları kaplayıp, bizi evlere hapsediyordu ama ertesi gün açan güneşle yine kendimiz dışarıda buluyorduk. Akşama kadar dışarıda geçirilen bir zamanın ardından, yorgunca eve dönüyorduk, tıpkı akşama kadar otlayıp karnını doyuran inekler gibi. Onlar da içeriye alınmayı bekliyordu bizim gibi. Onlar ahıra biz eve girdikten sonra, yemek faslı ve ardından gaz lambasında ya da şanslıysanız lüks lambasında oturup, muhabbete dâhil olmaktı gecenin finali. Yaylada bizim için günler böylece geçip gider ve bir daha ki seneye buluşmaya söz vererek ayrılırdık birbirimizden. 


GİDİYORUM YAYLADAN, GÜZ GELDİ ONUN İÇUN

 

Böylesine dolu dolu geçen bir yaz dönemi yaylacılığının ardından, eski yaylacılar gibi bizim için de yayladan ayrılmak sadece bir dönemi kapatmak değildi elbette. Kapıların birbiri kapanması çok büyük hüzün verirdi bize de. Herkes bire ikişer yollara düşer ve bir sonraki seneye gelmenin hayaline kapılırlardı. Biz de büyüklerimiz gibi aynı hayalleri kurardık ve hepimiz ayrılırken ağlardık. Çünkü bilirdik ki, yaylasız bir sene çok ama çok zor geçecek. Okul sıralarımızda bile hayali bir an olsun gözümüzde gitmeyen, apayrı bir dünyanın kapılarını aralayan bu cömert mekânlar anladık ki hayatımızın bütünü

Ne damgasını vuracaktı. O nedenle türkülerde de yaylalara çokça yer verilir olmuş. Bir Hemşin türküsünde, “ Gidiyorum yayladan/Güz geldi onun içun/Her puğardan su içtum/Sevduğum senun içun…” Yaylacılar, kulaklarında çardaktan gelen tulumun ağlatan sesi ve arkalarında bıraktıkları “gözü yaşlı” dağlarla vedalaşırlar… Hele hava açıksa gitmek oldukça zordur. Son bir kez daha bakılır ve iki damla gözyaşıyla bağırlara taş basılır.

 

ŞİMDİ YAYLA TURİZMİ VAR

Şimdiye kadar yazdıklarım bu yazıyı okuyan herkese abartılı gelebilir ama Karadeniz’e gittiğinizde dilediğiniz kişiye sorun, aynı hisleri paylaşacaktır. Ancak artık günümüzde yaylacılık denen kültür de teknolojinin kurbanı oldu ne yazık ki. Şöyle ki, artık birçok yaylaya araçla ulaşılabildiği için, insanlar kentlerde edindikleri alışkanlıkları yaylalarına taşımakta beis görmüyor. Misal, yaylada artık buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon gibi modern hayatın tüm gereçlerini bulunduruyor insanlar. İşin ilginç olan bir tarafı da daha düne kadar yaylacılık yapan insanların kendilerini bu moderniteye hapsedip, yaylacılık kültüründen hızla kopmaları. Oysa çok değil on yıl öncesine kadar hayvanlarından süt sağan, onlara yaylalarda çobanlık eden, leğende çamaşır yıkayan, kuzinede yemek pişiren cevval kadınlar ne kadar çabuk kayboldular! Hayır, elbette bunun bir de çile boyutu var ama keyifli tarafları da gitti. Dolayısıyla turizm işi doğru yapılamadığından insan ilişkileri de yozlaştı. İki evin arasının 1 metre olduğu yaylalarda insanlar televizyon izlemekten birbirine gitmez oldu. Tabii, bunun istisnasız yaşatıldığı yerler de yok değil. Yaylada bir gelenek vardır ve iş olduğu kadar eğlence de daimdir. Akşamları horon çardaklarında ya da açık alanlarda tulum, kemençe ya da akordiyonun sesiyle mest olan yüksek dağların sahibi yaylacılar, yaşadıkları alanları korumak için mücadele etmezse, geriye artık hiçbir şey kalmayacak.

 

YAYLACILIK NASIL KURTULUR?

 

Doğu Karadeniz’de, özellikle Trabzon, Rize ve Artvin’in yaylaları usta işi pazarlamayla turistlere gezdiriliyor ancak bu geziler sırasında kimse burada bir yaşam kültürünün olduğunu düşünmüyor. Manzaralar güzel de, buraların yaşaması için neler yapılabilir, kimse uzun vadeli bir gelişim planı yapmıyor. Bir kere yaylada eski evler bakımsızlıktan çürüyor. Yaylalara gelişigüzel açılan yollar, çevreye çok büyük zararlar veriyor. Altyapı olmadığı için her şey birbirine karışıyor. Yaylalarda bile içme suyuyla ilgili problemler yaşanıyor. İnsanlara kamp yapabilecekleri bir alan tahsis edilmiyor. Bunlar gibi çok büyük sorun yaşayan ve genel karakteristiğini kaybeden yaylalar için en acil çözüm, pilot bölgeler seçip yayla pansiyonculuğunu teşvik etmekten geçiyor. Böylece hem evlerin kurtuluşu sağlanmış olacak hem de yaylalar hayvancılık yapılamasa da yaşam belirtisine sahip olacaktır. Bunu, ilgili illerin il turizm müdürlüklerinin, rehberlerin, yöre insanının da gündemine alması, yayların selameti açısından olmazsa olmaz gibi görünüyor.


Ayrıca Oku:  Fırtına Vadisi Kaçkarlar gezisi
            

Karalahana.Com! Doğu Karadeniz Bölgesi gezi, kültür, tarih ve müzik rehberi © 2007 | Tüm hakları saklıdır