RESİMLER
| |
GEREKLİ
LİNKLER
| |
|
|
|
|
| |
|
|
BiR
ZAMANLAR GİRESUN
Naim TiRALi
Doğu Karadeniz'de, güneşsiz, rutubetli bir Temmuz sabahı.
Gökyüzü iyice alçalmış. Bizi Gİresun'a ulaştıracak feribot,
Ordu'dan on beş yirmi dakika önce ayrıldı. Kahvaltı
için yemek salonuna girerken, Melet Irmağı açıklarında olmalıyız
diye düşünmüştüm. Pencerelerden kıyıya bakınca, yanılmadığımı
anladım.
Giresun sınırına yaklaşmadan güverteye çıkmalıydım. Yıllar vardı
ki Plraziz'i denizden görmemiştim. ilçe olduktan sonraki
gelişmese açıktan geçen bir gemiden nasıl gö-
rünecekti, merak ediyordum.
Kahvaltıyı bitirdiğimde saat daha sekize gelmemişi. Güvertenin
rüzgarlı olabileceğini kestirerek, kıyı şeridini, geniş
pencereli salonların birinden seyretmeyi yeğledim.
Tam da Gülyalı ilçesini geçiyorduk. Denize dikine inen dağların
ardında kalan tepeler, havanın neminden seçilmez olmuşlarda Ama
kıyı boyları Temmuz yeşilini hafif grileş-
tiren buğunun etkisiyle, gizemli bir görünüme bürünmüştü.
Önce Ordu ilinin son köyü Ayrılık'ın tepeleri çıktı ortaya.
Ardından Piraziz'in doğu yakası sırtları, kalesi. Daha sonra,
karşıdan karşıya, çarşıdaki caminin minaresi, dalgakıran, üst
mahallenin evleri. DUzlükteki binalar, birbirlerini
perdelediklerinden, ayırdedilemiyorlardı. Dalgakıranın içinde
kalan, tarihî dede konağımızı bile, tanıyabllmekte güçlük
çektim. Gemi ilerledikçe, Yeni Mahalle'den Çayırağazı'na doğru,
son yıllarda yükselen altı yedi katlı ya-
pılar, çevrelerine meydan okurcasına boy göstermeye başladılar.
Piraziz'i geride bırakırken, Eğrice burunları, Maden ve
Pazarsuyu köyleri göründü. Dağınık, birkaç kilometre karelik
yamaçlara serpilmiş, sınırları belirsiz fındık bahçeleri içinde,
uzaktan zor farkedilen evleriyle, Doğu Karadeniz köyleri... Ya
dağların doruklarına yakın yüksekliklerden, yadere kıyılarından
geçerek, daha içerdeki köylere, yaylalara ulaşan, bol dönemeçli
yollar...
Batı yönünden Pazarsuyu köyü sınırına değin uzamış olan
Bulancak, bir baştan bir başa,ancak on onbeş dakikada
aşılablllyor vapurun hızıyla bile. Ayvasıl Burnu'na yak-
laşırken, Dikmen Tepesi'ne yerleştirilmiş televizyon
yansıtıcıları göze çarpıyor. Ayvasıl yamaçları geride kaldıkça,
Giresun Vali Parkı'ndan, Ayvasıl üstünde güneşin batışım
seyrettiğimiz yaz akşamları geldi aklıma. O zamanlar daha liman
yapılmamış. Görünümü engelleyen ne dalgakıran var, ne de liman
tesisleri. Delikanlılığın uçarı umursamaz-
lığı içinde, bir yandan çevremizdeki güzel kızları, utangaç
bakışlarla, sezdirmeden süzerken, bir yandan şen şakrak
konuların birinden Öbürüne atlaya atlaya, söyleşimizi geç
vakitlere kadar sürdürürdük.
Ayvasıl burnu geride kalınca, Burunucu, Erİklimanı, Güre derken
daha fazla bekleyemedim; ön kısım güverteye Çıktım. Her tarafı
tutmuş gezgin ve yolcular arasında kendime güçlükle yer buldum.
Adası, Kalesi, Gedikkaya'sı ve Kaman sırtlarıyla, Giresun batı
yakasının çarpıcı güzeli ğini, denizden yaklaşanlara
sergiliyordu. Artık kentin, kıyı boyu Güre Irmağı'na değin
uzanan yeni mahalleleri, plajları, seyredilmese de oturdu. Ada,
kalenin ardında kalmışti. Sıkılmış bir yumruk gibi denize inen
kalesiyle, Giresun'un merkezi, feribot da hızını kestiğinden,
zum yapan bir film çeklcisinin yakınlaştırmasına benzer biçimde,
bütünüyle
ağır ağır üstümUze geliyordu sanki iyi etmiş de bu kez deniz
yolculuğunu yeğlemişim. Ge-
minin hızı tümden azalınca, Giresun'u denizden seyretmenin
keyfinl sürüyor, her dakika yoğunlaşan duygularla, Giresun'un
bugünkü durumuyla, yarım yüzyıl öncesin! birlikte
yaşıyordum.
Son yıllarda, kentin batı yakasının hemen tamamsnda, meyve
ağaçlarıyla dolu, bahçeli eski evlerin yerlerinde yükselen
apartmanlara, üzgün üzgün bakarken, Çınarlar Ma-
hallesi'ndeki, "emval-i metruke"den satın alınma, şimdi kısmen
yanmış olan baba evimizi, Piraziz'de dedemin seksen beş yıl
önce, devrin gayri Müslim ustalanna yaptırtmış ol
duğu görkemli konağı, bir de Kulakkaya Yaylasanda her yıl başka
birinde oturduğumuz kira evlerini anımsadım birden.
O evlerdeki mutlu yaşamımızı. Konuk ettiğimiz ünlü kişileri.
Politikacıları, edebiyatçıları, sınıf arkadaşlarımı.
Çocukluğumun, delikanlılık yıllarımın o unutulmaz güzellikteki
günleri, zaten Giresun, Piraziz ve Kulakkaya üçgenin'de
geçmişti. Kimi öykülerimde, o günlere özlem duygulaımı dile
getiren bölümler vardır. Piraziz'in Çeşmeli Meydanı, en büyük
kahvesi, Giresun'un Yalı Parkı, Iskelesi, Çaloğlu Çeşmesi,
Debboy'u, mekan olarak ele alınır o öykülerde.
Söz konusu yıllarda, Giresun'un nüfusu on beşbin kişiyi blle
bulmaz. Şimdiki gibi yetmişbinlere dayanmamıştır. Sokaklarında
herkes birbirini tanır. Pazardan alınan ek-
sikler, evlere sepetçilerle gönderilir. Kentin tek sinemasında,
haftada iki ya da üç kez değişen film, çığırtkan Deli Şükrü
tarafından çan çalınıp, bağırılarak halka duyurulur. Yaz
akşamları, belirli köşelerde, yüksek köylerdeki kar
kuyu'larından getirilmiş sıkılmış karlar, testerelerle kesilip
satılır. Balık boldur. Kalkanlar, barbunyalar, karagözler
varken, palamuta, hamsiye, parası olanlar rağbet etmez. Balıklar
dizinlerle elde taşınır. Geceleri lüks lambalarıyla aydınlatılan
karpuz sergileri, haftalarca şurup gider.
Birkaç yıl Önce, Kulakkaya'daki ünlü mesire yeri Alçak'belin,
Orman idaresi tarafından düzenlendiğin! duyup, eski günlerimizl
anmak Üzere Alçakbel'e gitmiştim. Alçakbel
çok değişmemişti, ama çocukluğumuzun Alçakbel'i değildi artık.
Kulakkaya'dan orman içindeki yaya yolu yürüye yürUye gelerek,
çift kale futbol oynadığımız günler, kimi çok-
tan ölen, kimi yaşlanmış arkadaşlarımızla birlikte, yılların
sisleri arasında silinip kaybolmuşlardı. Çayırlara serilen
örtüler Ustüne kurulan zengin kır sofraları yoktu artık.
Hazırlığı evlerde birkaç gün önceden başlayan, zeytinyağlı
dolmalar, subörekleri, hamur tatlıları da yoklu. Hiçbir yandan,
zemberekli gramofon sesleri gelmiyordu. Kör Nazmi'nin
cümbüşünden çıkan ezgiler, çatlak sesiyle söylediği şarkılara
hüzünlü bir hava vererek, çamlar arasında uçuşmuyordu artık.
Eski günleri anar, keyifle Giresun'u seyrederken, bir yandan da,
bunca sevginin nereden kaynaklandığım düşünüyordum.
Giresun'da doğup büyüdüğüm, on iki yaşından sonra da, her yıl en
az üç dört ayımı Giresun'da geçirmiş olduğum İçin mi?
Bir basın suçundan —ki suç olup olmadığı daima tartışılabilir—
Bulancak Cezaevinde yattığım yüzbir gün boyunca, köylü kentli
tüm hemşehrilerimden gördüğüm
olağanüstü İlgiden mi?
1961-1965 döneminde Millet Meclisi'nde Giresun'u temsil ettiğim
için milletvekili ve senatör adaylıklarım sırasında, daha
önceden yeterince tanımadığım Keşap, Espiye, Tirebolu, Görele,
Eynesll, Dereli, Şebinkarahisar ve Alucra İlçelerim, kimi
köyleri dahil, birçok kez ziyaret edip, meydanlarında,
kahvelerinde söylevler çektiğim, herbirinde parti-
li partisiz nice dostlar edindiğim için mi?
Şebinkarahisar ve Alucra ilçeleri dışında kalan tüm ilçelerin,
başlıca geçim kaynağı fındık ürünüyle, sadece politikacı ve
gazeteci olarak değil, aynı zamanda büyük toprak sahibi bir
ailenin çocuğu olarak da yakından ilgilendiğim, fındıkla
geçinmek zorundaki insanların haklarım, Meclis kürsüsünde,
gazete sayfalarında, yarım yüzyıldır savunmayı görev bildiğim
için mi?
Elbet bu saydıklarımın, az ya da çok etkisi olmuştur. Ama
Giresun, Giresun'da doğup büyümeyenlerin de, Giresun'u temsil
edici birtakım görevleri üstlenmemiş olanların da sevdikleri,
sevebilecekleri, nice doğa güzelliklerinl bağrında toplayan bir
İldir.
Giresun'u en içten dizelerinde dile getiren Can Akengin
GIresunlu'dur. Ama Giresun'u yürekten bir sevgiyle anlatan
"Giresun Destanı" şairi Arif Hikmet Par, Giresunlu
değildir. Giresun'da görev görmüş nice memur ve öğretmen,
Giresunluların çoğundan daha baskın birer Giresun sevdalısı
olarak aramızdan ayrılmışlardır. Sadece Giresun'un doğal
gUzelliklerini değil, Giresunluların, hoşgörülü, içten ve
sevecen davranışlarıyla, kendilerine yabancılıkları nı hiç
duyurmadıklarını da, her fırsatta anlatıp dururlar.
Vapur rıhtıma yanaşmıştı. Kafam bir zamanların Giresun'uyla
dolu, gözlerim, yolcu karşılamaya gelmiş birkaç grup içinde
tanıdık bir yüz ararken, hoparlörden yükselen
bir sesle kendime geldim:
"Dikkat, dikkat! Gemimiz Giresun Limani'na yanaşmıştır.
Giresun'da kalma süremiz bir saattir..."
Naim TiRALi, Piraziz: Eylül/1991
|
|
META
TAG: giresun,
şebinkarahisar, sebinkarahisar, alucra, çamoluk,
eczane, findik, keşap, kesap, piraziz,
piraziz, bulancak, gorele, görele, espiye,
tirebolu, eynesil, çavuşlu, cavuslu, camoluk,
yağlıdere, eczanesi, giresun fındık, yaglidere,
doğankent, dogankent, akp, chp, rum, pontus,
pontos, ada, giresun adası, ağa, osmanağa, adasi,
aretias, kerasus, osman, osmanaga, aga,
kale, kalesi, giresun resim, giresun resimleri,
giresun forum forumu forumları türkü, mp3,
mp3ler, mp3leri, turku, giresun türküleri,
tarih, tarihi, turkuleri, eski, yeni, Giresun,
| |