| YAZI: NAZAN
ARAZ (*) / FOTO?RAFLAR: CÜNEYT
OĞUZTÜZÜN
Kış aylarında yollarını karların
örttüğü geçit vermez dağlardı
bunlar. Saklı güzelliklerini ancak
beyaz örtü eriyip derelere
karıştıktan sonra gösteriyorlardı.
Gavur Dağları'nın ününü yedi yıl
önce ilkbaharda, ona ulaşmanın henüz
mümkün olmadığı mevsimde duymuştum.
Doğu Karadeniz'in Kaçkar'dan sonraki
ikinci en yüksek noktasına, 3 bin
331 metrelik Abdalmusa Tepesi'ne
sahipti bu sarp dağlar. Eteklerinde
çok sayıda buzul gölünün bulunduğunu
öğrenmek beni daha da
heyecanlandırıyordu. Ama bu nadide
alanla tanışmak için yazın
gelmesini, yolların inadının
kırılmasını beklemem gerekti.
İşte görür görmez hayran kaldığım
Gavur Dağları ve Artabel mevkiiyle
bir temmuz günü karşılaşmıştım.
Zengin bir bitki ve yaban hayvanı
varlığı, 21 buzul gölü, jeolojik ve
jeomorfolojik değerler, muhteşem bir
peyzaj... Sonra da hemen kâğıda
kaleme sarılıp "tabiat parkı teklif
raporu"nu hazırlamaya başlamıştım.
|
|
|
|
Yaptığım araştırmalarda
Artabel'in üç farklı vadiden
oluştuğunu ve bu üç vadi boyunca
birbirinden güzel üç rotanın var
olduğunu öğrenmiştim. Gavur
Dağları'na ilk ziyaretimde Gülaçar
Vadisi rotasını tercih ettim. Daha
sonra defalarca gittiğim alanın en
güzel, en çok doğal değere sahip
rotasıydı bu. Artabel, aklımda hep
bu güzergâhla kaldı.
Zigana Tüneli'nin hemen çıkışında
ihtişamlı yüzünü gösteren Gavur
Dağları'nı doya doya izledikten
sonra Trabzon'u Gümüşhane'ye
bağlayan karayolunun 82.
kilometresinden Karanlıkdere
Vadisi'ne girmiştik. Bizi çok da
düzgün olmayan toprak bir yol
karşıladı. Doğrusu yolun bu durumu
beni sevindirmişti. Bozuk yol
trafiğin azlığının, dolayısıyla
yörenin insanlar tarafından az
kullanıldığının göstergesiydi. İlk
yolculuğumda içimden bir his
insanların olumsuz müdahalesinden
uzak kalmış, doğal yapısını korumuş
bir alana doğru yol aldığımı
söylüyordu. İnsan kullanımının
olduğu her yerde doğal yapılar
değişir ve buna toleransı olmayan
türler tehlikeye girer. Koruma
altına alınmış ve şimdiye kadar
kirlenmeye maruz kalmamış alanlar
hızla azaldığından Artabel'in değeri
gözümde gittikçe artıyordu.
Karadeniz Bölgesi'ni karakterize
eden çoğu özellikten sıyrılmış,
farklı bir coğrafyada ilerliyordum.
Dere yataklarında görmeye alıştığım
kızılağaçların yerini meyve
bahçeleri; taştan, ahşaptan yapılmış
evlerin yerini toprak evler almıştı.
Hava bütün rutubetini Trabzon'da
bırakmış olmalıydı ki bize sisten
uzak berrak bir gökyüzü eşlik
ediyordu. Otuz dört kilometrelik yol
boyunca müthiş bir görüntü ziyafeti
çektiğimden zamanın nasıl geçtiğini
anlamadım.
Araç yolunun son bulduğu noktada
bizi muhteşem bir orman dokusu
karşıladı. Artabel Deresi (Büyükdere)
adeta ziyaretimizden memnun kalmış
coşkulu akışı ile bize "hoş geldin"
diyordu. Çantalarımızı sırtlayıp
rengârenk bitkilerin arasında,
derenin çağıltısı eşliğinde yola
koyulduk. Henüz otuz dakikalık bir
yol kat etmiştik ki karşısında
şaşkınlıktan donakaldığım bir şelale
ile karşılaştım. Şelalenin en
etkileyici özelliği, yukarıdan
dökülen sularının birkaç metre
indikten sonra ikiye bölünerek
coşkulu akışlarına, birbirine zıt
iki yönde devam etmesiydi.
Engebeli arazi boyunca ilerliyor,
çok değişken topografik özelliklerin
tadını çıkarıyordum. Rota boyunca
yalçın ve dik dorukların, ana dere
ve yan derelerin görüntüsü bana
eşlik ediyordu. Yükseklik arttıkça
karşıma yer yer yumuşak düzlükler
çıkıyordu. İlerledikçe subalpin
çayırlıklar yerini alpin
çayırlıklara bırakıyor, toprak
yapısı, eğim ve rutubete göre farklı
bitki türleri kendini gösteriyordu.
Sonunda beklenen an gelmişti. İlk
şelalenin güneybatısında yer alan
Küçük Göl karşımdaydı. Hiç de küçük
olmayan bu göle yukarıdaki Büyük
Göl'den ayrılması için böyle deniyor
olmalıydı, yoksa hiç de "küçük"
sayılmazdı. Çeşitli renkte
likenlerle kaplı bir tepenin
etrafını yarım daire şeklinde
çevreleyen göl tam karşısındaki
Zigana Dağları'na bakıyordu. Burada
buna benzer yirmi tane gölün daha
olduğunu düşünmek, insanın başka bir
dünyada olduğuna inanması için
yeterliydi. Bu küçük
coğrafyaya ne kadar da çok değer
sığmıştı.
Gülaçar Vadisi'nin giriş noktasından
itibaren yer yer dereleri, yer yer
yamaçları takip eden yürüyüş
güzergâhıma devam ettim. Dağların
görkemi ile eteklerindeki göllerin
sessiz mütevazılığı tam bir
karşıtlık oluşturuyor, alana büyük
bir peyzaj değeri katıyordu. Ana
dere ve çok sayıdaki yan derenin
oluşturduğu hareketli doğal hatlar,
yükseklikle farklı açılar kazanan
dağ manzaraları Artabel'i eşi zor
bulunur bir yer yapıyordu.
İrili ufaklı altı gölü ziyaret
ettikten sonra, öğle yemeğimi
Karanlıkgöl'ün kenarında manzaraya
karşı yedim. Göldeki küçük adacık
onu diğerlerinden ayırıyordu.
Gözlerimi gökyüzüne çevirmiş
Artabelinbaşı Tepe'nin heybetli
duruşunu izliyordum ki zirveden bir
kaya kartalının süzüldüğünü gördüm.
Tam olması gereken yerdeydi ve bize
adeta burada her şeyin yolunda
olduğunu söylüyordu.
Daha sonra kuzeydoğuda yer alan
sırtın arkayüzünü de keşfe çıktım.
Bu zorlu parkuru kat etmek bir saat
kadar sürdü. Bittiğinde öyle bir
noktadaydım ki hemen sağ tarafta
Beşgöller, biraz ileride sol tarafta
Karagöller görünüyordu. Güneyde
Artabelinbaşı Tepe, kuzeybatıda
Abdalmusa Tepesi ve arkasında Kopuz
Vadisi... Boncuk Gölü'nün kıyıları
ise bu mevsimde bile karlıydı.
Trabzon'a döndüğümde hemen
hazırlıklara başladım. Böylesi bir
alan mutlaka tabiat parkı olarak
kayıt altına alınmalıydı. Bu sayede
kaynak değerleri bütün tehlikelerden
korunmalı, koruma-kullanma dengesi
içinde ilgi gruplarının ziyaretine
sunulmalıydı.
|
|
|
|
|
|
Çalışmalarım 1998 Aralık'ında sonuç
verdi; 5 bin 859 hektar
büyüklüğündeki alan jeolojik ve
jeomorfolojik kaynak değerleri,
flora, fauna zenginliği ve peyzaj
değerleri açısından önem taşıması
nedeniyle "tabiat parkı" ilan
edildi. Bu, bir milli parkçı olarak
benim için çok büyük mutluluktu.
Ancak her şey yeni başlıyordu. Yılar
süren çalışmalar sonucu 141 bitki,
30 memeli hayvan ve 88 kuş türü ile
algılama üstünlüğü oluşturan 13
peyzaj değeri Artabel Gölleri Tabiat
Parkı'nda yer alan kaynak değerleri
olarak ortaya konuldu.
Bu coğrafyayı ilginç kılan bir diğer
özellik de Gavur Dağları'nın
üzerinde taban yüksekliği 2
bin 720-2 bin 970 metre arasında
değişen 12 sirk grubunun tespit
edilmesi. Ayrıca bu sirk göllerinin
yanı sıra buzul aşındırmasının
delili olan sürgüler, hörgüç
kayalar, tekne vadiler ve moren
depoları da bulunuyor. Doğu
Karadeniz göl varlığı bakımından
oldukça fakir. Artabel, sahip olduğu
21 buzul gölüyle bu konuda öne
çıkıyor. Üstelik bunlar hiç
kirlenmemiş, doğallığı bozulmamış
göller. Artabel'e her gidişinde onun
farklı bir yönünü keşfediyor insan.
Kayalıklarda otlayan bir
yabankeçisi, gezinen bir ayı,
yakaladığı çekirgeyi yiyen bir
yılan... Kayalıklar, orman, dereler,
büyüklü küçüklü şelaleler, göller,
yalçın tepeler, zirveleri karlı
dağlar, mevsimlere göre farklı
renkler sunan bitkiler ve
gökkuşakları... Artabel Gölleri
Tabiat Parkı, yükseklerde uzak
yalnızlığını ve güzelliğini yaşamaya
devam ediyor
(*) NAZAN ARAZ, ORMAN YÜKSEK
MÜHENDİSİ
| Atlas,
Sayı 151 / Ekim 2005 |
|
|
|