Karalahana Karadeniz Forum
Temmuz 28, 2010, 12:22:06 ÖS *
Merhaba, Ziyaretçi. Lütfen giriş yapın veya üye olun.

Kullanıcı adınızı, parolanızı ve aktif kalma süresini giriniz
Duyurular: Mesajların sonuna eklenen fotoğraf, müzik veya text dosyalarını görüp açabilmeniz için forumumuza üye olmalısınız.
 
   Ana Sayfa   Yardım Ara Takvim Giriş Yap Kayıt  
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
Gönderen Konu: Sosyal güvenlik sistemi..  (Okunma Sayısı 63 defa)
0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Kocero
Meraklı Lahana
***

Karma: +8/-2
Offline Offline

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 249


En büyük adalet vicdandır.


Üyelik Bilgileri
« : Temmuz 18, 2010, 04:20:07 ÖÖ »

ÖZGÜR MÜFTÜOĞ[email protected]
Sosyal Güvenlik sistemi özelleşiyor, sendikalar uzlaşıyor…
                1980’li yıllarla birlikte yaygınlaşan neoliberal politikalar, diğer pek çok alanla birlikte emekçilerin -biricik güvence kaynağı olan- sosyal güvenlik birikimlerini de sermaye için yeni kâr alanına haline dönüştürmeye başladı. Sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesine yönelik ilk uygulamalar Şili’de başladı ve Latin Amerika ülkelerinin ardından neoliberal politikaları uygulayan diğer ülkelere de yayıldı.
              Pinoche darbesinin etkisi altındaki Şili’de 1980 yılında gerçekleştirilen “emeklilik reformu” ile birlikte özelleştirilen sosyal güvenlik sisteminin iki ayağı vardı. Birincisi işverenler tarafından ödenen sosyal güvenlik katkısının ortadan kaldırılması, diğeri ise emeklilik birikimlerinin kâr amaçlı özel işletmelerin yönettiği fonlara devredilmesi. Emekçilerin gelecek güvencesi olan birikimlerini sermayeye yeni kâr alanı haline getiren bu uygulamalar sonucunda şirketler sermayelerini büyütürken, piyasada “oyuncağa” dönüşen emeklilik fonları, sahte bilançolar ya da iflaslarla battı ve pek çok ülkede sosyal güvenlik sistemi çöktü.

Sosyal güvenlik sisteminde “Şili Modeli” Türkiye’de de 1980’li yıllardan beri sermaye kesiminin rüyalarını süslemiştir. TÜSİAD, TİSK gibi sermaye örgütleri “Şili Modeli”nin “nimetlerini” anlatan toplantılar düzenlemiş, raporlar yayınlamışlardır. 2001 krizinin hemen ardından çıkartılan Derviş yasalarının başında sosyal güvenlik sistemini özelleştirmenin bir adımı olan Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu çıkartılmıştır (7 Nisan 2001).
               Türkiye’de şimdilik bireysel düzeyde işleyen emeklilik fonlarının, zorunlu hale gelmesi konusunda 5510 sayılı SSGSS önemli adımlar atmıştır. Ayrıca İşsizlik Sigortası Fonu’nun sermayeye kaynak aktarılması da sosyal güvenlik sisteminin özelleştirilmesi olarak kabul edilmelidir.
                 Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin “Şili Modeli”ne uygun olarak özelleştirilmesinde diğer bir önemli adım, işsizliği önleme bahanesiyle istihdam üzerindeki yüklerin kaldırılmasına yönelik uygulamalardır. 2008 yılında “İstihdam Paketi”, 2009 yılında “İstihdam ve Teşvik Paketi” adıyla uygulamaya konulan düzenlemelerde SGK işveren payı giderek daha aşağıya çekilirken, kimi istihdam biçimleri için ise sıfırlanmıştır. Halen hazırlıkları devam eden Ulusal İstihdam Stratejisi’nde işveren payının daha da azaltılması ve -açık olarak ifade edilmese de- Şili’deki gibi tamamen sıfırlanması hedeflenmektedir.
                Türkiye’de sermaye kesiminin ve hükümetin hedefi -diğer ülke örneklerinde de görüldüğü gibi- sosyal güvenlik sistemini özelleştirmek ve emekçilerin gelecek güvencelerini tamamen ortadan kaldırmaktır. Sermaye kesimi ve siyasi iktidarın hedeflediği politikaların emekçiler için ortaya çıkartacağı olumsuz sonuçlar bu kadar net iken emekçilerin haklarını savunmakla mükellef olan sendikaların içinde bulundukları uzlaşmacı tavrı izah edebilmek mümkün değildir.
                 Sözün özü: Türk-İş ve Hak-İş’in AKP hükümetine olan sevgisi ve sadakati; DİSK’in ise TÜSİAD’a duyduğu sevgi ve ortaklaşma sevdası, emekçileri her geçen gün içinden çıkılması daha güçleşen bir batağın içine sokmaktadır. Artık, siyasi iktidar ve sermaye sevicisi sendikal anlayışa dur(!) diyerek sendikalara sahip çıkma zamanı gelmiş de geçmektedir bile…
Logged

Sevgi emek ister,emekde en yüce degerdir.
"Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasî bir fikre malik olmak, seçtiği dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hâkim olunamaz. Atatürk
Karalahana Karadeniz Forum
« : Temmuz 18, 2010, 04:20:07 ÖÖ »

 Logged
Kendini arayis!
Acemi Üye
**

Karma: +0/-0
Online Online

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 65


Üyelik Bilgileri
« Yanıtla #1 : Temmuz 18, 2010, 06:39:14 ÖÖ »

Merhaba sn. Kocero!
Öncelikle paylaşımdan ötürü çok teşekkürler!

Dünyamıza dikte ettirilen Neo-Liberalizm insanlığı köleleştirebilmenin aleni bir uygulamasıdır..!
...Umumiyetle seçmekden başka seçim olanakları olmayan insanlarımızın oyları ile Parlamentolara gönderilen sevgili Kukla Figüran Siyasetçilerimiz sayesinde uygulamaya konulur ve hayat şartları günden güne bilinçli olarak zorlaştırılır ki insanlarımızı istedikleri gibi evirip/çevirip yönlendirebilsinler/aldatabilsinler..!

Her tür Kamu Kuruluşunun özel sektörlere devredilmesi demek; sözü geçen kurum/kuruluşdan kazanç sağlama amaçlı bir ticaret oluşturmak demekdir..!
...Yani,insanlarımızın ömürlerinin son zamanlarında rahat ve huzur içinde geçirebilme olanağının luzumsuz rizke sokulması demekdir..!

Başka bir yazımda değinmişdim:
Kurda sormuşlar;
- Bizim sürüye bakarmısın?
Hüngür hüngür ağlayıp, yanıtlamış.
-Siz ne istediniz de ben yapmadım..!

...Hele hele para birikimi olan kuruluşların özel sermayeye devredilmesi demek;o kuruluşların bugünden yarına sermayelerinin buharlaşabileceği/buharlaştırılabilineceği anlamına da gelebilir çünkü son yıllarda bazı küresel merciler tarafından, ihtiyaç içeriğinde, moda haline getirilen "Suni Krizler" hiç yokdan akla/hayale gelmeyen servet birikimleri üretebildiği gibi yine akla/hayale gelmiyen servet birikimlerini de buharlaştırabiliyor..!

...Her hangi bir Ülkenin Kamu Kurum/Kuruluşlarını, Topraklarını satmak, özel sermayeye devretmek o Ülkenin insanlarına yapılan çok büyük haksızlık ve riyakar bir ihanettir..!

...Her tür üretim ilk etapta insanlar içindir ve de henüz şimdilik üretici de insanlardır yani hem üretici hem de tüketiciyiz yalnız büyük haksızlık /düzensizlik üretici tüketici devinimindeki çarkların tüketici aleyhine dönmesinden kaynaklanıyor..!
...Biz imal ediyoruz biz tüketiyoruz fakat herhangi bir söz hakkımız yok, en büyük engel de güya bizlere işveren Özel Sermaye yani onun en büyük kozu olan para veya aslında, Dünyamız genelinde modern legal dolandırıcılık haline getirilen "Küresel Ekonomi Sistemi [/b"..!

İşin en üzündürücü yanı ve yönü;bazı insanlarımıza tarafsız serbest düşünce içeriğinde anlatmağa daha doğrusu izah etmeğe çalışılan bu hassas konuların her hangi bir İdeyoloji doğrultusuna kilitlendirilmesinin "yanlış anlaşılma" hassasiyetinden kaynaklanan varlığına sık sık tanık olmak..!

...Bence, insanın/insanların/insanlığın sağlıklı düşünebilmeleri için;tarafsız ve her yöne eşit bakabilmesi gerekir ki İdeyolojik duygusallığa kapılmadan arındırılmış Fikir/Düşünce üretebilsin çünkü her kesimde iyiler ve kötüler her zaman mevcuttur, bu durum doğrudan insanların iç güdüsel yapılarına bağlantılıdır..!

Sevgi ve Selamlar..!          
« Son Düzenleme: Temmuz 18, 2010, 06:54:36 ÖÖ Gönderen: Kendini arayis! » Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Bu Konuyu Gönder  |  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  












MySQL ile Güçlendirildi PHP ile Güçlendirildi Powered by SMF 1.1.11 | SMF © 2006-2008, Simple Machines LLC XHTML 1.0 Geçerli! CSS Geçerli!