|
:. KARALAHANA E-ZİNE :. SAYI 1
|
|
KİTAP TANITIM
ANTROPOLOJİ insan Çeşitliliğine Bir Bakış - Conrad Phillip Kottak - Ütopya Yayınları ISBN 975-8382-60-8 Columbia Üniversitesinde Antropoloji profesörü olan Conrad Philip Kottak'ın kitabının çevirisi. "Antropologlar kültürlerin yalıtılmış olmadığını kabul eder. Franz Boas'ın (1940-1966) yıllar önce dikkati çektiği gibi, komşu kabileler arasında temas her zaman olagelmiştir ve çok geniş bir alana yayılır..." "Antropologlara göre kültür, belli bir beğeni düzeyineve ince zevklere sahip olmaktan, eğitimden ve güzel sanatlara duyulan ilgiden daha fazlasını içerir. Sadece üniversite öğrencileri değil, bütün insanlar kültürlüdür. En ilginç ve en önemli kültürel etkenler, günlük yaşamlarında insanları, özellikle de kültürleşme sürecinde çocukları etkileyendir. Kültür antropolojik olarak tanımlandığında, bazen, "popüler" kültür gibi çok açık ve ciddi bir araştırmayı gerektirmeyen özellikleri kapsar. Günümüz Kuzey Amerika kültürünü anlayabilmek için, televizyonu, fast food lokantaları, sporu ve oyuncuları dikkate almamız gerkir. Kültürel bir gösterge olarak, bir rock yıldızı en az bir senfoni yöneticisi kadar veya bir çizgi roman, kitap ödülü kazanmış biri kadar ilginç örnekler teşkil edebilir. Tüm insan gruplarının bir kültürü vardır. Bu nedenle bir kültüre sahip olmak, insan türünün genel bir özelliği olmaktadır. Bu genel anlamdaki Kültür (büyük harf K ile yazılan), tüm hominidlerce paylaşılan bir kapasite ve özelliği anlatır. Bununla birlikte, antropologlar bazı kültürlerin farklı ve çeşitli kültürel geleneklerini anlatmak için de kültür sözcüğünü kullanırlar. Bu ise, özel anlamdaki kültürdür (küçük harf ile yazılan). İnsanlık kültürel kapasiteye sahiptir. Fakat insanlar, farklı kültürleme süreçleri geçirdikleri belli kültürlerde yaşarlar. Tüm insanlar, kuşaktan kuşağa aktarılan belli kültürel kurallar içinde büyürler. Bunlar antropologların inceledikleri özel kültür ya da geleneklerdir...." "Antropolog, Cliffod Geertz, kültürü, kültürel öğrenmeye ve simgelere dayalı düşünce sistemleri olarak tanımlar. Kültür bir "planlar, reçeteler, kurallar, yapılar, kısaca, bilgisayar mühendislerinin davranış yönetimi programları dedikleri kontrol mekanizması" dizisidir(Geertz, 1973,s.44). İnsanlar belli gelenekler çerçevesinde, kültürleme süreci yoluyla bu programları benimserler. Dünyalarını tanımlamak, duygularını ifade etmek ve yargıda bulunabilmek için kullandıkları, önceden kurulmuş anlam ve semboller sistemini zaman içinde içselleştirirler. Ondan sonra bu sistem, insanların hayatları boyunca davranışlarına ve algılarına yön verir. Herkes, bilinçli ve bilinçsiz öğrenmeyleve diğer insanlarla etkileşim süreci içinde kültürleme yoluyla bir kültürel geleneği hemen içselleştirmeye başlar. Baze kültür doğrudan öğretilir. Anne - babanın çocuğuna, birisi ona bir şey verdiğinde veya bir iyilikte bulunduğunda "teşekkür etmesini" söylemeleri gibi. Kültür gözlem yoluyla da katarılır. Çocuklar çevrelerinde olup bitene dikkat ederler. Davranışlarını, sadece diğer insanlar söylediği için değil, gözlemleri ve içinde bulundukları kültürün neyi doğru neyi yanlış bulduğuna ilişkin artan bilinçleri sonucunda da değiştirirler. Kültür bilinçsiz olarak da edinilir...."
The Turkish Dialects of Trabzon (Trabzon Türkçe Diyalektleri) Faculty of Arts, University of Oslo 2001 Bende kitabın İngilizce 2001 tarihli deneme baskısı var ama orjinal bakısısı 2002 yılı içinde yapıldı. 2 citlik kitabın ilki analiz ikincisi ise text bölümlerini içeriyor. Kitaptan alıntıları ve tartışma bölümünü karalahana.com sitesinin makaleler bölümünde bulabileceğinizden burada ayrıntıya girmeyi gerekli görmüyorum. ISSN 0806-3222
Ölüm ve Sürgün Prf. Justin McCarty Osmanlı Müslümanlarına karşı yürütülen ulus olarak temizleme işlemi 1821- 1922 İnkılap Yayınları ISBN 975-10-1303-8
"Ölüm ve Sürgün (Death and Exile), ondokuzuncu yüzyılla yirminci yüzyılın başlarında Balkanlarda, Ortadoğuda ve Asya'da milyonlarca müslümanın öldürülmesi ve techir edilmesinin tarihi olduğu kadar Müslümanların maruz bırakıldığı etnik ve dinsel kıyımların nasıl ortaya çıktığının tarihidir. Rus İmparatorluğu'nun yayılmacı siyasetinin tarihi ve Balkanlar'da yeni ulısların tarih sahnesine çıkışları, geleneksel olarak, Osmanlı İmparatorluğu'ndan koparılan Hristiyan ulusların bakış açısından anlatılmıştır. "Ölüm ve Sürgün" bu gelişmeleri, ilk defa olarak emperyalizmin, milliyetçiliğin ve etnik çatışmaların kurbanı olan Türklerin ve öteki Müslümanların bakış açısından dile getiriyor. "Ölüm ve Sürgün", Ortadoğu ve Balkan halklarının tarihine bakışımızı kökten bir değişikliğe uğratıyor ve bugün de devam etmekte olan çatışmaların daha iyi anlaşılmasını mümkün kılacak perspektifler sunuyor." KAPAKTAN
Tarihiyle bu derece övünüpte kendi tarihi hakkında en az bilgiye sahip toplum herhalde biziz. Bunun bir kaç nedeni var öncelikle Türk, Türkiye, Balkan, İslam ve Anadolu tarihinin birbirlerinden net çizgilerle ayrılamıyacak derecede içiçe geçmesi ve köklerimizin insanlık tarihinin ilk çağlarına kadar uzanmasıdır. Özellikle 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın başlarında insanlar özellikle müslümanlar Kafkasya'da, Balkanlarda ve Anadolu'da aklın alamıyacağı derecede şiddetle karşı karşıya geldiler. Müslüman Kafkas halkları Rus işgalinde anavatanlarını terkedip dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmak zorunda kaldılar. Ardından Balkanlar'da Osmanlı İmparatorluğundan koparılan topraklarda kurulan her hristiyan Ulus-Devlet içindeki müslümanlar şiddet ve soykırım tehlikesiyle karşı karşıya geldi ve bu insanların bir kısmı anavatnlarını tekedip baba ocağı olan Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldılar. En son olarak Anadolu'da hristiyan ve müslüman kitleler birbirini boğazladılar. Modern tarih Anadolu'daki Ermeni ve Rum soykırımını dikte ederken yazık ki gerek Anadolu, gerek Kafkas gerekse Balkanlarda müslümanlara karşı yapılan katliamları önemsiz bir detay olarak göstermek eğilimindedir. Bu da biraz bizim "gerçek tarih" karşısında ki ilgisizliğimizden daha kötüsü ytarihi okullarımızda bir bilim olarak öğretmektense siyasi malzeme olarak sunma arzumuzdan geçiyor. Bu kitabı okumalarını tüm Karalahanacı'lara tavsiye ederim. Bu kitapta hiç bir siyasi öge yok, gerçekler net detaylarıyla dile getirilmiş. Okumak size ne onur, ne utanç ne de öfke duygusu yaratmasın, çünkü müslüman, hristiyan, Boşnak, Türkmen, Bulgar...kim olursa olsun kendilerinin yazmadığı ama boyun eğmek zorunda kaldıkları trajik bir kaderin aktörleridir, o kadar. Yine de tamamen siyasi sebeplerle her defasında karşımıza çıkartılan, çeşitli kaynaklarda ister istemez trajik detaylarını okuyacağımız ve yakın gelecekte belki de 'resmen özür dilemek zorunda kalacağımız" "Ermeni Soykırımı" iddialarına muhatap olurken, bu kitapta yazılanları okuduğunuzda madalyonun "öbür yüzünü"de göreceksiniz.
KÜÇÜK ASYA RUMLARI Ondokuzuncu Yüzyılda İnanç, Cemaat ve Etnisite Gerasimos AUGUSTINOS Ayraç Yayınevi ISBN 975-8087-11-8
"Geçen iki yüzyılın büyük kısmında ulusu temsilen devletin ortaya çıkışı, doğal ve kaçınılmaz bir süreç gibi algıulanmıştır. Bundan dolayı, insanlık tarihi bu çerçevede şekillendirilmeye başlanmıştır. Elinizde tuttuğunuz kitap, ulusal söylemle yazılan tarih anlayışının kültürel yaptırımları ve varsayımların ötesine gitmeyi amaçlayan bir çabanın ürünüdür. Diğer bir deyimle, ulusal tarih anlayışının dayandığı teleojik gelişme modelini tamamen reddetmektir. Burada benimsemediğimiz anlayışa göre, ulusal şekillenme, insanlar arasında dönemin tarihsel çerçevesine ve kültürel geleneklerine bağlı olarak devam eden bir toplumsal süreç olarak kabul ediliyor. Ondokuzuncu yüzyıldaki Osmanlı dünyasına kendi halklarından birinin, yani Rumların gözlüğü ile bakmamızın, onun gelişimini etkileyen ve değiştiren önemli siyasi ve iktisadi güçleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacağına inanıyorum. Bu güçlere bakmak için seçtiğim pencere, tutulan kayıtlardan ve kaydedilen hatıralardan ortaya çıkabildiği ölçüde Rumların toplumsal hayatlarıdır. Bu pencerenin çerçevesini oluştururken, Osmanlı toplumu üzerine çalışan bilim adamlarımızın yazdıklarına dayandım. Böylece elinizdeki bu çalışmaya hakim bakış açısını şekillendirirken, Rumların perspektifinden hareketle Osmanlı devletinin daha geniş yapısına ulaşmaya çalıştım. Benim bu çalışmadaki amacım, Osmanlı devleti ve toplumunun kültürel kimliğini derinden etkileyen sosyal, iktisadi ce siyasi gelişmeleri birbirine bağlamak oldu. Böyle yaparak, bir zamanlar Osmanlı Anadolu'sundaki çok-etnik karakterli dünyanın ayrılmaz bir parçası olan halklardan birinin çok özgün ve kapsamlı bir portresini yaratmaya çalıştım" KAPAKTAN "Zamanla kaçınılmaz olarak, ister İzmir'De tüccar ister Bursa'da ipek üreticisi isterse Pontus'ta gümüş madencisi olsun, Küçük Asya Rumları içinde ekonomik fırsatlar gelmiş geçmiştir. Ama, Rumlar, Küçük Asya'daki diğer halklardan farklılıklarını muhafaza ederek hep var olmuşlardır. Bunda idari ve vergilendirme amacıyla yürürlükte olan bazı imparatorluk uygulamalarının onları gözetmesinden kısmen de olsa rolü olmuştur. Rumca konuşanlar, Türk fethinin öncesinde yaşayan yerli neslin torunlarını ve yüzyıllar boyunca Küçük Asya'ya göçen başkalarını içermekteydi. Coğrafya ve tarih hem fiziksel hem de kültürel olarak buradaki Helenizm dünyasını bölmüş, parçalamıştır. Fakat diğer yandan nesillerdir süren bu kapsamlı değişim kuvvetleri, kısa vadeli bireysel çıkarlara bağlı olarak, Rumları Küçük Asya'nın belirli bölgelerinde yoğunlaşmaya itmiştir. İşte zamanın tahribatına karşı duran ve ondokuzuncu yüzyılda Rumların yeniden canlanmasınn temelini hazırlayanlar, bu dini ve dilsel özgünlüğü muhafaza ederek bu dünyaya demir atan cemaatlerdir." "Yiniyetli fakat gerçekçi olmayan umutlarla dolu Amerikan ve İngiliz Protestanları, Hristiynlığın kusursuz doktrinini" Osmanlı İmparatorluğu'nun halklarına ulaştırmak için iki aşamalı bir plan tasarlamışlardı. Nihai amaçları, Müslüman nüfus içinden yeni Hristiyanlar yaratmaktı. Fakat "Batı Asya Müslümanlarının din değiştirmesini sağlayacak akıllıca bir plan öncelikle Doğu Kliselerinde yerine getirilmesi gereken bir misyon aracılığıyla gerçekleştirilebilirdi" Kitapta Osmanlı Dönemi Rum Cemmati hakkında detaylı bilgi edinebileceğiniz gibi Protestan Misyonerlerin sadece Müslümanları değil Rum Ortodoksları da Protestanlaştırma çabaları ve bu girişimin siyasi sonuçları gibi ilginç ayrıntıları da okuyabilirsiniz.
DOĞU'DAN FRAGMANLAR Jakob Philip Fallmerayer İmge Yayınevi - ISBN 975-533-031-3 Doğu'dan Fragmanlar, Jacob Philip Fallmerayer'in 1840'Lı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı gezide Türkler ve azınlıklar üzerine edindiği gözlemleri kapsıyor. Fallmerayer, Osmanlı yöneticilerinin azınlıklara karşı yaklaşımlarının eşine az rastlanacak bir tarafsızlıkla kaleme alıyor. Bununla beraber, Karadeniz bölgesindeki doğa güzelliğini de ünlü romancılara taş çıkartacak bir ustalıkla betimleyerek gözler önüne seriyor. Hukukçu ve oryantalist kimliğinin yanı sıra, 1848 Alman kurucu meclis üyesi de olan Fallmerayer'in eserine, sadece bir gezi notları biçiminde yaklaşmak yanlış olur. Çağının bir aydını olarak Avrupa ülkeleriyle Çarlık Rusyası arasındaki çekişmeleri, Avrupa, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu üçgeninde ele alıyor, Balkanalrı, Doğu ile Batı kiliseleri arasındaki çatışmaları, Osmanlı İmparatorluğu üzerine oynanan oyunları da bir Batılıdan beklenmeyeck biçimde zamanın yaygın bir yazı türü olan fragmanlarda değerlendiriyor. Daha da önemlisi, Batı'nın özellikle Almanlar'In teşvik ve desteğiyle kurulan Yunan Krallığı'na, Batı'da Yunan hayranlığının moda olduğu bir devirde, Yunanlılara pek de sıcak bakmıyor; bugünün Yunanlılarının, Homeros'Un anlattığı Yunanlıların devamı olmadığını, tarihsel ve dilsel verilerle kanıtlamaya çalışıyor. Kitap yayımlandığı zaman büyük sansasyon yaratıyor; yazar Alman Yunanofillerin saldırısına uğruyor ve tartışmalar uzun süre devam ediyor. Doğudan Fragmanlar hiç kuşku yok ki günümüz Türkiye-Avrupa ilişkilerine ve Balkanlar'Da oynanan oyunlara da ışık tutuyor.
ARAP KAYMAKAM Libya'Ya Başbakan olan Türk kaymakamının öyküsü Orhan Koloğlu Aykırı Yayıncılık - ISBN 975-8337-24-6
"Maçka, Of ve Sürmene'de 1928'e kadar altı yıl süren kaymakamlıklarımda en büyük sorunum halkı yerleşik yaşama döndürmek oldu...Önemli bir sorun da şimdi en önemli turistik ziyaret yerlerinden biri olan Sumela Manstırı'Nın boşaltılmasında çıktı. Anlaşmaya göre papazlar sadece kendi şahsi eşyalarını alıp gideceklerdi. Kitaplık ve diğer tarihi eşyalar kalacaktı. Ancak 120 okkalık, dar yollardan zorlukla geçirebildiğimiz başpapazın bir şeyler sakladığını farkettim. Tabancamı çekip üstünü aradım. Meğer, Trabzon Rum İmparatoru Manuel Komnenos'Un hediye ettiği bir altın haçı kaçırmaya çalışıyorlarmış. İddiaya göre, İsa'NIn gerildiği çarmıhın parçasından yapılmış. Tabii el koyup diğer değerli eşyalarla birlikte müfreze korumasında Ankara'ya gönderdim. Sonradan işittiğime göre Ankara'ya bakır olarak varmış. Oysa ben, haç karşılığında papazın önerdiği altınları reddetmiştim"
MINGRELISCH - DEUTSCHES WÖRTERBUCH Megrelce - Almanca Sözlük Dr.Ludwig Reichert ISBN 3-89500-221-6 Lazca'nın kayıp kardeşi hakkında ilk defa detaylı bilgi edinme fırsatı bulduk.
STRABON - GEOGRAPHIKA Antik Anadolu Coğrafyası Arkeoloji ve Sanat Yayınları - ISBN: 975-7538-20-5
"Ülkemizin tarihi coğrafyasını ve arkeolojisini incelerken başvurulan antik kaynakların ilk sıralarında kuşkusuz Amasya'lı Strabon'un "Geographika" (Coğrafya) adlı çalışması gelmektedir. Prf. Dr. Adnan Pekman tarafından dilimize çevrilen "Coğrafya" Strabon'un olgunluk döneminde, kimi araştırmacılar göre M.Ö. 7. yılında , kimilerine göre M.S.18-19 yılları arasında yazdığı 17 kitaplık "Geographika" nın yurdumuzun tarihi coğrafyası ile ilgili XII, XIII, XIV. kitaplarını içrmektedir." KAPAKTAN
Bu sayfada bahsedilen konuya eleştirerek, ekleme ya da düzeltme yaparak katkıda bulunabileceğinizi düşünüyorsanız, bu yazıyı tıklayınca açılacak olan formu eksiksiz ve doğru doldurarak "send" düğmesine basarak bize gönderin. Yayınlamaya değer gördüğümüz mesajları bu sayfanın alt köşesinde tarih sırasına göre yayınlayacağız. Yukarıdaki yazı için mesaj gönder
BU SAYFA İÇİN GÖNDERİLEN MESAJLAR ..............
|
| karalahana.com | karalahana e-zine | web guide | eski sayılar |
|
|