:. KARALAHANA E-ZİNE                                                                                                                                                     :. SAYI 1     

 

 

 

Bedri Rahmi Eyuboglu *

Ölümünün 25. yilinda:Resimden Siire, Siirden yaziya bir güzellik aniti:

                                                                                                              Ahmet Özer

Kimi kisilerin yasami basli basina bir yapittir. Kimileri egitim, sanat, kültür vb. alanlarinda belli bir yapit verememelerine karsin yasamlarini belirleyen birikimle bir büyük sesi yasatirlar ömür boyu. Bu ses onlarla birlikte yürür; onlardan sonrakilerde yeni biçimlere dönüsür.
Yasami basli basina deger olan kimi kisiler, zamanla bu yasami özgün yapitlarla donatirlar. Bu tür yasamlar zamanla insanlik tarihi için bir ölümsüzlügün adi olur.
Bedri Rahmi ikinci öbekteki kisiler arasinda yer alir. O hem yasamiyla önemli bir yapita imza atmis hem 10 ciltlik siir ve yazilariyla esi Erez’le iki ciltlik mektuplarla yazinimizin ufkunu zenginlestirmistir.
Resmimizde yereli ve ulusali evrensel ölçütlerden geçirerek yakalayan, dogdugu cografyayla besledigi siirini modern siirin verileriyle harmanlayarak kendine özgü motiflerle bezeyen Bedri Rahmi'yi, 21 Eylül 1975 günü sonsuzluga ugurlamistik.
Ölümünün 25. yilinda ona olan sevgimizi bir kez daha yineliyor, anisina saygilar sunuyoruz.
Bedri Rahmi Eyuboglu öldügünde bir dag köyünde ögretmendim. Pille çalisan bir radyo ve çiktigi günden bir gün sonra elime ulasan Cumhuriyet gazetesinden baska bir aracim yoktu dünya ile baglantimi kuran...
Beklenen aci gerçek, bir isik hizinda ulasmisti, ulasacagi yerlere: Tarih 21 Eylül 1975'ti.

Hüzün geldi bas köseye kuruldu" o gün.

Bir güzel insan, son nefesini vermisti: Bedri Rahmi artik yapitlariyla yasayacakti.

Oysa o ve onun gibilerin yasadiklari bir dünyada olmak, onlarin disinda kim bilir kaç insanin mutluluguydu. Sabahattin Eyuboglu'yla, Halikarnas Balikçisi'yla, Azra Erhat'la, Ruhi Su ile ayni gökyüzünü solumak bir erdemdi.
Bedri Rahmi yine de bir baskaydi: siirleriyle, denemeleriyle resimleriyle sanat dünyamizi isitan bu güzelim sanat adamiyla, her seyden önce ayni güzelligin pinarlarindan su içmistik. Bu durum ona olan sevgimizin sinirlarini genisletmeye yetiyordu.
Bedri Rahmi dogdugu topraktan çikip gittikten sonra geriye pek bakmadigi için elestirilmistir. Oysa bedeni uzaklarda olsa da bütün kisiligi ve sanatiyla o topragin insanlarini yüreginde gezdirdi. Madalyonun arka yüzüne bakalim isterseniz: Bu güzelim sanat adamini dogdugu topragin üst düzey yöneticileri akillarina getirip, bir kez olsun o yöreye davet etmisler midir?

Isin gerçegi, Bedri Rahmi bu konuda ilerde kendisi için söz edeceklere yanitini vermisti:

- Biz Anadolu çocuklari, Trabzonlular, Erzurumlular, Sivaslilar; Adanalilar... Bütün illerimizin okuma yazma, yüksekögretim basamaklarina tirmanma firsati bulan aydin çocuklari!.. Bizler memleketimizden bir çiktik mi bir daha ya kismet, eger devlet baba bizi dogdugumuz yerlere, kaymakam, savci, doktor, vali; mebus olarak yollamasa yok mu; dogup büyüdügümüz topraklari arayip sormak hak getire!..

Diyecegim su ki dostlar, bizler memlekette bir çiktik mi pir çikiyoruz. Peki memleketin aydin çocuklari birbiri arkasindan Istanbul'a Ankara'ya yerlesirse o güzel yapilari kim kuracak? Trabzon'un Maçka ilçesinde dogmus aydin, Maçka'ya ömrü billahi ugramazsa piyanoyu Maçka'ya kim götürecek? Kim çalacak, kim oynayacak?


Tezek, Bedri Rahmi Eyuboglu Bütün Eserleri: 4, Bilgi Yayinevi, Ikinci Basim, Ankara Mart 1987, s.94

Ölüm, kimileri için yok olma anlami tasimiyor.
Mehmet Eyuboglu, babasi Bedri Rahmi'den kalan yazinsal ürünlere el emegi, göznuru katarak, onlari büyük bir imeceyle simdilik 10 ciltte topladi. Bedri Rahmi'nin insan sabrini zorlayan emegi isildamasini sürdürüyor bu yapitlarda. Sözü bu ürünleri babasinin sevenlerine bin bir güzellikle sunan Mehmet Eyuboglu'na bakalim:
Tadina doyamadigim, tam erismisken kaybettigim babami geri getiren yazilar bunlar. Yazilarinda da siir ve resimlerindeki coskuyu "çil çil" sevinci buldum. Paramparça degil, gürül gürül tutustu yürecigim. Milyarlarca elma agaci çiçek açti... Bedros agacinin bir dalina kondum.

(Körolasi, Bedri Rahmi Eyuboglu, Bütün Eserleri: 10 Bilgi Yayinevi, Ankara Temmuz 1997, Baskiya Hazirlayan: Mehmet Eyuboglu, Önsöz, Mehmet Eyuboglu, s.8.

Simdi ustamizin çok bilinen, bestelenip gönüllerimize kurulan bir siirinin birkaç dizesiyle soluklanalim:

Sitem

Önde zeytin agaçlari arkasinda yar

Sene 1946

Mevsim Sonbahar

Önde zeytin agaçlari neyleyim

Dallari neyleyim

Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.

(...)

Yillardir dilden dile aktarilan, her aktarilista farkli yorumlarla yüz yüze geldigimiz gerçegi, bu gerçegin kahramanindan ögrenmeye ne dersiniz!

Sakal Makal Yahut Aferin Oglum Ahmet Bu Yolda Devam Et

Herifçioglu Sen Misel'de koyuvermis sakali

Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'i

Esmeri, sarisini, kumrali, kuzguni karasi

Cebinde dört dilberin telefon numarasi

Bir elinde telefon, bir elinde kesesi

Uyyy!.. yesun oni nenesi Yesun oni nenesi. "

(...)

Eyuboglu ile dostlugumuz, onun bana kizmasi, bu kizginlikla bir de siir döktürmesi ile baslar. Paris'te ögrenciyim, sakalli bir ögrenci. Ne Eyuboglu'nu tanirim, ne de o beni. Bir aksam nice Türk ögrenci kusaklarinin gelip geçtigi Sürpigin Lokantasinda Adnan Öztrak'la yemek yiyorum. Yandaki masada Eren'le Bedri, galiba bir de Arif Kaptan oturuyorlar.
O günlerde Türkiye'de en çok tartisilan konu da Mahmut Makal'in 'Bizim Köy'ü. Zavalli Makal'in basina gelmeyen kalmamisti. Aydinlar da kitaba hayran. Bu arada o zamanki Basbakan Yardimcisi da Makal'a arka çikti, 'Ben Türk köyünü Makal'in kitabindan ögrendim' deyiverdi.
Ben o zamanlar hükümetin, kendime göre azgin bir muhalifiyim. Adnan Öztrak'a 'su halimize bak! Adam Basbakan Yardimcisi' olmus, Mahmut Makal'in kitabi olmasa Türk köyünü bilmeyecek. Ne var Makal'in kitabinda bilinmeyecek' demisim. Reis ise Makal'in asigi; lafimin sonunu duymus, sanmis ki Makal'i küçümsüyorum. E ne düsünür: Paris'te sakalli bir ögrenci, babasinin parasini yiyor. Iste "Aferin oglum Ahmet bu yolda devam et" siiri de bunun sonucudur. Sonradan Reis'le ahbap olduk, dost olduk. Bir gün: "Yahu Reis ben sana bir zamanlar çok kizdim, siir yazdim yanilmisim" dedi okudu. Bol bol güldüydük. Iyi ki yazmis. Simdi gece gündüz kulaklarimda: Aferin oglum Ahmet, bu yolda devam et! Hey gidi Reis hey! Biz dedigin gibi yolumuza devam ediyoruz. Ama senin civil civil isik isik hayat yolun ne de kisa imis. Biz tulum peynirinin tadini da, kilimdeki nakisin güzelligini de, o senin yolunda ögrenmistik biraz da! (...)

(Prof. Turan Günes "Bedri Reis'i Anarken" Cumhuriyet 'Sanat ve Edebiyat' sayfasi, 27 Aralik 1975

Karadut

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Agaç isem dalimsin salkim saçak

Petek isem dalimsin agulum

Günahimsin, vebalimsin.

(...)

 

Bedri Rahmi 'ekol'ü

Kimi sanatçilar çok yönlü kimlikleriyle gelir dünyaya. Yasadiklari süreçte nice kisi onlarin bu özelliklerinin rüzgariyla savrulur. Bu degerler insan olarak tasidiklari düsünceleriyle olusturduklari dünyayi, sanatsal birikimleriyle de sürekli zenginlestirirler, güzellestirirler. Çekim alanlarindan çevrelerine dalga dalga yayilan esinti, kusaktan kusaga pek çok insanin farkli bir yapi tasimasinin da etkeni olur.
Siir ve denemeleriyle, gerek yasadigi dönemde gerekse öldükten sonra yazin yasamimizdaki özgünlügünü koruyan Bedri Rahmi, "Türk plastik sanatlar alaninda 'çagdas' ve 'ileri' bir sanat öncüsü" olarak degerlendirilmistir.
"
Bedri Rahmi Eyuboglu, sanat dünyasinin tüm büyük yaraticilari gibi, plastik sanatlar alaninda Türkiye için bir 'ekol' yaratmis bir insandir... Ve bütün ekol yaratanlar gibi ... Ve bütün ekol yaratanlar gibi ... Ve bütün ekol yaratanlar gibi, Bedri Rahmi Eyuboglu ekolü de güçlü temeli, uçsuz bucaksiz 'halk potansiyeli'ne dayanan yaratmalari, kendine özgü sitili, biçim anlayisi ve yikilmazligi ile ölümsüzdür. Bu nedenle 'son' yoktur, Bedri Rahmi Eyuboglu'nun adiyla birlikte yarattigi, getirdigi ve ülkemize kazandirdigi sanat 'ekol'ünde.
Bu 'ekol'ün süresiz yasami ise, büyük ustanin 'Reisçin kazandirdigi Türk sanatçilarinin elindedir.
En güçlü, renkli, isikli ezgi ve motif anlayisi içinde, orijinal sitil ve biçim teknigiyle bir Bedri Rahmi ekolü kazanmistir Türkiye onunla... Bedri Rahmi Eyuboglu'nun resim, mozaik, gravür, seramik ve diger yeni malzeme kazandiran yapitlari ile Türk plastik sanatlar alaninda 'çagdas' ve 'ileri' bir sanat öncüsüdür Bedri Rahmi Eyuboglu. Böylece ülkemizde "modern sanat"n tanimlanmasi ve gelismesinde Bedri Rahmi Eyuboglu adi daima anilacaktir.
Özellikle kendine özgü 'stil' ve 'renk' konularinda Bedri Rahmi ustanin Türk resim sanatina getirdigi yenilik, asla taklit edilemeyecek ve yasayacaktir.

(Selmi Andak "Bedri Rahmi Bir 'ekol'dü" Cumhuriyet 27 Eylül 1975)


Bedri Rahmi çaginda yasamanin mutlulugu

Yasarken kimlerin degerini bildik, kimlerin sözünün, yapitinin tadina varabildik ki!.. Yüregimizi bunca yy güzel bir yüregin yanina koyabildik mi? En güzellerimiz, en degerlilerimiz, en verimlilerimiz en arkaya itilmedi mi? Kimilerinin adini, sanini, ürettiklerini ölümlerinden sonra ögrenmedik mi?
Oysa yasamin gerçegi, dokumasini sürdürüyor: Nazim Hikmet "Memleketimden Insan Manzaralari"na çilesini katarken, A.Kadir Eluard'i Türkçe'ye çeviriyordu. Hasan Izzettin Dinamo'nun elinde "Kutsal Isyan" vardi. Ataç "Karalama Defteri" üzerinde son düzeltmeleri yapiyordu.
Kumasi güzellik olan bu dokumanin sesini, rengini, biçimini kim bilir ne zaman ögrenecektik.
Yasarken degerini bilemediklerimizi öldükten sonra tanimakla, geçen yillar içinde kendimize ne denli haksizlikk yapildigini düsünecektik.
Iste Bedri Rahmi'nin bir seveninin anlattiklari:

"Ben size bir sey söyleyeyim mi, biz daha Bedri Rahmi'ni tadina varamadik. Ne kisiliginin, ne sicakliginin, ne yalinliginin, ne siirinin, ne de resminin. Ona varmak olanaklarimiz da kisitliydi yazik. Biliyorum ama gene de yazik, biz o kadar yalin, o kadar çocuksu, o kadar düzensiz, o kadar dopdolu, o kadar yedi yürekle... O kadar o kadar candan olamadik. Daha saglikla gelecek kusaklar, onun rüzgarindan gelen kusaklar, onu daha iyi anlayacaklar, daha çok sevecekler. Bedri Rahmi çaginda yasamanin Mutlulugunun tadini daha çok çikarabilirdik. Ama suç bizim degil."

(Yaþar Kemal, Milliyet/Sanat dergisi S.51)



"
Yazidan çok “söz”dür onun siiri. Sözel (oral) bir siir. Halk siiriyle içli disli olusu Bedri Rahmi Eyuboglu’na bu özelligi kazandirmistir. Genis kitlelerce sevilisinin, siirlerinin her yerde söylenisinin bir nedeni de budur. Geçende Mehmed Kemal söyle diyordu: “Baska türlü bir sanat onunki. Siirden ayri bir sanat.” Gerçekten de Bedri Rahmi Eyuboglu’nun dolaysiz bir söz girisimi içinde oldugunu görüyoruz. Resimde, seramikte oldugu gibi, siirde de, içerigin ötesinde, fizik anlamda bir kullanma degeri yaratmak istemistir. Sanirim onun siirde ve plastik sanatlardaki çalismalari bu noktada bütünlenmektedir. Bu egilim Bedri Rahmi Eyuboglu’nu her iki dalda da birimlerini büyütmege, giderek olagan birimlerle degil, blok-birimlerle çalismaya götürmüstür : Plastik sanatlarda nesne bloklari, siirde söz bloklari (halk deyimleri, halk siirinden parçalar vb.) Plastik sanatlardaki basarisinin derecesini bu daldaki elestirmenler degerlendirmektedir elbet. Yalniz su kadarini söyleyeyim ki, plastik sanatlar sanayi ile yine de uzlasabiliyor. Siirde öyle degil ama. Siirde blok birimlerle çalisma sairi bir yerde tehlikenin sinirina götürüyor. Bedri Rahmi Eyuboglu’nun siiri çogunca böyle bir sinirda yürümek zorunda kalmistir.
Yine de siirini bozmamis bir sanatçi gözüyle bakabiliriz ona. Saniyorum bu siir, zaman içinde de kolay bozulmayacaktir.
Içine çeken, koklayan, tatmak isteyen, disleyen bir sair. Yasiyor olmakla sevinen, hatta böbürlenen, dogaya bayilan, evleri, dam altlarini içi götürmeyen, solugu hep dinarda alan, gördügü bir güzelligi soluk almadan baskalarina yetistirmeye çalisan bir sair. Babasi Genç koymaliymis adini.
Kuskusuz, ölüm karsidan gelseydi, Bedri Rahmi Eyuboglu onunla oturup iki satir konusacak, hal hatir soracakti. Koklayacak, isiracak, tadina da bakacakti belki."

(Cemal Süreya, Politika 30.9.1975

 

 

Güzel ile Faydali

Ben ariya ari demem

Arinin bali olmali

Ben güzele güzel demem

Güzel faydali olmali

Güzel dedigin ise yaramali

Kadin mi? Hamur yogurmali

Çocuk dogurmali

Agaç mi? Meyve vermeli

Çiçek mi? Kokmali

(...)



Bedri Rahmi; siirin ressami mi, resmin sairi miydi

Gelin bu iki yönünün konumu üzerine sözü onu taniyanlara birakalim:

"Bedri Rahmi'yi sair ve ressam olarak degerlendirmek gerekirse, bir ayirim yapamayacagim. Resimle siiri ayni düzeyde yürüten insan. Bir yerde siir yaziyor, bir yerde de ayna düzeyde firçasini kullaniyor. Yani iki sanat dalini beraber, at basi yürüten bir insan ve çok verimli..."
Bedri Rahmi'nin özelligi bence Türk folkloruna inip, o kaynaktan yararlanmasi. Bunu Ruhi Su türkülerde yapti. Anadolu'nun unutulmus o kisiligini, bilincini, için kaynayan o devrimci özelligini türkülerinde verdi. Bedri Rahmi'ye gelince, o bu yanini degil de, ask temalari, sevgi ve yasam coskusunu bize yansitti. Bunu siirinde daha basarili yansitti bence."

(Vedat Günyol, Emin Çetin Girgin'in sorularýna yanitlar, Hürgün gazetesi, 21 Eylül 1985)

Dilerseniz siirinin kilcal damarlarinda bir ufuk turuna çikalim:

"Bedri Rahmi'yi, Garip akiminin hem içinde, hem disinda sayabiliriz. Kimi ürünlerinde sasirtici imgelere yer verirken, kimilerinde de dogrudan dogruya pitoresk uzantilari siire katmistir. Eyuboglu'nun siiri, hiçbir zaman düzeyinden, tutarliligindan bir sey yitirmemistir. Günümüz Türk siirinde olanca zenginligiyle kendine özgü bir bütünlügü simgelemektedir.

(Selim Ileri, "Bedri Rahmi Eyuboglu Öldü" Politika gazetesi, 23 Eylül 1975)

"siirinde halk kaynagindan yararlanmis coskulu bir sevgi sicakligi, açik sözlülük, sirasinda argoya yaslanma egilimi, bazen de batici bir yergi vardir.(...) Kalender bir gönül genisligi, yasalardan kurtulmus bir özgürlük, hosgörülü insan yakinligi, sanat eserlerine karsi sonsuz bir hayranlik düskünlügü, halk dilinden derlenmis söz-deyim zenginligi, yasama mutluluguyla dünyayi bir bayram güzelliginde gören iyimserlik. Birdenbire hüzne ve öfkeye dönüsler... Eserlerinde gözlenen özelliklerdir."

(Rauf Mutluay, 100 Soruda Çagdas Türk Edebiyati, Gerçek Yayinlari Istanbul 1973 s.379)

Ayni yazar bir baska yazisinda da sunlari belirtir: "Ressam Bedri Rahmi Eyuboglu, sanirim akranlarinin hepsinden çok sayida yarattigi resim ürünleriyle birçok yerde yasayacak ve anilacaktir. Sanatçi Bedri Rahmi'nin 'Delifisek' dedigi 'siir bali' ürünleri de, çagdas edebiyatimizin özgün çizgilerinden biri olarak geçerli ve yürürlüktedir. Nazim Hikmet'le ayni sayfaya denk düsen resminden ötürü bana incelikle tesekkür ettigi "50 Yilin Türk Edebiyati"ni ona sundugum Tütengil konuklugundan sonra hastaligini duymustum.(...)

(Rauf Mutluay, Cumhuriyet 29 Eylül 1975)

Van Gogh

Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda agliyordu

Gözünün üstünde bir pamuk

Pamuktan kan siziyordu

Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda agliyordu

Bir kulagini kesip

Arkadasina götürmüstü

Ama kulagi degil

Gözleri yaniyordu

Dün gece Van Gogh'u gördüm rüyamda agliyordu

Bedri Rahmi siirinin dayanagi

" ...Baslangiçta yazinla resim arasinda uzun süre bocalayan Bedri Rahmi, sonuçta iki ugrasi bir arada, iki karpuzu bir koltukta götürmeye karar vermisti. Ölümünden sonra ozan, yazar arkadaslari onun ressamligini öne almis göründüler. Bedri Rahmi'nin resim alanindaki engin ve sayisiz üretimine bakarak daha çok ressam yönünün agir bastigi söylenebilir. Ne var ki bu durum, onun ozanliginin geriye itilmesine neden olmamaliydi. Sagliginda basta agabeyi Sabahattin Eyuboglu ve bazi arkadaslari bütün gücünü resme vermesini ögütlemislerdi. Her seye karsin Bedri Rahmi ne yazarligi, ne ozanligi birakacakti. Resmi, siiri, yaziyi hem de düzenli gazete yazarligini bir arada yillarca sürdürecekti. Kendisi, ona yalniz resim alaninda at oynatmasi ögüdünü veren bazi ozanlardan daha çok sayida siir ve yazi yazacakti.
Kim bin yil sonraya kalacak isler yapitlar çikardigini savunabilir? Birakin bin yil sonrasini, yüz yil sonrasi için kim güvence verebilir? Hangi ozan, hangi ressam yapitlarinin yüz yil sora gelecek kusaklarca begenilecegini, okunacagini öne sürebilir?'
Bu sorulari sorar, Bedri Rahmi kendi kendine. Sonunda yazmayi, yazarligi, yurdunu seven her okur yazar için bir borç, kaçinilmaz bir ödev saydigini belirtir.
Bedri Rahmi Eyuboglu, sanatin halkla karismasi, halka ulasmasi sorunuyla da ilgiliydi. Bu konuda duvar resmine, kendi deyisiyle "duvara çakili" ise çok önem verirdi. Resme en güzel isigi, en uzun ömrü, en büyük izleyici kalabaligini, günlük yasama katilma gücünü, yapi sanatina karismayi, yapilarda yer almayi kafasina koymustu. Resim sanatini göçebelikten, ticari bir meta olmaktan kurtaracak olan buydu. Ayrica mozaik ve çiniyi, canli, kalici, duvara uygun bir malzeme oldugu için de seviyordu. Mozaik ve çini zamanla degismiyor, bozulmuyordu."

(Turan Erol, "Bedri Rahmi'nin Tadina Varabilmek" Cumhuriyet 8 Aralik 1993)

Trabzon Deyince

Trabzon deyince aklima bir salkim kareymis gelir

Bahçeler dolusu zindan yesili

Için için kandil kandil ballanir

Kandiller içinde bir kandil yanar

Bir kiz deli gibi kosmaya baslar

Yanaklarinda Amoftalarin ali

Dudaklarinda kareymislerin moru

Gögsünde... elinin körü

"Vur onu kemençeye"de bak nasil söylenir Onuncu Yil Marsi!"

Bak ne duydum bizim hemsehrilerden Zanoy köyünden gelmisler. Zanoy'u on bes yasimda gördüm. Udurus diye bir çesmesi vardi. Ormanin ortasinda, çam kütüklerinden, bilek kalinliginda gürül gürül akan bir suydu Durus. Iste bu köyde vurmuslar kemençeye Cumhuriyetimizin Onuncu Yil Marsi'ni! Bak nasil olmus: Sene 1933 Cumhuriyetimizin Onuncu Yili. Atatürk sag. Halkevleri yurdun en ücra köselerine kadar islemis. Halkevleri yoluyla, bütün köylere oldugu gibi bizim Zanoy'a da Onuncu Yil Marsi'ni ve notalarini göndermisler. Köy ögretmeni marsi okumus okumasina:

" Çiktik açik alinla on yilda her savastan! "

diye basliyormus. Fakat is burada bitmiyormus. Zamanin büyükleri, bütün köylerimizin bu marsi notaya göre söylemelerini sart kosuyorlarmis. Yani köy ögretmenleri köylüyü bir meydanda toplayacak, keman, piyano, flüt, mandolin yardimiyla. Onuncu Yil Marsi notada oldugu gibi köylüye belletilecek. Notadan vazgeçtik, o yillarda Maçka köylerinde okuma yazma bilenler parmakla gösterilirdi. Herhalde simdi her çesit notayi, rotayi, kotayi ögrenmislerdir. Ama 33 yilinda, Zanoy' da mars notasi ne kelime ? Köyün ileri gelenleri notalari evirmisler, çevirmisler, bakmislar olacak gibi degil, çiktik açik alinla, Cumhuriyet bayraminda söylenmezse, büyükler köye kem gözle bakacaklar; köyün agasi, emektar kemençeciyi çagirmis:

-Ula Hasan! Demis, vur oni kemençeye!

Hasan vurmus Onuncu Yil Marsi'ni kemençeye: Çiktuk açik alinla on yilda her savasdan oy! On yilda on bes milyon genç yarattuk her yasdan!
Tam horon havasina uydurmuslar marsi! Alan razi, veren razi! Gül gibi kutlamislar Onuncu Yili..."

(Bedri Rahmi Eyuboglu, Vur Onu Kemençeye) Cumhuriyet, 2 subat 1975)

"Bu yurda kanat gerenler" kimlerdi

" ... Trabzon köylerinde neler olup biter. Kaç türlü çiçek açar, daglarimizda kaç türlü dert yeserir ey Istanbullular size soruyorum. Trabzon'un horonundan Trabzon yaginin dillere destan kir çiçegi kokusundan baska neler bilirsiniz Trabzon üstüne. Bu soruyu ben sizlerden önce kendime sordum. Kendi cevabimdan kendim utandim.
Ey usaklar usaklar... Yine bütün ümidimiz köy ögretmenindedir. Bize Trabzon köylerinde en güvenilecek havadisler verebilecek biricik aydinimiz, yalniz köy ögretmenleri olacaktir. Biz Trabzonlular onlara yalvaralim. O yalin, o kesin, o sade deyisleriyle süsleyip püslemeden yanik ahlar, ohlar çekmeden köy gerçeklerini bütün çiplakligiyla bizlere ancak onlar ulastirabilirler. Bu dilegi yalniz YELKEN'de degil Trabzon'da çikan HAKIMIYET gazetesinde de tekrarlamak isterdim. O da ön ayak olsun Trabzon köylerinde bir seyler derleyebilmek için elbirligi ile ise koyulalim. Ise yararsa birkaç mükafat koyalim ortaya. En özlü, en ögretici, en sade yazilara mükafat verelim. Ben kendi hesabima çoban armagani olarak en sevdigim tablolarimdan birisini bu ugurda ortaya koyuyorum. Hemsehrilerimiz de kollarini sivasinlar köy ögretmenlerimizi costuralim, bakin neler gelecek Trabzon köylerinden neler!..."

(Mitari Bacakli, Hakimiyet (Trabzon) günlük gazete 26-27 Mart 1957, Yelken' den alinti)




Bir sahit Araniyor

Yasadim!

Erik agaçlari sahidimdir

Yildizla Sahidimdir,

Yasadim!

Avuçlarimin gücü yettigi kadar

Daglari, kadinlari, meyveleri

Yasadim!

Mektuplar/Mektuplar...

Oglu Mehmet Eyuboglu' nun degisiyle, "Sabahattin Eyuboglu Bedri Rahmi Eyuboglu'nun üniversitesiydi."

Bedri Rahmi bu "Sabahattin Eyuboglu Üniversitesi"nden ömrü boyunca kana kana bilgi içti, kültür soludu.

Bu iki arkadas-kardesin güzel birlikteligine anneleri Lütfiye Hanim ile Babalari Rahmi Bey de eklendi. Yurtiçinden yurtdisina, yurtdisindan yurtiçine yüzlerce mektup gidip geldi bu güzel insanlar arasinda ve bu mektuplar "Kardes Mektuplari" adiyla bir kitaba dönüstü. simdi o mektuplardan birinden birkaç satir okuyalim.

Bedri Rahmi Eyuboglu'dan

Sabahattin Rahmi Eyuboglu'na

(Istanbul’dan Paris'e) 10 Ekim 1947

"... Canim agabeyim, Eren'in bu yaz keyfi yerinde idi. Denize girdi, çalisti. Babamin rahatsizligindan baska bir seye üzülmedi. Bugünlerde beraber Van Gogh'un kardesine yazdigi mektuplari okuyoruz. Evliya gibi adam diyoruz. Bu mektuplari bu arada okudun mu? Okumadinsa muhakkak oku. Çok sevecegini tahmin ediyorum.
Ben bu yaz birkaç kitap okudum: Sholow: Uyandirilmis Toprak, Hemingway:Çanlar Kimin Için Çaliyor. Koestler: Haçsiz Haçli Sefer. Camus: Les Noces, Camus: Veba. Saroyan: Hikayeler. Ama Veba'yi henüz bitirmedim. Is sarpa sardi.
Okudugum kitaplar arasinda Uyandirilmis Toprak agir basti. Van Gogh'un mektuplar daha agir. Çünkü her satirin arasinda bir parça günes, bir tutam erik dali ve bir tomar çile var.

Yazi makinasi aldin mi?
Ne tuttugunu kesin ögrenemedik. Iki yüz altmis liradan filan tutuyormus.
Yazi makinasinin bedeli tarafimizdan burada ayrica ödenecektir. Faturasini bekliyoruz. (...)

(Kardesler Mektuplari Bedri Rahmi Eyuboglu Bütün Eserleri: 2 Bilgi Yayinevi, Baskiya Hazirlayan: Mehmet Hamdi Eyuboglu, Ankara Ocak 1985, s.243)

Mehmet Eyuboglu yaziyor:

"...Babami 21 Eylül 1975'te, annemi 29 Agustos 1987de yitirdim. Her ikisinde de çok sarsildim. Bir daha geriye gelmemecesine yuvalarindan uçan bu güzel insanlardan geriye kalanlara, akillica sahip çikabilmek için çok zaman güç ve para harcadim. Her ikisinin de çok özel ve güzel insanlar olduklarini, aklim, ilkokul çaglarinda kesmisti. Çevremizde bir sürü ana, baba vardi. Ama bizimkilerin havalari bambaskaydi. Sergileri bir baskaydi. Konusmalari, tartismalar bir baskaydi. Esleri, dostlari, gelenleri, gidenleri bir baskaydi. Yemeleri, içmeleri bir baskaydi . Her ikisi de çok sevgi dolu insanlardi. Hayret ederlerdi. sasarlardi. Çok okurlardi. Çok severlerdi. Her zaman, her yerde, herkesi severlerdi. Yedikleri sevgi, içtikleri sevgi, soluduklari bile sevgiydi. Her günümüz bir siir tadindaydi. Coskulu insanlardi. Babamin kaç kere Ankara'da Saman Pazari'nda bir kilim saticisinda gördügü bir kilim karsisinda heyecanlanip uzun süre agladigina sahit olmusumdur. Çok çaliskan insanlardi. Yasam sarhosuydular. Insan gibi güler, insan gibi aglar ama devler gibi çalisirlardi..."

(Bedri Rahmi-Eren Eyuboglu Ask Mektuplari 1932-1933, Yayina Hazirlayan: Mehmet Hamdi Eyuboglu, Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari, Istanbul Kasim 1995 s.5)

Mehmet Hamdi Eyuboglu, babasi Bedri Rahmi Eyuboglu'nun yanina, annesi "Romen Kizi Ernestine'i" kativermis, 1932-1933 yillarinda Bedri Rahmi-Eren Eyuboglu Ask Mektuplarindan bir kitap olusturmus. Bu iki sevdali, birbirlerine bu mektuplari kendi ana dilleri disinda üçüncü bir dille (Fransizca) yazmislar. Zarflar, el yazisiyla yazilan mektuplar, desenler, resimler, fotograflar, düsler, düslemler, sevgiler, tutkular, asklar güzelim bir kitabin 196 sayfasini doldurmus...

simdi bu kitapta yer alan bir mektubun girisine bakalim ve askla anadilin birlikteligini tasidigi büyünün güzelligini görelim:

Insanin yasadigi derin duygulari, söze dökememesinin acisini ne büyükmüs meger!

Lyon'dan Paris'e

31 Mayis 1932

Ernestine,

"Dilimizi bilmenizi, hiçbir zaman bugünkü gibi arzu etmemistim. Size söyleyecek o kadar sey var ki bu ödünç alinmis kelimelerle bütün bunlari size anlatmam hemen imkansiz olacak . ...

"Bedri Rahmi-Eren Eyuboglu Ask Mektuplari 1932-1933 Yayina Hazirlayan:Mehmet Hamdi Eyuboglu, Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari, Istanbul Kasim 1999, s.45

Londra'dan Paris'e

25 Temmuz 1933

Memiscik

Dün gelisinden on bes dakika sonra, bir kart attim. simdi de çok fiyakali bir koltuga yerlesmis olarak, Bucisimle uzun bir konusmaya hazirlaniyorum. Bucus, Aslan Bucus... Senden köprü üzerinde ayrildiktan sonra olup bitenleri sana anlatmami ister miydin? Hayir hayir. Bu anilari atlayalim. Bu anilar çok zor anilar. Sadece bogazima sikisan, beni bogan, nefes aldirmayan bir seylerin oldugunu sana söyleyebilirim. Ayaklarimin üzerinde zor durabiliyorum. Ama kosmam gerekiyordu. Iskeleye vardigimda valizlerim gitmislerdi bile. Sadece, çantamla blogumu buldum. Hamallari bosuna aradim.

Herkesin arasinda sonu gelmez bir itis, kakis arasinda kendimi birden vapurda buldum. Basim dönüyordu. Blogumu tutan kollarim uyusmustu. On bes dakika arayip bir yerlere atilmis bavulumu bulabildim. Baska hiçbir sey yapamazdim. Valizlerimin üzerine bitap ve yapayalniz oturakaldim. Saatimin 13.05 oldugunu fark ettim. Benim Bucisim on dakikadir yoktu. Her neyse yolculuk basladi... Beyaz dalgalarla epey oyalandim. Iki sene önce Trabzon'dan ayrilirken seyrettigim dalgalari hatirladim. Bu sefer bu dalgalar, bana fazla bir sey söylemediler."(...)

(Bedri Rahmi-Eren Eyuboglu Ask Mektuplari 1932-1933, Yayina Hazirlayan: Mehmet Hamdi Eyuboglu, Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari, istanbul Kasim 1999 s.69)


T
uran Erol'un "Bedri Rahmi" albümünden

Dilerseniz bu noktada bir özgün sanat adaminin yasaminin ip uçlarina bakalim: Bedri Rahmi, 1911'de Trabzon'a bagli Görele'de ailenin bes çocugundan ikincisi olarak dogmustu. Babasi Rahmi Bey, o sirada Görele kaymakamiydi. Rahmi Bey degisik yerlerde kaymakamlik, mutasarriflik yaparken, aile de bir yerden bir yere göçer olmustu. Rahmi Bey, Fransizca bilen okumayi seven, çocuklarina son derece bagli ve onlarin egitimine katkida bulunan bir aydindi.
Rahmi Bey'in Trabzon milletvekili olarak Ankara'ya gitmesinden sonra aile Trabzon'da kaldi.
Bedri Rahmi Trabzon Sultanisi'nin orta kisminda ilerde yasaminda ufuklar açacak bir resim ögretmeni tanir: Zeki Kocamemi.
Bedri Rahmi Trabzon Sultanisi için " çirkin bir yapi degildi. Ufak tefek Anadolu kasabaciklarinda ilk tahsiline devam eden bizler için sadece güzel bir bina degil tam manasiyla bir saraydi" der. Tezek adli kitabinda (s.105-110). Sultani'de yildizinin uyusmadigi müdür serif Bey, onun için korkulu bir is olmustu. serif Bey, Bedri Rahmi için "insan olarak belki dünyanin en iyi insani ama hoca olarak da dünyanin en kötü hocasi"ydi. Bu nedenle de okula isinamadi Bedri Rahmi. "Ekseriya issiz deniz kenarlarina iniyor, çakil taslarina nakislar karaliyor, yahut Boztepe'nin kus uçmaz kervan geçmez taraflarina tirmaniyordu." O günler için "Mektepte bize her gün bir araba laf ezberletiyorlardi; fakat denizi sevmeyi ögretmek hiç kimsenin aklina gelmemisti" der.
Sabahattin Eyuboglu'nun 1928 yilinda Sultani'yi bitirip Dijon'a gitmesinin ardindan Bedri Rahmi'nin Trabzon'daki bunalimli yasami ona Sultani'yi bitirmeden resim ögrenimi yapacagi Istanbul günlerini hazirlar. (Trabzon Lisesi 100. Yil Akbümü'nde Sabahattin Bey'in fotografi olmasina karsin, Bedri Rahmi'nin fotografi olmamasi onun bu okulu bitiremediginin belirgin bir kanitidir. Buna karsin onun Bilgi Yayinevi'nde basilan 10 kitabinin arka kapak yazilarinda onun Trabzon Lisesi'ni bitirdigi belirtilir A.Ö.)
Nazmi Ziya Bedri Rami'nin Güzel Sanatlar Akademisi Resim bölümündeki ilk hocasi olur. Ardindan Ahmet Hasim ve Çalli ile tanisan Bedri Rahmi, iki yil Akademi'de okur; diploma sinavindan önce Fransa'ya gider. Sabahattin ile Bedri Rami iki kardes iki arkadas olarak Dijon'da Lyonda ögrenci yurtlarinda ayni odayi paylasirlar. Bedri Rami yurda döndükten bir süre sonra 1932'de Paris'e gider, Andre Lhote'un atölyesine girer. Ayi atölyenin ögrencilerinden Ernestine(Eren)le tanisir; bu iki genç 1936'da evlenirler. Bedri Rahmi ayni yil Aaemi'nin diploma yarismasinda "Hamam" adli çalismayla birinciligi alir. 1937'de Leopold Levy'in asistanligina getirilir. CHP'nin düzenledigi yurt gezilerine katilir. 1938'de Edirne'ye gider. Edirne günleri için bir yazisinda "Devlet baba ile ressamlar arasinda girisilmis olan en hayirli, en verimli alis veris oldu' der. Bedri Rahmi, 1941^'de Çorum'a gönderilir. Özellikle Iskilip, hayran oldugu bir kasaba olur. Bu geziler onun Anadolu kültürüne bakisinda önemli rol oynar. Turan Erol'a göre "Çorum'a gitmesi Bedri Rahmi'nin sanatsal yasaminda silinmez izler birakmistir. Çorum yasantisi gözlemleri zamanla yogunlasmis, durdukça derinlesmis ve Bedri Rahmi'nin kisiligi, sanatinin asil bildirisi bu yasantidan çikmistir." "Buradan edindigi izlenimler sonucunda Han kahveleri, han avlulari, Pazar yerlerinin kalabaligi, halay çekenler, saz çalan asiklar, dag köyünden kente hasta indirenler, pazardan köye dönenler, bebesini emziren köylü kadinlar, bayramliklarini giymis köylüler, garipler, yoksullar" resimlerine konu olur.

(Turan Erol "Günümüz Türk Resminin Olusum Sürecinde Bedri Rahmi Eyuboglu
Yetisme Kosullari-Sanatçi Kisiligi" s.79)

Bedri Rahmi 1958 yilinda Uluslararasi Brüksel Fuari'na yaptigi 272 metrekarelik dev panosuyla büyük ödül kazanir. Paris'teki NATO binasi için 50 metrekare bir pano daha yapar. Bu pano daha sonra Brüksel'e götürülür. 60'li yillarda Eren Eyuboglu ile iki kez Amerika'ya gider. Bu gezilerin "Bedri Rahmi'nin renkçi tavrina yeni bir soluk getirdigi" belirtilir.
Akademideki hocalik döneminde binlerce ögrenci yetistiren salt resmin, siirin ve yazinin degil, yasamin da ustasi olan bu 'Mavi Yolcu'nun dilerseniz hayat üzerine söylediklerine bakalim:
"
Ey hayat seni bana musallat ettiler. Eger ben de seni baskalarina musallat etmessem yuf olsun! Ey hayat sanati tadamasam senin zevkine varamayacaktim." Bilinen sona yaklasilmistir. Cerrahpasa hastanesinde yattigi odanin kapisina 10 Mayis 1975 günü astirdigi el yazisi söyledir:

"Reisler! Iyiyim, ama kusura bakmayin çok çok yorgunum. Bagislayin beni"
Ve bu sözlerin üzerinden dört ay geçer. Güzelim bedri Rahmi, 21 Eylül 1975' te çok sevdigi yasama gözlerini yumar.

Ölümünün 25. yilinda onu saygiyla aniyoruz.

Doguyu topragin ürünü olan Kiyimdan anisina selam olsun!

Sevinsin

Aldik nasibimizi hüzünden

Iste geldik gidiyoruz sevinsin

Halbuki ne güzel baslamisti hikaye

serbet gibi bir gök üstümüzde

Ve bütün lezzetleriyle toprak

Gözümüzde nur, dizimizde takat

On parmagimizda on hüner vardi

Biz onun sevgili kullari

Dünyasini abam eyledik

Bir can verdi bize bin alir

Gideriz gözümüz arkada kalir

Sevinsin

*Bedri Rahmi EYUBOGLU, sair (Görele 1911-Istanbul 1975). Sabahattin Eyuboglu’nun kardesi. Ilk ve ortaögrenimini Trabzon’da yapti, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümünü bitirdi (1930). Bir yil Lyon’da, iki yil da Paris’te Andre Lhote’un atölyesinde çalisti. Dönüsünde ögretim üyesi olarak Akademi’ye alindi, Eren Eyuboglu ile evlendi (1935) ve profesörlüge yükseldi (1936). 1960’ta Rockefeller bursuyla gittigi Amerika’da, Colombia Üniversitesi’nin çagrilisi olarak da bulundu (1961-63). Mezari Küçükyali’dadir. Cemal Tollu, Nurullah Berk, Sabri Berkel, Zeki Faik Izer ve Zühtü Müridoglu ile birlikte d grubu (1933) ressamlari arasinda anilan Bedri Rahmi Eyuboglu’nun ilk siiri, Muhit dergisinin gençlere ayrilan sayfasinda çikmisti (Bir Damla Su, 1928). Daha sonra Yeni Adam dergisinde göründü (1933), Milliyet gazetesinin açtigi bir öykü yarismasinda derece aldi, siirlerinin yanisira denemeler, gezi yazilari da yayimladi. Yeni siir akimina bagli, halk siirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir söyleyisi gelistiren Eyuboglu, ilk siirinden baslayarak dogayla içli disli, yasama sevgisiyle dolu toplumsal bir siir anlayisiyla belirir. Dis dünyaya salt sair olarak degil, ressam olarak da bakisi, siirinin yer yer sözcüklerle yapilmis resim özelligi tasimasina yol açar.

SIIR: Yaradan’a Mektuplar (1941), Karadut (1948), Tuz (1952), Üçü Birden (ilk kitaplarinin yeni baskisi 1953), Dördü Birden (ilk kitaplari ve yeni siirler 1956), Karadut 69 (yeni eklerle bütün siirleri 1969), Dol Kara Bakir Dol (yeni eklerle bütün siirleri 1974), Yasadim (kitaplarina girmemis 24 siiri kendi desenleriyle 1977). GEZI-DENEME: Canim Anadolu (1953), Tezek (1975), Delifisek (1975), Resme Baslarken (1977).

)

 

HELE BIR BASLASIN

Hele bir baslasin ilik yaz yagmurlari, içimizdeki çocuk

Hele bir kanadlansin ufuklar

Hele bir içini çeksin orman

Hele bir kere günesler yansin

Kertenkeleler üsümesin.

Hele bir kere toprak kansin

Mevsimler demlensin

Hele bir ballansin bögürtlen dikenleri

Gelincikler bedava

Gökler sahipsiz

Bahçeler zilzurna

Hele bir baslasin ilik yaz yagmurlari içimdeki çocuk

Dudaklarinda kalin kabuklu bir portakal kokusu

Tabanlarinda kinali keklikleri bol daglarin rüzgari karincalansin.

Hele bir kere dallarda sallansin

Iri kalçalari seftalilerin

Hele bir duyulsun yesil boncuklu

Yayli çingiraklari

Hele bir kere yildizlar seslensin

Hele bir armut agaci temmuzu yüklensin

degsin içimdeki çocuk.Hele bir kerecik daha yalinayak

KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem,

Nar tanem, nur tanem, bir tanem,

Agaç isem dalimsin salkim saçak,

Petek isem balimsin, agulum,

Günahimsin, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, disi mercan,

Yoluna bir can koydugum,

Gökte ararken yerde buldugum,

Karadutum, çatal karam, çingenem.

Daha nem olacaktin bir tanem?

Gülen ayvam, aglayan narimsin

Kadinim, kisragim, karimsin.

Bedri Rahmi EYUBOGLU

“TRABZON DEYINCE AKLIMA KAREYMIS GELIR”

Ozan, yazar, ressam Bedri Rahmi Eyuboglu (Görele 1913-Istanbul 21 Eylül 1975) da agabeyi Sabahattin Eyuboglu gibi halk ekininin gür kaynagindan beslenen bir güzel insan... Resmi siirinden, siiri resminden ayri düsünülemeyen bir Karadeniz degeri... Incelemeci Ali Mustafa’nin dedigi gibi: “Bedri Rahmi resimle siiri kaynastiran bir sanatçidir. Bu özelligi hem resimlerinde hem de siirlerinde görülür. O bir bakima “siirin ressami, resmin sairi”dir. Siirlerinde renk ve resim ögesi yogundur. Bunu sözcüklere degin indirgemistir.”

Öte yandan Cemal Süreya söyle degerlendirir Bedri Rahmi’yi:

“Yazidan çok ‘söz’dür onun siiri. Sözel (oral) bir siir. Halk siiriyle içli disli olusu Bedri Rahmi Eyuboglu’na bu özelligi kazandirmistir. Genis kitlelerce sevilisinin, siirlerinin her yerde söylenisinin bir nedeni de budur(...) Içine çeken, koklayan, tatmak isteyen, disleyen bir sair. Yasiyor olmakla sevinen, hatta böbürlenen, dogaya bayilan, evleri, dam altlarini içi götürmeyen, solugu hep disarda alan, gördügü bir güzelligi soluk almadan baskalarina yetistirmeye çalisan bir sair. Babasi Genç koymaliymis adini.”

Bedri Rahmi, ilk ve ortaögrenimini Trabzon’da yapar... Trabzon Lisesi’nde okudugu yillarda (1927-1929) dogadan, yasamdan kopuk egitimden, yararsiz gördügü/üstüne üstlük anlayamadigi matematik dersinden yakinir; o denli ki, okuldan, hatta Trabzon’dan ayrilmayi düsünür, bu düsüncelerini dile getirdigi 17 Mart 1927 tarihli mektubunda (agabeyi Sabahattin’e yazmaktadir) duygularini söyle döker dizelere:

“Yarabbi ya akil ver... Ya verdigini de al...

Ya bana bir yol göster, ya da yerden yere çal...

 

Sanatin ocagina bir alev olmak derdim...

O zaman ne gelecek bir kederin tortusu...

Ne ögretmen korkusu ne de sifir korkusu...

Ne öfkeli bir bakis ne de sert bir kelime...

Soguk bir pergel degil bir firça ver elime...

Birak beni sanatin ufkunda haykirayim...

Ya kafami kirayim ya firçami kirayim...”

Özlemleri, becerileri, yetenekleri dogrultusunda egitim görmeyi daha 14 yasindayken kafasina koyan Bedri Rahmi, ileri görüslü ailesinin de onayiyla Istanbul’a, oradan da Fransa’ya gider; resim egitimi görür. Ancak Trabzon’u hiç unutmaz. Dol Karabakir Dol adli kitabinda topladigi siirlerinden biri olan “Trabzon Deyince”de 15 yasin anilarini dile getirir:

“Trabzon deyince aklima bir salkim kareymis gelir.

Bahçeler dolusu zindan yesili

Için için kandil kandil ballanir

Kandiller içinde bir kandil yanar

Bir kiz deli gibi kosmaya baslar

Yanaklarinda amoftalarin ali

Dudaklarinda kareymislerin moru

Gögsünde... elinin körü”

Siirinin bundan sonrasinda Bedri Rahmi çocukluk günlerinin özlenesi anilarina döner: Soguksu’da tanidigi “bela” gibi “hisim” gibi bir kizi kovalayisina; Kemerkaya’da “sarisin bir simsek” gibi denize atlayan bir kiza nasil utanarak baktigina, Faroz’da yunus baliklarindan “kara kara kazanlarda” nasil yag elde edildigine... Yogun bir özlemdir yasadigi Bedri Rahmi’nin, “yaptiklarindan” degil “yapmadiklarindan utan”maktadir.

“siirlerinin yanisira denemeler, gezi yazilari da yayimladi. Yeni siir akimina bagli, halk siirinin biçim özelliklerinden yararlanarak kendine özgü bir söyleyisi gelistiren Eyuboglu, ilk siirinden baslayarak dogayla içli disli, yasama sevgisiyle dolu toplumsal bir siir anlayisiyla belirir. Dis dünyaya salt sair olarak degil, ressam olarak da bakisi, siirinin yer yer sözcüklerle yapilmis resim özelligi tasimasina yol açar.”

Halk ekininin, Anadolu ekininin yasamdaki/resimdeki/yazindaki yasaticisi Bedri Rahmi, siirlerinde yöreselle evrenseli birlestiren/kaynastiran bir degerli, bir Trabzonlu ozandi. Ölümünün 1. yildönümünde Karadeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü ögrencilerinin düzenledigi anma gecesinde, ozan Basaran söyle aniyordu onu:

“Yaman bir yasam ustasiydi. Dilin, renklerin, güzelliklerin tadini çikarmasini biliyordu keyfince. Öfkesi, sevinci, çalismasi Bedri Rahmiceydi, dili, dünyasi Bedri Rahmice. Sevdigi kadar, sevilecegine inanan çagiltili bir insandi. Firçasiyla, siiriyle, tasini topragini, börtü böcegini dost ediyordu insanlara dünyanin. Kuru bir kütük, bir çakiltasi, siradan bir sukabagi, bambaska bir anlam kazaniyordu o dokununca. Kilimleri, heybeleri, yazmalari, çoraplari, çamçaklari, kasiklari halkimizin yarattigi daha nice güzellikleri o tanitip sevdirmedi mi bize...”

Bedri Rahmi, halk ekinine bagliligini, yöreselden ulusala, ulusaldan evrensele ulasma bilincini alçakgönüllü bir yaklasimla dile getirir siirlerinde: “Elma dalindan uzaga düsmez” der ve sürdürür:

“Yerliyim yerli olmasina

Ilmik ilmik damar damar

Yerliyim

Bir dilim Trabzon peyniri

Bir avuç tiftik

Bir çimdik çavdar

Bir tutam sile bezi gibi

Disimden tirnagima kadar.

Ressamim

Yurdumun tasindan topragindan sürüp gelir nakislarim

Tasima topragima toz konduranin

Alnini karislarim.

Sairim sair olmasina

Canim kurban siirin gerçegine, hasina

Içersine insan korkusu sinmis misralara vurgunum

Biçak gibi kemige dayansin yeter

Egri bügrü, kör topal kabulüm.

Sairim

Zifiri karanlikta gelse siirin hasi

Ayak seslerinden tanirim

Ne zaman bir köy türküsü duysam

Sairligimden utanirim.

Sairim

Siirin gerçegini köy türkülerimizde bulmusum

Türkülerle yunmus yikanmis dilim

Onlarla aglamis onlarla gülmüsüm

........”

 

YAPITLAR (başlıca): Resim: Paris, 1930; Mustafa Eyüboğlu, 1933; Yazılı Natürmort, 1936; Salı Pazarı, 1938; Eren, 1940; Nallanan Öküz, 1947; Düşünen Adam, 1953; Köylü Kadın (Tren-Yataklý Vagon), Ýstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karadut Satıcısı, 1954; Çömelmiş Köylü, 1972; Ankara'nın Kavakları, 1973; Mor Takkeli Hacı, 1974; Son Kahve, 1975; Anadoluhisarı, Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Çıplak; Ev içi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Han, 1975; son resmi. Duvar Resmi: Lido Yüzme Havuzu'nda duvar resmi; 1943, Ortaköy/İstanbul; Hilton Oteli'nde duvar resmi; Divan Oteli'nde duvar resmi. Mozaik Pano: Uluslararası Brüksel Sergisi için mozaik pano, 1958; Nato yapýsýnda mozaik pano, 1959, Brüksel; Ýþçi Sigortaları Hastanesi'nde seramik pano, 1959, Samatya/İstanbul; Etibank yapısında seramik pano, Ankara; Marmara Oteli'nde mozaik pano, Ankara; Vakko Fabrikası'nda mozaik pano, Topkapı/İstanbul. Duvar Kabartması: Manifaturacılar Çarşısı'nda duvar kabartması, Unkapanı/istanbul; Aksu İşhan'ýnda duvar kabartması, Karaköy/İstanbul. Şiir: Yaradana Mektuplar, 1941; Karadut, 1948; Tuz, 1952; Üçü Birden, 1953; Dördü Birden, 1956; Karadut 69, 1969; Dol Karabakır Dol, 1974, tüm şiirleri; Yaşadım, (ö.s.), 1977. Gezi ve Deneme: Cânım Anadolu, 1953; Tezek, 1975; Delifişek, 1975; Resme Başlarken, (ö.s.), 1977. Monografi: Nazmi Ziya, 1937. Resim Albümü: Binbir Bedros, (ö.s.), 1977, Karadut, (ö.s.), 1979; Babatomiler, (ö.s.), 1979

 

Not: Bu makaleyi geçen yıl "Ev ve Kültür" Dergisinin 4.sayısından aktarılmıştım, sitenin yeni formatında pek çok makale gibi yer vememiştim. Bununla birlikte sitemizin ziyaretçi sayısı zamanla artınca, genç kuşaklarımıza bu olağanüstü yaratıcı ve üretken insanı yeniden tanıtmanın gerekliliğini gördüm. Bu nedenle yeni bir makale olmamasına rağmen, Ahmet Özer'in kalitesi tartışılmaz yazısını karalahana e-zine'ın 1.sayısına ekledik.

Bu sayfada bahsedilen konuya  eleştirerek, ekleme ya da düzeltme yaparak katkıda bulunabileceğinizi düşünüyorsanız, bu yazıyı tıklayınca açılacak olan  formu eksiksiz ve doğru doldurarak "send" düğmesine basarak bize gönderin. Yayınlamaya değer gördüğümüz mesajları bu sayfanın alt köşesinde tarih sırasına göre yayınlayacağız. Yukarıdaki yazı için mesaj gönder

 

BU SAYFA İÇİN GÖNDERİLEN MESAJLAR

..............

 

 

karalahana.com  |  karalahana e-zine  |  web guide  |  eski sayılar

                                                                                                                                                                                                                                E- Mail göndermek için tıklayın  Arşiv - eski sayılar