Dr. Mustafa Duman

 

Trabzonlu şair, kültür adamı Hamamizade İhsan’ın (23 Ocak 1885-11 Mayıs 1948),  1928 yılında, eski harflerle yayınlanan Hamsinâme adlı eseri,“şeylerin kitabı”, yani “nâme”ler alanında yenilikler getiren bir eserdir. (1) Burada ele alınan hamsi, anatomisi, avlanışı, satışı, ekonomisi, edebiyatta ve diğer sanatlardaki yeriyle tüm olarak incelenmiştir. Kitap, yazarı tarafından yeniden gözden geçirilmiş fakat yeni baskısı ancak 1972 yılında, yazarın oğlu Dr. Orhan Hamamioğlu tarafından yapılmıştır. (2) 

Derken geçtiğimiz yıllarda, bir kitap tanıtma dergisinde olacak, Hamsinâme’nin başkaları tarafından hazırlanan yeni yazı bir baskısının daha yapıldığını

Hamsiname, Hamamizade İhsan

okudum. Nihayet arkadaşım şair-yazar Ahmet Özer, Ankara’dan Burhan Sayılır ve Murat Babuçoğlu tarafından hazırlanan kitabın bir nüshasını gönderdi. (3) Kitabı okumaya başladım. Daha kitabın başında şaşırıp kaldım. İthaf yazısı şöyleydi:

“Hamamizade İhsan Bey (İhsan Hamamoğlu) aziz hatırasına…”

Buraya aynen aldığım bu bozuk anlatımda, Hamamîzade’nin Soyadı Kanunu’ndan sonra kullandığı “Hamamîoğlu” soyadı “Hamamoğlu” olarak yazılmıştı. Aynı kitabın 142. sayfasında, 289. dipnot olarak da:

“Hamamoğlu soyadını alan Hamamizade İhsan 1948’de, İstanbul’da vefat etmiştir”, ifadesi vardı.

Yazarın soyadını dahi doğru yazamayanların onun eski yazıyla yayınlanmış eserini yeni yazıya nasıl çevirecekleri, nasıl sadeleştirecekleri merak konusuydu artık. “Hamamîzade”nin karşılığı olsa olsa “Hamamîoğlu” olabilirdi ve nitekim de öyleydi. Hem Hamamizade İhsan, hem de oğlu Dr. Orhan,  “Hamamîoğlu”  soyadını kullanmışlardır.

Nerden çıktı bu “Hamamoğlu”? Sayılır ve Babuçoğlu bu soyada nerede, hangi yazılı kaynakta rastladılar?

                Eseri düzyazı bölümlerini sadeleştirerek yeni yazıya aktarmaya kalkan Burhan Sayılır ve Murat Babuçoğlu’nun yazdıkları Önsöz’den “Hamsinâme”nin ikinci baskısından haberleri olmadığı anlaşılıyor. Böyle bir şeyi düşünmek bile ürkütücü. Yürüttüğünüz çalışma konusunda, sizden önce neler yapıldığına bir göz atmanız, gerekir. Bu bilimsel çalışmaların alfabesi sayılır.Hamsinâme’ nin çevriyazı ve sadeleştirmesini yapanlar kitabı ilk kez kendilerinin yeni yazıya aktardıklarını sanıyorlar. Bu durumu Önsöz’de şöyle dile getiriyorlar:

“Bu bağlamda önce böylesine kapsamlı bir eseri kaleme aldığı için merhum Hamamizade İhsan Bey’e teşekkür etmek, daha sonra da eseri günümüz Türkçesine aktaran bizleri, sürc-i lisan ettiysek affetmek gerekir.”

Kitabı gelişi güzel karıştırıp, özellikle bazı manzum parçalara baktığımda, tahminimin doğru çıktığını anladım. Kitaptaki sayısız yanlış ve eksikten yer darlığı nedeniyle yalnız birkaç örnek vereceğim.

1928 baskısı “Hamsinâme”nin 7. sayfasında yer alan:

                “Kanı var hem canı var, mercan gibi çeşmanı var”,  şeklindeki dize yeni baskının 5. sayfasında:

 “Kanı var hem canı var mercan gibi iki gözü var”,  haline getirilmiş. Dize, tırnak içinde verildiği için de özgün metnin öyle olduğu gibi yanlış bir intiba da uyandırılmış. Özgün metindeki “çeşman” sözcüğü, “iki gözü” olarak düzeltilmiş ya da sadeleştirilmiş. Böylece şiirdeki “kanı” ,“canı”, “çeşmanı” sözcüklerinin yarattığı ahenk birden yerle bir edilmiş.  Devam edelim.  Gene aynı sayfada:

“Sîm-reng ü sîm perdir ol vücûd-i nâzenin”, dizesi de:

“Sim renk ve sim perdar ol vücud-ı nazenin”,  haline getirilmiş. Anlamı, vezni karma karışık edilmiş. “Perdar” gibi metinde olmayan yeni bir sözcük icat edilmiş.

Hamsinâme’nin ilk baskısının 32. sayfasında yer alan:

“Sen ne zannetdin a zurnam hamsi-i canperveri

             Borularla makdem-i teşrifinin ilânı var”, dizesi, yeni baskıda, 33. sayfada şu hale getirilmiş:

 

“Sen ne zannettin azur nam hamsi-i canperveri

                Borularla mukaddem teşrifinin ilânı var.” 

 

                E pes doğrusu. İki dizede bu kadar yanlış ve “zurna”dan “azur”, yani  “cimri” gibi bir sözcük icadını ilk kez görüyorum desem yeridir. Burada da “makdem” , yani “geliş zamanı” sözcüğü “mukaddem”, haline getirilmiş.

                Hamsinâme’nin ilk baskısının 33. sayfasındaki:

“Sim-ten hamsiyi İstanbullu sırma çevreye”, dizesi, yeni baskının 34. sayfasında:                               “Simitin hamsiyi İstanbullu sırma çöreğe”, olmuş.  Sahiden “Sırma çörek” ne demek? 

Hamsinâme’nin ilk baskısının 43. sayfasındaki:

“Bahrden halk-ı Trabzon dürr ü mercan istemez”, dizesi, yeni baskının 45. sayfasında:

“Bahirden halk Trabzon der ve mercan istemez”, haline getirilmiş.

Hamsinâme’nin 46. sayfasında:

“Şanına ‘Lahmen tariyyen’ eyledi Hak’dan zuhur”, dizesi, yer almaktadır.  Bu dize yeni baskının 48. sayfasında şu şekilde verilmiştir:

“Şanına lahmen taryan eyledi hakdan zuhur.” 

Hamsinâme’nin 147-148. sayfalarında ”Lahmen tariyyen” sözcükleri açıklanıyor ve bu sözlerin Kur’an’daki Nahl Suresi’nin 14. ayetinden geldiği anlatılıyor. Çevriyazıyı ve sadeleştirmeleri yapanlar Hamsinâme’nin ilgili sayfasındaki bu açıklamayı okusalar ve dipnot olarak gösterselerdi, şiirde ne demek istendiği anlaşılacaktı. Fakat okuyucu bu dizelerin anlamını ve sözcüklerin doğru yazılışlarını bulmak için “Hamsinâme”nin ilk ya da ikinci baskısına bakmak zorundadır. Eldeki çevriyazı ve sadeleştirilmiş metinle sorunu çözmesi mümkün görünmüyor.

Birkaç örnek daha verelim.

Esad Ömer Bey’in “Hamsinâme”nin ilk baskısının 91-92. sayfalarında yer alan “Nazire” başlıklı şiirinde “Medh” sözcüğü, yeni baskıda, 107. sayfada “Mehdi” haline getirilmiş. Anlama dikkat edilse sorun çözülürdü. Örneğin aynı yazarın kitabın sonunda yer alan biyografisindeki  “Maçka İptidai”sinden, yani “Maçka İlkokulundan”, sözcükleri “Maçka Lisesi” halinde çevrilmiştir.  20. yüzyılın başında değil Maçka’da, tüm Karadeniz sahilinde yalnızca Trabzon’da “İdadi” yani “Lise” vardı. Bunu bilmek için de büyük bilgin olmaya gerek yok. Maçka Ortaokulu 1952 yılında, Maçka Lisesi de 1970’li yıllarda açılmıştır. 1952 yılından önce orada sadece ilkokul vardı.

Yanlışlardan şair adları da nasibini almış. Örneğin,  “Hamsinâme”nin birinci baskısının 94. sayfasında yer alan  “Der Vasf-ı Hamsi” başlıklı şiirde şairin adı şöyle verilmektedir:

“Sıdkıya” kabil midir hamsiyi tavsif eylemek

                Durma yaz manzumenin sen makta-ı garrasını.”  Bu ikilik yeni baskının 109. sayfasında şu şekli almıştır:

“Sad kaya”  kabil midir hamsiyi tavsif eylemek,

                Durma yaz manzumenin maktu-ı garrasını.”

                Burada, Mustafa Sıdkı Bey’(Cansızoğlu)in mahlası olan “Sıdkıya” adı tırnak içinde verilmesine rağmen anlaşılamamış ve yerine “Sad kaya” gibi anlamsız sözler yazılmıştır.

Sayılır ve Babuçoğlu’nun sadeleştirerek çevirdikleri baskının 77-110. sayfaları arasında yer alan şiirlerdeki yanlış ve eksikleri yazmaya kalkarsak bir kitap olur. Bu nedenle özellikle o kısımların her hangi bir araştırmada kullanılmamasını öneririm.  Şiirlerin doğru yazımı için eski yazı birinci baskı veya yeni yazı ikinci baskı kullanılmalıdır.

Uzun sözün kısası elimizde, Hamamizade İhsan’ın “Hamsinâmesi”nin çok kötü bir sadeleştirilmiş metin ve çevriyazısı var. Kitabın tümünde değil, düzyazı ve bazı şiir parçalarında sadeleştirmeler yapılmış. Toplu şiirler ise yalnızca çevriyazı olarak verilmiştir. Kitabın bize göre çok önemli olan “Lügatçe” kısmından tam olarak yararlanılmamıştır. Daha önce Hamsinâme, yazarın oğlu tarafından doğru-dürüst yeni yazıya aktarıldığı halde bu kötü sadeleştirme ve çevriyazıya ne gerek vardı diye düşünmeden edemiyoruz. 

Eski yazıdan yeni yazıya çeviri yaparken yalnızca eski yazıyı bilmek yetmez. Eski dili, eski kültürü de bilmek gerekir. Aksi halde, verdiğimiz örneklerde de görüldüğü gibi çok acı-komik şeyler ortaya çıkar. Yayınevleri yayınlayacakları, üzerinde “İnceleme-Araştırma” etiketi bulunan kitapları o konularla ilgilenen uzmanlara gösterip onların düşüncelerini öğrenmelidirler. Bu olayda öyle bir yol izleselerdi hem yayınevi, hem de çevriyazıyı, sadeleştirmeyi yapanlar bu duruma düşmekten kurtulurlardı. En azından kitap yanlışlar düzeltilerek yayımlanırdı.

Eski yazı aslında çok zordur. Eski yazıyı “biliyorum” diyenlerin bile çoğu kez yanlışlar yaptıklarına tanık olmuşuzdur. Bazı şeyleri uzmanlarına, daha iyi bilenlere bırakmak bir fazilettir.

Son zamanlarda yazı devrimi karşıtı seslerin yükseldiğini duymaktayız. Bu nedenle bir konuyu belirtmeden geçemeyeceğim. O da,  bizi Arap harfli eski yazıdan kurtaran Atatürk’e olan teşekkür borcumuzdur. Yeni yazıda iki üç şekilli okumalar olmadığı için yukarıda verilen yanlışların en azından bir kısmının yapılması da söz konusu değildir. Ayrıca Latin harfli Türkçe yazı çok kısa sürede öğrenilir. Bu yazı,  Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün de bir bağlamda belirttiği gibi, Türkçe sözcükleri ses bilgisine en uygun olarak yazabileceğimiz tek yazıdır. (4)

 Dipnotlar

1. Hamamîzâde İhsan, Hamsinâme,  Birinci Tab’ı, Sebat Matbaası, İstanbul, 1928, 150 s. resimli. Hamamîzade İhsan hakkında bkz:  İ. Gündağ Kayaoğlu, “Hamamizade İhsan Hayatı ve Eserleri, Kıyı Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı:26, (Mayıs 1988), Trabzon, s. 8-11. Hamamîzade İhsan’ın 1910’lu yıllarda derlediği “Trabzon Manileri”nin kaybolduğu sanılıyordu. Bu eserin daktilo edilmiş nüshası bulunmuş ve 605 mani Martti Räsänen’in ve Bilâl Aziz Yanıkoğlu’nun derledikleriyle karşılaştırılarak tarafımdan yayımlanmıştır. Bkz: Mustafa Duman, “Hamamîzade İhsan’ın Derlediği Trabzon Manileri”, Trabzon Kültür-Sanat Yıllığı 88-89,  (Hazl. İ. Gündağ Kayaoğlu -Dr. Mustafa Duman-M. Savaş Şatıroğlu),  İstanbul, 1989,  s. 25-84. Hamsi konusundaki bazı yayınlar için bkz: Murat Yüksel,  Türk Edebiyatında Hamsi, Kültür Müdürlüğü Yayını, Trabzon, 1989, 128 s; Mustafa Duman, “Türk Halk Kültüründe Hamsi”,  Kıyı Kültür ve Sanat Dergisi,  Sayı: 77,  (Ağustos 1992),  Trabzon, s. 14-20; Hülya Civelek, Hamsi, Karın Doyuran Mizah Eğlendiren Yemek Kitabı, Alfa Yayınları, İstanbul, Haziran 2004, 100 s; Deniz Gürsoy, Denizin Çıtırı Hamsi, Oğlak Yayınları, İstanbul, 2005, 166 s;  Kudret Emiroğlu- A. Cemal Saydam-Nihal K. Çevik, Hamsi Kurban O Göze, Deniz, Tarih ve Mutfak Kültürü, Heyamola Yayınları, Ağustos 2008, 197 s.

2. Hamamîzade İhsan, Hamsi-name, Bütün ekleri ile İkinci Basılış,  Yaylacık Matbaası, İstanbul, 1972, 127 s. resimli.

3. Hamamizade İhsan, Hamsinâme, (Dış kapakta: Hamsinâme Küçük Balığın Büyük Öyküsü), (Hazırlayanlar: Burhan Sayılır-Murat Babuçoğlu), Phoenix Yayınevi, Ankara, 2007, 160 s. resimli. Kitabı yayına hazırlayanlardan Burhan Sayılır, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nde, Tarih Bölümü’nde Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapmaktadır.

4. Ord. Prof. Dr. Köprülüzâde M. Fuat,  Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Kanaat Kitabevi, İstanbul, 1934, s. V-VII.

Kaynak: KIYI Kültür Sanat Dergisi, Sayı: 216, (Eylül-Ekim 2010).

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)