URFA VE HARRAN

Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş savaşında gösterdiği şanlı direniş nedeniyle “şanlı” ünvanını alan Urfa, aynı zamanda “Peygamberler kenti” olarak da bilinir. gerçekten dünyada bu kadar çok peygamberin gelip geçtiği az sayıdaki şehirlerden biridir. Eyyüp, İbrahim, Musa,Yakup peygamberler yalnızca bilinenleri. Urfa dinler kenti olmadan önceki dönemlerde de büyük imparatorluklara merkezlik etmiş bir şehirdir.

Çarşıya girdiğinizde, mimarisi ve görünümü ile kendinizi 16. yüzyılda sanabilirsiniz. Osmanlı döneminden kalan çok sayıda han vardır. En ünlüleri; Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mencek, Bican Ağa Han ve Topçu Hanı’dır.

Yine çarşı içinde rengarenk kumaş ve yöre giysilerinin sergilendiği tezgahlarda ayrıca yörenin ünlü “Faru” denilen kuzu kürkünden yapılan abalar, bakır, ağaç, keçe gibi geleneksel el işçiliğinin üretildiği otantik havayı soluyabilirsiniz. Yorulduğunuzda ise hanların orta yerinde “kürsi” denilen küçük sandalyelere oturup “mırra” denilen kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Yakıcı güneşten kurtulmak ve hoş bir hatıra olarak saklamak isterseniz yöre halkı tarafından başa sarılan kefiye ve agali, yöreye özgü isot, nar ekşisi ve bakırcılar çarşısından da bakır ve yol üzerinde sizin yolunuzu çeviren çocuklardan Cevşen (nazara-göze karşı bir çeşit muska) almalısınız.

Balıklıgöl

Çarşı’dan çıkıp Balıklıgöle doğru devam etmelisiniz. Balıklıgöl 30×150 m2’lik bir havuz aslında. Bir diğer havuzda 30×50 m2’lik Zeliha Gölü. Gölün hemen yanında 1211’de yapılan Halilürrahman Camisi var. Bu havuzdaki balıklar kutsal ve şifalı sayılıyor. Gölün kıyısındaki Rıdvaniye Camisi (1736), önce sinagog olarak yapılıp sonra kiliseye daha sonrada camiiye çevrilmiş.

Yolunuza devam ederken Urfa’ya özgü bir mimarisi olan Urfa evlerini ve GAP projesi ile hızla gelişen şehir evlerini yanyana görmeniz mümkün. Akçakale yönünde devam ettiğinizde tepede bulunan mağarabu inançlar kentinde belki de ziyaretçisi eksik olmayan bir yer. Hz. Eyüp’in mağarasında cüzzama yakalanmış, büyük bir sabırla bu mağarada yaşamış ve karısının yardımıyla iyileşmiş. “Hz. Eyüp sabrı” lafı da buradan gelmektedir. Özellikle hasta çocuklar bu mağaraya getiriliyor ve şifa umuluyor. Kale eteğinde, gölün kenarındaki yan yana iki mağara da Hz. İbrahim’e ait. M.Ö. 17.yy.’da çok tanrılı dinlere karşı “tek tanrı” fikrinin öncüsü olan Hz. İbrahim’i hac amacıyla ziyarete gelenlerin çoğu Suriyeli.

Urfa müzesi ve Atatürk Barajı

Urfa müzesini gezmeniz ve müze girişinde yörenin tarihi ve kültürel geçmişini açıkça gösteren haritayı incelemeniz önerilir.

Ve Atatürk Barajı; Görülmesi gereken önemli yerlerden biri. Urfa-Bozova ve oradan taksi ile kısa bir süre yola devam ettiğinizde tepeden gerçek bir denizi andıran barajın etkileyici manzarasını göreceksiniz. Atatürk barajı Türkiye’nin en büyük, dünya’nın 4. büyük barajı. Barajın set yüksekliği 169 metre, uzunluğu ise 1600 metre, kalınlığı ise tabanda 800 metre, en üstte 15 metre. Gölü’de Van ve Tuzgölünden sonra en büyük 3. göl.

Harran Urfa’ya 44 km. uzaklıkta, Suriye sınırındaki Akçakele yolu üzerinde. Yol üzerinde devamlı minibüsler var. Harran’a girişte tipik Harran evleri ile karşılaşacaksınız. Harranın geçmişi 5000 yıl öncesine dayanıyor. İlk islam üniversitesi burada kurulmuş. 1217’de Moğol saldırısı ile yıkılıncaya kadar büyük bir bilim merkezi olmuş. Dünya’nın aya uzaklığını doğru olarak hesplayan Battani, ilk atom bilgini Cabir Bin Hayyan, Yunanca’dan felsefe kitaplarını Arapça’ya çeviren Sabit Bin Kurra gibi islami bilginler burada yaşamışlardır.

Urfa Şehir Surları

Harran’ı çevreleyen, yaklaşık 4 km. uzunluğundaki şehir surları bugün görülebilir bir şekilde ayakta durmaktadır. 187 adet burcu bulunan surların; Batıda Halep kapısı, kuzeyde Anadolu Kapısı (Rum Kapısı), doğuda Aslanlı Kapı, Musul Kapısı ve Bağdat Kapısı, güneyde Rakka Kapısı olmak üzere toplam 6 kapısı vardır. Bu kapılardan Halep Kapısı ayakta olup diğerleri yıkılmıştır.

Harran Kalesi

Kentin güneydoğusunda yer alan Harran Kalesi, şehir surlarına bitişik olarak inşa edilmiştir. Çeşitli dönemlerde hükümdarlık sarayı olarak kullanılan üç katlı kale yer yer yıkılmış bir durumdadır. 1059 yılında İslam devletlerinden Fatimiler tarafından restore edilerek yenilenen Harran kalesinin esas inşa tarihi bilinmemektedir.

Harran Ulu Camii

Harran Höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alan Ulu Cami, Emevi Hükümdarı II. Mervan tarafından 744-750 yılları arasında yaptırılmıştır. Bazı kaynaklarda “Cami-el Firdevs” (Cennet Camii) veya “Cuma Camii” olarak da geçer. Harran Ulu Camii Anadolu’nun en eski, en büyük ve en zengin taş süslemeli camiidir. Mihraba paralel üç sütun sırayla dört sahına ayrılmış olan cami kubbesinin bulunmadığı, üzerinin tamamının ahşap çatıyla örtülü olduğu bir yangın neticesinde bu örtünün çöktüğü arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulardan anlaşılmıştır.

Bugün caminin kitabeli doğu duvarı, kıble duvarı, mihrabı, cami iç mekanına giren orta kemeri ve kare gövdeli minaresi ayaktadır. Zengin taş süslemeli çok sayıdaki sütun başlığı ve kemer taşları gibi mimari parçalar caminin kalıntıları arasındadır.

Şeyh Hayat-El Harrani Türbesi Ve Camii

Şeyh Hayat-el Harrani 12. yüzyılda yaşamış İslam’ın ermiş ve , alimlerindendir. M.S. 1185 tarihinde Harran’da vefat edince türbesi 1195 tarihinde Harran surlarının kuzeybatı tarafında ve sur dışındaki mezarlığa inşa edilmiştir. Türbe çok sayıda ziyaretçi çekmektedir. Hz. İbrahim’in babası Azer (Tarah)’in de buraya defnedildiği söylenmektedir. Türbenin güneyine bitişik olarak camii bulunmaktadır.

Harran Höyüğü

Harran kentinin ortasında yer alan höyükte, ilk arkeolojik araştırmalara 1951 yılında Türk-İngiliz ortak çalışmalarıyla başlanılmıştır. O tarihten 1983 yılına kadar bu tarihi kent arkeologların gözünden ırak olmuştur.

1983 yılında arkeolog Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığındaki bir heyetle arkeolojik kazılara yeniden başlanmıştır. Harran Höyügünde M.Ö. III. binden M.S. 13. yüzyıla kadar çeşitli buluntulara rastlanmıştır. Bu buluntuların içersinde en önemlisi Babil Kralı Nabonid dönemine ait olan çivi yazılı keramik parçalarıdır. Bu keramiklerde Kral Nabonid’den ve Harran’daki Sin Mabedinden bahsedilmektedir. Kazılar halen devam etmekte olup bulunan eserler Urfa Müzesi’nde teşhir edilmektedir.

Han-El Ba’rür Kervansarayı

Eyyübiler dönemine ait olan bu kervansaray Harran ören yerinin 20 km. doğusundaki Göktaş köyünde bulunmaktadır. Yolu şose olup otomobil ve otobüsle gidilebilir.

Tamamı 6566 m.’lik bir alan üzerine inşa edilmiştir. Kervansaray’ın kuzey cephesindeki portal kitabesinde 1128-1129 tarihinde El Hac Hüsameddin Ali Bey İmad Bin İsa tarafından yaptırıldığı yazılıdır.

Ticaret kervanlarının konaklaması için inşa edilmiş olan Han-el Ba’rür, klasik Selçuklu kervansarayları planındadır. Kervansaraya giriş kuzey cephesindeki anıtsal portaldan olmaktadır. Giriş eyvanın sağında mescit, solunda muhafız odası bulunur. Kare avlunun etrafı ahırlar, kışlık ve yazlık odalarla çevrilmiştir. Kuzey batı köşesinde ise hamam bulunmaktadır.

Düzgün kesme taşlardan bir kale görünümünde inşa edilmiş olan bu tarihi yapı günümüzde harab bir durumdadır.

Şuayb Şehri Harabeleri

Harran’a 45 km., Han-el Ba’rür Kervansarayına 25 km. mesafede tarihi bir kent kalıntısıdır. Yolu şosedir. Otomobil ve otobüsle gidilebilir.

Buradaki yüzlerce kaya mezarı üzerine kesme taşlardan yapılar inşa edilmiştir. Bu yapıların bazı duvar ve temel kalıntıları günümüze kadar gelebilmiştir. Oldukça geniş bir alana yayılan bu tarihi kentin etrafı yer yer izleri görülebilen surlarla çevrilidir.

Şuayb Şehri harabeleri arasında bir mağara ev, Şuayb Peygamberin makamı olarak çok sayıda ziyaretçi çekmektedir.

Sogmatar Harabeleri

Harran’a 60 km. Şuayb Şehri’ne 15 km. mesafededir. Yolu şosedir. Otomobil ve otobüsle gidilebilir. Soğmatar’da bir höyük ve bunun üzerinde M.S. II. yüzyıla ait kalenin duvar ve burç kalıntıları ile köy içerisinde tapınak kalıntıları bulunmaktadır.

Kökü Harran Sin kültürüne dayanan Sabiizmin ve baştanrı Marilaha’nın kültür merkezi olduğu bilinen Soğmatar ören yerinin en önemli kalıntısı baştanrı ve mukaddes gezegenlere ibadet edilerek kurban kesilen açık hava mabedidir. Kayadan oyma diğer bir mağara mabedin duvarlarında o dönemden kalma yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan röliyefleri bulunmaktadır. Ayrıca kalenin batısında bulunan açık hava mabedi üzerindeki kayalarda tanrıları tasvir eden insan röliyefleri ve yazıları işlenmiştir.

Soğmatar’da Roma devrine ait çok sayıda kaya mezarı bulunmaktadır. Ayrıca köyün kuzeybatı kesimindeki tepeler üzerinde üç tane anıtsal mezar bulunmaktadır.

Eyyüb Nebi Köyü ve Eyyüb Peygamber Türbesi

Soğmatar’dan Urfa-Mardin yoluna çıkılır. Viranşehire 5 km. kala kuzeye sapılır. Buradan 15 km. asfalt yol ile Eyyüb Nebi Köyü’ne ulaşılır. Burada Eyyüb Peygamberin Türbesi, Hanımı Hz. Rahime Türbesi ve Hz. Elyasa Peygamber Türbesi bulunmaktadır. Türbeler bakımsız ve harap bir halde iken 1992 yılında Şanlıurfa valiliği tarafından başlatılan restorasyonlarla tümüyle yeniden inşa edilmiştir.

Ayn-El Arus

“Düğün Pınarı” anlamına gelen bir su kaynağı ve gölcüktür. Urfa’nın 50 km. güneyinde, Harran’ın 20 km. güneybatısında, Akçakale ilçesindedir. Yolu asfalttır. Yarısı Türkiye’de diğer yarısı Suriye’de kalmış olan bu su kaynağı vaha görünümündedir. Hz. İbrahim ile Sara, Haleb’e geçerken bu konaklama yerinde evlenmişlerdir. Bu nedenle buraya düğün gözü anlamında Ayn-el Arus denilerek halk arasında anlatıla gelmiştir. Gölün bir diğer adı ise “Ayn Halil-ür Rahman”dır. Bu da Halil-ür Rahman kaynağı ve gözü demektir.

Çar Melik Kervansarayı

Suruç ilçesine bağlı Aligör “11 Nisan” köyünün kuzeyinden Bozova’ya giden yolun 10. km.’sinden batıya sapılır, 4 km. sonra Çar Melik Kervansarayı’nın bulunduğu Çar Melik “Büyük Han” köyüne ulaşılır. Yolun 14.km.’si stabilize olup otomobille gidilebilir. Bu anıtsal eser, ticaret kervanlarının konaklaması için Selçuklular devrinde yapılmıştır. Ancak kitabesi bulunmadığından kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Avlunun etrafını çevreleyen ahırlar, kışlık ve yazlık odalardan meydana gelmiştir. Kervansaraya giriş kuzey cephesinin ortasındaki eyvandan olmaktadır. Bu giriş eyvanı ve avlunun etrafını çevreleyen mekanların büyük bir kısmı bugün yıkılmış durumdadır.

Deyr Yakub (Yakub Kilisesi)

Halk arasında “Nemrut Tahtı” olarak bilinir. Eyyüb Peygamber Makamı’nın güneybatısındaki dağlık bölgededir. Araç yolu yoktur. Eyyüb Peygamber Makamı’ndan yürüyerek 45 dakikada gidilebilir.

Burada, eski bir putperest tapınağı, Kaya Mezarları, Sarnıçlar ve bir Anıt Mezar vardır. M.Ö. I. yüzyıla ait bu anıt mezarın üzerindeki kitabede; Abgar oğlu Aryo’nun karısı Ameşşemes adına yaptırıldığı yazılıdır.

ŞANLIURFA’DA YAPILAN ARKEOLOJİK KAZILAR

Hassek Höyük Kazısı

Siverek ilçesi Çaylarbaşı Bucağı’na bağlı Biliriz Köyü yakınındaki Hassek Höyük’te İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Dr. Behm Blance başkanlığında yapılan kazı çalışmalarına 1978 yılında başlanmış ve 1986 yılında son verilmiştir. Buradaki kazılar neticesinde, M. Ö. 3400-3200 tarihlerini kapsayan kalkolotik devre ait bir hektarlık alan üzerine inşa edilmiş kerpiçten bir bey evi, bir toplantı evi, ekonomik yapılar, bir tahıl ambarı ve kalın bir sur duvarı ile çevrilmiş bir kompleks yapı kalıntısı bulunmuş ve bu yapının yangın sonucunda tahrip edildiği görülmüştür. Bu döneme ait çeşitli boyalı çanak çömlekler, taş kaplar, tunç iğneler, kemik aletler ve çakmak taşından kesici aletler bulunmuştur.

Yine bu yerleşim alanında M. Ö. 3200-2700 yılları arasındaki ilk tunç çağında, tarımsal bir köy birliği karekterinde sayısız küçük buluntular olarak, silindir mühürler, taş idoller, tunç iğneler, tunçtan silahlar, boncuklar ve işlenmiş obsidyen parçaları ile özellikle çanak ve çömlek üzerine işlenmiş mühür baskıları çok önemlidir. Bu mühür baskıları çiftçi ve öküzlerin tasvir edildiği sahneleriyle bize HASSEK HÖYÜK’ün ilk tunç çağı insanlarının tarımsal yaşantılarını göstermektedir.

Lidar Höyük Kazısı

Bozova ilçesine bağlı Lidar Höyük’teki Almanya Heilderberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Harald Hauptmann başkanlığında 1979 yılında başlanmış ve 1987 yılında çalışmalar son verilmiştir.

M. Ö. 3000-2000 yılı eski tunç çağında, boyalı ve geometrik desenli çanak, vazo ve çömleklerle tunçtan yapılmış türban başlı iğneler, pişmiş topraktan yapılmış idoller küçük buluntular arasında yer almaktadır. Lidar Höyük’te M. Ö. 3200-2700 yılına tarihlenen ilk tunç çağında ise pişmiş topraktan yapılmış ritonlar, fayans kolyeler, kalker taşından yapılmış oturan hayvan heykelciği, bronzdan yapılmış fibulalar ile pişmiş topraktan yapılmış bulle tipi mühürleri sayabiliriz. M. Ö. 2000-1200 yılı orta tunç çağında da pişmiş topraktan yapılmış tablet, silindir mühürler, hayvan figürinleri, kâseler ve çakmak taşından yapılmış ok uçları vardır. Yine demir çağ dönemine ait çok sayıda pişmiş topraktan yapılmış mataralar ve mühürler bulunmuştur.

Lidar Höyük orta çağda da hayatiyetini sürdürmüştür. M. S. 395-1453 yıllarına ait tunçtan yapılmış cımbızlar, maşalar, kaplar ve testiler ile ağırşaklar bulunmuştur.

Lidar Höyük’teki kazı çalışmaları stitrafik bir kazı stili yani merdiven usulü yapılmış ve böylece kısa bir zaman sürecinde bu geniş yerleşim alanında kaç kültür tabakasının olduğu saptanmıştır.

Kurban Höyük Kazısı

Bozova İlçesi’ne bağlı Kurban Höyük’teki kazı çalışmaları Chicago Üniversitesi adına Dr. Leon Marfoe başkanlığında 1980 yılında başlanmış ve 1984 yılında çalışmalara son verilmiştir. Bu höyükte de 3 kültür tabakası tesbit edilmiş olup bunlar kronolojik sıraya göre M. Ö. 5000-3000 yılı kalkolotik devir, M. Ö. 3000-2000 yılı eski tunç çağı ve M. Ö. 2000-1500 yılı orta tunç çağıdır. Kazı çalışmaları sonucunda pişmiş topraktan yapılmış çanak ve çömlekler, tunç iğneler, işlenmiş kemikler, taştan dibekler, pişmiş topraktan yapılmış bina modelleri bulunmuştur.

Titriş Höyük Kazısı (1)

Bozova İlçesi’ne bağlı Titriş Höyük’te Müze Müdürü Adnan Mısır’ın başkanlığında 1981-1982 yıllarında yapılan kazıların amacı bu yerleşim yerinde köylüler tarafından soyulmakta olan nekropollerin (mezarlık) durumunu saptamak, planlarını çıkartmak molozdan gelebilecek buluntuların yardımıyla gömü hediyelerinin bir kataloğunu yapmak ve definelerin durumuna bir açıklık getirmekti.

M. Ö. 3000-2000 yılı eski tunç çağına tarihlenen bu nekropolde 38 mezar açığa çıkarılmış ve 150 adet müzelik eser elde edilmiştir.

Gömü hediyeleri olarak bulunan bu küçük buluntular arasında türban başlı iğneler, gümüş yüzükler, midye kabuğundan yapılmış kolye ve küpeler, pişmiş topraktan yapılmış geometrik desenli ve boyalı vazolar, kâseler, bardaklar, biberon ayaklı kaplar ile taştan yapılmış idoller (keman biçiminde) ve Titriş Mezarlığı’nın erken sülâleler III. devrine tarihlendiğini kanıtlayan kalkerden yapılmış bir silindir mühürle katiyet kazanmıştır. Mühür baskısında şöyle bir tasvir göze çarpmaktadır :”Bir ağacın iki yanında art ayakları üzerine kalkmış iki keçi, sağdaki hayvanla ağaç arasında bir platform üzerinde yay boynuzlu bir keçi durmaktadır. Ağacın sağında kanatlarını açmış yılan gibi bir kuş, bir akrep ve başını aşağıya çevirmiş bir yılan vardır. Bunların hemen solunda duran ve belinde kemeriyle hançeri bulunan bir boğa adam elleriyle akrebi ve yay boynuzlu keçiyi tutmaktadır. Bütün bu tasvir göz önünde tutulduğunda kompozisyon açısından erken sülâleler devrinin bütün özelliklerini taşıdığı görülür.

Çok tahribata uğramış olmasına rağmen Titriş Höyük mezarlığında yapılan kurtarma kazısı herşeye rağmen Güneydoğu Anadolu ilk tunç çağ ölü gömme adetlerine bir ışık tutmuş olmaktadır. Mezarların yerleştirilmiş şekilleri, doğudan batıya doğrudur ve baş doğuya getirilmiştir.

Harran Kazıları

Harran İlçesi ören yerindeki kazı çalışmalarına Kültür Bakanlığı adına Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında 1983 yılında başlanmıştır ve halen devam etmekte olan kazı çalışmalarından biridir. Buradaki kazı çalışmaları hem höyükte hem de Ulu Camii’de yapılmaktadır. Ulu Camii’nin doğu duvarı kazı çalışmaları ile birlikte restore edilmiş ve aynı zamanda minarenin girişi, mihrap, cami girişleri, şadırvan ve revaklı bölümler tümüyle açığa çıkarılmıştır. Höyükteki kazı çalışmaları neticesinde elde edilen küçük buluntular arasında, pişmiş topraktan yapılmış figürinler, kalıplar, taş ağırşaklar, havan eli, ezgi taşı, kemik objeler, bronz eserler İslami devirlere ait sikkeler, tablet parçası, çivi yazılı tuğla parçası, gümüş bilezik, Türk – İslâm devri üstü yazılı ve sırlı kaplar ve pişmiş topraktan yapılmış ölçü kapları ile pişmiş topraktan çivi yazılı adak kitabeleridir. Höyükteki yerleşmenin M. Ö. III. bin olarak belirlendiği fakat yapılan kazılarla elde edilen bulgulara göre bu yerleşmenin M. Ö. 5000’lere dayandığı ortaya çıkmıştır.

Çavi Tarlası Kazısı

Siverek İlçesi’ne bağlı Nisibin Azıklı Köyü yakınındaki ÇAVİ TARLASI yerleşim yerindeki kazı çalışmaları Müze Müdürü Adnan Mısır’ın başkanlığında 1983 ve 1984 yıllarında yapılmıştır. M. Ö. 5000-4500 yılı erken kalkolotik devire ait bir yerleşme olup, Kuzey Mezopotamya Tell Halaf kültürüne aittir.

Bu çalışmalar neticesinde 5 yapı katına rastlanmış, bu katlarda taş temeller ve bunun üstünde kerpiç artıkları bulunmuştur. Birçok eve ait olan bu temeller yuvarlak olup, kare şeklinde bir bina kısmıyla desteklenmiştir. Çapı 4 metreyi bulan yuvarlak yapılar oturma odaları olarak kullanılmıştır. Bu odaların doğu duvarlarında ocaklar vardır ve bunun dışında kalan kısımlar depo olarak kullanılmıştır. Bu binaların dışında da fırınlar, ocaklar ve küçük yuvarlak erzak siloları bulunmuştur. Küçük buluntular, çok sayıda kırılmış çanak, çömlek parçalarıdır. Bu kaliteli renkle çanak çömlek üzerinde kırmızı ve kahverengi boyalar, geometrik motifler ve sığır ve koç başlarını temsil etmektedir. Bundan başka bazalt, çakmak taşı ve obsidyen yapılmış araç ve gereçler bulunmuştur. Önemli buluntular ise, takılar, damga mühürleri ve çok sayıda pişmiş topraktan yapılmış kadın figürin parçaları verimlilik idolleri olarak izafe edilmiştir.

Bu kazı çalışması, bu bölgede tarım ve hayvancılıkla yaşamış olan köysel bir yerleşme merkezinin kalıntılarını gün ışığına çıkarmıştır.

Nevala-Çori Kazısı

Hilvan İlçesi’ne bağlı Kantara Köyü yakınındaki Nevala-Çori yerleşim yerindeki kazı çalışmalarında Müze Müdürü Adnan Mısır’ın başkanlığında, Heidelberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Haral Hauptmann’ın bilimsel danışmanlığında 1983 yılında başlanmış ve 1991 yılında çalışmalara son verilmiştir.

Bu çalışmalarda bölgenin tarihinin M. Ö. 7000 yıllarına tarihlendiği ortaya çıkarılmıştır. Bu yerleşim alanında 3 tabaka tesbiti yapılmıştır. 1. tabaka ilk tunç çağı M. Ö. 3000 – 2800 yılları, 2. tabaka kalkolotik çağ M. Ö. 5000 – 3000 yılları ile 3. tabaka ise M. Ö. 8000 sonları ile M. Ö. 7000 yıllarının başına tarihlenen akeramik neolotik çağdır.

Nevala-Çori yerleşim yerinde ortaya çıkarılan mimarî yapıların yanında en önemli husus bu döneme ait bir mabedin bulunmasıdır. 14 metreye 14 metre boyutundaki yapının plânı şöyledir. Binayı çevreleyen duvarların önünde oldukça büyük yassı taş bloklarının konularak yapıldığı bir seki bulunmaktadır. Seki üzerindeki bu taş blokları 12 dikili taşla bölümlere ayrılmıştır. Taş platformlu sekiden 0.80 m. derinde ve 7.5 m.’ye 8 m. boyutlarındaki odanın tabanı oldukça iyi korunmuş, mozaik ile kaplanmıştır. Yapının tabanında üzerlerinde stilize edilerek yapılmış olan insan figürlerinin bulunduğu 2 dikili taş yer almaktadır. Dikili taşların tepelerinin T şeklinde yapılmış olması bunların çatıyı taşıyan sütunların olduğu izlenimini vermektedir. Güneyde merdiven şeklindeki girişin karşısında yer alan duvarda bir niş bulunmaktadır. Bu eski yapıda heykel parçalarının bulunmuş olması ve yapının bu heykellerle süslenmiş olması burasının en eski evresinden beri kült yeri (dini ayin) olarak kullanıldığını göstermektedir. Heykellere örnek olarak gerçek insan boyutlarından büyük olarak yapılmış olan, kireçtaşı insan başı gösterilebilir. 37 cm. yüksekliğinde olan başın yüz kısmı tahrip edilmiştir. Saçsız olan başın üzerinde kabartma bir yılan kafası yer almaktadır. Yılanın gövdesi ise başın arkasında boyun bölgesine doğru akmaktadır.

Küçük buluntuların büyük çoğunluğunu çakmak taşından yapılmış ok uçları ve kazıyıcı aletler oluşturmaktadır. Hayvan figürinleri kireç taşından olağan üstü güzel şekillendirilerek yapılmıştır. Bunlar arasında, ayı, at, yaban domuzu ve kuş figürinleri bulunmaktadır. En önemli örnekler çok sayıda bulunan, stilize ya da doğal olarak şekillendirilmiş insan başlarıdır.

Böylece, Nevali-Çori yerleşmesi genel olarak insanların yerleşik hayata geçmeye başladığı, yoğun avcılığın yanı sıra bitki ve hayvanları evcilleştirmeye çalıştığı bir dönemi yansıtmaktadır. Depo olarak kullanılabilecek çok sayıdaki taş yapının, kült yapısının ve bir çok sanat eserinin burada bulunmuş olması Nevalli-Çori yerleşmesinin bu döneme ait merkezi bir yer olduğunu göstermektedir.

Titriş Höyük Kazısı (2)

Bozova İlçesi’ne bağlı Titriş Höyük’te, Müze Müdürü Adnan Mısır’ın başkanlığında California Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Dr. Guillermo Algaze’nin iştiraki ile ortaklaşa olarak yapılan kazı çalışmalarına 1991 yılında başlanmış ve 10 yıllık bir sürece göre gerekli plan ve programlar yapılmıştır.

Höyük, ilk tunç çağından (M. Ö. 3000-2000) ortaçağa (M. S. 395-1435) kadar kesintisiz iskân göstermekte ve 4 hektarlık bir alana yayılmaktadır. Güneydoğu Anadolu’da erken şehirleşmeye ait önemli buluntular veren Titriş Höyük’te, küçük buluntu olarak pişmiş topraktan yapılmış kâseler, fincanlar, vazolar, koktu şişeleri ve bardaklar ile bronzdan yapılmış iğneler, kemik aletler, çakmak taşından ok uçları, pişmiş topraktan hayvan figürinleri, bronz yüzükler, taş damga mühürler, ağırşaklar ve İslami devre ait sikkeler sayılabilir.

Yazılı Tabletler ve Mozaikler

İlimiz Bozova İlçesi Lidar Höyük’te Heidelberg Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Harald Hauptmann başkanlığında yapılan kazılarda 1985 yılında Hitit devrine tarihlenen bir tablet ele geçirilmiştir. Bir yüzünde 10, diğer yüzünde ise 13 satır çivi yazısı bulunmaktadır. Bu tablet yangın geçirmiş bir tabakada ele geçmiştir ve tabletin transkripsiyonu halen yapılmamıştır.

Harran ören yerinde Kültür Bakanlığı adına Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında yürütülen kazı çalışmalarından 1985 yılında M. Ö. VI. asra tarihlenen, üstünde 16 satırlık çivi yazısı bulunan Babil Kralı Nabonid’e ait oval tablet parçası ile Harran’daki Sin Mabedi’nden bahseden Babil Kralı Nabonid’e ait 4 satırlık çivi yazısı tuğla parçası bulunmuştur.

M. Ö. VI. asra tarihlenen 1989 yılı Harran kazılarında, Babil Kralı Nabonid’e ay tanrısı adına yaptırılan E-HUL-HUL-SİN tapınağına atıfka bulunan ve en önemlisi bu tapınağın yerini belirten bu adak kitâbesi 4 satır çivi yazılıdır.

Kaynak:

Gezi 99 Türkiye Tatil Rehberi
Büyük Larousse
Şanlı Urfa Belediyesi Yayını
Turizm Bakanlığı Yayınları
Guida per Anatolia 1986

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)