Safranbulu, Osmanlı kent dokusunu, günümüze kadar koruyabilmiş olan ender ilçelerden biridir. Safranbolu’daki tarihi eserlerin çoğu , Candaroğulları ve Osmanlı dönemindendir. Kare ya da kareye yakın planlı, düz çatı veya kubbeyle örtülü, moloz taştan yalın örneklerdir. Taş köprü, Cinci Hamamı, türbeleri, çeşmeleri ve seyrine doyamayacağınız eserleri ile sizleri büyüleyecek, adeta Osmanlı Dönemine sürükleyecektir.
Adını, yörede yetişen Safran bitkisinden almaktadır. Satış değeri çok yüksek olan safranın, bir kilo kullanılır hale gelmesi için, 120.000 çiçek gerektiğini biliyor muydunuz? Sonbaharda yaprak sürerek, mor çiçek açan bu soğansı bitki, mide rahatsızlıklarına iyi geldiğinden, Osmanlı döneminden günümüze bazı yemeklerin, tatlıların içine katılarak kullanılır. Safranbolu merkezine geldiğinizde, etrafınızdaki konaklar sizi etkileyecektir. Konaklamak için seçeceğiniz bu konakların içine girdiğinizde, duyduğunuz nameler ve odaların içine girdiğinizde karşılaşacağınız beyaz işler, danteller, yerdeki kilimler ve odalara sinen lavanta kokuları, sizi çok ama çok eskilere götürecektir. Hele derinlerden gelen Hacı Arif Bey, Dede Efendi ve Münir Nurettin’in değerli eserleri, tüm bu dekorla bütünleşiyor.
Bazı konaklar restore edilerek, otel olarak turistlerin hizmetine sunulmuş. Safranbolu merkezde, yine yöreye özgü kuyu kebabı ve ayran içip, özel pidelerinden yiyebilirsiniz.
Safranbolu evleri, yöre mimarisinin en dikkat çekici öğeleridir. Kentin çekirdeğini oluşturan kale içi ve çevresiyle, üç dere vadisinin yamaçlarına yayılan bu evler, birbirlerinin görüntüsünü bozmayacak şekilde inşa edilmiştir. Evlerin içinde; giriş katlarında genellikle fıskiyeli havuzlar, selamlık köşkleri, ahşap işleri, yaşmaklı ocaklar bulunmaktadır. Dolaplar ve sokak kapılarındaki ahşap işçiliği ise görülmeye değerdir.
İstanbul Teknik Üniversitesi mimarlık tarihi ve restorasyon enstitüsü tarafından sit alanı ilan edilmiştir.
Özellikle İlkbahar ve Sonbaharda gitmenizi öneririz.