Denize uzanmış bir burun üzerinde kurulmuş olan Side, tarihle iç içe bir kent görünümündedir. Yazın yoğun günlerinde, Side ören yerine ve çarşıya araç sokulmasına izin verilmiyor. Aracınızı girişe park etmelisiniz.
Side’yi, İzmir’in kuzeyinde bulunan ve Aiol kentlerinden birini oluşturan Kymeliler kurmuşlar. Buluntulardan, kentin tarihinin M.Ö 7. yüzyıla kadar uzandığı tahmin ediliyor. Side’nin “nar” anlamına geldiğini biliyor muydunuz? Roma dönemi paralarının üzerinde, nar baskısını görmek mümkün. Bugün, Side’de gördüğümüz tarihi eserlerin hepsi, Roma Döneminden kalmıştır. Bu eserlerin yapıldığı görkemli dönem sonrası, 4. yüzyılla birlikte yoksullaşan ve sınırları daralan Side, 5. yüzyıldan sonra, piskoposluk merkezi olmuş ve tekrar canlanmıştır.
Son yerleşim, 1895 yılında Girit’ten gelen Türk göçmenlerin, liman ve çevresine yerleşmesi ile olmuştur. Günümüzde eski ve yeni yerleşim yerleri, adeta iç içe girmiştir. Ören yerlerine, bugünkü yerleşimlerin arasından giriliyor. Ana kapı ve sütunlu cadde ise, zar zor farkediliyor. Agora’ya gelmeden önce yolun sağ tarafında, hamam kalıntıları restore edilerek, müze haline getirilmiş. Roma dönemi lahit ve heykellerden bazıları burada sergileniyor. Tiyatro’ya yaklaştığınızda ise; sol tarafınızda agora kalıntılarını görebilirsiniz. Roma döneminde, bu alan esir pazarı olarak kullanılmıştır.
Antik tiyatro, etkileyici bir görünüme sahiptir. 15.000 kişilik bu tiyatronun, sahne kısmı oldukça harap durumda, bazı yazıtlardan; M.S. 6. yüzyılda, bu alanın açık hava kilisesi olarak kullanıldığını öğreniyoruz. Tiyatronun yan tarafında, yolun kenarında erken Roma Dönemine ait Dionysus Tapınağı bulunuyor.
Side müzesinde sergilenen bazı eserler; Nike, Herakles, Hermes heykelleri, Üç Güzeller heykeli, Zeus’un doğuşunu ve İksion’un cezalandırmasını anlatan kabartmalardır.
Günümüzde halı, kilim ve kuyumcu dükkanlarının sıralandığı ana cadde üzerinde, eski şehrin kalıntılarına ara ara rastlamak mümkün.