Kapadokya Prehistorik Dönem
Kapadokya Bölgesi’ndeki Prehistorik Dönem kültürleri, en iyi şekilde Niğde – Köşk Höyük, Aksaray – Aşıklı Höyük, Nevşehir – Civelek Mağarası’nda görülür. Niğde ili yakınlarındaki Köşk Höyük’te yapılan kazılar sonucunda, obsidiyen başta olmak üzere sileks, taş ve kemikten aletler ve silâhlar ele geçmiştir. Bu yerleşim yerindeki Neolitik ve Kalkolitik Döneme ait en önemli eserler, ana tanrıça heykelcikleridir. Anadolu’da bu çağda bereketi ve doğurganlığı temsil eden tanrıça kültürü, önemli ve yaygındır.
Aksaray ili yakınlarındaki Aşıklı Köyük’te yapılan arkeolojik araştırmalarda 16.000’e yakın obsidiyenden yapılmış alet ele geçmiştir. Bu aletlerin Anadolu’da benzerleri yoktur. Taştan çok iyi şekilde işlenmiş çift ağızlı baltalar, kemikten keskiler ve süs eşyalarının yanı sıra; az pişmiş kilden figürinler de bulunmuştur. Aşıklı Köyük araştırmacıları, bu höyükte ele geçen bir iskelete dayanarak dünyada bilinen en eski beyin ameliyatının (trepanasyon) 20-25 yaşlarında bir kadına uygulandığını belirtmektedirler. Gülşehir yakınlarındaki Civelek Mağarası, kalsit kristalli doğal bir mağara olup mağarada yapılan kazılar sonucunda Neolitik, Kalkolitik ve Eski Tunç Dönemi’ne ait mutfak kapları ele geçmiştir.
Her üç yerleşim yerinde kazı çalışmaları devam etmektedir.
Kapadokya Protohitit – Hitit (M.Ö. 3000-1750)
Anadolu Eski Tunç Çağı’nda madencilikte doruk noktasına erişmiştir. Özellikle çağın son evrelerinde en büyük gelişim Orta Anadolu’nun kuzeyinde gözlenmiştir.
< M.Ö. 2000 – 1750 yılları arasında Kuzey Mezopotompa’da yaşayan Asurlu tacirler Anadolu’da ticari koloniler kurarak, ilk ticaret örgütünü oluşturmuşlardır. Bu ticaretin merkezi Kayseri’deki Kültepe, Kaniş – Karum’dur. (Karum: Ticaretin yapıldığı pazar yeri) Belgelerde adı geçen ve yeri saptanabilen kurumlardan biri de Karum Hattuş’tur. (Boğazköy)
Zengin; altın, gümüş ve bakır kaynaklarına sahip olan Anadolu, tunç alaşımı için gerekli olan kalay bakımından fakirdi. Tacirlerin beraberlerinde getirdikleri kalay, çeşitli kumaşlar ve kokular bu ticaretin ana malzemeleriydi. Hiçbir zaman politik üstünlüğe sahip olmayan tacirler, yerli beylerin himayesi altındaydılar.
Assurlu tacirler sayesinde Anadolu’da, ilk defa yazı görülür “Kapadokya Tabletleri” olarak adlandırılan Eski Assurca yazılmış çivi yazılı metinlerden, tacirlerin geliş yolları üzerindeki beylere %10 yol vergisi verdikleri, borçlu olan halktan %30 oranında faiz aldıkları, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinden %5 vergi verdikleri anlaşılmaktadır. Yine bu tabletlerde Assurlu tacirlerin, Anadolulu kadınlarla evlendikleri ve nikâh sözleşmelerinde Anadolulu kadınların haklarını koruyacak maddeler bulunduğu görülmektedir.
Assurlu tacirler, yazıdan başka silindir mühürler, madencilik, tapınak ve Tanrı fikirlerini de Anadolu’ya getirmişlerdir. Böylece Anadolu’nun yerli sanatı, Mezopotamya sanatının etkisi altında gelişerek kendine has, yeni bir sanat anlayışını ortaya koymuştur. Bu sanat daha da gelişerek Hitit sanatının temelini oluşturmuştur.
M.Ö. 2000’in başlarında, Avrupa’dan Kafkaslar üzerinden gelerek Kapadokya Bölgesi’ne yerleşen Hititler, daha sonra yerli halkla kaynaşarak, İmparatorluk haline gelmişlerdir. Dilleri Hint-Avrupa dil grubundandır. Başkentleri Hattuşaş (Boğanköy) olan Hititlerin önemli şehirleri, Alacahöyük ve Alişar’dır. Kapadokya Bölgesi’nde bulunan bütün höyüklerde, Hititlere ait kalıntılara rastlamak mümkündür. Anadolu’da 600 sene yaşayan Hititler, M.Ö. 1200’lerde Balkanlardan gelen Frigler tarafından yıkılmıştır.
Kapadokya Geç Hitit Krallığı (M.Ö. 1200-700)
Friglerin Orta Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yıkarak, Hitit İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmasından sonra, Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hitit Krallıkları ortaya çıkmıştır.
Kapadokya Bölgesi’ndeki Geç Hitit Krallığı ise Kayseri, Niğde, Nevşehir’i içine alan Tabal Krallığı’dır. Bu döneme ait Gülşehir-Sivasa (Gökçetoprak), Acıgöl-Topada, Hacıbektaş-Karaburna Köyü’nde Hitit hiyeroglifi ile yazılmış kaya anıtları bulunmaktadır.
Kapadokya Persler (M.Ö. 585-332)
Kimmerler‘in Frig egemenliğine son vermesi sonucu Anadolu’da Medler (M.Ö. 585), daha sonra da Persler (M.Ö. 350) görülür. Persler bölgeyi “Satrap” adını verdikleri valilerce yönettiler. Eski Pers dilinde Katputaka olarak adlandırılan Kapadokya Bölgesi, “Cins Atlar Ülkesi” anlamına gelmekteydi.
Persler, Zerdüşt dinine bağlı olduklarından, halkını din ve dil konusunda serbest bırakmışlardır, ateşi de kutsal saydıklarından bölgedeki volkanları, özellikle Erciyes ve Hasandağı’nı kutsal saymışlardır.
Persler, Kapadokya’dan geçerek başkentlerini Ege’ye bağlayan, Kral Yolu’nu geliştirmişlerdir. Makedonya Kralı İskender, M.Ö. 334 ve 332’de Pers ordularını arka arkaya bozguna uğratarak bu büyük imparatoruluğu yıkmıştır.
Kapadokya Krallığı (332-17)
Pers İmparatorluğu’nu yıkan İskender, Kapadokya’da büyük bir direniş ile karşılaştı. İskender komutanlarından Sabiktas’I, bölgeyi denetimi altına almakla görevlendirince, halk buna karşı çıktı ve eski Pers soylularından Ariarathes’i kral ilân etti. Çalışkan bir yönetici olan I. Ariarathes (M.Ö. 332-322) Kapadokya Krallığı’nın sınırlarını genişletti.
İskender’in ölümüne kadar barış içinde yaşayan Kapadokya Krallığı, Roma’nın bir eyaleti olduğu M.S. 17 yılına kadar varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla, Romalılarla mücadele etmiştir.
Kapadokya Roma Dönemi (17-395)
M.S. 17’de Tiberius, Kapadokya’yı Roma‘ya bağlayarak bölgedeki kargaşaya son verdi. Romalılar bu yeni gelenlere karşı “Lejyon” adını verdikleri askeri birlikleriyle karşı koydu.
İmparator Seprimus Severus Dönemi’nde, ekonomik bakımdan oldukça canlanan Kapadokya’nın merkezi Kayseri, daha sonraki yıllarda İran’dan gelen Sasaniler’in saldırılarına uğradı. Gordianus III bu saldırılara karşı şehrin etrafını surlarla çevirtti.
Bu sırada Anadolu’da yayılmaya başlayan ilk hristiyanların bir kısmı, büyük şehirlerden köylere göç etmeğe başladılar. Kayseri’nin önemli bir din merkezi haline geldiği 4. yüzyılda, kayalık Göreme ve çevresini keşfeden hristiyanlar, Kayseri Piskoposu da olan Aziz Basil’in dünya görüşünü benimseyerek kayalar içinde manastır hayatını başlattılar.
Kapadokya Bizans Dönemi (397-1071)
Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle Kapadokya Doğu Roma İmparatorluğu‘nun etkisi altında kaldı. 7. yüzyılın ilk yıllarında Kapadokya’da, Sasanilerle Bizanslılar arasında yoğun savaşlar oldu. Sasaniler, bölgeyi 6-7 yıl kadar ellerinde tuttular. 638’de Halife Ömer, Sasanileri yıkınca bölge bu kez Arap-Emevi güçlerinin akınlarına uğradı.
Uzun süredir devam eden mezhep çatışmaları III. Leon’un müslümanlıktan etkilenerek ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaştı. Bu durum karşısında, bazı hristiyan ikon yanlısı keşişler Kapadokya’ya sığınmaya başladılar. İkonoklasm hareketi yüz yıldan fazla sürdü. (726-843) Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi ikonoklasm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla gizlenip ibadetlerini sürdürdüler.
Kapadokya Selçuklu Dönemi (1071-1299)
Selçuklu Türkleri’nin Anadolu’ya girmesiyle yeni bir dönem başlamıştır. İran ve Mezopotamya bölgesindeki zaferlerinin ardından 11. yüzyılın ikinci yarısında Türkler, Anadolu’ya hızla yerleştiler. 1071 yılında Malazgirt ovasında Bizans İmparatoru Romanos Diogenes, Selçuklu Hükümdarı Alparslan karşısında büyük bir yenilgiye uğrar ve esir alınır. 1080 yılında Süleyman Şah, Konya’yı başkent yaparak Anadolu Selçuklu Devletini kurar. 1082’de Kayseri Türklerin eline geçer. Aksaray, Niğde gibi şehirler imar edilir. Fethedilen yerlerde birçok kervansaray, cami, medrese ve türbe gibi eserler yapılır.
Anadolu’nun Selçuklu Türkleri tarafından fethi, Patrikhanenin Kapadokya Bölgesi’ndeki idari etkinliğini etkilememiş, ancak 14. yüzyıldan sonra sayı ve statülerini azaltmıştır.