KARADENİZ OYUNLARI:

Doğu Karadeniz koy ve köylerimizin serhada (sınır boyuna) kadar ki hayat durumları (ve müvazî – paralel sıradağların içerden elverdiği bucaklarda ki eşik şartlar) içinde oyunun arz ettiği çeşit ve fark bölgelenişleri dikkati çeker. Oyuncular elele tutuşmuş oldukları halde kollarını havaya kaldırırlar. Kemençeci ortada olup onun bir işaretiyle oyun başlar. Bir müddet (süre) düz hareketle devam edilir, sonra yine kemençenin bir işaretiyle oyun “aşağı alınır” ki oyuncuların ilk en coşkun ânı işte bu sıradır: Ala aşağı!

Şarkının türkünün söylenmesi: Kemençeci, önce söylenecek türkünün veya m’ni dizisinin havasını vurur. Bu hazırlıktan maksat; “söylenecek türküyü söyleyeceklere ezgisi bakımından hatırlatmak”tır.

Türkü, ya kemençeci tarafından veya oyunculardan bir kısmınca, yahut da cümlesi (hepsi) bir ağızdan olmak üzere söylenir. Ağızla söyleniş, havanın kemençede ikinci defa çalınmaya başlanışıyla birlikte girer. Bir m’ninin söylenip bitmesinin ardından ikinci beyit nakarat olarak tekrarlanır.

Oyuncular, eğer şarkı (türkü) söylüyorsa, her m’ni arasında susup aynı parçayı kemençenin yalnız olarak bir defa tekrarlanmasına fırsat bırakırlar. Bu saz (çalgı) tekrarlaması sırasında bazen oyuncular sözleri söylememekle beraber âdeta sesle kemençeleşirler, yeni gıvgıvılı taklitle kemençeye eşlik ve çenebazlık ederler. Esasen, kemençenin oku Rizeli’nin dilbazlığından mülhem (ihamla, esinle) bir çığır kazanabilmiştir. Denilse yanlış olmaz. halka veya yarım halka istenildiği kadar çevrilmekte devam eder.

M’nilerin beğenilip tutunmuşları sayısız ve bazıları pek kıdemlidir (eskidir). İrtic’len (doğaçlama) söylenenleri onlardan ayrı tutulmalıdır. Çünkü o anda yazı veya bellekte tutulamayanları hemen unutulacaktır. Bellenip tekrarlanabilenlerden yayıllanmış örnekler çoktur:

İşte gemi geliyor
Yelkenleri kumaştan
Ne anam var ne babam
Yaratıldım ben taştan
Cığaramın dumanı
Keseyi nefesimi
Bir türkücük söylesem
Tanır mısın sesimi?
Kemençenin telleri
Sarmayı direkleri
Ne hayındır ne hayın
Nenemin yürekleri
Kemençe çala çala
Ağrıdi bileklerim
Burada yârim yoktur
Yanayi yüreklerim
Gidin kayıklar gidin
Yârima sel’m idin
Yârimin uykularını
Gözüne haram edin
Kemençeyi gel beri
Sana türkü söyleyim
Yârim burada yoktur
Kimle gönül eyleyim?

Çoruh boyu ki Hopa ve yöresinde oyunlar karakterce farklı olurlar. Çoruh boyu derken Artvin, Borçka, Murgul, Maradit, Macahel ve Şavşat bölgesini kastediyoruz. Bu grup oyunlar daha ziyade Trabzon – Rize oyunlarını andırırlar. Figürleri daha belirgin, biraz da karışıkçadır. Sonra, Trabzon – Rize Horonları az çok benzeştikleri ve hiç değilse andırışlı karakter gösterdikleri halde, Çoruh boyu oyunları kendi aralarında açık başkalıklar gösterirler.

Bu bölgede tek bir milli giyim tespit edilemiyor. Trabzon – Rize kıyafetiyle Erzurum giyimi arası bir elbiseyle karşılaşıldığı gibi, daha sonra benimsenmiş olması gereken (ki bunun böyle olduğu muhakkaktır da) külot pantolon ve belden kemerli, dik yakalı, göğüsleri cepli ve kenarları işlemeli gömlekten ibaret bir kıyafete de sık sık tesadüf edilir.

Çalgı, daha ziy’de davul – zurnadır.

Oyunlar, iki grupta dikkate alınabilir:

A. Horonlar

Deli Horon : Coşkun Çoruh
Düz Horon : Durgun Çoruh
Ermeni Barı : Ata Barı
Orta Batum

B. Tek Oyunlar:

Sarı Çiçek
Karabağ
Uzundere
Teşi

Bugün Horonlar, yukarda gösterildiği üzere çoğu zaman orijinal adlarıyla değil de karşılarında yazılı yeni nispetli sıfatlarıyla (adlarıyla) anılıyorlar.

Hopa ve yöresini oyunlarının çalgısı çoğu zaman Tulum’dur.

Orijinal kıyafet Trabzon – Rize dolaylarının eski mahalli giyimine benzer. Burada da zamanla ve geç yıllarda külot pantolon, kemerli belinin etekleri pantolonun üstüne sarkan gömlekten ibaret bir giyimin benimsenildiği seyrek de olsa bir ara moda halinde görülmüştür.

Oyunlarının karakteri, Trabzon – Rize çeşitlerinin özelliğini taşırlar. Figürlerde de az çok andırışma vardır. Yalnız biraz daha yeknesaktırlar (tekdüze, monotondurlar). Başlıcaları şunlardır: Rize, Papil’t, Yüksek, Hemşin, Çarışka (Çar) Horonları.

Sonuncusunun yani Çarışka (Çar Oyunu)nın çarlıkla ne al’kası olduğu bilinmiyor. Adına Türkiye’nin başka taraflarında rastlanmadığı gibi, Ruslarca h’len oynanmadığı, rejim, gereğince açıktır. Her ne olursa olsun, şimdiki karakteriyle mahalli zevke göre değişikliğe uğradığında hiç şüphe yoktur.

 

KABA:

Seyhan’ın (Adana’nın) Osmanîye ilçesinde (Ekim 1996’da il olduğu) bu Kaba adlı oyun da halay gibi toplu olarak davul – zurna eşliğiyle yürütülür.

KABAK ALAYI:

Yahut Kabak Halayı, Yozgat oyunlarının şer karakterde olanlarındandır.

KADAMAZ:

Eskişehir’in orijinal isimli bir oyunudur. Göçmen oyunu olup, kelime Çağatay diyaleğine düşündürür. Bu şehrimizin göçmen mahallesi hep bilindiği gibi eskidir.

KADIN DÜZ HAVASI:

Bilecik’in Bozüyük ilçesinin Dodurga köyünde “İnce Hava” oyunundan farklıca olarak yine kadınlara mahsus (özgü) bir de bu Düz Hava çeşidi vardır.

KADİFECİ GÜZELİ:

Büyükler arasındaki gün görmüşlüğünü herhangi bir sebeple kaybettikten sonra çocuk oyunları arasında tutunup kalmış rakslı gösterilen varlığı türlü iz ve çeşitlerle sabittir. Küçüklerin elinde şeklen, nispeten çocuklaşacakları da pek tabii idi. bu türküden intikaller, en başta kıdem derinliğini (eksikliğini) meydana vuruluyor sayılsa yeridir.

Çankırı’da 30 – 40 yıl önceleri yaşlılara kendi çocukluk hatıralarından olarak tespit ettikleri aşağıdaki “Kadifeci Güzeli Oyunu” nun aynı görüşü besler mahiyette sayılması her halde yanlış olmayacaktır.

Çocuklar bir sıraya dizilirler. Biri, onların karşısına geçerek her oyuncuya bir ad takar. Dizidekilerden bir kız makamla der ki:

Kadifeci güzeli
Handedir hande (nerede)
Tahtakale kurbünde
Biz size geldik on günde

Öbürleri bir ağızdan cevap verir:

Geldiyseniz hoş geldiniz
Bizleri memnun ettiniz
Kutu kutu içindedir
Beğenüp de siz seçiniz

Onlarda aralarındaki kızı seçip alırlar.

İstanbul’da bir Tahtakale’nin varlığı hep bilinir.

 

KAFKAS OYUNU:

Samsun’un merkez ilçesindeki küçük bir kısmı Kafkasyalı gömenlere böyle anılan bir oyun çok seyrettirilip beğendirilmiştir. İki erkek tarafından eldeki herhangi bir çalgı eşliğiyle oynanır ki, Kürt Horonu ve Laz Horonu adlı bazı taklitçi oyunlar da yürütülür.

KAFKAS RAKSI:

Bilecik’in Bozüyük ilçesinin Oklubalı köyünde armonika eşliğiyle toplu olarak ve bir kız – bir erkek ikişer ikişer oynanan zarif bir çeşittir. Bu köye Kafkasya’dan göçmenlerin isk’n edildiği anlaşılmaktaysa da esas köy halkının da kendi “Alay Oyunu” vardır ve bu bir halay çeşididir.

KALKAN KILIÇ:

Urfa’nın (Şanlıurfa) hemen bütün köylerinde “Kalkan Kılıç” rağbettedir. Bezenek ve düğün derneklerde 2 – 4 erkek tarafından davul – zurna eşliğiyle yürütülen yarı sportif mahiyetli taklidî oyundur.

Elazığ’ın Palu ilçesinde aynı isimdeki oyun ikişer ikişer karşılıklı ve iki manganın çarpışmaya koyuluşu halinde gösterilir. Bütün ustalık, yaralanmaksızın en sert hamleleri sürdürüp çatışma gerçekliğinin heyecanını yaşatabilmekte ve tartım (ritim) mekikleşmesini ayaklarda olduğu kadar hareket ve şakırtılarda da formülüne bağlılık dai – resinde yürütüp işletebilmektedir. Yiğitlik oyunudur.

Kılıç kalkan oyunu, memleketimizin birçok yerlerinde eski istisnasız yaygınlığını kaybederek unutulmuştur. Kılıç ve kalkan yapımının ortadan kalkması bu sönüşte ‘mil (sebep) olduğu hiç şüphesizdir. Nasıl ki, kaşık oyunu da hâlâ tahta kaşık yapım ve sürümü mevcut olan yerlere inhisar etmek suretiyle bölgelenmiş bulunmaktadır. Ancak, şu nokta unutulmamalıdır. Eski silâhlardan ok ve yay hareketleriyle olduğu kadar sessizliğiyle de dans ‘letliği edindikleri halde, kılıç – kalkan ikizliği bilâkis her iki bakımdan oyun cerbeze ve tartımına yarayabiliyor. Sonra da Türk zevki yüzyıllar boyunca güreş ve cirit gibi spor gösterilerini bir – tartım fırsatına yer verememelerine rağmen – sırf mâna ve teşci (cesaret verme, gayret getirme) imkânları dolayısıyla davul – zurnasız seyretmeye katlanamamış, hemen her seyir çeşidini sesli filmin yenilikçiliğindeki kadar musikîli görmekten hoşlanmıştır.

Bazı oyunlarımızdaki mendil ve “avuç çarpıştırmaca unsurlarının kılıç – kalkandan istahaleleri (dönüşümleri) düşünülebilir.

 

KALKAN OYUNU:

Muğla’nın bazı köylerinde iki bıçakla oynanır. Kütahya yöresinde aynı ad ve şekilde vardır.

Nice yerlerde adı da bıçaklı olmuştur. Doğu Anadolu’da da meselâ Kars’ta “Kalkan Oyunu” adlı ve tek erkeğe mahsus bir çeşit vardır.

Bu oyundan kılıcın, kendisi gibi adı da kalkmıştır. Sol eldeki bıçak daha ziy’de korunma hareketleriyle siperci kaldığı için “kalkan” adının bundan dolayı kalkmadığı anlaşılıyor. Saldırış hareketleri sağ eldeki bıçakla yapılır. Tehlikeye meydan verdirmeyici sabit figürleri vardır.

 

KALTAK OYUN HAVASI:

Gaziantep’in sözlü oyun havalarındandır. Figürleri irticalden ibaret olmakla beraber, havası pek sevildiği için oyunlu her tekrarlanışı derneklerde ayrı ve canlı bir ilgilenişle karşılanır.

KALMA OYUNU:

İki kişi hançerlerle oynarsa da Erzurum’un “hançer barı”ndan büsbütün ayrıdır.

 

KAMALI HALAYI:

Yozgat’a aittir.

KAMO OYUNU:

Sivas’ın Gürün ilçesi oyunlarındandır. Şimdi orada devam etmekte bulunması da muhtemeldir. Karabağ – Kafkasya’dan bize geçmiş bir çeşit ki “Uzun Dere” de denilir. 15 – 20 erkek veya yalnız kadınlar tarafından yahut da kadın – erkek karma diziyle oynanır.

 

KANDİLLİ:

Tokat’ın Niksar ilçesinde çok oynanan bir çeşittir. Saz veya zurna eşliğiyle iki kişi tarafından oynanır. İki kadın veya iki erkek, yahut da erkek – kadın iki kişi birlikte yürütülür. İki kadınlısı hemen daima kadın toplantılarında yer alır.

KARABAĞ OYUNU:

Bir veya iki kişi tarafından (ikinci takdirde karşılıklı) oynanır. Hareketleri, bir dairenin muhiti (çevresi) üzerinde icra edilir. Musikîsi, oyunun başından sonuna kadar hazlı çalınır. Her figür parçanın iki ölçülük kısmında yürütülür.

Karabağ oyunu, Kars’ta olduğu gibi Ardahan (günümüzde il) yöresinin bazı köylerinde de oynanır. Meselâ, Beberek köyündeki iki esas oyundan biri bu, diğeri “Uzundere” dir. Eşlik eden çalgı zurna veya kapalı odada mey’dir. Esas itibariyle kadın veya erkek tek kişi olarak oynarsa da, bir kadın ve bir erkek birlikte yürüttükleri de olur.

KARAÇAYIR:

Çanakkale il yöresindeyiz. Meselâ, merkez ilçenin Sarıcaeli köyünde düğün dernek, bayram ve özel eğlenti günlerinde keman yahut davul ve klarnet eşliğiyle 2 – 4 erkekçe yürütülen oyundur. Tek kişi de oynayabilir. Bu köyün ikinci esas oyunu aynı tertipteki İnce Hava’dır.

KARAÇOR:

Tunceli’nin Ovacık ilçesinin merkez köyünde genç kız ve delikanlılarca birlikte yürütülen 6 – 8 kişilik davul – zurnalı sıra oyunlarından bir çeşittir.

Tunceli yöresinde bu oyunun adı “Garaçor” da telâffuz edilir.

 

KARADENİZ:

Çoruh yöresinde bu isimde ayrı bir horon çeşidi vardır. Karadeniz horonu geldiği iklimin tabiat ve havasını aksettirir. Mahalli renklerle süslüdür. Bir taşralı gözüyle Karadeniz atmosferini yaşatmak ister. Kıvrak, atik ve keskin çizgileriyle Karadeniz’in dalgaları gibidir. Oyuncular halkası da Karadeniz havuzu gibi kapalıdır. Fazlasıyla yayvanlaşırsa ortaya düşen müb’riz (döğüşen, çarpışan) çiftlerin bıçakları yakamozlar gibi parıldaşıp dururlar. Ecnebilerce “Kemanın babası” addedilen (varsayılan) kemençeye gelince; oyunu kışkırtıp kızıştıran odur. Karaya vuran hamsilerin ürpertili sıçrayışlarını bu oyunun en az bir çeşidinde tasarlamak hiç de yanlış veya mübalağalı kaçmaz.

Hamsi koydum tavaya
Başladı oynamaya

 

 

KARADÜZEN:

Hanımlara mahsus (özgü, özel) yemekli, çalgılı ve oyunlu toplantı (Erzurum).

KARAHİSAR:

Malatya’nın Karahisar oyun havası ki, sözsüzdür.

KARA KIZ:

Gaziantep merkez ilçede “zeybek”ten ziyade “halay” çeşitleri vardır. Merkezin kendi adına nispetli zeybeği yoktur. Yerli halay çeşidine gelince; bunda baştaki tutan oynar ve diğerleri tartımlı adımlarla ona refakat ederler. Tempoyu, davul yürüttürür.

Şu halay havaları revaçtadır: Galataya Oyun Havası, Şirvani Oyun Havası, Kaltak Oyun Havası, Aşiney Oyun Havası (Ayşe Oyun Havası), Zeybek Havası (Yörede bunun oyunu da yürütülmektedir).

Yel vurur yelken olur
Gül dibi diken olur
Seversen gelini sev
Kızlar cip silken olur
Aman aman kara kız
Ziliflerin (zülüflerin) tara kız
Ben kurban, canım kurban
Koynundaki nara kız

KARAKIŞTAN:

Siirt’in Sason ilçesinde yalnız erkeklerce yürütülünce pek yarışçı ve yarı sportif bir görünüş edinen, esasında “el çarpıştırmaca” figürü bulunan tanınmış oyundur. Kadınlar ayrı veya erkeklerle birlikte oynayınca daha yumuşak bir intib’ edinilir.

KARANFİL OYUNU:

Yozgat’ın “Karanfilli Oyunu” ile Kastamonu’nun “Karanfil Havası” adını türküsünden alan irtic’lî figürlü çeşitlerdir.

Ödemiş tarafından kadınlar “Karanfil Türsü” adıyla herhalde aynı şarkıyı (türküyü) tef, darbuka, zillimaşa gibi çalgıların tartımıyla çalıp söylerler. Oyunu, düz oyun dedikleri iki üç figürlü bir çeşittir. Düğünde kına yakılırken kızlar çoğu zaman bunu ve andırışlı havaları dinleterek gelinin karşısında oynarlar. Bazen gelini de oynatırlar. On beş yıl kadar evvelleri (önceleri) rağbetteydi.

Karanfilin türlü ve renk çeşitlerini anarken aşktan söz açan kıtalarından birincisi şöyledir:

Karanfilin moruna
Ya la la la l’y lam
Ölüyorum yoluna
La lay la lam.

 

KARS OYUNLARI:

Iğdır Barı, Döne Barı… Çoruhluların “Şeyh Ş’mil” oyununu Karslılarda aynı ustalıkla oynarlar. Han Kızlar, Yüz Barı, Kars Gülü, Kentvari, Beş Açılan oyunları da oldukça tanınmışlardır. Bunlardan Han Kızları’nı sadece kadınlar yürütür. Kars oyunlarının bir kısmı (belki de çoğu” vals temposundadır. Azerbaycan musikîsinde de aksak Türk tartımlarından hiç bulunmaz. Han Kızları oyununa şu şarkı (türkü) eşlik eder:

Araz üstü buz üstü
Kebap yanar köz üstü
Koy meni öldürsünler
Bir el’ göz kız üstü
Ay l’çın, can l’çın
Can sana kurban l’çın.
………………………………

erkekler çep ağızları işlemeli, siyah kadife pantolon, ipek gömlek, cepken giyerler. Ayaklarında yumuşak yemeni veya mesler bulunur. Kadınların kıyafeti ipekli bir blûz altına renkli eteklikten ibarettir. Ayaklarında burunları sivri ve kalkık, yumuşak derinden terlik biçimli çarık bulunur.

Bazı gün gören oyunların adları şunlardır:

Enzeli, Düz Yallı, Karabağ, Lezlû, Şeyh Ş’mil, Terekeme, Askaranî, Azerbaycan, Beş Açılan, Ceyl’nî, uzundere, Kaşengi, Mirzanî, L’le, Köroğlu, Koçeri, Nazbarı. Çoğu tek veya ikili oynanan çeşitlerdendir.

Halka veya yarım halka halinde yürütülen, yani bar olanları başlıca şunladır:

Düzyallı, Laçınbarı, Köçeri. Tek veya iki kişiyle yürütülenleri daha ziyade kasabalı ve şehirli oyunlarıdır. Barlar daha ziyade köylerde yürütürler.

ENZELİ:

Azeri oyunudur. Azerbaycan’da Nazer denizinden Enzeli kasabasına izafetle adlandırılmıştır. Çoğunlukla kadınlara ve kızlara has oyundur. Hemen daima tek oynanır. Bir kızla bir delikanlının karşılıklı oynadıkları da bu oyunda sık sık görülür. Bütün güzelliği en başka kol ve el hareketleridir. El ve kolların büyük ifade gücüne (tarihî ems’lin tesadüfî andırışmalarından olarak) antik mısır oyunlarında da zamanında şahit olduğu rivayet olunmuşsa da keyfiyetin teferruatıyla (ayrıntılarıyla) ispatına maddeten imkân yoktur. Ölü danslarla diri dansların mukayesesi güçtür. Asya’daki emsalle karşılaştırma yapılabilmesi keyfiyetine gelince; bu, hayli imkân dahilindedir. Çünkü, folklor çeşitlerinin karşılaştırması demektir. Hindistan danslarındaki el ve kol hareketleriyle bu Kafkas oyun figürleri müşahhas (gözle görülür) örnek konular halinde kıyaslanabilirler. Cümlesi (tamamı) Asya’dan müşterek (ortak) kaynak sahibidirler. Bu müşterek kaynağın Orta Asya’da olduğu günün birinde aydınlanabilir. Çünkü, Çin sarayı çağlar boyunca Yuğun uygarlığının danstaki üstünlüğüne inançla bağlı kalmıştı. Bahsi geçen Azerî oyununun vücut hareketleri de incedir. Fakat tarifçe ikinci önemde kalırlar.

DÜZYALLI:

Düzyallı oyunu az figürlüdür. Kolay ve herkesce öğreniliverecek bir tertipte olması bakımından oldukça fazla yayılmıştır. Hem daha eğlencelidir, hem de uzun oynanılınca yeknesaklık edinmesin diye şimdilerde bazı katımlar yapılmıştır. Bu hal, oyunun tarzını gerçi bozmuş değildir ama, az çok şirinleştirdiği de muhakkaktır. Meselâ, halka dönerken aralarda durur; her oyuncu bu duraklamalarda bilistifade (yararlanarak) kendi sırası geldikçe halkadan ayrılıp tek başına ortada aynı ayak figürleriyle oynar. O esnada halkadakiler tempo dairesinde el çırparlar. Ortadaki oyuncu oynaya oynaya dönüp yerine gelince, halka yeni baştan deveranına koyulur. Sonra tekrar durur, bu sefer bir başka oyuncu çıkar. Böylelikle asıl oyunun her tekrarlanışı bu tekli oynanışlarla bölüntülere uğrar ve neticede yeknesaklık (monotonluk, tekdüzelik) yok olur. Günümüz düğün ve derneklerinde kadın – erkek karmalığıyla oralarda en çok yürürlükteki oyun budur. Gün görüp (ilgi görüp) neşe ve sevinç vesilesi olmaktadır.

KARŞILAMA:

Doğu Anadolu oymaklarında kadın ve erkeklerin karşılıklı yürüttükleri oyunlara karşılama denilegelmiştir. Türlü ezgilerin türküler hâlinde terennümüyle yürütülürler. Ek figürler irticalî (doğaçlama) olur. Her iki oyuncu hassasiyet dairesinde uzlaşmaya dikkat ederler. Hareketlerin sözlerin mânasıyla kaynaşmasına da önem verirler.

Meselâ “Yoncalar” oyun havası Van yöresinde gün gören karşılama türkülerindendir. Sözlerinin ilk kıtasıyla nakarat şöyledir:

Gidersen uğun olsun
Gök çemen yolun olsun
Eğer benden dönersen
Ezrail boynun vursun
Yoncalar, yoncalar, yoncalar
Sallansın beli inceler
Koynumdaki gül goncalar

10 / 8 tartımındaki iki ölçülük bir ezginin türlü çeşitlemecikler göstererek tekrarlanmasından ibaret bir havadır.

Muş’un merkez ilçesinde tef ile iki kişi tarafından yürütülen karşılama, kadınlarca kendi aralarında ve erkeklerce meydanlıkta yer bulur.

Erzincan’ın merkez ilçesinin oturak toplantılarında bir kadın – bir erkek, yahut iki kadın tarafından karşılama oynanır. Düğünlerde iki veya iki bulunmazsa hatt’ bir erkek tarafından yine aynı isimle saz ve türkü refak’tinde oynanır.

Elazığ’da da karşılama vardır.

Konya’nın Seydişehir ilçesinde karşılama, kadın oyunudur. Erkekler (nâdir dost toplantıları dışında) hemen hiç oynamazlar.

Karadeniz yalılarına (kıyılarına) gelince; Giresun’un Bulancak ilçesinin Şehrasa, Gökçeali, Pir Aziz Eren, Eynece köylerinde ve kaza merkez ilzesinde, Şebinkarahisar köylerinde hep karşılama vardır. Görek ilçesinde bunun adı karşılatmadır. Giresun’da kadın ve erkekler umumiyetle (genellikle) ayrı ayrı ve pek nâdir hususiyetlerde karışık oyuna kalktıklarından karşılama da bu görenek dairesinde olur. Oyunu ikişer ikişer üç beş çift karşılıklı yürütürler. Kemençe, yahut davul – zurna (zurna yerine bazen klarnet) düğün, dernek, imece ve bayramların diğer oyunları arasındaki eşliklerinde, oynanılır. Kadınlı – erkekli yürütüldüğü pek enderdir.

Karşılama oyunu, Ordu ilinin merkezinde ve Ulubey ilçesinin Şuayip köyünde ve yakın yörelerinde de gün görüyor. Merkezde tef ve kemençeyle iki kişi tarafından (kadınlar hariç) oynanır. Köyde de karşılıklı iki kişiyle, kemençe veya davul – zurnayla oynanır.

Batı Anadolu’dan meselâ İzmir’in Foça ilçesinde dümbelek eşliğiyle karşılama yürütülür. Erkek veya kadınlar kendi meclislerinde çift çift oyuna girdikleri gibi, samimî aile toplantılarında bir erkekle bir kadın karşılıklı oynadıkları da olur.

Trakya tarafından Tekirdağ’ın Şarköy ilçesine bağlı Mürefte köyünde iki erkekçe karşılıklı oynanır. Kadınlar kendi aralarında yürütürler. Aynı vilayet merkez ilçesinin İncir köyünde “karşılama” oyunu erkeklerce ayrı ve kadınlarca ayrı meclislerinde ikişer kişi tarafından oynanılır.

KASTAMONU’DA OYUN:

Yörenin Ilgaz eteklerinden Karadeniz’e kadar serpilip giden oyunlarından belli başlılarını sayalım: İndim Dereye Beklerim, Meydan Havası, Kınalı Keklik, Çiçek Dağı, Çifteleme, Sepetçioğlu.

Kastamonu yöresinin son yarım süresince en fazla gün görmüş ve herhalde epey öncelerden devam edegeldiği yaşlılarca yerli yerinde bilinmiş oyun çeşitleri şunlardır: Oturak Havası ve Sepetçioğlu, Topal Koşma, Kara Kuzu Havası ve Yarım Çardak (Çırdak), Köroğlu, davul – zurnayla Gezinti, Çiçek Dağı vs.

KAŞIKLI EFE OYUN:

Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinin Kayı köyünde 1 – 2 kişi tarafından yürütülüp zilli tef ile oynanan bir çeşittir. Aynı ilçenin Han köyündeki “kaşıklı oyun” da aynı şey olup yine tefle yürütülür. Kadınlarca ancak kendi topluluklarında oynanırlar.

KAYDALAMA:

Afyonkarahisar’ın Emirdağ ilçesinde ve oranın bilhassa Davulga köyünde en yerleşik oyunlardandır. Karagoç ve Oğlan gibi farklı tartımda olanları da vardır.

KAZAK BARI:

Erzurum barlarındandır. Bunda başlıca hareketler bacak, gövde ve hassaten (özellikle) omuzlara düşer. Çünkü, bacak hareketlerine karşılık “omuz kırma” figürü yapılır. Oyunun genel durumu “olunduğu yerde sıçramak” ve âdeta mevarî surette hafifçe tepinmekten ibarettir. Kazak Barı Erzurum’a Kafkasya’dan geçmiştir. Erzurum şehrine inhisarla yöreye yayılmayarak pek o kadar kıdemli de değildir. Barların tekmili (hepsi, tamamı) ve hatt’ Hancer ve Köroğlu barları da yapıldıktan (oynandıktan) sonra bir değişiklik olsun diye bu Kazak Barı yürütülür. Modasının uzun sürmeyeceği esasen belliydi.

 

KAZASKA:

Muş’un merkez ilçesinde tek erkek tarafından yürütülen oyunudur. Şeyh Ş’mil oyunu da denilen çeşit budur.

 

KEREBOZ:

Maraş’ın (Kahramanmaraş) Andırın ilçesinde “Abdal davulu” eşliğinde bazen karma halde kimi de kadın, erkek ayrı ayrı meclislerinde yürütülen toplu oyunlar Halay, Üç Ayak, Şirmani ve nihayet Kereboz çeşitleridir. İçlerinden en yaygını görünüşe göre “Kereboz” dur.

KILIÇ KALKAN OYUNU:

Bursa’nın kılıç – kalkan oyun çeşitleri nesillerden beri yiğitliği yaşatagelmiş olan bir konudur. Bunların özel hâli çalgısız ve türküsüz oluşlarındandır. Bale sanatında sözlü ses yok, fakat müzik eşliği vardır. Halbuki Bursa’nın kılıç – kalkan oyununda sözlü veya sözsüz musikînin herhangi bir eşliği yoktur. Fakat bu farka rağmen, yine de orijinal bir nevi bale gösterisidir. Çünkü, silah çatışmalarının tartımlı şakırtılarından ifade gücü kazanır. Bu şakırtılı âhenk devam ederken öte yandan bazen okunan kahramanlık şiirleri de esrarlı ve ürpertili bir zemin yaratırlar.

Bursa’nın kılıç – kalkan oyunlarında üç esas bölüm vardır:

a) Sel’m
b) Yemin
c) Savaş.

a) Selam: Bu sel’m kısmında oyun başlamışken sadece kılıç ve kalkanların sürtünüşünden çıkan madenî gıcırtılar olur ve bu sesler arasında sel’mın gayet vakarlı (ağırbaşlı) ifadesi olur. Bu sırada oyuncular tek saf hâlindedirler. Durumu, aynı zamanda bir saldırışın başlangıcını da andırır.

b) Yemin: Sonra kümelenerek toplaşırlar, halka kurmuş gibi çöreklenirler. Kalkanlar ortalama kalmak üzere and içme faslına geçmişlerdir. Bu fasla, kılıç kabzalarının kalkana vurulmasıyla son verilir.

c) Savaş: Sonra karşı saflar hâline geçilip savaşa koyulunur. İkişer ikişer karşılıklı kılıç – kalkan çarpışması yaparlar. G’leyan (coşku, coşma) neticesi kimi zaman yaralandıkları bile olur. Bu musikîsiz ve sözsüz hareketler (şakırtının tartımına rağmen) tam bir pantomima çeşididir.

Kılıç – Kalkan oyunu başarılı bir seyirliktir. Şimdiki tertibinin şimdiki sıralanışı şudur:

1. Askere çağrılış, eratı uğurlama peşrevi,
2. Asker katıldıktan sonra yemin töreni,
3. Kılıç bileme, savaşa girişme,
4. Savaş sonunda mütareke,
5. Mütareke sırasında bazı tehdit hareketleri,
6. Silâhını kaptıran savaşçının hileli oyunlarla silâhını geri alması ve bu esnada cenkleşme.

Bursalılar için kılıç ellerinden alınamayacak surette bir bütünlüğün timsalidir. H’l’, Ulu Cami’de hutbe için mimbere çıkan hatibin elinde kılıç bulunur. Oyunun bütün musikîsi kılıç – kalkanın tartımlı sesleridir. Heybetin ‘hengini türlü figürlerini intizamıyla sembolleştirebilen bir çeşittir.

Urfa’nın (Şanlıurfa) ilçesinin (Şimdi Bozova’ya bağlı bir köy) merkez köy gibi bazı yöre kariyerlerinde (köylerinde) iki erkek tarafından düğün ve bayram günlerinde davul – zurnayla yürütülen keza (böylece) bir Kılıç – Kalkan Oyunu vardır. Çarpışma figürleri gösteren bir çeşittir.

Muş’un Malazgirt ilçesinin merkez köyünde yapılan Kılıç – Kalkan Oyunu bilâkis tek kişilik olup davul – zurna eşlik eder.

Siirt çevresinde de aynı sıra şartları dairesinde yürütülen bir Kılıç – Kalkan Oyunu vardır.

Bıçak Oyunu’nu Ankara bölgesinde köylü oyuncu davul – zurna eşliğinde oynar. Bu taktirde, bıçaklı oyuncu ile birlikte tartımcı davullar da çalanlarca türlü döndürme ve kaldırma hareketleriyle havada oynatılırlar.

Hançer Barı’nı Erzurum’da iki kişi karşılıklı yürütür. Her iki ellerinde birer hançer bulunduğuna göre dört hançer çarpışma gösterisi yapıyor demektir. Herhalde böylesi eski savaşlarda da olurdu. Erzurum’un Köroğlu Barı’nda ise iki elde bıçaklar yerine yalnız sağ ellerdeki birer kama, yeni oyunda iki kama sert çarpışma gösterisi yaparlar.

Sivas’ın bıçak oyunları bir iki kişi tarafından yürütülür.

Kalkan oyunu meselâ Akhisar’da da vardır.

Kılıç – Kalkan oyunu daha ziyade zeybeklerin oynadığı bir çeşittir. Bursa’nın ki bunlardan ileri (gelişmiş) bir tertiptir.

Kılıç – Kalkan Oyunu güney hudutlarımızda çok aşağıda ki ülkelerde de Osmanlılıktan hâtıra halinde el’n (bugünkü) korunmaktadır.

 

KILIÇ OYUNU:

Rize bölgesinin yakın zamanlara kadar fazlaca gün görerek yerlisinin ilgisini yaşatan bir oyunuydu. Bölge köylerinde hâlâ da oynayanları vardır. Bir kişi veya mücadele figürleriyle çevik hareketler gösteren iki kişi tarafından kemençe sesleriyle yürütülen oyundur. Hızla çömelip kalkışlar, hamleler ve bıçak atıp tutmalar bu oyunun canlı figürlerindendir.

 

KINA HAVASI:

Evlenme törenlerimizin köylerdeki ana motiflerinden biri umumiyetle (genellikle) bu kına yakılma sahnesinin oyun ‘nıdır. Geline kına yakıldığı dakikalarda bir ara tefçi (çingi) denilen kadının yükselttiği türkü eşliğiyle genç kız ve kadınlar oyuna kalkarlar, onun pek tabiî olan heyecanını yatıştırmaya çalışırlar ki görenektendir. Bu oyunun havası ne de olsa az çok belirlidir. Yani, gelişigüzel havalar yürütülmeyerek tefçi o ‘na uygun bir – iki türküyü hatırlatmaya dikkat eder. Hep bilinen bir – iki türküye “kına havası” denilmesi çoğu yerlerde âdettir.

KIZIK HALAYI:

Sivas oyunlarındandır. Zevkli hamleleri ve nefis yaylanışlı figürleriyle toplu oyunlar arasında seçkin bir yeri vardır. Kızık Halayı’nın üç bölümü şunlardır:

1. Ağırlama,
2. Sıktırma (Yanlama),
3. Hoplatma.

Ağırlamanın üç figürü vardır. Birinci figürü, oyuncular yer değiştirmeksizin yaparlar. İkincisi yürüyüş figürüdür. Üçüncü de eller bırakılır.

Küçük parmaklardan kenetleşilerek sıra olunmak suretiyle Kızık’ın ağırlamasına başlanır. En az üç oyuncu l’zımdır. 6 – 8, orta bir kadrodur. Daha fazlası da olabilir. Sayının azlığı ölçüsünde sıra düz olur. Kalabalık dizi, kendiliğinden kavisleşir. Çünkü başçekeni bütün oyuncuların görmesi gerekir.

Musiki’nin dörtlük zamanında sağ ayaklar belli belirsiz yerden kesilir ve tekrar basılır. İkinci zamanda gövdeler sağa bindirilir. Bu anda oyunu dizisinin hafifçe sağa doğru sallandığı görülür. Üçüncü de sol ayaklar yarım sola atılarak ökçeler üstüne konulur. Her iki diz hafifçe kırılıp gövdeler sola ileri götürülür. Dörtte, dizler ve gövdeler doğrultulur. Oyun dizisi ilk başladığı gibidir. Yalnız oyuncuların annacı (cephesi, dizi yönü) yarım sola dönmüştür. Dizleri kırıp doğrultma ve gövdeyi sola ileri verip sağa geri alma tarzında yaylanılarak yapılan bu figür üç defa tekrarlanır.

Musiki yeniden başa dönünce ilk dörtlük zamanda sol ayaklar geri alınır. Bu sırada oyun tam ilk başladığı duruma gelmiştir. İkincide gövde sola bindirilir. Bu sırada oyun dizisinin sola doğru güzel bir sallantı yaptığı görülür. Üçte sağ ayaklar, yarım adım sağ ileri atılarak ökçe üzerine konulur. Aynı anda her iki diz hafifçe kırılır, gövdeler sağa ileri gider. Dörtte doğrultulur. Sağ ayaklar ileride olduğu halde yapılan bu figürde üç tamamlanınca musikî yine başa dönmüş bulunur. Bundan sonraki ilk dörtlük zamanda sağ ayaklar yerine götürülür. İkincide gövdeler sağa bindirilir ve kalın çizgiyle işaretli bölüm bir daha tekrarlanıp yürüyüşe geçilir.

YÜRÜYÜŞLER:

Yukarıda tarif edilen figürlerin son şekline göre oyuncuların annacı yarım sağda, sağ ayaklar ise ileride ve ökçe üzerindeydi. İşte oyun bu haldeyken musikî tekrar başa geçince, bu sefer ilk dörtlükte sağ ayaklar yerine getirilmez, tekrar yarım sağa alınır. (Oyuncuların annacı tam sağa dönmüştür). İkincide gövde sağ ayağa bindirilirken sol ayaklarda yerden kesilir. Üçte sol ayaklar bir adım ileri atar. Dörtte gövde sol ayağa yüklenirken sağ ayakta yerden kesilir. Beşte, sağ ayaklar bir adım ileri atılır. Altıda, sol ayaklar yerde, kaldırılırken gövde sağa bindirilir. Yedide, soy ayaklar sağların yanına getirilip hafifçe yere vurulur. Sekizde böylece durulur.

Musikî başa dönünce ilk dörtlükte sol ayaklar bir ayak boyu sola geri alınır. İkincide gövde ağırlığı sola bindirilir. Üçte oyuncular yarım sola dönerken sağ ayaklarda bir adım ileri atılıp ökçe üstüne konur ve aynı anda her ileri diz hafifçe kırılır. (Oyuncuların annacı yarım sağa yönelmiştir). Dörtte doğrultulur, beşte tekrar kırılır, altıda yine doğrultulur, yedide kırılır ve sekizde doğrultulur. Bu güzel yaylanışlardan sonra musikî başa geçtiği vakit ilk dörtlük zamanda sağ ayaklar solun yanına getirilir. İkide gövde sağa bindirilir.

Tarifi geçen figürlerin son durumu; oyuncuların annacı yarım sağda, sağ ayakları ilerde ve ökçelerin üzerindeydi. İşte durum böyleyken musikî başa geçince ilk dörtlükte sağ ayaklar yerine getirilmez, tekrar sağa alınırlar. (Oyuncular tam sağa dönmüş ve yürüyüş durumuna geçilmiştir).

Bazı oyuncular yürüyüşleri ayak değiştirme suretiyle de yaparlar. Fakat oyunun ana çizgisinde ayak değiştirerek yürüyüş yoktur.

EL BIRAKMALAR VE HAMLELER:

Oyun yukarıdaki şekilde devam ederken bir ara baş oyuncu yanındakinin elini bırakır, öbürleri de onu taklit ederler. Oyun figürlerinde değişiklik olmaz. Fakat, hafifçe yaylanış şeklinde önce yapılan figürlere kol hareketlerinin de katılması, oyunun görünüşünü pek şirin bir h’le getirir. Sağ ayak üzerinde sağ diz kırılırken, sağ kolların (el ayası ufka gelecek surette) üç defa hamle yapması ve sola dönülerek sol kollarda aynı hamlelerin tekrarlanması şeklinde gösterilen bu figürler Kızık Halayı’na doyulmaz bir güzellik kazandırır.

Hamleli figürlerde sağ el saldırıştayken sol eller arkaya atılıp kalçaya konulurlar. Sol ellerin hamlesinde de sağ eller aynı durumu alırlar. Üçer defa yapılan bu hamlelerden sonra ayakların geri alındığı yerlerde kuvvetlice el çırpmak (çepük çalmak) da oyunun can damarlarından biridir. Yürüyüş figürlerinde kolların hareketi serbest kalır.

Kızık Halayı’nda üç sefer sağa hamle yapıldıktan sonra kuvvetli el çırpmasıyla üç defa da sola yapılması ve böylelikle oyun dizisinin bir sağa bir sola hamle gösterip alanda dolaşması halayın en özlü tarafıdır.

Bu oyunun yürütüldüğü köylerde halk arasında muadil (benzer, eşit) tavırlar, ancak güreşlerden önce pehlivanlar arasındaki perdahlamalarda görülebilir. Pehlivanların perdah figürlerinden bir çeşit olan bu hamle vaziyetlerinde çok kere bir de “Hayaah!” kuvvetlice n’ra basıldığı olur.

KOÇ HALAYI:

Hayvan adlı oyunlar türlü yurt bucaklarımızda vardır. Bazıları taklitçi, bir kısmı da ağırbaşlı ve taklitsiz çeşitlerdir. Akkoyun, Karakoyun, Kartal, Şahin, Atmaca gibi iz’felerle anılanlar ya konu bakımından yahut da taklit motifleriyle o hayvanlarla ilgilidirler. Bu tip oyunların kendi semt toplantılarında kimi zaman oynanılmayışı sebepsiz değildir. Hiç değilse bazılarının şartlı fırsatlara bağlı kaldığı şimdiden bilinmektedir. Belirli şart ve v’delerin oyunları işte bu çeşitlerdir. Adı geçenlerden meselâ Koç Halayı denildiğine göre “Koçkırımı, Koçkatımı” muhletinde (süresinde) oynanır.

Koç Halayı, erkekli – kadınlı yürütülen karma çeşitlerdendir. Yerli görenekten olarak Sivas ve Şarkışla yörelerinde görülüp, tören ve kutlamalarda çekilir. Halay dizisinin bir tarafını erkekler, öbür kısmını kadınlar vücuda getirirler. Düz sıra hâlinde yürütülür. Dizinin illeri geri hareketleri ve bir de yan yürünüşlerden bazı figürler gösterilir. Hareketler sertçedir. Tempo mutedildir (orta). Oyunun sözleri uzunca sürdüğü için havasının tekrarlamalarıyla istenildiği kadar uzatılabilir. Sözlü kısım bitince davul – zurna aynı ezgiyi kendi tavrında çalar. Davul – zurna çalarken türkü söylenmez. Mün’sip (uygun) görüldüğü kadar tekrarlamalardan sonra baş çekenin dilediği an oyuna son verilir.

Koç Halayı, karma halde oynanıldığı gibi, yalnız erkek ve kadınlarca kendi meclislerinde de yürütülebilir. Tunceli, Bitlis, Erciş yörelerinde de vardır. Havası yer yer çeşitler edinmiştir. Yazıya geçebilen kıtalarından bir kısmı şöyledir:

Koçları vurdum dereye
Öldüm araya araya
Terzi kolların farıya (çürüye)
İçlik yâre dar geliyor

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor.

Koç koça koçlar katıldı
Balı ile şeker karıldı
Y’r yâre işmar edince
O yâr yâre satıldı

Y’r satıldı, yâr satıldı
İki can c’na katıldı

Koçları koştum döğene
Kızlar gidiyor kevene
Ergen ergene sarılmış
Birbirin seven sevene

Y’r seviyor, yâr seviyor
Yüreğim yağı eriyor

Koçlara kına yakıldı
Boynuna çanlar dakıldı
Yârim ak çadırdan çıktı
Bağrıma hançer çakıldı

Ah yakıldı, vah yakıldı
O yâr fikrime dakıldı.

Koçları saldım dereye
Öldüm araya araya
Çal dibinden yola çıktım
Y’r gördü, sordu; nereye?

Vay dereye, ay dereye
Öldüm “y’ r” deye deye

Koçları vurdum dereye
Öldüm araya araya
Terzi kolların kırılsın
Yelek yâre dar geliyor

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor

Giderisen göndereyim
Kunduranı döndüreyim
Ya bendine bile (birlikte) götür
Ya kendimi öldüreyim

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor

Gel sana alma verelim
Kapına köle olalım
Havalar ayaz üşüdüm
Aç da koynuna gireyim

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor

Bağçelerde var kuşburni
Dibinde verir ışkını
Y’ri elinden aldırmış
Allah’ın şu kör şaşkını

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor
Bağçesiz, barsız bu adam
Havansız, narsız bu adam
Kalaysız kaba benziyor
Bu dünyada y’rsız adam

Dar geliyor, dar geliyor
Bu iş bana zor geliyor.

KOLAN VURMAK:

Kelime olarak “kolan” en eski kaynaktan halis Türkçe’dir. (Kaşgarlı Mahmut: Div’nü Lûg’t’it Türk). Yalnız Türkçe’de çadırın kenar şeridi, bel kemeri, tokalı kayış, şube, dayanıklı şerit gibi anlamlarda yaşamıştır. Egeli kabadayı, kolanı yalnız atının eyerine dolamaz kendi bel silâhlığına da en üstten sarar. Salıncağın iplerine de kolan denildiği için kolan vurmak birleşimi, asıl salıncak gösterisinde tek veya iki kişi ayaktayken salıncağın kolonlarından tutup tartımla diz büküp hız ala ala uçarak sallanmaları hususunda kullanılırdı.

Hatt’ “horan” adının, bu kolon vurmadan bozulmalığı bile bir ara düşünülmek istenmiştir. Bu bir halk etimolojisi olup, horan kelimesi “haran” sözüyle bir tutmayı tasarlayanın garip istintacına (sonuç çıkarmasına) benzer.

KOFİ OYUNU:

Güneydoğu Anadolu illerimizin bazı dağlık bölgelerinde gün gören bir çeşittir. Oynanışında sağ ayak bir defa ve ileri ve tam ucu gözlerin bakış yönünden yana (yani ileri) gelecek surette basılıp akabinde (ardından) eski yerine getirilir. Bu hareket, üç kere yapılır. Sağ ayak solun yanına getirilerek bitiştirilip sabit tutulur. Sol ayak gelerek üstten inercesine sağa yapışır ve bu hareket iki defa tekrarlanır. Sağın parmak ucuyla basılmak suretiyle solla arası açık kalır, yine baştan alınır… Oyun esnasında kalçaların ağır ağır “fırlanması” şarttır.

KÖROĞLU OYUNU:

Bolu ilinde umumiyetle Köroğlu Oyunu vardır. Meselâ Çıkınlar köyünde iki ve daha kalabalık erkek tarafından davul – zurna veya sazla yürütülür.

Doğu Anadolu’da meselâ Çoruh ilinde, Öğdem ilçesinin (1950’den sonra bucak) Ersis köyünde davul – zurnayla yürütülen Köroğlu oyunu tek erkeğe mahsus çeşittir.

Kars’ın Dikme köyünde kadın meclislerinin tek kadınlı, yahut erkek toplantılarında tek erkekçe yürütülen çeşittir. Erkek meclislinde davul – zurna veya sazla oynanır.

Köroğlu Oyunu güneyden İçel’in köylerinde kez’ vardır.

Bir Isparta köyünün Köroğlu Oyunu bambaşka bir çeşittir.

Köroğlu oyunları çoğu zaman sözsüz icra edilir. Onun bu kısımdan (türden, bölümden) olan havalarına Oynaklama, Ürgünleme, Sektirme, Hoplatma gibi sıfatlar izafe edilir (adlar verilir). Hiç değilse Safranbolu yöresinde bunun böyleliği temin ediliyor (belirleniyor).

Türkülü Köroğlu oyununda meselâ şu parça kullanılabiliyor:

Alçaklarda olur atından ime
Eğergeç yiğitsen sözünden dönme
Çokluk para etmez, mala güvenme
Kurnaz adam ifl’h olmaz bön gerek

Koç Köroğlum öğdüğünden yorulmaz
Kesilen kelleden hesap sorulmaz
Boş laf atmayınan meydan alınmaz
Asıl yiğit er meydanında dev gerek

Maraş’ta ünleme metni olduğu gibi, Bolu’da da başkaca vardır. Erzincan’daki güzelleme, Çoruh’taki yiğitlemeli güzelleme hep farklı şeylerdir.

Ellerde tutuşulmalı veya omuzlaşılmalı anonim oyunlar arasında üç beşten fazla kişilerce yürütülen bar, halay ve horan çeşitleri arasında yer alan Köroğlu oyun çeşitleri de gene bambaşka tertiplerdedir. Kendine has yerli şekilleriyle en fazla Karadeniz kıyılarımızda (doğudan), güneyde de yine doğu Anadolu’da bu farklı şekiller yaygın görünüyorlar. Bununla beraber, bazı Ege yörelerinde ve güney illerimizde de çeşitleri vardır.

Maraş (Kahramanmaraş) yiğitleme ve ünlemlerinin sözleri şöyledir:

Benden sel’m olsun Bolu Beyi’ne
Benimle uğraşmaya dev gerek
Unvan para etmez harp meydanında
Doğrar eğri kılıç, bilek zor gerek

Zabah (sabah) oğlum gör olur neler
Babayiğitler meydanda goç gibi meler
Yeri düşer garpuz gibi kelleler
Sal’vat çekmeye çetin dil gerek

Köroğlu oyunlarında onun kavgacı ve savaşçı ömrünü, aşkındaki mertliği, zevk ve tem’yülleri tasvir ve temsil eden dramatik unsurlar vardır. Bütün mesele oyundaki farklı çeşitlerin ayrı ayrı tarif ve havalarını kaleme alabilmektedir. Gerek çizgileriyle Köroğlu Oyunu; karşılıklı halde, ikili ve daha fazla kollarla (kılıç, pala, kalkan, piştov gibi silâhlar kullanılarak) yapıldığı olur. Kimi de silâhsız olarak davullu tek veya çift olarak bir mübareze (kavga döğüş) oyunu halinde yürütülür.

 

KUÇKUÇURA:

Karadeniz’in bazı yalı (kıyı) köylerine has bir halk oyunudur. Adından da anlaşılacağı üzere Rum mübadillerin (göçmenlerin) göreneklerinden kalmış olduğu sanılmaktadır. Bozuk havalar münasebetiyle yapılır. Bu oyun ve eğlence yapılırsa güneşin açılacağına inanılır. Oldukça eğlenceli ve tatlı bir gösteridir. Oynanılacağı zaman erkekli – dişili veya o çevrenin anlayışınca yalnız erkekler ve kadınlar (kızlar) tarafından ayrı ayrı yürütülür. Oyuncular ister erkek, ister kadın olsunlar, birkaç türkücü, bir kemençeci veya zurnacı, bir ışık tutan (çırakmacı), birkaç da ellerinde çanak, sepetçik, tas, maşraba taşıyan kimse yer almışlardır demektir. Toplanacak yiyeceklerin çeşidine göre kaplar alınarak toplanan maddeler onlara doldurulur. Önce bir evde toplantı olur. En önde “çırakma” denilen ve uzun bir demir telin ucuna bağlanmış bulunan “kevgir veya ızgara gibi uçlu” ‘letin taşıyıcısı gider. Çıraklar yakılır veya taşıdığı ışıklı fenerle yolu aydınlatan kimse yürür. Onun arkasında kemençeci ile türkücüler sıradadırlar.

Bütün oba evlerini, kapı kapı hep birlikte dolaşırlar. Bu oyun gece oynandığı için herkesin kapalı kapısı önünde kümelenirler. Kemençeci çalmaya, türkücü türküsünü çağırmaya, öbürleri de oynamaya başlarlar.

Bu oyun ve eğlenceler daha ziy’de yaylalarda yapılır. Yağ, peynir, kaymak, yumurta, minci (toz ve tellenmiş h’le getirilen peynirle karışık bir çeşit telli peynir), un, çökelek toplanır. Sonra ilk toplantı evine gelinir. Orada yakılan ateşte, toplanan şeyler çeşidine göre pişirilip yenilir. Bu oyun esnasında her kapı önünde şu yarı Türkçe, yarı Rumca şarkı (türkü) geleneğe uygun surette tekrarlanır:

Kuçkuçura ne istersün?
Yağ isterum, bal isterum
Allah’tan güneş isterum
Verursanız ver gidelum
Vermezsenuz koy gidelum

Etirenge vudoroban
Enanriyan alesohon
Çakosendo kovsakabon

E yaylaci süt ona
Teknelerun şen osun (olsun)
Rezil eylema bizi
Düşmanlarum kör osun

Rumca kısmın Türkçe’si şudur: “Peynir, yağ ve un ver, yoksa küleğini kıracağım”.

Bu türkünün ardından başka türküler yakılır ki; gelişigüzel söylenerek o anda uydurulurlar. Gelenek, yalnız yukarda yazılı türkünün tekrarını ve akla gelen nice türkülerin söylenmesini gerektirir. Bunların Rumlardan kalma olup bizi köylerimizce benimsenilerek Türkçeleştirildikleri görülüyor. Kapılar dolaşılıp türküler söylenirken horalar da oynanır ve çeşitli şakalar yapılır. Evlerden öteberi verilirken, verenin kendisini göstermemekte itin’lı (dikkatli, özenli) hareket etmesi gerekir. Böyle yapmazsa eğlencedekilerce dışarı alınır. Bunun için, yiyecekler ya kapının üstünden veya aralığından uzatılarak verilir. Ara sıra bunun aksi de olabilir. Yani, kapıdan uzatılan nesneyi alacak olan işi kapıya dayanmaya kalkışırsa içeri alınarak alay edildiği gibi, üstelik hafif tarafından bir de kötek atılabilir. O sırada bazı evlerde kapıyı açıp kendini alenen (açıkça) gösterenlerin üzerine tavlı atılır. Tavlı, ucu yanmakta olan ateşli odunun adıdır.

Toplanan şeyler, pişirilerek eğlentiyle yenildikten sonra oyuna son verilip herkes evlerine dağılır. Havanın açılıp açılmayacağı ise artık pek tabiî (doğal) olarak tesadüfe bağlı kalır.

“Kuçkuçura” haddiz’tında (aslında) bir raks olmayıp yağmur duasının aksi mahiyetinde temsili bir eğlenceden ibarettir.

 

KÜRT HORONU:

Samsun ilçesinde çalgısız olarak ve “Kürt Oyun Havaları” dedikleri ezgilerle 5 – 50 kişi tarafından oynanan taklitçi erkek oyunudur.

KUVENT:

Van’ın Başkale ilçesinde iki oyun rağbette olup Kuvent başta gelir ve diğeri Baso oyunudur. Kadınlı – erkekli 20 – 30 kişi karma halka kurarak davul zurna veya kaval eşliğiyle oynarlar. İki çeşit arasındaki fark bilhassa tempo derecelerindedir. Kuvent ağırdır.

 

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)