Bu bölüm hazırlanırken Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü yayınlarından, Müzikolog ve Folklorcu Mahmut Ragıp Gâzimihâl’in 15 defterden oluşan “Yurt Oyunları Kataloğu” adlı çalışmasının Nail TAN ve Ahmet ÇAKIR tarafından baskıya hazırlanması ile oluşan 3 ciltlik “TÜRK HALK OYUNLARI KATALOĞU” adlı eserden faydalanılmıştır.

BACEDUM:
Mahalli Trakya oyunlarındandır. Bir adı da Eski Kasap’tır.
Bağ Belleme Oyunu

BAĞ BELLEME OYUNU:
Bağ belleme, mısır çapalama gibi rençberlik işleri Afyon’un köylerinde I. Dünya Harbi’nden önceleri hep imece usulüyle yapılırdı. Bağ bozma, başak toplama, afyon kırma gibi işlerde zaman zaman aynı tarz tatbik edilegelmiştir. Bu yoldaki çalışmaların iktisadî menfaatleri kadar, içtimaî dayanışma faydaları da açıktı. Erkek kadın, konu komşu hep bu işlere karıştıklarından aralarında daha yakın tanışmalar mümkün oluyordu. Hatta yavukluluğa ve evlenmeye yol açılır, köylüler emek ile eğlentiyi kaynaştırıp hoşça vakit geçirmenin yolunu bulmuş olurlardı.
Bağ Belleme Oyunu işte o elbirlikli çalışmalardan tabiî bir ihtiyaç ve sonuç halinde doğmuştur. Bu oyunu daha ziyade kadın ve kızlar yürütürler.
Meselâ Arap Oyunu gibi temsilî mahiyetli olmaktan uzaktır. Sade ve katıksız bir köy eğlentisinden ibarettir, kır işi dekoru içinde tasavvur edilmelidir. Bağ Belleme Oyunu’nun en büyük özelliği bir çok duygulu ve zeki köy kızının oyun boyunca irticalen türkü düzüp söylemelerindedir. Oyuna başlanılmazdan önce erkek ve delikanlılar bir kenarda toplaşır. Oyuna katılacak genç kızlar elerinde birer bel veya kürek olduğu halde ortaya gelirler. Güya bir bağ içindeymiş gibi belleme taklidi yaparak türkü çağırırlar:
Bağa girmeye izin olsun
Üzüm yemeye gözüm olsun
diye başlayan türkülerini birtakım irticali beyitler takip eder. Kızlardan en istidatlısı (yeteneklisi) bir çırpıda beyit tertibiyle delikanlılardan birine söz atar. Alınan genç, çalımlı ve kıvrak bir tavırla ortaya atılır, ellerini kaldırıp oynamaya başlar. Delikanlı oyundayken, kızlar el şaplatarak tempo tutarlar. Delikanlının arkadaşlarıyla oyun türküleri çağırırlar. Gösterilen oyunlar Zeybeğe yakındır. Hareketlerde nispeten Çiftetelli çeşnisi de vardır. Gerek bu oyunda gerekse doğrudan doğruya imecede genç kızların bayramlıklarını giyinmiş bulundukları unutulmasın. Bazen delikanlının da coşup uyarladığı beyitle kıza cevap verdiği görülür. Fakat, her iki deyiş kapalıdır. Açık ve lâübâli söz sarf edilmez. Bağ Belleme’den başka her hangi bir yolculukta da yükseltilebilen bu karşılıklı samimi deyişler iki genci evlenme yoluna kadar götürebilir. Ne gariptir ki, kendi aralarında böylesine şiirli konuşmalar sürdürebilen bu duygulu insanlar, bir şehirli görüverince susuveriyor, adeta benliklerinin barınağına sığınmış gibi donakalıyorlar.

Bahçesinde Hıyarım

BAHÇESİNDE HIYARIM:
Adını sözlerinden alan türkülü oyunlardandır. Figürleri irticalidir. Tanınmış mahalli hareket motifleri aralara katılır.
Bahteveri

BAHTEVERİ:
Kars’ın revaçtaki oyun havalarındandır.
Balalı Tavuk

BALALI TAVUK:
Kars’ın toplantı ve düğünlerinde oyunlu olarak söylenen türkülerdendir. Oyununa da Balalı Tavuk Oyunu derler (Bel’lı Tavuk). Figürleri yarı irticalîdir. Kız ve erkek kişi tarafından yürütülür. Başlangıcında sözsüz bir musiki girişi vardır. Bu parça çalınırken oyuncular tartıma uyarak arka arkaya ve daire çizerek yürüyüş yaparlar. Sıra sözlü kısma gelince kız ve erkek karşılıklı duruşurlar. Hem türkü söyler, hem de söz anlamlarına göre hareket figürleri gösterirler. Bu yolda oynarlarken, her karşılıklı söyleşmeden sonra musiki yine tek başına çalınır ve sonra yeniden yürüyüşe geçip oynarlar. Kız ve oğlan arasındaki nöbetleşe sözlerinin ilk kısmı şudur:
Kız:
Ondördünde bir kız olsam
Sen bize gelecek olsan
Atam anam seni görüp
Beni danlayacak olsan
Men bir avuç darı olup
Yere serpilecek olsam
Sen dahi bana neynersin?
Sen dahi bana neynersin?
Oğlan:
Sen bir avuç darı olup
Yere serpilecek olsan
Men balalı tavuk olup
Sen dinnersem neynersin?

Bar
TÜRK HALK OYUNLARI KATALOĞU
BAR:
Doğumuzun Bar adı, belirli figürleriyle tek oyunun adı değil, bir oyunlar zümresinin, sıra oyunu zümresinin toplu adıdır. Çeşitleri Türkler elinde artmıştır.
Türkçe’de “r” ile başlayan kelime sözlükte bulunmadığı ne kadar meşhursa “r” harfiyle biten tek hecelinin veya ilk hecesi “r” ile biten kelimelerin “ğ” ile dığdığıya (ses değişmesine) uğrayışı da o kadar çok görülür. Doğumuzda bu “r” tam çatlatılarak sağlam durduğu halde, Batı Anadolu’ya gelindikçe dığdığı köylü dilinden emsal kelimelerde başlar. Meselâ, şu Rumeli türküsünde bağ yerine “bar” kullanılmıştır.
Bahçeye bar diyemem
Ayvaya nar diyemem
Alıştım ben güzele
Çirkine yâr diyemem
Gerçekten de Rumeli Türkçesinde “ğ” ye dönüş dığdısı hiç yer bulamayıp “r” ler sağlam durur. Bu hal Doğumuzdaki gibidir. Bağdaş kurmak sözü Rumeli’de aslına uygun olarak “bardaş kurmak” tır. Rumeli türküsü:
Harman yerini süpürdüm
Bardaş kurdum ben oturdum
Kahırlanma elâ gözlüm
Ben askerliğini bitirdim.
Fakat, Anadolu’da ayrıca “oyunda tutulan eş” anlamına “bardaş” sözünü “bağdaş” söyleyen yerler Batıya doğru vardır. Dığdığılı olanı ikinci merhaledir. Azeri Türkçesinde de aslına uygun Bardaş’a bazı köylerin halkı bağdaş derler. Bardaş Kırgız Türkçesinde bile vardır. Şu halde, “bar” kökü “bağ” da olabilmiştir ki her yerde eş, dost, arkadaş demektir. Erzurum barcıları Barları yalnız ve yalnız “tutmak” yardımcı fiiliyle kullanırlar: Bar tutmak, arkadaş edinmek.
Bağ, hep bilindiği gibi sap, küme, horum, eski Türkçe’de üzüm kütüğü vs. anlamları da vardır: Bağ tutmak, elele bağlanarak sıra kurmak demek olur. Çağatay Türkçesi’nde “barlamak” düzeltmek, tertip tanzim etmek, zapt ü rabt altına almak demektir. Fiilin “bar” kökü tertip, nizam, dizi ve sıra demek olur: Bar tutmak, sıra kurmak, sıralanmak demektir. Asya’da “bağmak” fiili bağlamak ile anlamdaş olarak vardı. Bizde “barmak” fiili korumak anlamdaşı olarak eskiydi. Barınak ondan gelir, fakat fiili çoktan mehcurdur (unutulmuştur). Şu halde, barmak fiilinin dığdığısı bağmak idi. Bar ile bağ bunda da birdi. Barış ve bağış sözlerimiz anlamca epey uzaklaşmış bulundukları halde, asılda aynılıklarına inanıyoruz. Anlamları dığdığı çatallandırabilir, hatta inceleştirebilir. XIV. yüzyıldan bir Anadolu metninde “eş ve benzer” anlamına beğdeş imlâsı görülmüştür ki aslı “berdeş” olmalıdır.
Aydın havalisinden Germencik ilçesinin Ortaklar bucağındaki Kızılcapınar köyü eski Alevilikten müdevverdir (devredilmiştir). Parmak’a nesillerdir “barmak” diyegeldikleri halde, şimdi okuryazarları parmak demeye alıştılar. Fakat o köyün yakın sünni köylerinde “bâmak” yahut “barmak” denir. Bardağa “bâdak”, var yerine “vâ” diyorlar. “Bâdakçı, tavacı vâ!” Gezgin bir satıcının o köyler arasındaki tanınmış satış nidasıdır. “Vâmak”, varmak demektir. Denizli’nin Davaz bucağından köylünün şu sözü bir şakalaşma nüktesidir: “Meemet, âmut âcının dibinde bâdak vâ, bâdağın içinde bö’mez vâ, al da gel!” (Mehmet, armut ağacının dibinde bardak “testi” var, bardağın içinde pekmez var, al da gel!” Şu da o havalidendir:
Bâdakda bö’mez
Gözeli kim öpmez?
Manisa’nın köylerinde mesela yorgan ve parmağa; yogan, bâmak derler. Şu halde oralarda bar kelimesi “bâ” veya “bağ” dığdısına uğrayacaktı. Anadolu’da Bayburt havalisinden bu yana sıra oyunu anlamında ne Bar ne de bağ şekli geçerlikte veya metinlerde yoktur. Fakat, bardaş ve bağdaş ikizliği anlamdaşlıkla yer yer yaygındır. Metin taramalarında “Bar Oyunu” izine düşülmesi belki mümkün olur.
Büyü, sihir anlamıyla ilgili “bağı, bay, baymak, bağmak” gibi çoktan mehcur (unutulmuş, terkedilmiş) sözler, bizde kullanılmış olduğu ve Asya’da Şamanlıkla ilgili oyunlar bulunduğu için bu eski kelimelerin “bar” dan dığdığılığı ayrıca araştırılmaya değer. Çağatay Türkçesi’nde “bay” bağlayacak sap veya bağlı bağ, “baylamak” da onun fiili ve bağlamakla birdir. Bizde “göz bağcı”büyüleyici demekti. Büyü, Asya’daki “büyi (oyun)” kelimesini andırıyor.
Oyun anlamındaki “bar” kelimemizin pek eski yaygınlığını yer adlarımızda damgalı görmek mümkündür: Erzurum’un Tortum ilçesinde Bar köyü, Sinop’un Gerze ilçesinde Barcı Köyü, Giresun’da Barça Köyü, Diyarbakır’da Barı Köyü, Sivas’ın Suşehri ilçesinde Barüüzir Köyü vardır. Barzan (Barcı) adlı iki köy Siirt tarafındadır. Bar Köyü Van’ın Gevaş ilçesindedir. Barcı Köyü Ordu’nun Mesudiye ilçesindedir. Anadolu’da sırf çalgıcı ve oyuncu yetiştirerek geçinen köyler bulunduğu için üsttekilerin de bir zamanlar o cümleden olmuşluğu akla geliyor. Kısacası eskiden Barların sahası belli ki genişti.
Asya Şamanlığında Şaman davulunun bir adının “bar” oluşu, bu davuldaki rumuzlardan birine ve davulun sapına “bar” denilişi ayrı bir araştırma konusudur. Erzurum Barlarından biri Davul Barı’dır. Davulcu çalarak oynar.
“Bar” ile “barı” birlikte düşünülmelidir. Nasıl ki bağ ile bağı ikizdirler. Bar ile Barı en eski Türk diyaleklerinde birlikte bulunuşu ifade ederler ki sıra oyununda da bu hal esastır. Yenisey yazıtlarında “bağ” bu anlamda vardır. Nihayet, Bar sözü kendi tarihinin belirli bir merhalesinden sonra “büyi”nin yerini Doğu Anadolu’da anlamdaşlıkla tutmuş olabilir. Türkçe’liği kesindir.
Bazı doğu illerimizde toplu oyun çeşitlerinin genel adı Bar’dır.
Ağrı’dan Diyadin ilçesinin bütün köylerinde Bar, davul, zurna refakatinde yürütülen 15-20 kişilik kadınlı erkekli karma oyundur. Delikanlı ve kızlar hayat arkadaşlarını çoğu zaman bu oyunlarda seçerler.
Bingöl’den Kiğı ilçesinin Azakpert köyünde Bar veya Horan adlarıyla yapılan beş kişilik toplu bir oyun vardır, erkeklere mahsustur. Kuzeydoğudan alınmalığı adlarından bellidir; kimi Bar kimi Horan diyorlar. Aynı ilçenin Çerme köyünde görülen şu çeşitler de kuzeyden gelme olabilirler: Koçeri, Aşırma, Üç Ayak, Timur Ağa, Diz Kırma, Kip ve Bulanık. Cümlesi davul zurna, yahut saz ve tef ile 3-17 kişi kadınlı erkekli karma halde oynanırlar.
Muş’un Bulanık ilçesinde Bar 10-15 veya 20 kişilik davul zurnalı sıra oyunudur. Kadınlar erkeklerden ayrı oynarlar. Varto ilçesinde de vardır. Bir kadın, bir erkek sıralanıp 10-20 kişiyle davul zurnaya uyarak yürütürler. Aynı ilçede bir de Berite (Birite) oyunu vardır.
Kars’ın Göle ilçesinde yerin genişliğine göre 8,10 veya 15 kişi tarafından yürütülen Bar’da kadınlı erkekli karma dizi tutulur ve davul zurna ile yapılır. Sarıkamış ilçesinde de Bar, davul zurna ve türküleriyle karma olarak yürütülür. Nispeten sade figürlü çeşitleri olduğu için seçkin oyuncu aranılmayıp herkes halkaya katılabilir.
Erzurum’un Oltu ilçesinden Oltu köyünde yalnız erkeklerce Bar tutulur ve davul zurnayla oynanır. Aynı köyde Şeyh Şamil oyunu da vardır. Davul zurna veya mey eşliğiyle yürütülür, tek erkek oyunudur.
Bar’da barbaşı, onun yanında koltukaltı ve sonda pöççük yer alırlar.
Kars’ta 40 kadar Bar çeşidi tespit edilebilmiştir. Orada Halay da birkaç çeşitlik bir zümre teşkil etmektedir. Kars Yallısı, Iğdır Yallısı, Şüregel Yallısı, Çıldır Yallısı gibi yer adlarıyla isimli çeşitler yalnız Kars bölgesinde karşılaşılan bir zümredir. Yallı ve Halay tabirleri arasında uzak mâzide münasebet bulunmuş olması mümkündür. Zamanla belki bir metatez değişimi vukua gelmiştir.
Kars Barı, Kağızman Barı, Ardahan Barı, Posof Barı (Poshov), Iğdır Barı, Çıldır Barı, Bardız Barı, Ahıska Barı, Gümrü Barı hep oraların yer adlarına göre çeşitlerdir. Bu mahalli Barlar yanında Erzurum tarafından gelme malum çeşitler de Kars havalisinde davul zurnayla oynanır.
Yaşlılar Millet ve Timurağa Oyunlarının Kars ve Erzurum taraflarından Rize’ye geldiğini söyledikleri gibi, Erzurum’un bir iki oyunu da Karadeniz’den o mıntıkalara geçmişlerdir. Güney, kuzey, doğu ve batıdan karşılıklı intikal ve etkileşmeler olduğu anlaşılıyor.
Bar tabiri güneydoğudan pek içerlek bucaklara kadar yaygın değildir. Mesela Hakkari taraflarında yoktur.
Hoşbilezik, Daldalan, Tamzara ve Köroğlu barlarının sözleri de vardır.
Oyunların sıralanışında düzüm farkları olabilir. Misal olarak üç ayrı dizi tespit ettik ki üçü de makbul imiş:
1. Başbar, Dello, Sekme, Hoşbilezik.
2. Sarhoş Barı, Dikine Bar, Sekme, Hoşbilezik, Köroğlu ve Dello.
3. Aşırma, Narı, Hikâri, Hançer Barı.
Hoşbilezik
Altun yüzük hoş bilezik
Kollar nazik uy uy
Ben yarimden ayrıldım
Bana yazık uy
Daldalan
Daldalar daldalar kız ninen geldi
Kız ninen değil o, kaynanan geldi
Tamzara
Lilli lilli tamzara
Nenni balam
Tamzaranın elleri
Tombul beyaz elleri
Köroğlu
Köroğlu’nun kör piçağı
Ayvaz’ın gümüş piçağı
Yerde sürünür saçağı
Ayvaz yiğitler koçağı
Vur Ayvazım vur
Kır Ayvazım kır
Dön Ayvazım dön
Barak Halayı

BARAK HALAYI:
Barak İki Kamış Oyunu gibi bu Barak Halayı da güney oyunlarımızdandır.

Barak Oyunları

BARAK OYUNLARI:
Oyun çeşitlerinin adları şunlardır: Çobanbeyli Havası, Nahsani Havası, Sarhoş Havası, Keçeli Oyunu, Mimiy Oyunu. Bunlar ağır oyunlardır. Kaba Oyun, Arabî Oyun. Bu ikisi biraz oynak havalardır. Mısrî Oyunu, Senam Oyunu, Cezayir Oyunu. Bu üçü çok hafif ve kıvrak oyunlardır.
Şirvani Oyunu:
Süratle söylenen ve oynanan bir havadır.
Barak Halay Oyunu; Barak İki Kamış Oyunu;
El ele ve daire şeklinde yürütülen bu oyuna kadınları da katılır. Asıl Barak Oyunları bunlardır.
Demirci Oyunu:
Süratle yürütülen bir hava olup İlbaylı (İlbeyli) oyunudur.
Pekmez Oyunu:
Hafif ve hızlıdır.
Lörke Oyunu; Kereboz Oyunu:
Bu iki oyun Doğu Anadolu’daki çeşitlerin vasıflarını haiz görünüyorlar. Baraklar arasına her halde sonradan girmiş olmalıdırlar.
Barak kelimesinin Türkçe’nin totem ve efsaneler çağından olduğunu Kaşgarlı’dan (Kaşgarlı Mahmut) öğreniyoruz. Dımışkî, kendi çağında Altınordu’dan saydığı Kıpçaklı kabileler arasında Barak ve Berendi oymaklarını da o taraftan anmıştı. Barak adı, Macaristan ve Romanya’da rol oynamıştır. Macaristan’daki Türkçe kabile adları arasında aynı cümleden olarak Kürt de vardır. Kürt (çığ) oymak adı Yenisey, Göktürk yazıtlarında geçer. Bazı oymaklarını aynı ad ve köyleriyle Anadolu’da da görüyoruz. Rodos karşısındaki Teke ilinde yerleşmiş olan Teke aşiretinin anayurdu Harezm’de ve Serhas civarında kalışı gibi, Barak ve bütün Türk boylarının göçüş çağları da başka başka asır ve yollarda olmuştu. En dağınık gelenleri Abdallardır (Efdalitler).

Başbar

BAŞBAR:
Erzurum’un toplu oyunlarındandır. Barlara ilk bununla başlandığı için “Baş Bar” adını almıştır. (Baş Barı denildiği köyler de vardır.) Sayısı kırkı bulan Barların cümlesinde olduğu gibi bunda da en az üç kişi yer alır. Oyunun düzgünlüğüne halel (zarar) gelmemesi için diziye beşten fazla oyuncu alınmaması tercih ediliyorsa da, görenekte böyle bir tedbirin yeri yoktur. Yer elverişliyse ve oyuncu sayısı çoksa, halkla enikonu genişletilebilir. Barın asıl adı “Serhoşbar” olduğunu da ilave edelim.
Halay ve Horonlar gibi Barlar da bayram, düğün ve her türlü şenlikli toplantıların başlıca zevk ve neşe kaynağıdır. Hünerli tertipler olmakla beraber, ilk seyredilişte inceliklerine nüfuz edilemez. Dikkat sarfıyla seyredilmeleri gerekir.
Bara girilmezden önce:
Barda yer almak üzere alana çıkanlar yan yana dizi kurup birbirlerine serçe parmaklarıyla kilitlenirler. Bar havası o sırada vurulmaya başlamıştır. Tartımına (ritmine) ayak uydurarak birkaç adım ilerledikten sonra yine geriler ve oyuna başlayacak durumu alırlar. Oyunun ana figürleri dışında merasim kabilinden yapılan bu giriş hareketinin en eski görenekteki varlığına dair bir kayıt yoktur. Ancak, herkesi havaya ısındırmak ve bir nevi al’ka muharriki (tahrik edicisi, kışkırtıcısı) olmak bakımından fayda arz etmektedir. Muhtelif yetkili barcılarca şiddetle tensip edildiği, ayrıca da orta ve güney Anadolu’nun Halaylarıyla doğu Barları aynı duyguda müşterek kalmış göründükleri için hareket hak kazanmakta, geleneğe de uygun görünmektedir.
Başbar’ın Bölümleri:
Başbar’ı iki kısımda gözden geçirebiliriz: Birinci bölümde 3 figür vardır:
1. Olunduğu yerde yapılan ayak ve kol hareketleri,
2. Yürüyüş,
3. Geri çekiliş
İkinci bölümün 4 figürü vardır:
1. Yürüyüş,
2. Sıçrama,
3. Çökme,
4. Geri çekilme.
Yerinde yapılan figür:
Bar takımı oyuna girip de birkaç adım ilerledikten sonra gerilenip ana figürlere başlama durumunu alınca (ki bu başlantı figüründe ilerlemenin az veya genişçe olması Barbaşı’nın arzusuna göre değişebilir), oyun bir durgunluk anı geçiriyor gibi olur. Bu mühlette (belli sürede) bariz (açık) bir hareket gerçi göze çarpmaz ama dikkat edilirse “omuz hizasına” kadar kaldırılmış vaziyetteki kolların 9/8 tartımını canlandıracak bir incelikle aşağı yukarı oynatıldığı fark edilir. O aralık güzel kol hareketlerine diz kırmalarının görülür görülmez ve ayak oynatmalarının usul usul katılmış bulunduğu keza anlaşılır. Böylesine hoş bir manzara karşısında seyircilerin duygulanmaması imkânsızdır. Kol, diz ve ayak ucu oynatmalarının musikiyle uzlaşımlı kaldığı bu figürün süresi Barbaşı’nın isteğine bağlıdır.
Yürüyüşler:
Bir aralık Barbaşı yanındaki Koltuk’un (yani ikinci oyuncunun) parmağını sıkarak yürüyüşe geçileceğini ihsas eder (anlatır, sezdirir). Bu haber derhal Poççik’e yani son oyuncuya kadar aynı parmak sıkışlarla elden ele ulaşarak yerinde yapılan figürün hareketleri keskinleşmeye, ayrıca da oyun açılmaya başlar. Barbaşı’nın yürüyüş işaretini hemen takip eden ölçünün ilk sekizliğinde sol ayağın ökçesi kaldırılırken, sol diz hafifçe ileri verilir. İkincide sol diz geri alınırken sol ökçe de yere basmış bulunur. O anda sol ayak ucunun hafifçe yukarı kaldırıldığı görülür. Üçte, sağ ökçe kalkıp, sağ diz ileri verilir, dörtte geri alınır. Bu sefer de sağ ayak ucunun biraz yukarı kalktığı görülür. Beşte, gene sol ökçe kalkarken, sol diz ileri verilip, sağ ayağın ucu da biraz kaldırılır. Altıda, sol diz geri alınır ve sol ökçe basılırken sol ayak ucu da yukarı oynatılmış bulunur. Yedide ayak ucu yere güç dokunabilecek kadar sağ ökçe yukarı kalkar, sağ diz de pek tabiî olarak keskince bir kırma yapar. Sol ayağın pençesi bu sefer yukarı kaldırılmaz, yani biraz sağa bükülür. Sekiz ve dokuzuncular da böylece adıma ‘made (hazır) bir vaziyette geçer. Aynı sırada kollar az yukarı kaldırılır.
Öbür ölçünün ilk sekizlik süresinde adıma hazır sağ ayak küçük bir adım ileri atılır. İkide, sol ayak pençesinden kuvvet alınarak sağ üzerinde belirsizce ve ayak değiştirme tarzında bir irkinti yapılır. Üçte, sol üzerinde bir irkinti tekrarlanır. Dörtte, gövde sağa bindirilerek sol ökçe – ayak ucu yerden kesilmeksizin – kaldırılıp adıma hazırlanır.
Beşinci sekizlikte sol ayak küçük bir adım ileri atılır. Altıda, sağ ayak pençesinden kuvvet alınarak sol üzerinde – yine belli belirsiz ayak değiştirme tarzında- bir irkinti yapılır. Yedide sağ ayak ökçesi yerden kesilip adıma hazırlanılır. Sekiz, bu vaziyette geçer. Dokuzda, sağ ayak bir adım daha ileri atılır ve sonra diğer ölçünün ilk sekizlik süresinde hafif içe vurulmak suretiyle pençe üzerine konulur. İkincide, sol ökçe kaldırılır, her iki ayak pençe üzerine gelmiş bulunur. Üçte, bütün takım sola döner, dörtte ise sol ayaklar bir adım ileri atılır. Beşte, hafifçe yere vurulur. Altıda, sol diz kırılıp sağ ayak yerden kesilerek sol üzerinde hoş bir yaylanma yapılır. Yedide, sağ ayak tekrar yere getirilirken gövde arkaya doğru çekilir. Oyun dizisinin annacı yarım sol dönmüştür.
Geri çekilişler:
Sekizincide sol ayak yerden kesilir. Dokuzda, sağın yanına çekilip gelen ölçünün ilk sekizliğinde sağın yanına konur. İkincide, sağ ayak pençesinden kuvvet alınarak sol üzerinde hoş bir ayak değiştirme yapılır. Üçte, sağ ayak yerden kesilir, dörtte küçük bir adım geriye çekilir. Beşte, sağ pençe üstüne basılırken gövde geri alınır. Altıda, sağ geride ve sol ilerde olduğu halde, ayak değiştirme tarzında bir irkinti olur. Yedide, sol ayak yerden kesilir. Sekizde, sağ diz hafifçe kırılır. Dokuzda da sol, sağın yanına çekilip sonraki ölçünün ilk sekizliğinde pençe üstüne konur.
Sıçrama ve çökmeler, geri geliş:
Geri çekilişte son vaziyet; sol ayak pençe üstünde olup sol ökçe kaldırılmıştır. 9/8’lik ölçünün ilk sekizliğinde yapılan bu hareketle “Yürüyüşe geçiş” figürü tekrar başlamış oluyor demektir. Yukarda işaret edilen “yürüyüşe hazırlık figürü” bir daha tekrarlanır.
Bundan sonraki ölçünün ilk sekizliğinde sağ ayak küçük bir adım ileri atılır. İkide, sol ayak pençesinden kuvvet alınarak hafifçe ayak değiştirmek tarzında hoş bir irkinti yapılır. Üçte, sol üzerinde bu irkinti tekrarlanır. Dörtte, sol ökçe kaldırılır, adıma hazırlanılır. Beşte, sol ayak küçük bir adım ileri atılır. Altıda, yere konur. Yedi ve sekizde sol ayak üzerinde iki defa sıçranır. Aynı zamanda sağ ayak da ileri fırlatılır. Dokuzda bu şekilde durulur. (Bu sıçramaların üç defa yapıldığı da olur).
Geçen ölçünün ilk iki sekizliğinde sağ ayak derhal geri alınıp sol ileri fırlatılır. Üçüncüde, sağ üzerinde iki defa sıçranır. Dörtte, sağ diz kırılarak çökme durumuna geçilir. Beşte tam çökük vaziyette bulunulurken sol ayak sağın yanına getirilip yere vurulur. Altıncı sekizlik bu vaziyette geçer.
Yedide sıçranılarak ayağa kalkılır, aynı zamanda da sol ayak ileri fırlatılır. Sekiz ve dokuzda sağ üzerinde iki defa sıçranılır. Diğer ölçünün ilk sekizliğinde sol ayak sağın yanına alınarak yere vurulur ve gövde ağırlığı bunun üstündeyken 3 ve 4. Sekizliklerde sağ ayak sola doğru fırlatılır.
Beşte, gene sağ ayak durdurulmaksızın sağa ileri bir hareketle (yani bir kavis çizercesine) geri getirilir. Altıda, her iki diz kırılmak suretiyle bir çökme yapılır. Yedide, tekrar sıçranıp ayağa kalkılır. Sekiz ve dokuzda sağa “soldan sağa” fırlatılarak sol ayağın ucu hizasına getirilir ve bunu takip eden ölçünün ilk iki sekizliğinde sağ pençe üzerine basılır. Üçte, sol ayak adıma hazır vaziyette yerden kesilir. Dörtte, sağ ayak ucu hizasında yere basacak vaziyette ileri atılır. Beşte, yere vurulur. Altı böyle geçer. Yedide, her iki diz kırılıp tekrar bir çökme yapılır. Sağ üzerinde yapılan bu çökmede sekiz ve dokuz devam eder. Bundan sonraki ölçünün ilk iki sekizliğinde sıçranılır; ayağa kalkılırken yarım sola dönülür. (Bu sola dönüşte oyunun annacı daima değişmektedir.) Üç ve dörtte sağ ayak ileri fırlatılır. Beşte yere basılır. Altıda sol ayak arkaya tartımlı bir fırlatma yaparken sağ diz de kırılarak hoş bir yaylanma yapılır. Son üç sekizlikte sol ayak sağın yanına çekilerek yarım sağa dönülür.
Ölçü değişince ilk sekizlikte sol ayak yere vurulur. İkincide, gövde ağırlığı bunun üstüne bindirilip belli belirsiz bir ayak değiştirme yapılır. Üçte sağ ayak yerden kesilir, geri çekilir ve dörtte yarım adım geriye basılır. Beş ve altıda sağ ayaktan kuvvet alınarak sol üzerinde ayak değiştirme tarzında ahenktâr bir irkinti yapılır. Yedinci sekizlikte sol ayak yerden kesilir, sekizincide geri çekilir, dokuzda tam sağın yanına gelir. Ölçünün ilk sekizliğinde de pençe üzerine konulup böylelikle yürüyüş vaziyetine geçilinmiş olur. Bütün hareketlerde bir mekik intizamı görülür.
Başbar, çok kere üçüncü çökmeden sonra tamamlanmış sayılır. Burada Barbaşı’nın işareti de şarttır. Eğer oyun devam edecekse, Barbaşı davulcuya bakmadan takımı yürütür. Devam edilmeyecekse elindeki çevreyi davulcudan yana kaldırmak suretiyle havayı değiştirmesini belirtir. Hem Barbaşı’nda hem de Poççik’te çevre vardır. Çoğu zaman pembe veya beyaz olan bu çevreler sırma yahut ipek işlemelidir.

Bayburt Dağları

BAYBURT DAĞLARI:
Bu oyun Sivas’ın kadın ve erkek halaylarındandır. Başıbüyük ve Beypınarı ile oralara mücavir köylerde oynanan Bayburt Halayı veya Bayburt Dağları, halaycıların elele gelip hilâl şeklinde bir dizi kurmalarıyla başlar. Diğer Sivas ve başka yerler halaylarında olduğu gibi bunda da Başçeken’in elinde bir mendil bulunması adettir. Bayburt Havası’nda ölçü 10/16’lıktır. Tartım, fasıl musikisinin “curcuna”sına uygundur. Ayak hareketlerinin daima sekizlik ve düz zamanlarda yapılması, nefis inhinâlarla (eğrilme, bükülme) icra edilen tartımlı diz kırışlarının ise üç onaltılık aksak zamanlara tamamiyle uyarlanmış bulunması bu oyuna dikkati çeken bir incelik kazandırmıştır.

Bayburt Dağları’nın tek figürü:
10/16’lık ölçünün ilk sekizlik zamanında yarım sağa dönülerek sağ ayak kısa bir adım ileri atılır. “Üç onaltılık” ikincide vücut sağ ayağa bindirilirken sağ diz tartımlı bir kırma yapar. Aynı zamanda sol ayak da hafif bir diz kırmasıyla yerden kesilip adıma hazırlanır. Gelen sekizlikte sol ayak bir adım ileri atılır ve üç onaltılıkta sol diz tartımlı bir kırma yaparken, sağ ayak da hafif bir diz kırmasıyla yerden kesilip adıma hazır olur. Sonraki ölçünün ilk sekizlik zamanında yine sağ ayak bir adım ileri atılır, üç onaltılıkta tekrar sağ diz tartımlı bir kırma yapar ve aynı anda sol ayak adıma hazırlanır. Sekizlikte sol ayak sağın yanına getirilip ökçe üzerinde yere konur. (Bunu çeşit çeşit yaparlar. Bazıları sol ayağı ökçe üzerine koymayıp tamamen yere basarlar. Kimi oyuncular da sol ayak ucunu sağ ayak istikametinde yere değdirerek üzerine basmazlar.) İkinci ölçünün son üç onaltılığında yine sağ diz kırılırken, sol ayak da hafifçe yerden kaldırılır. Üçüncü ölçünün ilk sekizlik zamanında sol ayak kısa bir adım sola geri atılır. Oyuncular da yarım sola dönmüş bulunurlar. Üç onaltılıkta sol diz kırılırken sağ ayak yerden kaldırılıp, takip eden sekizlikte solun yanına getirilerek ökçe üstüne konur. (Tamamen yere basılması, yahut pençe üstüne hafifçe dokundurulması kez’ caizdir.) Üçüncü ölçünün son üç onaltılığında gene sol diz tartımlı bir kırma yapar. Bundan sonra gelen ölçünün ilk sekizlik zamanında yarım sağa dönülerek sağ ayak kısa bir adım ileri atılır.
El bırakma:
Oyun tarif edilegeldiği üzere bir müddet devam ettikten sonra, eller bırakılır. Bu el ayrılımından sonraki ayak hareketleri hiç değişmez. Kol hareketleri Düz Halay’daki gibidir. El çırpmalar, sağ ayak solun yanına getirildiği yerde yapılır. (Bazı köylülerimiz ilk defa el çırptıktan sonra yarım sağa dönerek sağ ayağı bir adım ileri atacağı yerde böyle yapmayıp hafifçe geri aldıkları ve solu onun yanına vurduktan sonra tekrar sola geri almak, sağı da onun yanına getirerek bir daha el çırpmak suretiyle yaptıkları görülmüştür. Şu halde yürüyüşten sonraki figür iki defa yapılmış, iki defa da el çırpılmış oluyor demektir).
Bayburt Halayı’nda Hoplatma, Tezleme, Sıçratma nevilerinden her hangi birisine rastlanılmamıştır. Türküsünde nakarat yerine geçen “Şen ol Bayburt, şen ol sende nem kaldı?” mısrasına bakılırsa bu oyunun bir ayrılık acısı üzerine tertiplendiğine ihtimal verilebilir.

Bayburt Halayı, çoğu zaman davul zurnayla değil, türküsü çağrılarak oynanır. Türkünün söyleniş tarzı ayrıca dikkati çekse yeridir. Halay takımı 6 kişilikse bunlardan üçü türkünün bir mısrasını söyler, diğer üçü onu aynen tekrar ederler. Böylelikle söz buhranı katiyen hissedilmeksizin oyunun uzun uzadıya devamı mümkün olur.
Bayburt Oyunu

BAYBURT OYUNU:
Sivas’tan Hafik ilçesinin İpsile köyü ve dolayında yalnız erkeklerce yürütülen adeta biricik sıra oyunu budur. Davul zurnayla halka kurulup oynanır. Ayrıca ikinci bir halka da yerdekilerin omuzlarında ayakta sıra olurlar. Böylece alt katta 5, üst katta 5 erkek birlikte oynarlar. Şarktan gelmeliği adından bellidir. Fakat hangi tarihte buralara getirildiği bilinmiyor (Sivas ilindeki göçmen halkça getirildiği açıktır.)
Bebek Oyunu

BEBEK OYUNU:
1. Yozgat’a aittir.
2. Kars’ın da tek kadınlık bu isimde sevilen bir oyunu vardır.
3. “Bebek Sevme” türkülerini yedi kısımda incelemeye lüzum gören bir öğretmenimiz, çocuğun bebeklikten çıkması çağına kadarki merhalelerini ele almış ve bu incelemeyi Kars bölgesindeki duruma göre yürütmüştür:
A. Ninni veya Halay (Bebeğin uyutuluşunda),
B. Dandan veya Dandini; bebeği elde oynatırken veya atıp tutarken söylenenler. Kars’tan verdiği bebek sevme türkücüklerinden biri şudur:
Atim tutim ben seni
Şekere katim ben seni
Havıya bulut gelende
Ağzıma atim ben seni
Doğu Anadolu ve Azerbaycan’da Lalay, nenni demektir. Çocuk sevme edaları arasında oyun ve oynatma unsurları da türküler nispetinde vardır.
Bejini

BEJİNİ:
“Bejni” de derler. Bey kelimesinin ora halkınca söylenişidir. Ağrı ilinin Doğu Beyazıt ilçesi bahis mevzuudur. Oraya mahsus olan bu oyun kadınlı erkekli karma halde ve elele tutuşarak sünnet ve evlenme düğünlerinde 5 – 100 kişi tarafından yürütülür, yerin müsaadesine göre halka küçük veya büyük tutulur. Lorke oyunu da aynı cümledendir. Tek kişi bile oynayabilir. Davul zurna yoksa tulum veya kaval oyuna eşlik eder.

Belita

BELİTA:
Siirt ilinin Sasun (Sason) ilçesinde ister tek kişi tarafından, isten toplu olarak yürütülen bu oyunu davul zurna refakat eder. Belita raksına “Belitaya” veya “Belitaî” dedikleri de odur. “Beleti, Belite” diyen köyler de vardır. İsmin vilayet dışında daha da değiştiği yerler vardır.
Belita’nın toplu oynanışında oyuncu sayısı muayyen değildir. Halka kalabalık olabilir. Kadınlar ayrı, erkekler ayrı sıralanırlar. Karma halde yürütüldüğü de olur. Asıl erkek oyunudur. Daha ziyade düğünlerde beş on kişi kol kola girip oynarlar. Kadınlı erkekli Belita, tarikat görmüş ve diyalek konuşan köylerde vardır. Siirt ilçelerindeki öbür oymak oyunları şunlardır: Garzanî, Şeyhanî, Miranî, Roşkaî, Pervarî ilçesinde Hozanî, Süvik.
Ben Bir Kavak Olaydım

BEN BİR KAVAK OLAYDIM:
Erzurum’un aslında kadınlarca yürütülen oyunlarındandır.

Benge

BENGE:
Denizli’nin Manastır köyünde halen rağbetteki iki oyun çeşidinden biridir. Benge oyununu 15 kadar erkek toplu olarak ve davul zurna yahut saz refakatiyle yürütürler. (Köşdere adındaki ikinci oyun tek kişiliktir).
“Benge” oyun adıyla aşağıdaki Bengi, Benk ve hatta Menge, Mengi gibi muhtelif oyun tertiplerinden belirli bir zümrenin bahsine girmiş oluyoruz. Bütün bu isimler aynı bir kelimenin semt semt çeşitlenmiş söylenişleri olduğu gibi, farklıca görünüşteki oyunları da asılda mutlak surette birdi. Ege bölgemizin haldeki hemen biricik sıra oyunu hatırası bu zümreden ibarettir.
Bengi kelimesinin başka anlamda olanları Türkçe’de vardır. Fakat, her hangi bir mecaz tasavvuruyla da bunların oyun bengisiyle bir tutulmalarına imkân yoktur. Sonra da, tarikatlı ilgili menşe arz eden oyun şeklinin adı Menge’dir. En eski bir söylenişi bu olsa gerektir: İlk ağızda manga adımı, manga yürüyüşü, manga halkası gibi tabirleri hatırlatır. Kaşgarlı Mahmud’un divanındaki bir ” manğığ” sözü adım ve yürüyüş demektir. Çağatay diyaleğinde “mangmak”, sallana sallana yürümek demektir. Uygurca’da Mengi hatta Mingi sıfattır; yüksek, semavî demektir. Yine Uygurca’da “mengmek, mengü ve mengi” keza vardır. Macarca’da bile “menni” gitmek anlamıyla vardır. Mengi Zeybeği de, kelimenin tam manasıyla bir yürüyüş oyunudur. Şu halde etimolojisini aynı kelimelerde aramak hiç de yanlış sayılmayacak demektir.

Bengi

BENGİ:
Balıkesir’in bazı köylerinde vardır. Meselâ, Manyas ilçesinin Bölceağaç köyünde Bengi veya Cember (çenber) adı verilir. 5-20 erkek tarafından hususiyle (özellikle) gelin arabadan inmezden önce oynanır. Çanakkale’den Gelibolu ilçesinin Yeni köyünde 10-20 erkeğin topluca ve davul zurna refakatiyle yürüttükleri iki oyundan biri Bengi, diğeri Zeybek’tir.
Bergama bölgesinde Bengi oyununa Alay Havası da derler. Buna bakılınca Bengi’nin Halaylardan bir batı enmuzeci (tipi, örneği) sayılması yanlış olmayacaktır.
Bengi, en az on kişiyle oynanır, 50,100,1000 kişi oyun birliğinde yer alabilir. Oyunun ayrı bir havası da vardır. Bergama dolayının başlıca oyunudur.
Bengi’nin kendine mahsus bir çıkış havası vardır. Asıl havadan ayrı olup gezinti mahiyetindedir.
Davul zurna sayısı ahenk yerinin genişliğine ve oyuncuların çokluğuna göre değişir. Çalgı oyunculara yakın bir yerde vurulduğu gibi, bazı yerlerde de davulcular oyun halkasının içinde ve zurnacılar halka dışında çalarlar. Böylelikle oyuna başka bir insicam (uygunluk, tutarlılık) sağlanmış olur.
Bengi, bir Efebaşı’nın idaresinde hareket eder. Her figür onun komutasıyla yürütülür. Düzen ve birlik böyle temin olunur. Bengi’de 5 figür vardır. Figür aralarındaki hareketler ise oyunun manasını besler.
Efebaşı’nın oyuna kalkmasıyla Bengi başlar. Bu sırada çalgılar çıkış havasını vurur. Efenin arkasından kızanlar, birer ikişer metre arayla ayrı ayrı oyuna yönelirler. Efe, ağır ağır yürür. Onlarda peşini takiple halka kurar ve gezinirler. Oyuna katılacaklar tamamlanınca efe “Dohh….!” diye haykırır ve halka durur. Dik ve sert nazarlarla bakışarak halkadakileri gözden geçirirler. Karşılıklı emniyet hasıl olursa yüzlerde hafif bir yumuşama belirir. O sırada asıl Bengi havası çalmaya başlar. Efenin haykırışıyla ağır ağır yürünür. “Havayı alma” sırası, yani figürlere girme anı gelince, ilk figür yine efenin haykırmasıyla başlar. Efebaşı önde olmak üzere halkalanıp dururlar. Sol ayakları önde, sağ ayakları arkadadır ve figür girer.
I.Yürüyüş:
Sol ayak bir karış kadar yerinden kalkar ve yerine basar (bir), sağ ayak yine öyle kalkar ve basar (iki), sol ayak kez’ kalkar ve basar (üç). Bu üç hareket hep birlikte yapılır. Buna “üçler”denilir.
Üçlerden sonra oyuna devam edilerek “beşler” yapılır. Yürüyüşte sağ ayak ileri bir adım (bir), sol ayak ileri bir adım (iki), sağ ayak ileri bir adım (üç), sol ayak ileri bir adım (dört), sağ ayak ileri bir adım (beş) olur. (Bu iki figür kollar aşağıda hafif hafif sallanarak yapılır ve iki defa daha üçler ve beşler halinde tekrarlanabilirler.
II. Kollu Yürüyüş:
Aynen birinci figür gibidir. Yalnız üçten sonra kollar ağır ağır kaldırılıp beş yapılır ve oynanmış olur. (Bu da istenilirse bir iki defa tekrarlanabilir).
III. Çelme ve Sola Dönme:
Halkada bu sefer yüzler içtedir; karşı karşıyadır. Önce kollar aşağıda, üç yapılır. Sonra ağır ağır kollar kalkarken sağ ayaklar sol diz üstüne çelme vurulur (bir), sağ ayak geriye sallanır (iki), sağ ayak bir adım ileri basar (üç), sol ayağı sağın kıyısına vurur (dört) ve bir karış açıklıkla sola basar (beş). Kollar iner. Arkaya üç yapılır. Yani, sol ayak geriye bir adım (bir), sağ ayak geriye bir adım (iki), sol ayak ileri bir adım (üç), kollar kalkar. Sağ ayak sol ayağın diz tarafına çelme vurur (bir), önden geriye sallanır (iki), sağ ayak ilerden bir adım yere basar (üç), sol ayak sağ ayağın kıyısına vurur (dört) ve yarım sola dönülüp yere basar (beş). Bu dönüş sağ ayağın üstünde sol ayak sola atılmak suretiyle yarım sola dönmekle olur. Bundan sonra oyun sola dönmüş olur.
IV. Sola Yürüyüş:
Dönüşten sonra, sağ ayak bir adım ileri (bir), sol ayak bir adım ileri (iki), sağ ayak bir adım ileri (üç), sol ayak bir adım ileri (dört) ve sağ ayak bir adım ileri (beş). Kollar ağır ağır iner, üç yapılır.
Kollar kaldırılır. Sağ ayak solun diz kapağına kadar kaldırıldıktan sonra açılır (bir), sol ayak üstünde sağ ayağın hızıyla yarım sağa dönülür (iki), sağ ayak bir adım ileri yere basar (üç), sol ayak sağın kıyısına vurur (dört), ve yarım adım sol açıkta yere basar (beş). Bu vaziyet, oyunu tekrar eski vaziyetine, yani sağdan yürüyüşe getirir. Üçler yapılır, ikinci figürdeki yürüyüş, yani üçler ve beşler yapılır.
V. Çelme ve Sağa Dönme:
Halkalanışta karşı karşıya gelinir, yine üç yapılır. Kollar ağır ağır yükselirken sağ ayak yukarı kalkar (bir), bir adım ileri basar (iki) sağ diz dik, sol diz üstünde yere çöker (üç), ayağa kalkıp sol ayak üstünde durulur (dört), sağ ayak geriden yere basar (beş).
Kollar aşağıda olarak üç yapılır. Kollar kalkar. Sağ ayak diz üstüne çelme (bir), sağ ayak geri sallanır (iki), sağ ayak bir adım ileri basar (üç), sol ayağın kıyısına vurur (dört), sol ayak havada sallanıp ayak üzerinde soldan geri döner ve sol ayak yere basar (beş). Sonra, sol ayak ileri kalkık (bir), bir adım ileri basar (iki), sağ diz dik, sol diz üstüne çöker (üç), ayağa kalkar ve sol ayak üzerinde durulur (dört), sağ ayak geriye basar (beş), rahat vaziyette sağ kol yukarıda ve sol kol düşük selamlaşarak oyun biter.
Bengi Oyununda Manalı Hareketler:
Bengi oyunu büyük bir topluluk esasına göre düzenlidir. Bergama bölgesinde her toplantı, her düğün Bengi ile başlar, Bengi ile biter. Oyun ağırdır. Efenin bütün çalımı, bütün manası üzerindedir. Birliğin ‘hengini yaşatması şahsına değer iz’fe ettirir (katar, ekler). Figürlerin arasına giren hareketlerin manasına gelince; oyuna hususi bir hal kazandıran bu hareketler evvelce sık sık yapıldığı halde artık unutulmuş gibidir.
Bengi’nin ilk figürü bitince halka halinde durulur. Efe “doh” diye haykırır. Oyuncular oldukları yerde bir defa sıçrayıp ayakta dururlar (Bu, üç yerindedir). Efe haykırır, sağ kollar kaldırılır (bir), havada üç defa parmaklar şaklatılır (dört), efe yine seslenir, kollar indirilir (beş).
Üç beş adım yürünür, efenin sesi tekrar duyulur (bir), sol kollar kalkar, yine üç defa parmaklar havada şaklatılır (dört), indirilir (beş).
Oyunun ikinci figürü oynanır. Halka halinde durulur. Efe “Hayaaa!” diye haykırır, oyuncular oldukları yerde bir defa sıçrarlar ve ayakta dururlar.
Efe seslenir, sağ el ile sol omuza hafifçe vurulur. Komuta ile kollar iner, sonra tekrar haykırınca soldan yana yarım dönülür ve sol el ile sağ omuza yine üç defa usulca vurulur, efenin haykırmasıyla indirilir.
Oyunun üçüncü figürü oynanır. Halka halinde durulur, efe seslenir, olunduğu yerde bir defa sıçranıp durulur.
Efe “Haydaa!” diye haykırmakla, kollar karşıya uzatılır. Biri çağırılıyormuş gibi parmakla üç defa işaret yapar. Efenin sesiyle kollar iner, üç sayı kadar durulur. Yine komuta üzerine sağ el sol omuza hafifçe üç defa vurur ve haykırınca indirilir.
Oyunun dördüncü figürü yapılmıştır. Halka halinde durulur. Efe seslenir, olunduğu yerde bir defa sıçrarlar. Efe “dohh” diye haykırır, sağ elle bıyık bükülür. Efenin sesiyle el iner. Sonra yine haykırır, yarım cepheyle dönülür. Tekrar haykırır, sol elle bıyık bükülür. Haykırır, el iner ve üç sayı kadar durulur. Yine efenin sesi yükselir. Sağ elle sol omuza üç defa usulca vurulur, efenin sesiyle kollar iner.
Oyunun beşinci figürü yapılmıştır. Oyun ağır temposu içinde biter. Oyuncular vakur, düşünceli fakat ümitlidir. Oyun başlarken sert bakışan gözler, orada düşman bulunmadığını görmüşler ve göz göze selamlaşmışlardır. Delikanlılar Leyl”sına yalvarmışlar, bir omzu yorulursa öbür omzu göstermişler, kol uzatarak onu sessizce çağırmışlardır. Sonra da erkeklik gururu onlara bıyık büktürmüştür. O sırada Leyl”ya kavuşmak umudu belirdiğinden sevinç içinde oyuna son vermişlerdir.
Bengi’nin manalı hareketleri, Bengi havasına uygun üç beş ölçüsüne göre ancak bu kadarlık bir uyarlıkla bulunabilmiştir. Ne yazık ki, bütün bu ara hareketleri çoktan terkedilmiş bulunuyorlar.
Bu Bengi’de oyuncular aksak bir tartım takibiyle daire çizerek yürürler. Sükûnetiyle azamet telkin eden bu yürüyüş, oyunu seyredenler üzerine heyecan yaratır, çünkü yürüyüşün sonunda ne olacağı belli değildir. Birden, daire küçülür, kükrer gibi sayhalarla (haykırma, n’ra) oyuncular muhayyel (hayali) bir mahluka (yaratığa) saldırıyormuş gibi dairenin ortasına atılırlar. Bu, aynen bir savaş sahnesinin ön tasviridir. Bu oyun seyirciye Kartal Halayı’nı hatırlatır. O halayda, avını gözetleyerek bekleyen avcı ile onun üzerine saldıran kartal taklit edilir. Bu da iptid’î (ilkel) insanın kartal çeviklik ve gücünü edinmeye uğraşmasıdır. Kuvvetini elde edebilmek için hayvanın kanını içmek ihtirasının başka bir şeklidir.
Balıkesir’de Bengi adında bir Zeybek oyunu vardır. Tek sıra ve karşılıklı oynandığı zamanda değişik figürlerin bazı kısmında, bilhassa (tartımı 9/8’lik aksak olduğuna göre) ölçünün son üç sekizliğinde, sağ ayak ahenkli surette sabit durarak “Bengi!” diye haykırışırlar. Neden haykırıldığına gelince, bunu hiç kimse her hangi bir sebebe affedemiyor (bağlayamıyor). Figürleri, Güvende Zeybeği’nin hareketlerine yakındır. Aradaki fark, Güvende’nin ağır olmasıdır. Bengi’nin heybetli ve gururlu bir çabukluğu vardır.
Kozan (İzmir)’da Bengi gerekirse yüz kişiyle aynı tempoda yürütülen neşeli bir oyundur.

Bengi Alay

BENGİ ALAY:
Çanakkale ilinden Ayvalık ilçesinin Kıranburgaz köyünde 50 kadar erkek tarafından davul zurna refakatiyle yürütülen oyundur. Batı Anadolu ucunda Halay çeşitlerinden bir hatıra gibi kaldığı adından bellidir. Bengi’nin bir halay çeşidi olduğu anlaşılmaktadır. Alay eki, şüphesiz surette Halay kelimesidir.
Bengi Zeybeği Havası

BENGİ ZEYBEĞİ HAVASI:
Batı Anadolu’nun Zeybek oyunlarına has tartımla, ayrıca da dramatik ifadeyi haiz bir ezgidir. Zaferle neticelenen bir savaştan sonra onu kazandıran meçhul (bilinmeyen) ve ilâhi kudrete karşı duyulmuş şükran borcunu ödemek istercesine heybet ve ubûdiyeti (kulluğu) hareket ve seslerinde kaynaştırabilmiş görünür. İki kısmı şöyle özetlenebilir:
1. Başlangıç: Tamamiyle usulsüz fakat makamına bağlı bir serbestlikle çalındığı müddetçe, oyunda kaç kişi yer alacaksa cümlesi kendilerine mahsus tavırlarla birer ikişer ve ağır ağır meydana yönelip dairenin çevresi içindeki yerlerine geçerek hallerine bir çeki düzen veriyor görünürler. Yürüyüş tarz ve hareketleri gayet itinalıdır. Ciddi bir işe koyulacakları intibaı seyircilerde uyanır. Havanın seyrinde de aynı kahramanca ağırbaşlılık vardır. Halkaya katılacakların tamamlandığı anlaşılınca baş oyuncunun bir işaretiyle çalgı takımı usullü kısma gayet ustalıkla geçer.
2. Tartımlı kısma ölçünün mutlaka aksak yerinden, yani dokuzun son üçlü vuruşundan girilir ve şu sırayla yürütülür:
a. Aksaktan sonraki ilk ölçüde oyuncular vaziyetçe tetikleşerek, bu ilk ölçünün son aksak zamanında hep birden ilk figüre başlarlar.
b. Üç ve dördüncü ölçülerde ikinci figür yer alır.
c. Beş ve altıda üçüncü figür yapılır. Oyun ve havasının devamı müddetince diğer figürler de her iki ölçüde bir gösterilirler.
Ezgi gayet tutumlu ve ağırbaşlı icra edilecek, aksanlı yerleri temkinin ifadesi dairesinde dengi dengine çalınacaktır.
Oyunun devamı idare edenin arzusuna bağlıdır. Devam edecekse, usullü kısım ona göre tekrarlarıyla uzatılır. Arada idarecinin bir işaretiyle usulsüz kısma yeniden geçilebilir. O taktirde, oyuncular burasını oldukları yerde dinler ve dolayısıyla bir nebze (az) dinlenirler. Sonra yeniden kendilerine çeki düzen verip harekete hazır dururlar. İşaret verilince oyuna koyulurlar. Tartım, oyunun hareketini manalandırdığı için davulcularca ona göre kollanır. Oyun boyunca halkadaki her hangi bir oyuncu aklına estiği anda sıradan ayrılamaz. Çünkü bu bir hakaret sayılır. Birlikte başlar, birlikte bitirirler. Oyunun erkânının şerefi bunu muciptir (gerektirir).
Çok eski zamanlarda, yani iki taraf karşılıklı saf kurup savaş nizamında duruştukları vadede (sürede, sırada) pehlivanları teker teker er meydanına sürerlerdi. Tarafeyn (iki taraf) pehlivanlarından her muzaffer (galip) fert uçurduğu kelleyi kendi safından tarafa fırlatırdı. Yenilen taraf pes deyince mağlup tarafın kelleleri bir yanda kümelenerek yığının çevresinde Bengi Zeybeği yürütülürdü. Böylece hem zaferin şükran duygusu hem de durumun kutlanışı birlikte ifade olunurdu. Ölülere saygısızlık havasından da ağırbaşlılıkla uzak kalınırdı. Rivayetler bu merkezdedir.

Benk

BENK:
Bengi adının bazı semtlerdeki söylenişidir. Afyonkarahisar ilinden Sandıklı ilçesinin Çalça köyünde toplu olarak yalnız erkeklerin (mesela 10 kişi) düğünlerde davul zurnayla yürüttükleri oyundur.
Kütahya merkezinde yarı sportif mahiyette olarak sırf kadınlara mahsus bir “Benk Oyunu” vardır. Düğünlerde toplu veya tek kişi tarafından yürütülür.
Manisa’nın Demirci ilçesinde Benk, 6-8 kişi tarafından oynanır. Kadın ve erkek ayrı ayrı kendi meclislerinde veya karma halde yürütülür. Manisa’nın Gördes ilçesinden Salur köyünde tek veya dörder erkekçe Benk oynanır. Buna karşılık yine o dolaydan yakın başka bir köyde Bengi 10-100 erkekçe yürütülür. Bu fark, Benk ile Bengi’nin ayrı ayrı oyunlar mı oldukları kuruntusuna yol açabilecek mahiyettedir.
Bergama’dan Salihli ilçesinin Dombaylı köyünde isim “menge” telâffuz olunarak 12-15 kişi tarafından davul zurna refakatiyle oyunu yürütülür
Berete

BERETE:
Bitlis’in sıra oyunlarındandır. Açık halka halinde sıralanıp oynanır.
Berete sözü Kürtçe zannıyla vardır. Bitlis’ten Kürtçe konuşan köylerde toplu oyunlara umumiyetle verilen isimdir. Berete adında ayrı bir oyun olmadığı Bitlis’ten bilhassa tahkik edilmiştir. “Berete oynayalım” denildiği zaman orada “birlikte oynayalım” denilmek istenilir. Berete sözünün “bir öte”den galat (bozma) olduğunu bilmediklerinden, kelimenin Kürtçe olduğunu zannetmektedirler. Bu cihet muhakkaktır. Türkçe nice sözlerin o havalide bu derecelerde bozulduğuna dair misaller çoktur. Bejni, bey demektir. Bijang, bıçak kelimesinin ayrı söylenişidir vs.

Bergama Zeybeği

BERGAMA ZEYBEĞİ:
Bergama ve dolayında Aydın gibi irtibatlı merkezlerde geçen Zeybek oyunlarından, ayrıca da Köroğlu, Bıçak Oyunları gibi çeşitlerden başka bir de mahallin Bergama Zeybeği ve havası vardır. Bergama Bengisi oyun havası bundan ayrıdır.

Beri Basu

BERİ BASU:
Mardin dolayının oyun havalarındandır.

Bermende Zeybeği

BERMENDE ZEYBEĞİ:
Konya’dan Akşehir ilçesinin Bermende köyü, oyunu zengin köylerdendir. Aydın Zeybeği, Harmandalı, Konyalı, Sallama oyunlarından başka bilhassa kendi Bermende Zeybeği ilçe dışında da hayli yaygındır. Bunlar davul zurnayla 1-4 kişi tarafından oynanabiliyorlar. Kadın erkek birlikte oynamazlar. Kadınlar, türküyle kaşık oyununa veya kaşıksız oyuna kendi meclislerinde kalkarlar.

Berzini Oyunu

BERZİNİ OYUNU:
Sol ayak hafifçe iki kere vurur. Sağ ayak münferiç (ayrılan, açılan) z’viye (açı) halinde kıvrılıp az ileri basar ve sıkıca bir daha basıldıktan sonra sol ayağın yanına gelir. Aynı hafiflikte bir iki kere tekrarlandıktan sonra, hareket tamamlanır. Oyun bu tekerrürle (tekrarlama) sürer.
Figürce biraz yeknesaktır (hep aynı şekilde, monoton). Havasının Kürt diyaleğinde sözleri de vardır. Güneydoğu illerimizin bazı dağlık köylerinde de oynanır.

Beş Açılan

BEŞ AÇILAN:
Kars havalisi oyunlarındandır. Tabanca ile oynanır. Oyunlara eşlik eden küçük davula veya tefe oralarda “kaval” derler. Davulcunun kasnak genişliği de, yüz kutru da 30 veya 32 santimdir.

Beş Ayak

BEŞ AYAK:
Malatya’nın sözlü oyun havalarındandır.

Beşkaza Zeybeği

BEŞKAZA ZEYBEĞİ:
Fethiye ilçesinin bazı köylerinde ya bu Beşkaza Zeybeği veya Harmandar yahut da her ikisi birbiri arkasına oynanır. Marmaris ilçesinin Fenaket köyünden “Eski raksları bilen yoktur, umumi oyun oynuyorlar, mahalli oyunları yoktur” cevabı alınmıştır.
Aynı ilçenin Söğüt köyünde Horapsi toplu olarak düğünlerde ve keyif için yapılıyor. Kadınlar kendi meclislerinde oynarlar. Yine o ilçenin Selimiye köyünde Kıvrak Oyun ve Zeybek vardır. Kadın erkek ikişer ikişer köy meydanında yürütülürler. Birkaç çift birden oyuna girerler. “Bu bölge yüzyıllardır kaç-göç bilmez bir halk olmakla, cemiyet hayatları o yolda yürüyegelmiştir. Hatta ev içinde oynayan kadınları ayıplayıp; ben alemin içinde ve meydanda oynadım ve oynarım diye kadınları övünürler bile” deniliyor.

Fethiye tarafında oynandığı görülebilen Tahtacı Samahı’nın Ağırlama ve Yeldirme kısımları vardır. Fethiye oyunları olarak şunlar hatırlatılıyor: Gınık Oyun Havası, sözlü Gıvrak Zeybek, Beşkaza Zeybeği (Akçaören Zeybeği’dir), Dalaman ( sözlü veya sözsüz), Abdal Havası, Kadıoğlu Zeybeği (Muğla’dandır), Kocaarap yahut Aydın Zeybeği. Bazılarının taşradan alınmalığı adlarından da anlaşılmaktadır: Kınık Oyunu gibi.
Beyler Bahçesi

BEYLER BAHÇESİ:
Kastamonu merkez ilçe ve dolayının oyunlarındandır. Yine o arada bir taraftan Hoşbilezik gibilerin, diğer taraftan Zeybek’in veya Heyamola veya Halay çeşitlerinin bulunması il çevresine her yönden etki veya örneklerin gelmişliğine delildir. Bölgede kadınlı erkekli yürütülen oyunlar vardır. Oyun adları çoğu zaman kendi türkülerinin başlangıç sözlerine göredir: Bahçesinde Hıyarım, Beyler Bahçesi, Aşağı İmaret, Ben Tefimi, Çeliktendir, Bütün ve Yarım Çırdak, Bağbaşı Ayağı, Dere Bekleyen, Erencik, Hendek, Hozurdayor, Karanfil, Kırkçeşme, Kınalı Keklik, Kınık, Sen ne Çapkınsın, Sepetçioğlu, Topal Koşma, Yaş Kiremit, Yaş Nane, Genç Osman, Kaynar Kazan, Pencere, Rakı İçtim, Saide, Söğüt, Yüksek Minare ve başkaları. Karakterlerini başlıklarından bile anlamak türkülerde mümkündür. Bunlar irticali figürlerinde müessirdir (etkilidir). Oranın kalgımak, irkilmek, fingildeşmek, göz süzmek, eğilip bükülmek veya bilakis ağırlaşmak, müşfik ve sokulgan davranmak vs. gibi belirli oyun motifleri yürüyüşler arasında türkünün ezgi motiflerine her fırsat düştükçe benimsetilirler. Eşlik eden çalgılar, davul zurna dışında cüre veya çüre dedikleri cura, bağlama, bulgarı, çökür veya başkaları olabilir. Bazen takım halinde çalarlar.
Yarı sportif oyunların bile bazen kendi havaları vardır. Mesela, İnebolu’da Heyamola erkekler tarafından ve gemi kızağa çekilirken, yahut indirilirken, hem de bayramlar gibi resmî ve hususi (özel) şenliklerde kendi sözleriyle yürütülür.
Beylerbeyi

BEYLERBEYİ:
Buna Ahmet Bey Oyunu da denir.

Beyler Zeybeği

BEYLER ZEYBEĞİ:

Eskişehir merkez ilçesinin başlıca oyunlarındandır. Buralarda gerek Zeybek, gerekse Halay çeşitlerinden vardır. İlçe merkezlerinde en fazla şunlar oynanıyor: Arap Oyunu, Bengi, Efe Oyunu, İnce Oyun, Kadamay. Göçmenlerden kalıntılar halinde köylerde nadiren ve yer yer şunlar çeşit çoğalsın diye oynanır: Hora, Horra, Polka. Köylerde kadınlı erkekli oyuna kalkıldığı nadir olmakla beraber hiç yapılmıyor denilemez.

Bezdik Oyunu

BEZDİK OYUNU:
Erzincan’ın merkez ilçesindeki eğlentilerde türlü çalgılar eşliğiyle iki kadın tarafından yürütülür. Bezdik, bıktık anlamında, karşılığındadır.

Bican

BİCAN:
Ağrı yöresinde oynanır. Horan karakterindedir. Oyun sırasında Bican türküsü çağrılır:
Çıktım kerpiç duvara
El ettim eski yâra
Ben baktım o bakmadı
Nâlet gelsin o yâra
Kerpiç duvar taşlıdır
Yârim kalem kaşlıdır
Baktım o yâr oturmuş
Yârim gözü yaşlıdır.

Bico

BİCO:
Hafik ilçesinde (Sivas) 5-15 erkek tarafından oynanır. Bazı köylerde de vardır. Mesela, Yarhisar köyünde 6-7 erkek tarafından yine davul zurnayla yütürülür. Havası ayrıdır. Sivas ilinin bütün köylerinde oynanmıyor. Yarhisar köyünün öbür oyunları şunlardır: Ağırlama, Hoşbilezik, Tamzara. Sağma (Zahma) bazı havalarda olur. Mesela, Düz Halay veya Çeki Halayı’nın Zahma, Yeldirme ve Yanlama’sı vardır. Sivas ve Tokat taraflarında Bico; “Alevilerde bir dans türküsüdür. Bu dansa 4-8-10 kişi gibi Muayyen oyuncu grupları iştirak eyler”:

Bacada duran yiğit
Aynası gözel yiğit
Bacada durma yiğit
Bıyığı burma yiğit
Yağlık aldım on beşe
Yudum serdim güneşe
Seninki ağ gülise
Benimki mor menevşe
Ayna attım çadıra
Şavgı düştü bayıra
Bico nerden geliyon
Ketennikden aşşağa
Ketennikde neşledin
Yanal alma dişledin
Yanal alma biyannan
Y’r gele veremezim

Bico nerden geliyon
Harmanlıktan aşağa
Dalla bico dahaca bico
Sende bico, bende bico hey
Biconun ellerinde
Çimeydim göllerinde
Nakarat
Altın düğme olaydım
Bicomun kollarında
Nakarat
Bijanğ

BİJANĞ:
Bitlis’in merkez ilçesinin davul zurnayla bilhassa şu oyunlar yürütülür:
Bijanğ: Grup halinde parmak oyunudur.
Değirmenci: parmak tutarak.
Dokuz Ayak: İki kişi kol kola.
Govenk: Kol kola ve toplu.
Halkuşta: El çarpıştırma figürüyle iki grup çeşidi halinde.
Hımhımı: Kol kola ve toplu.
Kılıçkalkan: Karşılıklı.
Narı: Kol kola ve toplu.
Paporı: Eller birbirleri üzerine bırakılarak ve toplu.
Sarı Zeybek: Biri kadın, diğeri erkek iki kişi tarafından.
Temirağa: Kol kola geçirilerek.
Tenzere: Parmaklar kenetlenerek.
Teşi (Teşyiğ): Birbiri sıra.
Tırıngo: Karşılıklı oyun.
Türkçe türkü ve havaları vardır: Bijanğ, bıçak demektir. Kelimenin oradaki söylenişidir.

Bir Ayak

BİR AYAK:
Tunceli’den Çemişgezek ilçesinin Başekrek köyünde sıra oyunu olarak dört çeşit vardır:
Bir Ayak, İki Ayak, Üç Ayak, göçmen köyden kalıntı olarak Hora. Davul zurnayla 15-20 erkek tarafından oynanırlar. Farkları ayak figürlerindedir. Hora, tepinme ve sıçramalar halindedir.
Malatya’nın Kemaliye ilçesinde de şunlar sayılı oyunlardır:
Bir Ayak, Eğin Kınası, Gecegü, Keklik, Tanzara. Davul zurnayla 10-20 kadar erkek ve kadın tarafından birlikte oynanırlar.

Bir Evde İki Gelin

BİR EVDE İKİ GELİN:
Adını türküsünün sözlerinden edinmiştir. Maraş ilinden Elbistan ilçesinin Y. Yapalak köyünde 10-20 kişi davul zurna ile kadınlı erkekli yarım daire kurup oynarlar. Askere giden bir gencin ayrılık duygusunu eşine ifade etmesinin türkülü oyunudur.

Birite

BİRİTE:
“Berite” gibi farklıca söylenişleri de muhtelif bucaklarda vardır.

Bitlis Barı

BİTLİS BARI:
“Bitlis koççarısı”ndan farklıdır.

Bitlis Koççarısı

BİTLİS KOÇÇARISI:
Aslında Erzurum oyunlarındandır. Bu Bar’ın hareketleri gayet karışık ve başarıyla yürütülebilmesi melekeye bağlıdır. Zira, hemen bütün vücut oynakları veya bunlardan çoğu hep birlikte hareket edeceklerdir. Her hareket gayet tetik ve ani yapılır. Önce, koltuk koltuğa oyuna geçerler. Sonra eller omuzlara çıkar. Kendine has yürüyüşü ve oturması vardır. Özelliği vücut oynaklarından çoğunun eşit hareketle ilgili ve bunu yerine getirmeye mecbur görünmesindedir. Yürüyüşü ya sağ ayakta veya çift ayakta son bulur.

Boşan Da Dağlar

BOŞAN DA DAĞLAR:
Ege’nin tanınmış Zeybek türkülerindendir.

Bohça Atmak

BOHÇA ATMAK:
Aba Atma Oyunu da dedikleri bir çeşittir (Konya-Hadim).

Buhur

BUHUR:
Afyonkarahisar ilinden Dinar ilçesinin Karataş Köyü oyuncularca kendine has bir alemdir: Buhur, İspaha, Kolkırması, Deve ve hususiyle Sapa (Zabbak) oyunları dikkati çekiyor. Bunlar davul veya tef ile oynanırken türküleri de çağrılır. Bazen kalabalık oynanır. O arada Zabbak oyununda 20-25 kişi yer alır. Bu ve Deve Oyunu yalnız erkeklere mahsustur. Düğün ve bayramlarda yürütülürler. Köse, İsbaha ve Buhur oyunlarını kadınlar düğünde gelin olacak kızın mahcubiyetini gidertmek üzere oynarlar. Kolkırması, Deve ve Zabbak oyunlarını köyde herkes iyi oynar.

Bulanık

BULANIK:
Bingöl’den Kiğı ilçesinin Çerme Köyü bölgesinde kadınlı erkekli 3-17 kadar kişi sıra kurup davul zurna (veya tef) ahengiyle yürütürler.
Bulgur Oyunu

BULGUR OYUNU:
Ankara’dan Ayaş ilçesinin Yölker köyünde bu oyunu kadın erkek dört kişi kaval ve saz eşliğiyle oynarlar. İlçenin başkaca oyunları da vardır.

Bura Bura Oynamak

BURA BURA OYNAMAK:
Gerdan kıra kıra oynamak; “baş ve gövde dik dururken başı -dikliğini kaybettirmeksizin- boyun kısmından bir sağ omuza, bir sol omuza doğru epey götürüp getirebilmek ve bunu defalarca tekrarlayabilmektir” ki meleke meselesidir. Boyunun kemiksizliği intibaını uyandırır. Bunun gibi “parmak bura bura oynamak” da Şarkın (Doğunun) orijinal raks figürlerindendir. Öte yandan oyuncunun kendisi de parmak burarak oyun yürütebilir. O taktirde, buruş şaklatmaları çarpara yerini tutmuş olur. İki türlüsü vardır:
1. Her elin baş ve orta parmakları burulur, yani iki elin parmağı şıkır şıkır işler.
2. Yahut da, başın yukarısında iki el avuç avuca sarmaştırılarak karşılık iki şahadet parmakları nispeten seyrek tempolarla yüz yüze delk edilip kopartılmak suretiyle şaklatılır. Birinci şıkta şıkırtılar sık olduğu halde, ikincide seyrek seyrek tekrarlanır ve her halde tartım zamanlarına uyulmak mukarrerdir (kesindir, gerekir).
Avrupalılarda her vesilede taaccüple (şaşkınlıkla, hayretle) karşılanan bir oyun unsuru işte budur. Önce şaşar ve sonra hoşlanarak seyrederler. İdmanlı parmakların buruluşu sert şaklatmalar yürütebilir.
Bura bura oynamaya Kayseri ve Adana dolaylarında “fındık kırmak” tabir olunur. Mesela oyuncuya “Bir Adana fındığı kır bakalım” denildiği zaman, ora meclislerinde “bura bura oynayış” kastedildiği her yerlice anlaşılır. “Fındıkçılık mecazı, şuhluk manasıyla bura bura oyun yürüten güzelin bu tavrından kinayedir. Bu oyun unsuru, irticali figürlerin başlıca yardımcılarından biridir. Eskiden çengiler çarpara, çağana veya kaşık kullanarak oyuna çıktıkları zaman tabiatiyle parmak çıtlatmalarına hiç lüzum kalmıyordu. Çengi nispeti de esasen çenğ, yani zil çalan oyuncu kadın demekti. Adı geçen tartım araçları meslekten oyuncularda kaldığı için, parmak burmalı oyun hevesk’r çoğunluğun tercih edilen müzik tarzı sayılıyordu.
Oyun esnasında daha ziyade seyircilerin tartım (ritim) dairesinde ve topluca el şaplatmaları “alkış” manasından farklı bir oyun unsurudur.

Burçak Tarlası Oyunu

BURÇAK TARLASI OYUNU:
Yozgat kadınlarının kendi aralarında ve erkeklerin ayrı meclislerinde yürüttüklerindendir. Adını türküsünden alan tanınmış bir oyundur. Köye düşmüş şehirli bir kızın köy hayatına intibak edememesiyle ilgilidir. Aynı ilden Akdağmadeni ilçesinde şu oyunlar gün gördü: Ağırlama, Halay, Kartal Halayı, Laz Halayı, Sinsin, Yanlama, Zeybek. Bunları çoğu zaman erkekler oynar.
Yozgat köylerinde çeşitler vardır. Mesela Sorgun ilçesinin darıcı köyünde davul zurnayla şunlar oynanır: Ağırlama, Çevirme, Değirmenci, Kenan, Kiriboz, Kartal, Kamalı, Kol Oyunu, Tilki Oyunu, Tonton, Tek Ayak. Bazıları Halay çeşitleridir.
Kadınları şunları oynar: Kol Oyunu, Horoz Oyunu, Bedirik Oyunu (Bu sonuncusu sekiz kişiye kadar birlikte yürütülür.)
Yine Sorgun’un Deveci köyünde kadınlar tef çalarak çift çift Akleyli ve Karanfilli oyunlarını türküleriyle oynarlar. Davul zurna varsa erkekler de Alay Çekme veya Sinsin yaparlar.
Yozgat bölgesinde davul zurnalı Halayları kadınlar da kendi aralarında oynarlar. Erkek halkasına karıştıkları bazen olur.

Büdi, Büdik, Biyü

BÜDİ, BÜDİK, BİYÜ:
Türkiye dışı Türk diyaleklerinde “raksetmek” anlamında olarak çüvme (çökme dediğimiz), seğirme (seğirtme dediğimiz), seğirmek, sekirkemek, sekirkelemek, sekirmek, siğenmek, tepsemk gibi türlü kelime ve fiiller bulunduğunu eski lügatlardan (sözlüklerden) ve Radloff sözlüğü gibi mukayeseye elverişli ciltlerdeki maddelerden anlıyoruz. Öteden beri oyun ve oynamak gibi aslında daha da şümullü anlamları olan bir tabirle de karşılaşan bu gibi diyalek maddelerinin etimolojileri üzerinde durularak kıdemlerin tespitine çalışılması gerekir.
Kelimenin XIV. ve XV. Yüzyıllar Anadolu’sunda (tabiatiyle Oğuz gelişinden beri) umumiyetle kullanıldığı ilk metin taramaları sayesinde günümüzde anlaşılmıştır. Bizdeki fiil bükmek, büğmek veya büymek şekillerinde okunabilen ve raksetmek demek olan mastardır.
XIV. yüzyılda Hoca Mesut Gülşehrî kalemiyle Farsça’dan Türkçe’ye çevrilen ve elde yalnız iki nüshası bulunan Süheyl ü Nevbahar’ın şu mısralarında kelime vardır:
Saçı saçtılar şazlık ettiler
Mutı oldular ana yüz tuttular
Delim dürlü çalgı ile büktüler
Biraz geçicek dahi kan döktüler
Aynı tercümede şu da geçer:
Birincesi oynar, birince büker
Birincesi seğrir, birince seker
Burada bükmek, seğirmek ve sekmek fiilleri anlamdaştırlar. Yine XV.yüzyıldan Aşık Paşa’nın “Garipn’me’sinde şöyle deniliyor:
Kimisi boş er, içer, oynar, büker
Kimi dün gün durmadan zahmet çeker
XV. yüzyıldan Abdî’nin Farsça’dan tercümeyle Sultan II. Murat’a arz ettiği “Camaspn’me” deki kullanılış yerinin kalgılayarak oynamak olduğu daha da açıktır:
Dürlü dürlü kalkıyuben büktüler
Her birisi oynayuben sektiler
Dede Korkut’ta “boy boyladı” okunmuş olan birleşimin doğrusu “büy büyledi” olabilir (XIV. yüzyıl).
Anadolu rakslarımızın tarihi, mevrus (miras kalmış) konuyu m’ziden bu yana devrettirmiş görünen bu kuvvetteki üç beş fıkranın ele alınmasıyla başlatılabilmektedir. Büymek fiilinin (ki burada “k’f-ı y’î” ile okuyoruz) takriben XVI. yüzyılda şehirlerde raksetmek Türkçeleşmişine yerini bıraktıktan sonra köylü dilinde daha da yaşayabilmiş olduğu düşünülebilir.

Büyü

BÜYÜ:
Arapça sihir kelimesinin karşılığı olan bu öz Türkçe söz, anlam bakımından Türk kültür tarihinde dans mefhumuyla karışır gibi oluyor.
Emsal benzeşmeler dilcileri çoğu zaman tatmin etmişlerdir. Genç çağ büyücülüğünün oyun unsuruyla ilgisi bilinmekle beraber, bütün dans tarihinin menşede dinî olduğuna inanılmış bulunuluyor. Şu halde büyünün de derin çağlarda ‘yin unsuru olacağı kendiliğinden anlaşılır.

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)