Karalahana, Turkey's Black Sea region culture, history and travel guide

Karadeniz gezisi, Büyük Karadeniz turu, KARADENİZ gezi

Yemyeşil doğası, temiz denizi ve tarihi varlıklarıyla Karadeniz, tatilcileri bekliyor.

BOLU
Doğal güzellikleriyle öne çıkan Bolu, turizmde adını son zamanlarda sıkça duyurmaya başladı. Bolu’yu tanımak için gelen turistlerin kentte en az bir hafta kalması gerekli. Bolu’nun Mudurnu ve Göynük ilçeleri tarihi evleriyle ünlü. Seben ilçesinde kaya evleri görülmeye değer. Dörtdivan ilçesinde Bolu’nun simgesi olan Köroğlu’na ait yaşam izlerini görmek mümkün.

Bolu’nun gözbebeği Abant’ta beş yıldızlı iki otelin yanı sıra çadır kurmak isteyenler için kamp alanları da yer alıyor. Dört mevsim tatilcilerin akınına uğrayan Abant’ta tatilciler, temiz havada rengarenk açan çiçekler ve yeşilin binbir rengi içinde faytona ve ata binerek, göl kenarında mangal yaparak, balık tutarak ve yürüyüş yaparak tatilin keyfini çıkarıyorlar.

Bolu’nun 42 kilometre kuzeyindeki milli parka, Ankara–İstanbul karayolunun 152. kilometresindeki Yeniçağa ve 190. kilometresindeki Bolu’dan kuzeye ayrılan yollarla ulaşılır. Kışın Bolu–Yedigöller güzergahı karla kapalı olduğundan ulaşım sadece Yeniçağa–Mengen–Yazıcık üzerinden yapılır.

2 bin 19 hektar büyüklüğündeki Yedigöller havzasında, aralarında yaklaşık 100 metre mesafe bulunan yedi göl bulunur. Yedigöller’de ayrıca, dilek çeşmesi ve gülen kaya gibi yerler de görülebilir. Yedigöller’de Çevre ve Orman Müdürlüğüne ait konaklama yerleri ve çadır kamp alanları da yer alır. Yedigöller’de konaklayanlar, sabah saatlerinde göl kenarlarında yabani hayvanları görebilirler.

Gölcük’e Bolu’dan 15 kilometrelik asfalt yolla ulaşılıyor. Abant’tan daha küçük olan Gölcük Gölü, denizden 950 metre yükseklikte. Gölcük’ün manzarası kartpostalları aratmıyor. Doğal güzelliğiyle insanı büyüleyen Gölcük, genelde günü birlik tatilcilerin uğrak yeri. Gölcük’te Çevre ve Orman Müdürlüğüne ait bir köşk var, ancak konaklama imkanı bulunmuyor.

Dar ve derin bir vadinin heyelan sonucu tıkanmasıyla oluşan Sülüklü Göl, bitki örtüsüyle yeşil ve mavinin buluştuğu bir yer. 820 metre yükseklikteki Sünnet Gölü, 18.75 hektar büyüklüğünde. Göl etrafında kızılcık, dağ nanesi, kalabak yaprağı, dağ fındığı ve böğürtlen yetişiyor. Sünnet Gölü’nde konaklamak için bir de otel bulunuyor. Göle kamp yapmak için gelmek isteyen tatilciler, yiyecek ve içeceklerini yanlarında getirmeliler.

Bolu’nun Aladağ Yaylası’na yapılan ve bitme aşamasına gelen Seben Göleti, Abant Gölü’nün yedi katı büyüklüğünde. Seben Göleti, piknik yapmak ve balık tutmak isteyenlere imkan sağlıyor.

KARTALKAYA KAYAK MERKEZİ 
Türkiye’nin en gözde kayak merkezlerinden biri olan Kartalkaya Bolu’nun güneydoğusunda, Köroğlu Dağları’nın üzerinde yer almakta. Kayak merkezi, Alp disiplini ve Tur kayağı için uygun koşullara sahip. Kartalkaya Kayak Merkezinin kayılabilen alanı bin 850 – 2 bin 200 metre yükseklik kuşağında bulunuyor.

Yarı ılıman bir iklime sahip bölge çam ormanlarıyla kaplı. Kartalkaya Kayak Merkezinde Aralık ayı başlarından mart ayı sonuna kadar kayak yapılabilmekte. Kayak merkezinde 3 metreye kadar kar görülebiliyor. Kayak merkezinde dört adet beş yıldızlı otel bulunuyor.

Bolu’nun Mengen ilçesinden yetişen aşçılar, sadece Türkiye’de değil, dünyada da adını duyuruyor. Bolu’ya gelenlerin tadına bakması gereken lezzetler arasında yoğurtlu bakla çorbası, imaret çorbası, acı su bazlaması, çantıklı pide, kedi batmaz, orman kebabı, kaldırık dolması, kaşık sapı, keşli cevizli erişte, kaşık atmaç, bakla çullaması, paşa pilavı, kabak hoşafı, palize, coş hoşafı, karavul şerbeti, kızılcık şurubu, Bolu Beyi tatlısı ve uğut tatlısı bulunuyor.

DÜZCE’DE YEŞİLİN HER TONUNU GÖRMEK MÜMKÜN
Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlere yakın olan Düzce’de yeşilin her tonunu görmek mümkün. Akçakoca ilçesiyle Karadeniz’e açılan Düzce, mavi ile yeşilin kucaklaştığı, sayısız gölleri ve yaylaları, ormanları, kaplıcaları, tarihi zenginlikleriyle farklı kültürlerin bir arada yaşadığı bir il.

Düzce’nin Karadeniz’e açılan kapısı Akçakoca, 35 kilometrelik sahil şeridi, deniz, doğa, spor ve kültür turizmi olanaklarıyla öne çıkıyor. Mavi bayraklı Kale Plajı, Çuhalı Plaj Parkı, tarihi camileri, Ceneviz Kalesi, mesire ve ören yerleriyle Akçakoca, Düzce’nin görülmesi gereken bir ilçesi.

Konuralp beldesi, Batı Karadeniz’in tek antik kenti ve antik Roma kenti olan Prusias Ad Hypium üzerine kurulmuş. Konuralp Müzesi’nde, bin 825 arkeolojik, 456 etnoğrafik, 3 bin 837 sikke olmak üzere toplam 6 bin 118 eser bulunur.

Kent merkezine 26 kilometre mesafedeki Samandere köyü sınırları içindeki Samandere Şelalesi de ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. İçinde, anıt ağaçları da bulunduran 500 metrelik dere boyunca 3 şelale ve cadı kazanı adı verilen derin bölümle bütünleşen şelale, Düzce’nin görülmeye değer yerleri arasında.

Düzce’ye 28 kilometre uzaktaki 135 metre yüksekliğindeki Güzeldere Şelalesi de mutlaka görülmesi gereken bir doğa eseri. Efteni Gölü, kuşların göç yolu üzerinde bulunan önemli ve ender merkezlerden biri. Göl, 35’i kalıcı, toplam 150 çeşit kuşa ev sahipliği yapıyor. Gölün muhteşem manzarası ise en iyi, Toptepe yangın gözetleme merkezinden görülüyor.

Kent merkezine 35 kilometre uzaklıktaki Yığılca Saklıkent Şelalesi, yeni keşfedilen yerler arasında. Düzce’ye 10 kilometre uzaktaki peş peşe 5 şelaleden oluşan Aydınpınar Şelale Kümesi’ni de görmeden kentten ayrılmamak gerekiyor.

Düzce kampçılık, rafting, olta balıkçılığı, su altı sporları, doğa yürüyüşü parkurları ile misafirlerine doğayla iç içe bir tatil imkanı sunuyor.

Tatilciler Akçakoca, Beyköy ve Odayeri yaylalarında kamp kurabilir, Akçakoca’da denize girebilir, Hasanlar Barajı’nda balık tutabilir, Büyük Melen Çayı Cumayeri mevkisinde rafting yapabilirler.

Düzce’ye gelenler yöreye özgü Çerkez tavuğu, Arnavut böreği, şıl böreği, göbete mantısı, katlama, sarı burma, su böreği, Boşnak böreği ve tatlısı, gözleme, höşmerim, tavuklu keşkek, lepsi, mamursa, haluj, kara lahana yemeği, mısır ekmeğinin tadına bakabilirler.

”PARLAYAN ŞEHİR” AKÇAKOCA 
Karadeniz’in tek mavi bayraklı plajına sahip olan Düzce’nin Akçakoca ilçesi, bu turizm sezonuna ”Parlayan Şehir’ sloganıyla giriyor.

Türkiye’de turizm hareketinin ilk olarak başladığı yerler arasında yer alan Akçakoca, mavi bayraklı Kale Plajı, spor alanları ve oyun parklarını içinde bulunduran Çuhalı Sahili, tarihi camileri, mesire ve ören yerleriyle, misafirlerini ağırlamaya hazırlanıyor. 35 kilometrelik sahil şeridine sahip ilçe, doğa, spor ve kültür turizmi olanaklarıyla ön plana çıkıyor.

İlçe merkezinin 2,5 kilometre batısında yer alan tarihi Ceneviz Kalesi, ziyaretçilerin uğrak yeri. Orman ve fındık bahçelerinin arasındaki kalenin her iki yanında Kale ve Kadınlar plajı bulunuyor. Kale Plajı’nda bir de piknik ve mesire alanı var.

İlçe merkezindeki Çuhalı Çarşısı içinde bulunan, ilçenin en büyük plajı Çuhalı ve Osman Gülen Parkı ziyaretçilerin ilgisini çeken önemli yerlerden. Osman Gülen Parkı içinde, çocuk oyun alanları, tenis kortu, basketbol ve spor alanı bulunuyor.

Akçakoca’nın 12 kilometre doğusunda yer alan Çayağzı köyündeki 686 yıllık Orhangazi Camii, bu yıl yeniden ibadete açıldı. Ayrıca, Fakıllı Mağarası, Aktaş Şelalesi ve Doğa Parkı, Sarıyayla Şelalesi, Arabacı Köyü sınırları içinde yer alan asırlık çınarların gölgesindeki Cumayanı Mesire Alanı, Ahmed Dede Türbesi ve tarihi hamam kalıntıları, Hemşin köyündeki 130 yıllık Hemşin Camii ve Göktepe köyü koruluğu görülmesi gereken yerlerden.

Kamp ve karavan turizmi kapsamında Türkiye’ye gelen yabancı turistler, karavanları, bisikletleri ve motosikletleriyle ilçede her yerde karşınıza çıkabilirler. İlçeye 14 kilometre uzaklıktaki Kurugöl Doğa Parkı, trekking alanı ve Kurugöl Kanyonu, doğa ve spor meraklılarının ilgisini çekiyor. Ayrıca, Paşalar Köyü sahilinin 2,5 kilometre açığında batırılan tarihi c47 uçağı da, dalış turizminde Karadeniz’i keşfetmek isteyenler için bir cazibe oluşturuyor.

Karadeniz mutfağının örneklerini yakından görüp tadabileceğiniz Akçakoca, mancarlı pidesi ve melengüceği tatlısı ile öne çıkıyor. Akçakoca’da deniz kıyısındaki restoranlarda da, leziz balıkların tadına bakabilirsiniz.

MİLLİ MÜCADELENİN KENTİ SAMSUN
Karadeniz Bölgesi’nin önemli kentlerinden Samsun’a kara ve hava yoluyla yurdun her köşesinden ulaşım imkanı bulunuyor.

Samsun’a gelecek bir ziyaretçi 131 kilometre uzaklıktaki Amasya’ya, 152 kilometre uzaklıktaki Ordu’ya ve 163 kilometre uzaklıktaki Sinop’a günübirlik ziyaretler yapabilir.

Yörede tatilcilerin denize girebileceği çok sayıda yer bulunurken, hem doğu hem de batı yönünde yolculuk edenler, yeşille mavinin buluşmasına tanıklık edebilirler

MÖ 7. yüzyılda ”Amisos’ adıyla kurulan bir koloni kenti olan Samsun, Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın denize döküldüğü bölgede yer alıyor. Tarihin her döneminde önemini korumuş, Büyük Önder Atatürk ve 18 arkadaşının 19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru ile kente gelişlerinin ardından Milli Mücadele’nin ilk kıvılcımının ateşlendiği yer olan Samsun, bu yönüyle de kendine özgü bir kimliğe sahip.

Denizi, yayları, gölleri, ırmakları ve şifalı kaplıcalarının yanı sıra Türkiye’nin en önemli sulak alanlarının başında gelen Kızılırmak Deltası ile de her çeşit turizme olanak veren Samsun, müzeleriyle kentin geçmişini ve barındırdığı uygarlıkları ziyaretçilerin gözleri önüne seriyor.

Kent merkezinde gezilebilecek yerler arasında yer alan ve 1928-1931 yılları arasında Avusturyalı heykeltıraş Heinz Kriphel tarafından yapılan Atatürk Anıtı, kente gelenlerin mutlaka hatıra fotoğrafı çektirmek istediği bir eser. Şaha kalkmış at üzerinde üniformasıyla Büyük Önder Atatürk’ün canlandırıldığı anıtın kaidesinde, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ve milli mücadeleyi vurgulayan kabartma figürler yer alıyor.

Gazi Müzesi ise Atatürk’ün Samsun’a geldiği dönemlerde kaldığı Mıntıka Palas Oteli’nden dönüştürülerek 1930 yılında müze haline getirilmiş. Müzede Atatürk’ün kullandığı eşyalar ile fotoğraflar sergileniyor.

1981 yılından itibaren faaliyet gösteren Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’nde ise Samsun ve çevresinde yapılan kazılarda ortaya çıkan tarihi eserler yer alıyor.

Müzedeki eserler arasında en önemli buluntuları Amisos Hazinesi, mozaikler ve Bafra’da 1974 yılından bu yana sürdürülen İkiztepe Kazıları’nda çıkarılan binlerce yıllık tarihi eserler oluşturuyor.

Aslına uygun projelendirilerek bire bir ölçülerde inşa edildikten sonra Doğu Park sahiline yerleştirilen müze gemi Bandırma Vapuru da görülebilecekler arasında.

Doğal çam ormanlarıyla kaplı yemyeşil tepelerin denizin mavisine karıştığı Samsun sahilleri, eşsiz kumu ile ayrı bir güzellik oluştururken, Atakum sahileri boyunca uzanan plajlar denize girmek isteyenlere bu imkanı veriyor.

Kent merkezine yaklaşık 110 kilometre uzaklıkta bulunan ve Kunduz yaylasının yanı sıra tarihi mekanları ile öne çıkan Vezirköprü, Altınkaya ve Derbent Baraj gölleri, Paflagonya Kaya Mezarları ve tarihi Asar Kale’nin yer aldığı 46 kilometre mesafedeki Bafra, Ordu yolu güzergahındaki Amazon diyarı Terme, Amasya yolu üzerinde bulunan ve kent merkezine 80 kilometre uzaklıkta kaplıca turizmiyle ünlü Havza görülebilecekler yerler arasında.

Samsun’un en yüksek dağı olan Akdağ’ın yer aldığı kaplıca ve yayla turizmine olanak sağlayan Ladik, eşsiz kumsalları ile Yakakent ve türkülere konu olmuş ilçesi Çarşamba da Samsun’un tarihi ve doğal mekanlarından bir bölümünü oluşturuyor.

Bafra ilçesinde, Kızılırmak’ın Karadeniz’e döküldüğü alanın da içinde yer aldığı 56 bin hektar genişliğindeki Kızılırmak Deltası ise Türkiye’nin önemli sulak alanlarının başında geliyor. İrili ufaklı çok sayıdaki gölü, sazlık alanları, ender subasar çayırları, 12 bin hektarı bulan sulak alanları ve barındırdığı canlı türleriyle Türkiye’nin önemli doğal sistemlerinden biri olan delta, meraklıları için günü birlik gezilebilecek doğal alanlardan.

AMAZONLAR’IN DİYARI
Efsanevi kadın savaşçılar olarak bilinen ve Thermedon Çayı yakınlarında kurdukları Themiskyra kentinde yaşadıkları belirtilen Amazonlar ise Samsun’un kültürel zenginlikleri arasında yer alıyor. MÖ 1200 yıllarından itibaren Karadeniz kıyılarında yerleştikleri bilinen Amazonlar’ın yurtlarını görmek isteyenler ise Ordu yolu güzergahında bulunan ve Samsun’a 55 kilometre uzaklıktaki Terme’de bir süre mola verebilirler.

Samsun’a gelen ziyaretçilerin yaz mevsiminde barbunya, istavrit, kefal ve mezgit yeme imkanları bulunuyor. Samsun’da ayrıca sazan, yayın, levrek, alabalık ve turna gibi tatlı su balıkları da her dönemde balık restoranlarda servis yapılabiliyor.

Yer pancarı, mısır, kara lahana ve hamsi katkılı çeşitli çorba ve yemeklerin yanı sıra keşkek ve tirit de Samsun yöresinin özgün yemekleri olarak biliniyor. Bunun yanı sıra tüm Türkiye’de ”Karadeniz” adıyla bilinen pidesi ise Samsun’u ziyarete gelenlerin mutlaka tatmaları gereken bir damak zevki olarak öneriliyor.

KARADENİZ’İN ŞİRİN KENTİ SİNOP 
Karadeniz Bölgesi’nin en kuzeyinde bir yarımada üzerinde yer alan Sinop, bölgenin küçük ve şirin bir kenti olarak dikkati çekiyor.

Samsun’dan yaklaşık 2.5 saatlik bir yolculukla ulaşılabilecek Sinop, bölgenin tüm karakteristik özelliklerini taşıyan bir kent. Gür ağaçlı ormanları, yaylaları, kumsalları, temiz denizi ve Türkiye’de eşi bulunmayan fiyordu ile Sinop, ziyaretçilerini bekliyor.

Sinop, Helenistik çağın ünlü düşünürü Diyojen’in doğup büyüdüğü yer olarak da biliniyor. MÖ 4500 yılından itibaren kente yerleşerek hüküm süren Paflagonlar, Gaçkalar, Erken Hititler, Frigler, Kimmerler, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar’ın Sinop’ta eserlerini görmek mümkün. Bunlar arasında en ünlü kalıntı, tarihi MÖ 200’de yaşayan Gaskalılar zamanında kurulmuş Sinop Kalesi. Kent merkezindeki kalenin güney kısmında yer alan ve Selçuklular zamanında tersaneye çevrilip, 1882 yılında cezaevine dönüştürülen Tarihi Sinop Cezaevi, mutlaka görülmesi gereken bir yapı.

Bizanslılar tarafından yaptırılan Balatlar Kilisesi, bölgede yaşamış Türk büyükleri adına yaptırılmış Seyyid Bilal Türbesi, Alaaddin Cami, Pervane Medresesi ile 1853 yılındaki Osman-Rus Savaşı sırasında donanmaya düzenlenen baskında şehit düşen denizcilerin üzerinden çıkan parayla yaptırılan Şehitler Çeşmesi de kentin görülmesi gereken tarihi yapıları arasında yer alıyor.

İl merkezine 90 kilometre uzaklıktaki Boyabat Kalesi, 117 kilometre uzaklıktaki Durağan’da bulunan Kaya Mezarları da vakti olanlar için görülebilecek kültürel varlıklar.

Yaklaşık 175 kilometre sahil şeridi bulunan Sinop’ta temiz ve doğal ortamda denize girilebilecek çok sayıda bölge var. Karadeniz’de kent merkezinde denize girilebilecek ender illerden biri olan Sinop’ta Türkiye’nin tek fiyordu olan ve il merkezinden araçla yaklaşık 20 dakika mesafede bulunan Hamsilos Koyu’nun yanı sıra Ak Liman, Sarıkum ve İnceburun denizden yararlamak isteyenleri bekliyor.

İl merkezine 56 kilometre mesafedeki Ayancık’taki İnaltı Mağarası, 26 kilometre uzaklıktaki Erfelek’te bulunan Tatlıca Şelaleleri ve Ayancık’ın güneyindeki Akgöl ise kentin doğal güzelliklerinin başında geliyor.

Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait eserlerin sergilendiği Sinop Müzesi’nde sergilenen eserler arasında ikona ve mozaikler önemli bir tutuyor. 18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan Etnoğrafya Müzesi üç kattan oluşuyor. Sinop evlerine örnek teşkil etmesi açısından 1981 yılında kamulaştırılarak aslına uygun restore edilen müzenin zemin katı galeri, birinci katı Etnoğrafya Müzesi, ikinci katı ise Yaşayan Konak şeklinde turizme hizmet veriyor.

Kendine özgü otantik keten dokumaları ve el yapımı maket kotraları ziyaretçilerin anı ya da hediyelik olarak alabileceklerinin başında geliyor.

ŞEHZADELER KENTİ AMASYA
Kuruluşundan bu yana yaklaşık 7 bin 500 yıllık süreçte Hititler’den Osmanlılar’a kadar çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Amasya, doğal ve kültürel zenginlikleri ile öne çıkıyor.

MÖ 65 yılında basılmış ve halen Amasya Müzesi’ndeki koleksiyonda kayıtlı sikkelerde ”Amasseias” adıyla tarihe malolan kent, Yeşilırmak Vadisi’nde, antik ipek yolu üzerinde kurulu önemli bir turizm merkezi.

Sevdaları tarihe mal olmuş Ferhat ile Şirin’den, dünyanın ilk coğrafyacısı olarak bilinen Strabon’a kadar birçok isme ev sahipliği yapan Amasya, çok sayıda Osmanlı Sultanı’nın da şehzadelik dönemlerini yaşadığı kent olarak biliniyor.

”Amasya Tamimi” ile Kurtuluş Mücadelesi’nde milli iradenin vurgulandığı yer olan Amasya, 1861 yılında Anadolu’da yaptığı gezinin notlarını ”Küçük Asya’da Bir Geziden Anılar” isimli eserinde toplayan Fransız Arkeolog Georges Perrot tarafından, ”Amasya Anadolu’nun Oxfordu’dur. 25 bin kişilik nüfusunun 2 bini öğrenci olup, 18 medresede öğrenim görmektedir” diye anlatılır.

Amasya’da Kral Kaya Mezarları, Harşena Kalesi, Aynalı Mağara, Darüşşifa (Bimarhane), Hazeranlar Konağı, Ferhat Su Kanalı, Sultan 2. Beyazıt Külliyesi, Halife Gazi Kümbeti, Çelebi Mehmet Medresesi ile Saat Kulesi, Gökmedrese ve Burmalı Minare Cami, kentte gezilebilecek tarihi ve kültürel varlıklar olarak öne çıkıyor.

Doğa harikası Borabay Gölü ve Taşova’daki Yukarı Baraklı Şelalesi ise Amasya’nın görülmesi gereken doğal güzelliklerinin başında geliyor.

13 medeniyete ait arkeolojik ve etnoğrafik eserin sergilendiği Amasya Müzesi’ndeki kültürel varlıklar arasında öne çıkan eserlerden başlıcalarını 1962 yılında Doğantepe beldesindeki kazıda ortaya çıkarılan bronzdan yapılmış Hitit dönemine ait Fırtına Tanrısı Taşup heykelciği ile Hitit, Geç Helenistik, Frig, Bizans ve Roma dönemine ait, sikke, heykel, lahit ve mezar buluntuları oluşturuyor. 14. yüzyıl İlhanlı dönemine ait erkek, kadın ve çocuklara ait mumyalar ise müzenin en çok ilgi gören köşesi.

Osmanlı döneminde çok önemli bir kent olan Amasya öylesine önemsenmiş ki, Yükseliş Dönemi’nde tahta geçen bütün padişahlar burada Sancak Beyliği yapmışlar. Aralarında Yıldırım Beyazıt, Çelebi Mehmet, 2. Murat, Fatih Sultan Mehmet, 2. Sultan Bayezıt ve 3. Murat’ın da arasında bulunduğu padişahların şehzadelik dönemindeki ilk eğitim aldıkları kent olması nedeniyle Amasya, ”Şehzadeler kenti” diye anılır.

Yöre insanın çay içme alışkanlığı nedeniyle teneke, pirinç ve bakır semaver yapımı gelişmiştir. Bunun yanı sıra el oymacılığı, baston yapımı, bindallı tabir edilen atlas ve kadifeden üretilen giysiler ile kilim dokumacılığı yaygın kentte yaygındır. Balıklı dolma, keşkek, toyga çorbası ve bamya, yöresel yemekler olarak öne çıkar.

TRABZON
Doğu Karadeniz’in en önemli yerleşim yerleri arasında yer alan Trabzon, binlerce yıllık tarihi ile yerli ve yabancı turistlerin gezmeden gidemeyeceği yerler arasında yer alıyor.

Trabzon’a gelen tatilciler, Uzungöl’ü, Selçuklu, Bizans ve Gürcü mimarilerinin ortak barındıran, 13. yüzyıldan günümüze değişikliğe uğramadan ulaşan Ayasofya Müzesi’ni gezmeden kentten ayrılmamalı. Semaverin dumanı tüterken çayını yudumlamak, Karadeniz’i ve gün batımını seyretmek isteyenler Boztepe’de bir günlerini geçirebilir.

Yörenin en iyi korunmuş, denizden tepelere kadar uzanan Trabzon Kalesi, şehrin 7 kilometre güney-batısında bulunan ve Trabzon halkının Atatürk’e bir hediyesi olan Atatürk Köşkü, ilin diğer tarihi eserleri arasında.

Trabzon’a gelip Sümela Manastırı’nı görmemek olmaz. Maçka ilçesine bağlı Altındere köyü sınırları içindeki Altındere vadisinde, Karadağ’ın eteklerindeki sarp kayalıklara kurulmuş Sümela Manastırı, halk arasında ”Meryem Ana” ile anılıyor. Vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan manastırda freskler ve Hz. İsa ve Meryem Ana’nın hayatıyla ilgili tasfirler bulunuyor.

Trabzon’a gelenler, doğanın tadına varılabilecek ender güzelliklerden olan Uzungöl’ü görmeden kentten ayrılmamalı. Kent merkezine 99, Çaykara ilçesine ise 19 kilometre uzaklıktaki Uzungöl, 1090 metre yükseklikte bulunuyor. Bölgeye tatile gidenler için konaklama tesisi ve restoranlar da mevcut.

Trabzon’da kara lahana dolması, kaygana, mısır ekmeği, tereyağında alabalığı, Hamsiköy’de Hamsiköy sütlacı, Akçaabat köftesi, Trabzon tereyağı ve peynirinden yapılan meşhur kuymağı tadına bakılacak lezzetler arasında.

FINDIK DİYARI ORDU 
Fındık diyarı ve adı bir çok türkü ile anılan Ordu, ”Doğu Karadeniz’in giriş kapısı” olarak adlandırılıyor.

Samsun’dan 163 kilometre uzaklıkta ve yaklaşık 2 saatlik karayolu bağlantısı olan Ordu’da havaalanı bulunmaması nedeniyle ziyaretçiler ya Samsun üzerinden ya da Trabzon üzerinden kente ulaşabiliyor.

3700 yıllık geçmişi olan kentin Ünye’den başlayıp Gülyalı’ya kadar uzanan sahili, kendine has yapısıyla görenlerin beğenisini kazanırken, özellikle Bolaman-Perşembe arasındaki kıvrımlı koyları ve sualtı mağaraları ayrı bir özellik taşıyor. Karadeniz Sahil Yolu’nun açılmasıyla daha çok turistik amaçlı kullanılan Bolaman-Perşembe sahil yolu, imkanı olanların mutlaka tercih etmesi gereken bir güzergah.

Perşembe’deki Hoynat Adası ve Yason Burnu, Ulubey’deki Oktamış Şelalesi, Mesudiye’deki Keyfelan Yaylası, Gölköy’deki Ulugöl, Akkuş Argın Yaylası, Kabadüz’deki Çambaşı Yaylası Ordu’da görülmesi gereken yerlerden.

Bunların yanı sıra türkülere konu olmuş kent merkezindeki Boztepe, denizden 564 metre yüksekliği ile şehrin seyir terası niteliğinde. Kent merkezinden 6 kilometre uzaklıktaki Boztepe’den özellikle gün doğumunda Karadeniz’i seyretmek ayrı bir zevk veriyor.

Bayadı köyünde bulunan ve MÖ 4. yüzyılda oluşturulduğu tahmin edilen Kurul Kayalıkları ile mitolojideki ”Altın Post Efsanesi”nin geçtiği yer olarak bilinen Yason Kilisesi, kentin görülebilecek yerleri arasında.

RİZE’DE ÇAY KEYFİ
Rize’yi ziyaret etmek isteyenler, Trabzon Havalimanından yaklaşık 80 kilometre uzaklıktaki kente kara yoluyla yaklaşık bir saatte ulaşabilir. Rize’ye 3 gün ayıran bir kişi, ilk olarak il merkezindeki Ziraat Çay Bahçesi’nde Rize’de üretilen çaydan içerek yol yorgunluğunu atabilir.

Ardından Rize Müzesi, ÇAYKUR Çay Müzesi ve Rize Kalesi’ni ziyaret eden turistler, il merkezine 15 dakikada uzaklıktaki kenti kuşbakışı gören Dağbaşı Mahallesi’ndeki restoranlar bölgesinde yöresel yemekler yiyebilir. Burada hamsili ekmek, hamsi buğulama, yaprak sarma ve laz böreği gibi yöresel yemeklerin tadılabilir.

Rize’de il merkezine 90 kilometre uzaklıkta bulunan ve yaklaşık 1 saat 15 dakikada gidilebilen Çamlıhemşin ilçesine bağlı, doğası ve kaplıcalarıyla ünlü Ayder Yaylası, ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisi.

Yeşilin her tonunun görülebildiği yaylada, doğa gezisi yapılıp şelaleler görülebilir. Günün yorgunluğu ise bölgedeki termal kaplıcalarda atılabilir.

Çamlıhemşin ilçesine 25 kilometre mesafede bulunan, yaklaşık 600 yıllık Zil Kale ve Çat Vadisi Rize’de görülmesi gereken yerlerden. Özellikle yürümeyi sevenler, Ayder’den araçla yaklaşık bir saatte Yukarı Kavran’a vardıktan sonra, 2 saatlik yürüyüşle 3 bin metre rakımdaki 100’ün üzerindeki buzul gölünü görme fırsatı yakalayabilirler.

Rize’de İkizdere Vadisi’nde yer alan doğal güzellikler görülebilir. İkizdere ilçesine 6 kilometre uzaklıktaki termal tesisleri ziyaret eden turistler, daha sonra 40 dakika mesafede Ovit Dağı yolunda bulunan Yedigöller bölgesini gezebilirler.

GİRESUN
Giresun, Doğu Karadeniz’de üzerinde insan yaşayabilen tek ada olan Giresun Adası, Giresun Kalesi ve eşsiz güzellikteki yaylalarıyla turizmden hak ettiği payı almayı bekliyor.

Giresun’a gelen yerli ve yabancı turistler, Ticaret Borsası Sosyal Tesislerinde (TİBOR) vejetaryen turistlere hitap eden bitkisel ağırlıklı zengin mutfağı ve Ayvasıl Restoranda yapılan Giresun pidesini tadabilirler.

Kente gelenler, Belediye Meydanı’nda yörenin geçim kaynağı olan fındık ile yöre insanını anlatan ”Fındık Başımızın Tacı” heykeli önünde hatıra fotoğrafı çektirebilir, Giresun Kalesi’ne çıkarak, kaledeki çay bahçelerinde kent manzarası eşliğinde çay içebilir veya Mustafa Kemal Atatürk’ün Muhafız Alay Komutanı Topal Osman Ağa’nın anıt mezarını ziyaret edebilirler.

Giresun’da 2. derece doğal ve arkeolojik sit alanı ilan edilen ve kıyıdan 5 mil uzaklıkta bulunan Giresun Adası da görülmesi gereken yerlerden.

Giresun’un Dereli ilçesindeki Kümbet Yaylasında, içinde yüzme havuzu, sauna ve Türk hamamı bulunan 60 yatak kapasiteli otel, 27 bungalov ve restoran bulunmakta.

Bektaş Yaylası’nda 30 yataklı 2 yıldızlı bir otel hizmet verirken, Giresun’un turizm merkezi ilan edilen yaylası Kulakkaya’da ise Alçakbel Ormaniçi Piknik Alanı günübirlik ziyaretlere imkan sağlıyor.

ARTVİN
Doğu Karadeniz’in Gürcistan sınırında bulunan ve iki dağ arasında kurulmuş Artvin, yeşil doğası, tarihi eserleriyle görülmesi gereken iller arasında bulunuyor.

Milli parklarıyla kentte Şavşat ilçesinde bulunan Karagöl-Sahara Milli Parkı içindeki Şavşat Karagöl ve Borçka Karagöl görülmeye değer yerler.

Efeler-Gorgit Tabiatı Koruma Alanı esas olmak üzere Camili yöresi ise UNESCO tarafından ”Biyosfer rezerv alanı” olarak belirlenen Türkiye’deki tek bölge.

Klasik çağda ”Kolhis” diye anılan Artvin’de düzenlenen boğa güreşleri yerli ve yabancı turistleri büyük ilgisini çekiyor. Kafkasör Yaylası’nda her yıl gerçekleştirilen etkinlikler ve boğa güreşlerine binlerce yerli ve yabancı turist katılıyor.

KÖMÜRÜN KENTİ ZONGULDAK
Mağara oluşumu bakımından Türkiye’nin en zengin şehirlerinden biri olan Zonguldak, ormanlar içindeki doğal güzellikleriyle keşfedilmeyi bekliyor.

Kömür üretimiyle ünlü Zonguldak’ta, Ankara kara yolunda yer alan ve kent merkezine 20 dakika uzaklıktaki akarsu, sarkıt ve dikitleriyle milyonlarca yıllık mercan fosillerinin yer aldığı Gökgöl Mağarası, tatilcilerin daha otellerine yerleşmeden gezmekten kendilerini alıkoyamayacakları güzellikler sunuyor.

Tatilciler, kent merkezine 10 dakika uzaklıktaki eğitim ocağında, madenci olmanın anlamını da öğrenebiliyorlar. Giydikleri işçi kıyafetleri ve taktıkları baretlerle yerin altına giren konuklar, kömür damarlarında ”karaelmasa” dokunmanın, üzerlerine bulaşan kömür karasının yüzlerine kattığı anlamdan, emeğin başkentinde bulunmanın ne demek olduğunu hissedebiliyorlar.

İlk gününü mağara ve eğitim ocağında edindikleri izlenimlerle geçiren tatilciler, kentteki ikinci günlerinde Harmankaya Şelaleleri’nde yürüyüş yapabilirler.

Zonguldak’a gelenlerin, mitolojide yeraltı tanrısı Lades’in ülkesine açılan yollardan biri olarak gösterilen Cehennemağzı Mağaraları’nın mistik havasını hissetmeden bölgeden ayrılmaması gerekiyor.

Ereğli’den 1-1,5 saat uzaktaki Alaplı ilçesine bağlı Gümeli beldesinde Türkiye’nin 105. tabiat anıtı olarak tescillenen Gümeli Ormanı’nın yakınında yer aldığı 1637 metre yükseklikteki Bacaklı Yayla Tepesi ve dağın eteğindeki Bölüklü Yayla, doğal güzellikleriyle keşfetmeyenlerin pişman olacağı yerler arasında bulunuyor.

Gümeli belde merkezinden insanların araçlarıyla ya da sık ormanlarının arasından akan derelerin şırıltısını dinleyerek uzun yürüyüş sonrası varabileceği yaylalar, çeşitli sporlara elverişli yamaçları, zengin bitki ve hayvan çeşitliliğiyle turistleri cezbediyor.

Kent merkezinden 45 dakika uzaklıktaki Çaycuma ilçesine bağlı Filyos beldesinde bulunan MÖ 7. yüzyılda kurulan Karadeniz’in ”Efes”i olarak gösterilen antik kentte ortaya çıkarılan eserler, ziyareti ertelenmemesi gereken yerlerin başında geliyor.

Zonguldak’ın yaklaşık 80 kilometrelik kıyı şeridi boyunca Sazköy, Filyos, Türkali, Göbü, Hisararkası, Uzunkum, Kapuz, Karakum, Değirmenağzı, Ilıksu, Kireçlik, Armutçuk beldesi, Ereğli ilçesi ve Alaplı ilçesi kıyıları, Karadeniz’de serinlemek isteyenlerin uğramadan ayrılmaması gereken yerlerden.

BARTIN
Bakir koyları, tertemiz kumları, az dalgalı suları ve doğayla bütünleşen güzellikleriyle Bartın, güneş-kum-deniz üçlüsüne kültürü de ekleyen kent olarak biliniyor.

Yeşilin zümrüt gibi örttüğü, adaların denize, denizin de karaya sığındığı koylar ve kumsalların yanı sıra Bartın’da, Tazminat Fermanı’nın getirdiği sanat akımlarındaki mimarideki yansıması olduğu bildirilen Bartın ahşap evleri, Safranbolu evleri gibi bir bütün halinde korunmasa da turistler tarafından gezilmeli.

Çevre düzenlemesiyle birlikte 250 bin liraya restore edilen tarihi Kemal Samancıoğlu konağındaki Kent Müzesi de görülmeye değer yerler arasında.

”ÇEŞME-İ CİHAN BU MU OLA?”
Osmanlılarca fethi öncesinde şehre tepeden bakan Fatih Sultan Mehmet’in ”Lala, Çeşm-i Cihan (dünyanın gözbebeği) bu mu ola?” dediği bildirilen Amasra, 4000 yıllık tarihiyle bölge turizminin en ilgi çekici yerlerinden biri.

1.5 kilometre uzunluğundaki Amasra Plajı’nın yanı sıra bölgede merkezden 30-45 dakika gibi bir sürede ulaşılabilen İnkumu tatil beldesi, Mogada Plajı, Güzelcehisar ve Çakraz sahilleri de deniz turizmine hizmet ediyor.

Şirin bir Karadeniz ilçesi olan Amasra’ya 4 kilometre uzaklıktaki, Gaius Julius Aguilla tarafından MS 41-54 yıllarında Roma yol ağının bir parçası olarak imparator anısına yaptırılan Kuşkayası Yol Anıtı, Bedesten ve İnziva mağarası, 5 bin kişilik tiyatro, forum, şeref yolu, akropol ve nekropol gibi bölümler, hala toprak altında bulunuyor.

AŞK ACISINI DİNDİREN ŞELALE
Merkezden 53 kilometre uzaklıkta bulunan Ulus ilçesindeki aşk acısını dindirdiğine inanılan Ulukaya Şelalesi de ilginç öyküsüyle görülmeye değer yerler arasında.

Aşk Tanrısı Eros’un, eşi Hera kendisini artık sevmiyor diye intihar eden Selamnos’un bedenini dönüştürdüğü şelaleden su içen, mendil ıslatan ya da yüzünü yıkayanların, yaşadıkları aşk acılarından arındığına inanılan mitolojik öyküyü dinleyenler, Ulukaya köyünde 20 metre yükseklikten yazları da dahil olmak üzere sürekli akan şelaleyi keşfetmeden bölgeden ayrılmamalı.

Ulus’taki Ulu Yayla da çevresini saran ağaçları, çiçekleri, pınarları, mağarası ve yaban hayvanlarıyla doğaseverlerin vazgeçemeyeceği turistik alanlardan.

Akçakese köyündeki 280 hektarlık 7 kilometre uzunluğundaki Ulu Yayla, ortasında yer alan göleti, içinden yeraltı nehirlerinin geçtiği mağarası ve çeşitli sporlara elverişli yamaçlarıyla görenleri adeta büyülüyor.

Karaca ve geyik gibi çok sayıda yaban hayvanının bir arada görülebileceği Uluyayla, çevresindeki ormanlarıyla doğa yürüyüşleri için eşsiz bölgeler arasında gösteriliyor.

MÜZE KENT SAFRANBOLU
Bartın’dan yaklaşık 1,5 saat uzaklıktaki Karabük’ün Safranbolu ilçesi de tarihi konaklarıyla adeta zamanda yolculuk yaptırıyor.

18, 19 ve 20. yüzyıllarda inşa edilmiş yaklaşık 2 bin tarihi evle Türk kent kültürünü günümüze taşan Safranbolu, ziyaretçilerin uğrak yerlerinden biri.

Doğa yürüyüşlerinin zorlu parkurları arasında gösterilen, kenarları dik ve yüksek olan Şeker Kanyonu’nun yer aldığı Safranbolu’da, tropik bölgeler dışında dünyada pek az ormanda görülebilecek kadar çok sayıda ağaç türü görülebilir.Doğa gezileri, bisiklet turları, kır yürüyüşü gibi birçok aktivite yapmanın mümkün olduğu ilçe merkezinden Avdan, Sorgun, Dede, Büyük Düz, Küçük Düz, Çakırören, Küçük, Bostancık ve Arıcak yaylalarına da ulaşılabilir.

Safranbolu, çeşitli ağaç türlerinin yanı sıra bazı ağaçların olağanüstü çap ve boya ulaşan örneklerinin oluşu ve zengin yaban hayatı potansiyeliyle eşsiz bir ekosistem özelliğinde.

Eskipazar ilçesinin yaklaşık 3 kilometre doğusunda bulunan ve ortaya çıkarılan mozaiklerle Karadeniz’in Zeugması olarak adlandırılan Hadrianoupolis Antik Kenti, kültürel değerlere önem verenlerin uğramadan dönmemesi gereken yerler arasında.

HUZUR KENTİ KASTAMONU
Kastamonu, büyük şehirlerin gürültüsünden kaçmak isteyenlerin sığınabilecekleri bir huzur kenti. Kastamonu’da biri Ilgaz Dağı Milli Parkı, diğeri Küre Dağları Milli Parkı olmak üzere iki milli park bulunuyor.

Kastamonu, MÖ 18. yüzyılda Gas’ların yurdu olmuş, zamanla Hititler, Frigler, Kimmerler, Lidyalılar, Persler, Pontuslar, Romalılar ve Bizanslılar’ın yönetimine geçmiş. Romalılar’ın bu yörede kurduğu Paflagonia isimli eyaletin merkezi olan Pompei-polis Höyüğü, bugünkü Taşköprü ilçesinde bulunuyor.

Komenoslar tarafından yapılan ve Kastamonu şehrinin tarihsel çekirdeğini oluşturan Kastamonu Kalesi de görkemli görüntüsüyle asırlardır ziyaretçileri selamlıyor.

Kastamonu geleneksel Türk evi ve yakın dönem Osmanlı mimarisi örneklerinin yoğun olarak bulunduğu ender illerden. Kentsel sit kapsamına alınmış olan Kastamonu, Taşköprü, İnebolu, Küre ve Abana’nın eski mahalleleri ve yapıları ziyaretçilerde hayranlık uyandırır.

Milli mücadele yıllarında lojistik destekte en güvenilir bölge olan Kastamonu, İnebolu ilçesindeki limandan Ankara’ya erzak, cephane ve insan akışında büyük yararlılıklar göstermiş. Kurtuluş Savaşı’nda en fazla şehit veren üçüncü il olan Kastamonu’da Araç ilçesi ise, nüfus bazında en çok şehit veren Türkiye’deki tek ilçe olarak tarihin sayfalarında yerini almış.

Kastamonu’da Ilgaz Dağı Milli Parkı, dağcılık sporları için mükemmel bir merkez. Ilgaz Dağı Kayak Merkezi de kış aylarında rağbet gören yerlerden.

Kastamonu’nun Araç, Çatalzeytin ve Bozkurt ilçelerinde bulunan yaylalar da yaz aylarında tatillerini şehir dışında geçirmek isteyenler için alternatif sunuyor. Pınarbaşı ilçesindeki Varla Kanyonu ve Türkiye’nin en derin dördüncü mağarası olan Ilgarini, kampçılar ve maceracılar tarafından keşfedilmeyi bekliyor.

135 kilometrelik kıyı bandında çok sayıda kumsalın da bulunduğu Kastamonu’da Çatalzeytin’deki Ginolu ile Cide’deki Giderus koyları, dikkati çekiyor.

Kastamonu’da tatilciler banduma, tirit, sarma, malak hamuru, pastırmalı ekmek, kuyu kebabı (Büryan), etli ekmek, üryani kompostosu, pestil gibi yöresel yemeklerin de tadına bakabilirler

Exit mobile version