Karadeniz Kıyıları Ve Coğrafyası (P. Minas BIJIŞKYAN)

Platana’nın dokuz mil mesafesinde bulunan Trabzon, Anadolu’da Kapadokya’nın eski meşhur bir başşehridir. Eski devirlerde, daha geniş ve çok nüfuslu olup faal bir ticaret merkezi olan bu şehir dünyaca tanınmıştı ve aynı zamanda, tapınaklarından dolayı putperestlerin bir ziyaretgahı idi. Diyodosios ve diğer müelliflere göre, bu şehir, 2536 sene evvel, Kral Ezekya zamanında, öne Sinop’tan gelen bir koloni tara-fından kurulmuştur. Trabzon’a uğramış olan Ksenofon da aynı şeyi söylerse de, Eusebios, şehrin kuruluşunu otuz yıl daha evvel, yani Roma‘nın kuruluşundan beş yıl önce, Kral Yoatam’ın zamanında gösterir.
Bir tepenin üzerinde uzunca ve dörtköşe şeklinde olan Trabzon kalesi, kıyıdan başlayarak kuzeyden güneye doğru Boztepe dağına kadar uzanır. Eski kale, masa şeklinde olduğundan (s. 43, prg. 2) (Trapeza) veya Trapezon olarak adlandırılmıştır. Şehre Ozinis dahi denirdi.


Eski Trabzon sikkelerinin bir yüzünde Apollon başı, diğer yüzünde de (prg. 3) yazışı ile bir gemi burnu ve çapa vardır. Bundan, o zamanda Trabzonluların başlıca putunun Apollon, şehrin de işlek bir liman olduğu anlaşılır.
Yafet’in ırkından Yafet adlı birinin gelip kaleyi yapmış olduğuna dair mevcut bir anane vardır ki bu şahsın bir Erme-ni reisi ve belki de Hayk’ın oğlu olması düşünülebilir. Horenli Moses de, Kral Valarşak’ın Pontos’u intizama koyduğunu, halkın isyanı üzerine de Ermeni kralı Arşak’ın orasım tekrar zapt ederek dünya tarihinin 3875 senesinde Karadeniz kıyısında bir taş diktiğini, mızrağım taşın içine batınrcasına kuvvetle vurduğunu ve Pontosluların buna ilahi bir nişane olarak taptıklarım,fakat daha sonra tekrar isyan ederek taşı denize attıklarım söyler.24
Muhtelif devletlerin tabiiyetinde kalmış olan Trabzon, Mihridates’ın eline geçtikten sonra çok mamur bir şehir olmuş, bilahare de Romalıların eline geçmiştir. İmparator Severius. İranlıları yendikten sonda Trabzon’u zapt etmiştir. Zosimos’un anlattığına göre, İmparator Valerianus zamanında, 255 senesinde, Tatarlar Trabzon’u kuşatmışlar, muhafız kıtasından başka onbin asker yardıma gelmişse de kaygısız-lıklarından dolayı düşman geceleyin kaleye girerek birçok adamı öldürmüş ve hazine ile dolu olan tapınağı yağma etmiştir. Kapadokya’yı ve Trabzon’u zapt eden Maksimianos zamanında, hakim Lusias tarafından burada birçok Hıristiyan şehit edilmiştir. Adı geçen hakim, meşhur Evgenios’u arkadaşları ile beraber tevkif ederek ağır işkencelerden sonra başlarım kestirmiştir. İmparator Adrianus, Trabzon’da birçok inşaat yapmıştır. Adı geçen imparatorun heykelim görmuş olan Arrianos, kendisi de, imparator için kitabesiyle mermer bir abide yaptırmıştır. Pontos kralı unvanım taşıyan Flavius Julius Kostantin, Trabzon’da Altınbaş denilen bir rahibeler manastırı yaptırmıştır ki bu bina halen camiye çevrilmiştir. Valentianos zamanında, Trabzon prensleri îranlılara tabi olup birçokları İranlı oldular, îustinianos I. zamanında, Trabzon beyi Bzadios, İstanbul‘a giderek Hıristiyan oldu, patriğin torunu ile evlendi ve Lazistan kralı unvanım aldı. Trabzon’da birçok inşaat yapmış olan imparator îustinianos, surları tamir ettirmiş, bir kanal açtırmış ve Kuleboyu tarafın-dan bu yolla kaleye getirmiş olduğu suyu Dabahane kapısm-dan dışarı çıkarmıştır.
İmparator îoannes Komnenos II. Perfirogenetos zamanında, 1120 senesinde Gabras isyan ettiği vakit Trabzon çiğnendi ve nihayet Trabzonlu Gonzav’m Lazistan kralı olması ile Trabzon bağımsız krallara kavuşmuş oldu.
İstanbul Frenkler tarafından işgal edildikten sonra, Aleksios Komnenos, 1204 senesinde Trabzon imparatoru oldu. Aleksios, rivayete göre, bir ejderi öldürmüş olduğundan, bakırdan bir ejder heykeli yaptırmış ve Ortahisar’daki çeşmenin üzerine koymuştur. Halen mevcut olan bu heykeli gördük. İmparator Mihail Paleolog 1260’da Latinlerle birleştiği zaman, İoannes Komnenos kendisini bağımsız Trabzon imparatoru olarak ilan etti. Komnenoslar, imparator Jan’a kadar irsi olarak tahtı işgal etmişlerdir. Jan’ın zamanında Sinop beyi Şatır, Trabzon üzerine yürüdü ve bilahare, İstanbul‘u feth etmiş olan Osmanlı devletine senevi 2000 altın vermek çartı ile barış akd edildi.
İmparator İoannes 1456’da öldükten sonra küçük kardeşi olan David kendisine halef oldu, fakat 1461’de Sultan Meh-med gelerek oniki günlük bir muhasaradan sonra Trabzon’u feth etti, David’i aile efradı ile beraber esir alarak İstanbul‘a götürdü, sonra da şehirden çıkartarak öldürttü. Böylelikle, 257 yıl devam etmiş olan Komnenosların hakimiyeti sona ermiş oldu.
Eski devirde, Ksenofon, onbin askeri ile berabar, dünya tarihinin 3615 senesinde Trabzon’a gelmiş ve Dios ve He-rakles putlarına kurban taktim etmek üzere, o zaman Olim-pik oyunları da yapılan Biksidis çaymın yanında bir ay kalmıştır. Arrianos orada Ksenofon’un heykeli ve putların tapınağım görmüştür.
Zosimos’un dediğine göre, eski kale surları iki kat idi. Şimdiki kale, taş ve sütunlardan anlaşıldığı gibi, eskisinin yerinde yapılmıştır. Kale o kadar metin bir şey idi ki komşu milletler de hazinelerini orada saklarlardı. Sur çok yerde kaya üzerinde yapılmıştır ve hendeklerin bir kısmı geniş ve derindir. Çevresi bir saatten fazla uzunluktadır. Kale, Aşağı hisar, Orta hisar ve Kule hisar adları ile üç bölümden ibarettir.
Kule veya İç-kale, halen silah deposudur. Yerini gördüğümüz imparator tahtı önce burada idi. Mevkiin en yüksek yerinde bulunan kale bundan dolayı Yukarı kale adım da taşır ve Boztepe’nin batı tarafından başlayarak İçkale’ye kadar uzanır. Önünde Kuleboyu denilen geniş ova vardır. Hisarın buradaki ucu dardır, garip bir suretle dolambaçlı yollarla birbiri içine giren duvarlar hayli geniştir ve aralannda hendekler vardır. Burası geniş bir saha olmakla beraber içinde mesken yoktur.
Dolambaçlı hendeklerin içinde hazine aramak üzere, Avrupalılar, devlet müsadesiyle hafriyat yapmış fakat bir şey bulamamışlardır. Hendeklerden sonra, aşağıda meskenler başlar. Alt kısımda, kalenin eskiliğin! gösteren mağara gibi korkunç mahzenler gördük. Surun içinde yer yer, mihraba benzer oyuklar, kadim yapılar ve kısmen yıkılmış kısmen de aynen kalmış dolaba benzer şeyler vardır. Kalenin üst kısmı daha yüksek olduğundan çift merdivenle çıktık. Burada, top atılan dörtköşe büyük kule vardır. Önünden Kızgın dere geçer. Mahkumlar mahzenlerde idam edilir ve başları, kapının önünde hususi olarak yapılmış yerlere konulur.
Kale sakinleri çok değildir ve büyük kısmım “Beşli” denilen muhafızlar teşkil ederler. Sultan Mehmed’in zamanın-dan beri tayin edilmiş olan bu muhafızlara günde beş akçe aldıkları için “beşli” denir. Muhafızlar, Hıdırellezden Ka-sırn’a kadar her gece surların üzerinde dolaşır ve “Yekdir Allah” diye bağırırlar. Muhafızlar önceleri daha çoklular fakat şimdi azalmışlardır. Yaşlıların anlattıklanna göre, Abaza ıfından geceleyin kayıklarla gelen şakiler şehri basar, beş-r de bunu haber verir ve halk kaleye iltica edermiş. Kule namı ve İmaret hamamı buradadır. Birçok hücreleri, yük-: sütunları ve büyük bir kubbesi ile meşhur bir bina olan naret hamamı, görünüşe göre Greklerin zamanından kaluş, Müslümanlar onu bazı değişikliklerle hamama çevirmişlerdir. Kale kapışı güney tarafta olup oradan Kızgın de-|e’ye inilir.
Orta hisar, İçkalenin hemen hemen devamı gibidir fakat mı ve kapışı ayrıdır. İki hisar arasında olup mevkii düzdür î Aşağı kaleye kadar uzanıyorsa da çift suru ve demir kapı-ı ile ayrılmıştır. Batı tarafında Zağanos kapışı, doğu tara-da da Dabahane kapışı vardır, îçkale’de hamamlar, evler, kkanlar ve mescitler vardır. Bunların bir kısmı şehrin fethi nanında yapılmış, bir kısmı da, Ortahisar camii. Gavur hamamı vs.gibi, kiliseden çevrilmiş şeylerdir. Hücrelerle çevrili olan eski paşa sarayı, batı tarafta yüksek bir mevkide-dir. Burada eski bir esere rastlamadık. Şimdiki paşa sarayı, Aşağı kale’nin uçunda imaret kapışı’nin karşısında büyük bir binadır.
Ortahisar Camii, kalenin orta kısmında bir binadır, (s. 46, prg. 3) Ayani “Altınbaş” adım taşıyan bu eski kilise, kitabesin! bulamadıksa da, îustinianos zamanında yapılmış ve Aleksis tarafından tamir edilmiş olsa gerek. Binanın umumi görünüşü muhteşem ve azametlidir. Başmihrabm yeri geniş ve aydın, duvar ve zemin mermerle döşelidir. Kraltahtı, güney tarafta kemerli güzel camekan (sacristie)ın yanındadır. Kagir büyük galerinin dört yanında kapılarla etrafındaki parmaklıklı galeriye üst kattan bir yolla gidilir. Yuvarlak galeride büyük bir ustalıkla yapılmış aydınlıklardan inen ziya kiliseyi aydınlatır.
Kilise üç kısma ayrılmıştır. Birinci kısım, camekan ve tahtla beraber mihrabın bulunduğu bölümdür. Bu kısmın doğu tarafında penereler, kuzey tarafmda da ikinci kafa çıkan taş basamaklı dar bir merdiven vardır. İkinci kısım, came-kandan başlayan ve büyük kubbenin altında düşen geniş bölümdür. Büyük kilise kapışı bu kısmın kuzey tarafındadır. Burada, putperestlik tapınağından kaldığı zannedilen iki muazzam mermer sütun vardır. Kapının dışında güzel avlu açılır. Kilisenin üçüncü kısmı batı tarafmda olup üstünde taş zeminli galeri vardır. Batı kapısının bulunduğu bu yerden yü-zelli adım uzunlukta ve elli adımdan fazla genişlikte olan kilise bütün azametiyle müşahade edilir. Kadınlara mahsus geniş galeriden üçüncü kata gidilir. İki taraftan da kilisenin içi-ne bakılan bu yerden üçüncü kata çıkılır. Tahminime göre, kapılarla ayrılmış olan ikinci kat, Kraliyete mensup kadınlara, asıl galeri ise umuma mahsus olsa gerek.
Başmihrabın arka kısmında, yüksek duvarın solunda yüksek bir yerde Tebşir (Annonciation)’u temsil eden bir moza-yik gördük. Sağ tarafta da bozulmuş mozayik izleri vardı. Kilisenin önünde, dükkan, medrese, çeşme, şadırvan ve eskiden kalmış bir kuyu ile çevrili taş zeminli geniş bir meydan vardır. Çeşme, doğu tarafa düşer ve üzerinde imparator Aleksios’un koyduğu bakır ejder vardır. Kuzey tarafta bulunan kuyunun önünde, eski binalardan kalmış îonyen sütun baygından yapılmış yekpare bir kurna konulmuştur.
Meydanın doğu tarafında, sütunlar üzerinde, cephesinde haç işaretleri bulunan eski bir mermer bina gördük. Bu binanın yansı bir evin içinde kalmıştı. Görüldüğüne göre, meydan eskiden sokağa kadar genişti. Aynı binanın meydanda kalmış batı tarafındaki kısmın içinde son zamanlarda martir* mezarları bulundu. Burası eskiden martir mezarlığı olsa gerek, çünkü mabedin doğu tarafında da, Zağanos kapışanın yanında kemerli bir şapelin içinde bir lahit vardır. Bunun içinde bir martir cenazesi bulunduğunu söyleyen Müslümanlar, gerek bunun ve gerekse sütunlu binanın içindekini hürmetle muhafaza ederler. Orada, üzerinde Sultan Gazi Mu-jjısmmed Han İbni Murad Han, hicri 865 yazılı bir tabut gör-Rük. Bu kitabe, şehrin fethi zamanında, 1461 senesinde konulmuştur.
Orta hisar, îçkale’den çok daha büyük ve dörtköşe şeklindedir. Burada, büyük evlerin meyanında şapel ve başka agir yapılar da vardır. Buradaki hamam garip bir bina olup |biiyiik kısmı yeraltındadır. Eski bir yapıya benzeyen bu binayı sonradan ikiye ayırmış ve Çifte hamam adım vermişler-
dir. Ortahisar’dan Aşağıhisar’a gidilen kuzey kapışı buraya yakındır. Hemen bütün kale kapıları çift ve kulelidir. Zağanos kapışı’nin yanında hapishane bulunduğu için kapıya Zindan kapışı dahi denir. Anlaşıldığma göre, mabedin meydanı vaktiyle buraya kadar uzanıyordu. Ondan sonrası hendektir. İmaret kapışı’na ve Aleksios kulesine kadar uzanan büyük köprü buradan başlar.
Doğu ve batı taraflardaki bu hendekler kaleyi daha metin bir hale getirmişlerdir, zira yalnız aşağıda kapı gibi bir geçit bulunan ve altından çayın geçtiği batı taraftaki köprü, Aşağı-kale için bir sur vazifesin! görür. Bu surun dışında Müslüman mezarlığı bulunduğuna göre, şehrin bu taraftan zaptedilmiş ve büyük muharebenin Kabak Meydam’nda yapılmış olması muhtemeldir. Sultan Mehmed’in Zağanos adlı büyük paşasının burada harb ettiği içindir ki kapıya Zağanos kapışı adı verilmiştir.
Ortahisar’ın doğu kapışı da çifttir ve üstünde muhafız yeri yapılmıştır. Kapının eşiğinde konulmuş eski binalardan kalma aşınmış bir sütunun üzerinde bir kitabe yeri görülür. İki kapının arası yüksek bir surla tahkim edilmiştir. İç kapının yanında bulunan yüksek bir kemerin üzerinde vaktiyle denize ve karaya nazır muhteşem bir Grek kilisesi yapılmış-tı. Bir taş merdivenle çıkılan kilisenin mihrabı doğu tarafta henüz görülmektedir. Altında da bir avlu vardır. Kilise şimdi hücrelere taksim edilmiş, içinde ulema oturur ve mahkeme olarak kullanılır. Dabahane’nin bu üç kısminin cephesinde imparator İustinianos’un kitabesi vardır. Tournefort bunu yanlış ve noksan okuduğu için hatalı olarak tab’etmiş ve bundan dolayı tercüme etmekten sakınmıştır. Binüçyüzaltı sene evvel beyaz taş üzerinde hakkedilmiş olan bu kitabeyi buraya tamamiyle der ve tercüme ediyorum:
(s. 48, prg. 2)
Allahımız Hazre İsa namına, Almanların, Gotların, Frankların, Germenlerin, Attiklerin, Alanların, Vandalların, Afrikalıların dindar, kutlu, şanlı, muzaffer, daimi sebastos, ogüst otokrat imparatoru Flavios İustinianos, bu şehrin meydan yapılarım. Tanrı makbulü olan piskopos Uranios’un himmet ve nezareti sayesinde 483 senesi 3 ‘üncü İndictionda tamir ettirmiştir.
Aşağıhisar, Ortahisar’dan kalın bir sur ve çift kapılarla, Ortahisar da îç-kale’den demir kapı ile ayrılmıştır. Bu kapının yanında Kemeraltı denilen bir taş kemer vardır. Aşağıhi-sar’ın içine girmiş vaziyettedir. Dere mahallesi denilen dış mahalle de denize kadar uzanır. Aşağıhisar’ın genişliği kuzeyden deniz tarafından ölçtüğümüzde üçyüz adım çıktı. Surun genişliği yer yer oniki adımdan fazladır. Bir taş merdivenle tekrar yukarı çıktığımızda, surun batı uçunda harb malzemesi ile dolu ufak bir şapel gördük. Bu sur, kalenin iki tarafından liman binasına kadar uzanır. Bu muazzam sur, hisar duvarından ayrılmış ve Burce denilen bir geçit açılmıştır. Bu geçitten Molozen varoşuna geçilir. Burada vaktiyle bir kule bulunduğu, kalıntıları ve doğu tarafta bulunan büyük te-melinden anlaşılmaktadır.
Hisarın diğer ucundaki sur da kaleden ayrılmış olup eğri bir vaziyette ise de, taşlar yekpare imiş gibi birbiriyle sıkıca birleşmiş olduğundan sağlam durmaktadır. Surun uçunda vaktiyle başka bir binanın da mevcud olması sedden anlaşılır. Filvaki, yukarıda Sotğa kapısının yakınında, kapı veya pencereye ait kemerler görülür. Hisarın önü koyu renkte geniş bir kumluktur. Kışın buraya gemiler çekilirdi. îşkeleboğ deresi ve Molozkapısı buradadır. Bu kapının önünde denize karşı toplar konulmuştur.
Aşağıhisar Ortahisar’dan daha çok geniştir ve burada birçok ev çarşı, han, çeşme, cami, medrese ve hamam vardır. Hisarın dört tarafında da birer kapı vardır. Güney kapısmdan Ortahisar’a gidilir. Batı kapışı tarafında kemerli, çift katlı eski bir bina olan Boyahane vardır. Eski bir manastıra benzeyen ve alt kısmı kemerli ve iki taraftan mermer sütunlara oturtulmuş olan bu bina vaktiyle çok yüksek olsa gerek, fakat sütunların başlıklarına kadar içi toprakla dolu olduğundan yer seviyesindedir. Çok eski bir şey olduğu görülen bina, derinliğine yapılmış ve belki de putperestlik devrinde kahinlerin ikametgahı idi. Greklerin zamanında ise değişiklikler yapılmış olabilir. Bina duvarlarının dış yüzünde birçok yerleri bozulmuş grekçe yazılar gördük ve yalnız, Grek im-paratorlanna ait 513 yıllık bir şey olduğunu anlayabildik. Bu binanın yakınında, kuzeye doğru bir harabe ve Mecit avlusu denilen meydan vardır.
Güzel manzaralı paşasarayı bu hisann ucundadır. Bir tarafında çay akar, diğer tarafında da hisarın batı ucu, güney tarafta da İmaret kapışı vardır. Burada, Grekler zamanında takviye maksadı ile yapılmış muazzam sedler ve kule vardır. Buraya yakın batı surun iç tarafında bir evin içinde bazı harabeler gördük. Burası Ortahisar’ın yüksekliğinde olduğun-dan kamilen denize nazır bir vaziyettedir. Zağanos kapı-sı’nın büyük köprüsü buradan başlayarak kale kapışma kadar uzanır.
Trabzon kalesinin umumi şekli bir tavuskuşuna benzer. En genişi olan Aşağıhisar, kuşun açılmış kuyruğu gibi Orta-hisar’a kadar yayılmıştır. Batı tarafta, bir az içeriye çekilmiş olan Ortahisar, kuşun gövdesini; îç-kale, boynunu, eğri vaziyette son kısmı olan kule de, başım teşkil eder. Trapezon kelimesinin manasım bilmeyen Türkler, Grek askerlerinin bozguna uğramasın! ima ederek, bu adı Tabur bozan şekline koymuşlardır.
Kalenin üç adet iç, altı adet de, çift olarak, dış kapışı vardır. Denizden başlıyarak, ilk kapı, kuzey tarafta Moloz kapı-i sı, ikincisi, batı tarafta Sotğa kapışı, üçüncüsü yine batı tarafta Zağanos veya Zindan kapışı, dördüncüsü güney tarafta İ Kule kapısızdır. Burada, iç-kaleye açılan diğer bir demir ka-f pı, dış tarafta da tıkanmış ufak bir kapı vardır ki bunun kale-İ nin zaptı esnasında lanetle kapatılmış olduğu rivayet edilir. [Beşinci kapı doğuda Dabahane kapışı, altıncısı, tekrar doğu-|dave denize yakın Pazar veya Mumhane kapısızdır. Bu kaplanın önünde, altından dere akan ve üzerinde dükkanlar bulu-| nan bir taş köprü vardır. Aşağıhisar’ın güneyinde alt tarafta, Zağanoskapısi’nın ikinci olan İmaret kapışı, yedinci kapı te-|lakki edilir. Bunun yanında dörtköşe büyük kule vardır ve | sur yüksekte olduğundan, ancak “Bu kuleyi Aleksios Komnenos yaptırmıştır” cümlesini okuyabildik. Buradan Zağanos kapısi’na kadar, üzerinde yüksek bir köprü bulunan geniş ve derin bir hendek vardır. Köprünün iki yanı yarışma kadar taş, orta kısmı tahtadır. Harb esnasında köprü kaldırılır ve bu taraftaki sur hendekten dolayı çok yüksek ve metin olduğu için kale bu cihetten emniyet içinde kalırdı. Köprünün altından, yerlilerin İşkeleboğ dedikleri dere akar.
Dabahane kapışanın önünde de, üzerinde aynı şekilde bir köprü bulunan geniş ve derin bir hendek vardır. Bu köprünün üzerinden İustinianos kanalından gelen su, altından da Kuzgundere geçer. Buraya yakın bir evin içinde, vaktiyle şapel olduğundan, martir cenazeleri bulunduğu ve hürmetle başka yerlere nakledildiği rivayet edilir. Bu cenazelerin Trabzonlu martir Evgenios, Makarios, Valerianos, Kanditos ve Akulas’a ait olması muhtemeldir.
Meşhur Trabzon kalesinin eski zamanlara ait alameti gemi demiri idi. Bunun sebebi, o zamanlarda kagir liman bina-sının yapılışından sonra birçok geminin oraya yanaşması olsa gerek. Gerek kale ve gerek şehir zamanla çok değişmiş, birçok krallar ilave ve tamir yapmış olduğundan kale bugüne kadar sağlam bir vaziyette kalmış ve dayanmıştır. Evler yüksek değil fakat, hususiyle Hıristiyanlara ait olanlar, kagir ve sağlam binalardır. Gerçi şimdi Hıristiyanlar kalede ev satm alamaz ve orada ikamet edemezler.
îmaret, kalenin garb tarafında Kulenin karşısında ikinci Zağanos kapı sinin y anında olduğundan, aynı kapıya İmaret kapışı adı verilmiştir. Bir tepenin üzerinde surla çevrili ola-rak yapılmış olan İmaretin iki kapışı vardır. Muhteşem kubbeli ve aydın cami orta yerdedir. Cami kapışı kuzey tarafta mermer döşeli güzel bir avluya açılır. Cami kitabesinde hicri 952 tarihi vardır ki bu, tamir edildiği sene olsa gerek. İmaret’in önünde şadırvanı ve etrafında talebelere mahsus hücre ile geniş bir meydan, güney tarafında mezarlık, doğu ıfında da Türbe vardır. Yavuz Sultan Selim5 in validesinin türbede bulunan mezarının üzerindeki kitabede hicri 911 hini okuduk. Cami, müteveffa sultanın adına Hatuniye lii adım taşır. Vaktiyle burada mevcut mutfak ve fırından irlere ve medrese talebelerine günde iki defa yemek çıkardı; fakat şimdi yoktur. İmaret mütevellisi Kızlarağası tandan tayin edilirdi. İmaret binasını eski bir manastıra zettikse de, buna dair hiçbir kitabe eseri bulamadık. Bulla beraber, yerli Rumlar, onun önceden S. Jan adında bir seolduğunu ve sonra camiye çevrildiğini, üçyüzyirmi se-îvvel de Valide Sultanın ruhuna tekke haline getirildiğim lerler. İmaret surlarının dışı, güneye ve batıya doğru Ka-meydani’na, İncirlikle ve Kabak meydan mahallesine ka-uzanan saha, kamilen bahçedir.
Kalenin kuzeyinde bulunan eski limanın muazzam bir ya-)lduğuna dair eski müelliflerin söylediklerinin doğruluğu §ahede edilmektedir. Filvaki, denizin derinliğinde muaz-ı bir temel atılmış ve denizin bu kısmı, kalenin üç misli liçliğinde bir hale getirilmişti. Eski yapının duvar kalıntı-denizin içinde üç taraftan görülmektedir. Doğu tarafa an liman ağzı büyük gemilerin girebilmesine uygun bir içliktedir. Uzunluğu bir mil kadar olup elliden fazla gemi mabilirdi. Muazzam bir eser olan bu liman, Kseno-‘dan çok evvel, büyük bir gayret ve masrafla yapılmış olsa gerek.
Arrianos, bu limanı, kendi ricası üzerine imparator Adri-s’un muazzam dalgakıranlarla yapmış olduğunu söylerse bu imparatorun onu tamir etmiş olması daha muhtemel-Zira, eski sikkelerde görüldüğü gibi, Trabzon’da geliş-bir ticaret vardı. Limanın batı tarafında, su seviyesinde olan bir adacığın üzerinde gemileri ikaz eden işaretler konulmuştur, doğu tarafında da, Çömlekçi limanma kadar olan kıyıda yer yer kayalar vardır.
S. Evgenios kilisesi, Aşağikale’nin karşısında doğuda ve Boztepe’nin batı ucundadır. İmparator Aleksios’un martir Evgenios’a ithafen yaptırdığı söylenen bu kilise, yüksek kubbeli büyük bir binadır. Kilisenin kalıntılarından manastır ve şehitlik kısımlarının izleri ve kapının yeri, yapılan evlerle kapanmış olduğu halde belli olmaktadır. Şiraklı Anania, filozof Thukykos’u burada gördüğünü söyler. Fatih Sultan Meh-med, şehri feth ettikten sonra ilk cuma namazım burada kılmış olduğundan kiliseye Yeni Cumağa Camii, mahalleye de Yenicumağa mahallesi adları verilmiştir. Kuzgundere üzerinde olup Hıdrellez denilen küçük S. Georg Rum kilisesi buraya yakındır. Hıristiyanlar kadar Müslümanların da rağbet ettikleri bu ayazmalı kilisenin gününde bütün şehir oraya dökülür.
Kalenin iki tarafında da varoşlar ve iki meydan vardır. Batı taraftaki, Kabak meydanı, doğudaki de 278 kadem uzunluğunda ve 180 kadem genişliğinde olan Gavur meydanı’dır. Eski devirde hipodrom olan bu meydanlarda şimdi de paşalar bazen at oyunları yaparlar. Bu güzel meydanın etra-fında ev ve dükkanlar, doğu tarafında büyük cami ve çeşme, güneyinde de meyve bahçeleri ile bir hizada sıralanmış Er-meni evleri vardır. Yukan tarafta, Boztepe’nin eteğinde de vaktiyle dervişlerin oturduğu Tekke mahallesi vardır.
Hacı Abdullah Paşa, bizim zamanımızda bu meydanın or-tasında dört eski mermer sütun üzerinde güzel bir şadırvan yaptırdı, fakat son harb esnasında Moskoflann oraya attıkları toplarla tahrib edildi ve meydan adi bir yer olarak kaldı.
Batı varoşunda, Türk ve Rumlarla meskun Sotğa ve Faroz mahalleleri vardır. Doğu taraftaki ise, çarşıları, hanları hamamları, namlı camileri ile geniş ve muntazam bir yer olup “şehir” olarak adlandırılmıştır. Eski bir kilise olan Çarşı Camii, çarşı içindedir ve yanında dörtköşe bir bina vardır. Kalede ikamet edemeyen Hıristiyanlar ve birçok Türk, ka-le’den Çömlekçi mahallesine ve Boztepe’ye kadar uzanan bu kısımda otururlar. Bu varoşun denize kadar uzanan uçunda Kanita, kemer şeklinde bir kayadan dolayı Kemerkaya denilen ve tuzlu bir çeşme bulunan Tuzluçeşme adlı mahallelerde Rumlar oturur.
Eski devirde, Trabzon’un ileri gelenleri yılın her günü için birer kilise yaptırmış olup, yalnız Trabzon şehrinde 365 kilise bulunmuştur. Şimdi Rumların elinde, yalnız yedisi mühim olmak üzere ancak yirmidört kilise kalmıştır. Bunlar-ıhııı başka bazı manastır, misafirhane ve yıkık mescitler de mevcuttur. Ayrıca birçok evlerde de hususi şapeller vardır. Soylendiğine göre, Rum ileri gelenleri birbiriyle dargın ol-duklanndan, kiliseye gitmemek için evlerinde şapeller ya-parlardı. Bu dargınlık bugün de aralarında mevcuttur. Rum pıskoposunun makamı, Tuzlu çeşme mahallesinde Ay Gor-ğon kilisesi olup, makam binası orada deniz kıyısındaki kayanın üzerinde yapılmıştır. Son Gürcü kralının mezarı ve bacıca mm mektepleri de oradadır. Trabzon Rum piskoposu Ekzarkhis mevkiindedir ve Kolhis piskoposları gibi et yemez. Sabah ve akşam, ayin başlangıcından evvel, Rum ve Ermeni kiliseleri, halkı davet etmek üzere çan çalarlar, Müslümanlar da namaz vaktinin yaklaştığım çarşıda dolaşan bir adamla halka duyururlar.
Fermanlarda, şehir mahalleleri başlıca kiliselerin adı ile Aya öorğor, Aya Yorgi, Hıristos, Aya Kiryaki, Aya Vasil,öz, Sotka mahalleleri olarak yedi mahalleye ayrılmıştır.
Bunlardan ayrı olarak Çömlekçi ve Aya Filippo mahalleleri şehrin doğu ucundadır. Aya Vasili kilisesi, dokuz arşın yük-sekliğinde ve dokuz karış kalınlığında dört büyük mermer sütunun üzerinde yüksek bir binadır. 1339 sene evvel imparator îustinianos zamanında yapılmış olan kilisenini kadınla-ra mahsus kapısının üzerinde şu kitabe vardır:
Dindar, muzaffer, daimi sebastos
ogüst otokrat imparator Fi, Justinianos lütfetti.
Sene 480 İndiction.
Aynı mahallede, deniz ile kalenin karşısında yüksek bir mevkide bulunan Ste. Anna kilisesi de eski fakat bozulmuş bir haldedir. Kapı üzerinde, kapatlı kadın ve çeşitli garip şekilleri görülen bozulmuş kabartmalı bir taş vardır. Putperestlik alametlerine benzeyen kabartmaları havi bu taşın o devre ait bir tapınaktan kalmış ve buraya konulmuş yahut da binanın bir put tapınağı olup kiliseye çevrilmiş olması tahmin edilebilir.
Rahibeler manastırı şehrin güney uçunda Boztepe’nin eteğindedir. Rum rahibelerinin bugün de ikamet ettikleri ve ufak bir kaleye benzeyen bu manastır, yüksek bir mevkide olduğundan her taraftan görülmektedir. Manastır kilisesi ve avlusu tamamiyle kayaların içinde oyulmuş bir bina olup, üzerinde yükselen dağdan dolayı rutubetli bir yerdir. Manas-
lirin kaya üzerinde oturtulmuş kale suru gibi metin duvarla-nnın içinde adi hücreler uyulmuştur. Güneyinde, Boztepe dağı tabii bir sur olmuştur. Manastırın kuzey tarafında, yazı bazen orada geçirmiş ve annesi de oraya çekilmiş olan impa-ıtur Aleksios’un yüksek ve duvarla çevrili taht yerini gördük. Kilise avlusunda, İsa tasvirinin yanında fena bir surette ya/ılı şu kitabe vardır:
(s.53,prg. 3)
Hazret-i İsa’nın sayesinde bütün Şark’m otokrat imparatoru büyük Komnenos Aleksios. Hazret-i İsa’nın lütfü île bütün Şark9 in otokrat dindar kraliçesi Theodora. Hazret-i İsa ‘mn lütfü île dindar büyük KralAleksios Komnenos ‘un annesi kraliçe İrini.
Türklerle meskun Boztepe mahallesi manastırın aşağısın-dadır. Şehrin güneyindeki bu son mahallede dükkanlar ve Tavanlı denilen büyük bir cami vardır. Bunun aşağısında, ufak meydanın etrafında, bir cami ile Öreklerden kalmış bir mektebi bulunan Zeytinlik mahallesi vardır ki buradan Tekke mahallesine gidilir. Manastırın batı tarafında, yeşillik ve güzel bahçeler bulunan Göl çayırı vardır.
Bedesten, çarşı içinde dörtköşe ve yüksek bir yapıdır. Dört cenahında birbirine karşıt dört demir kapışı vardır. Orta yerde bulunan iyi su kuyusu, dört tarafa uzanan yolların birlediği noktadır. Doğu kapısının üzerinde bulunan bozuk yazılann Cenovalılara ait olduğunu söyledilerse de bunu tahkik etmek mümkün olmadı. Yapı yüksekdir ve önce dört sütuna oturtulmuş ikinci bir katı da varmış fakat yangından sonra dükkanlar tek katlı olarak yapılmıştır.
Gümrük binası da, deniz üzerinde iki katlı ve taş merdivenli yüksek bir yapıdır. Bunun yanında, keza iki katlı ve kagir bir han vardır. Yakında bir binanın içinde eski devirlerden kalma bir dikilitaş varsa da, üzerinde hiçbir yazı gö-medik. Çarşı içinde bulunan eski, kemerli ve iki katlı Taşhan da meşhur bir binadır. Eskidan burada, İranla iş yapan zengin Ermeni tacirleri otururlardı fakat şimdi Türk tüccarlar otururlar. Müftü-hanı, ve hamamı, Yalı-hanı, Paşa hamamı, Dabahane camii vs.gibi başka büyük binalar da vardır. Eski binalara ait olup ötede beride yerlere düşmüş bazı somaki sütunlara da rastlanır.
Trabzon’da, Aleksios zamanında yapılmış Asduadzadzin, Çarhapan, Surp Ohannes adlarım taşıyan dört Ermeni kilise-si vardır.
Asduadzadzin kilisesinin beş mihrabı, çankulesi ve kalın bir duvarla çevrili avlusu vardır. Şehrin zaptı esnasında yıkılan kilise kubbesi bu kalın duvarlara oturtulmuş olsa gerek. Yıkılan tavan bilahere, ihtimal Yavuz Sultan Selim zamanında, kalın merteklerle yapılmıştır. Çankulesi, medhal kısminin (narthex) kubbeleri üzerinde oturtulmuştur. Narthex’de Surp Hagop adlı mihrabın üzerindeki kitabe, onun, Ağripşin tarafından 1414 senesinde yapılmış olduğunu gösterir. Aynı tarihli başka bir kitabe de aynı yerdeki diğer bir mihrab için yazılıdır. Asıl kilise inşasına ait kitabe yoktur ve yalnız çan-kulesinin arka tarafında Koca Stepan’ın soyundan olan Ha-çeres ve Melik Ohannes adları ile 1429 tarihim ihtiva eden bir kitabe vardır.
büyük bir kısmı alınmış ve evler yapılmıştır. Kilisenin büyük kuyusu bundan dolayı bir evin içinde kalmış bulunuyor. O zamanın adetine göre, bir kilise yapıldığı zaman önce bir kuyu açıldığı için bütün kiliselerin de birer kuyusu vardır. Mezarlığın içinde, batı tarafta bulunan bir şapelde ermenice yazılar varsa da bozulmuş olduğundan okunamıyor. Kiliseye yakın bir evde, içi kömürle dolu bir taş mezar bulundu ki bunun putperestlik devrinden kalmış, kömürün de yakılmış bir insan cesedine ait olduğu zannedilir.
Kilisenin, biri kuzey, diğeri de güney tarafta olmak üzere iki kapışı vardır. Kuzey kapısının yanında yüz senelik bir yazı ile bir şehit mezarı vardır. Güney kapışı kadınlara mahsus olup galeriye açılır. Cümle kapışı yolun üzerindedir, karşısın-da kilise evi ve 1818’de yeni yaptırdığımız mektep vardır.24
Çarhapan kilisesi İsa’nın namına yapılmış, fakat yapıldığı tarih tepeden aşağıya düşen bir adam sapasağlam kalmış olduğu için Çarhapan yani “fenalığı engelleyen” olarak adlan-dmimıştır. Kilisenin üç mihrabı ve yüksek bir çankulesi vardır. Asıl kilise, narthex’ten ve kadınlara mahsus kısımdan kalın bir duvarla ayrılmış olduğundan metin bir haldedir. Mihrabın arka tarafındaki kitabeye göre, kilise, Koca Şemse-dli tarafından 1431 senesinde yapılmıştır.
Kilisenin önünde geniş bir mezarlık vardı, fakat bir kısmı İskender Paşa’nın açtırdığı yola verilmiştir. Kilise avlusun-|da, üzerinde haç şekilleri ve atlı bir azizin tasviri hakkedil-miştir, fakat bu esasen bozulmuş şekillerin içinde hiçbir yazı görmedik. Kilise yapılmadan önce burada ayin yapıldığına göre, aynı şapel daha eski bir şey olsa gerek.
Surp Oksent kilisesine Türkler Sulumanastır derler. Kilise ufak olmakla beraber üç mihrablıdır ve çok rağbet gören meçhur bir Meryem Ana tasviri vardır. Eskiden Bijışkyanlarin evi25 olan denize nazır büyük bir bina şimdi murahhas makamı olmuştur.
Surp Ohannes kilisesi, dar bir mezarlığı, avlusu ve yıkık çankulesi ile çarşıya yakın ufak bir mabeddir. Kapı üzerindeki tezyinat arasında ermenice yazılar vardır. Avlusunda Ermeni ve rum evleri bulunduğundan, kilisenin önce Rumlara ait olduğu rivayet edilir.
Köylerde de Haçdur denilen ufak mescitler vardır. Köy halkı Hamşen’den (Hemsin), şehirdekiler Ani’den gelmiş olup lehçeleri arasında büyük fark vardır. Şehir içinde de daha evvel Hamşen’den gelmiş aileler vardır ve bunlar, Divan kayıtlannda görüldüğü gibi, padişahın mumunu kendileri verirler, Şehirdeki Hamşenliler 200 evden fazla değildir, fakat kurnaz ve cenkçi adamlar olup hepsi de Derebeyi’nin askerleri olan köylüler 500 evden fazladırlar.
Amenapırgiç Manastırı, surla çevrili hücreleri ve galerisi ile, şehirden bir saat uzak doğu tarafta bir tepenin üzerinde metin bir binadır. Manastır kilisesi, narhex ile beraber üç şapelden ibarettir. Bunlardan Asduadzadzin adım taşıyan, batı tarafta dörtköşe güzel bir yapıdır. Surp Ohannes adım taşıyan ikincisi, bahçesi ile beraber doğu taraftadır. Surp Yerortutyun (Ekanim-i Selase) adlı uçunu şapel de batı tarafta çankulesinin üzerindeki kitabede, onun Koca Bağda-sar, alttaki hücrenin de keşiş Asduadzadur tarafından tamir edildiği yazılıdır.
Manastırı, şarktan gelmiş olduğu için Şemsedli lakabım taşıyan Koca Stepan yaptırmıştır. Bu ad, fermanlarda “Trabzon ve tevabi ermenyan manastır Şemsedlisi” olarak yazılıdır. Manastırın ilk fermanı Sultan Beyazıd II tarafından verilmiştir. Sultan Selim, adet olduğu üzere, şehzadeliği zamanında Trabzon’da bulunduğu sırada Şemsedin’in oğlunun ri-
cası üzerine, manastırın yıkılmış kısımlanmn tamirine izin verilmesini babasına yazmıştır.
Manastır kilisesinin kapışı üzerinde mevcut kitabede, kilise ve manastırın imparator Aleksios zamanında 1424 sene-sinde Koca Stepanos tarafından yapılmış olduğu yazılıdır. Kutsal telakki edilen ve Lusağpür (Nurlu Pınar) denilen çeşmenin yanında vaktiyle ziyaretçilere mahsus bir ev bulunduğu ve yapılan muhtelif tamirleri, manastırın hatıra defterinde 1689 tarihli olarak kayıtlıdır. Manastır topraklannın bir vakit şehrin uçunda bulunan Aya Filippos’a kadar uzanmış olduğu fermanlarda gösterilmektedir.
Manastırdan aşağı, şehir tarafında orada bulunan kilisenin adı ile Aya Marn, yani Aziz Mamas denilen bir ermeni ma-hallesi vardı. Kalıntıları tepe üzerinde görülen aynı kilisenin altından manastır kilisesinin mihrabının altına kadar uzanan yeraltı geçidinin bulunduğu rivayet edilir. Manastırın hatıra defterinde kayıtlı rahibelerin adları ve verdikleri paranın nevinden, Trabzon ermenilerini Ani şehrinde başka İran’dan da hicret etmiş adamlar oldukları anlaşılmaktadır.

Çömlekçi mahallesi şehrin doğu uçunda olup rum çömlekçilerle meskundur. Eskiden burada ermenilerde otururdu. Dağın diğer tarafında bulunan Ay Filippo mahallesinde bulunup eskiden rumların piskoposluk kilisesi olan kilise, camiye çevrilmiştir. Caminin yanında iyi bir suyu olan çeşme, 1500 senelik kitabesine göre o zamanki piskoposun kızı tara-fcndan yaptırılmıştır. Bu çeşmenin nezareti, fermanla, eskiden orada oturan ermenilere bırakılmıştı. Bu mahallenin yu-karısında vaktiyle Eleusa’ya kadar meskun olan Hacı Osman sokağı vardır. Bu sokakta eskiden mevcut sıra sıra dükkanla-kalıntılan görülür. Yakmında bir tarlanın içinde bulunan dörtköşe bir harabenin eski bir hamam olduğu söylenir. Gö-rünüşe göre, şehir, eskiden, Dios ve Herakles tapmaklannın bulunduğu caya kadar yayılmış olsa gerek. Yazlık liman, Çömlekçi mahallesinin önündedir. Geniş ve açık bir yer olan liman sığ olduğu için yalnız yaz aylarında kullanılır.
Üçüncüoğlu Ahmed Paşa’nın 1740 senesinde yaptırdığı surla çevrili, yüksek ve güzel manzaralı saray, batı taraftaki yüksek kayanın üzerindedir. Kuzey ve güney cepheleri ile iki kısma ayrılmış ve alttan tepeye kadar çok metin bir destek duvarın üzerine oturtulmuş iki katlı sarayın önünde geniş bir meydan ve bahçe vardır. Saray doğudan Lazistan’a, batıdan Yoros’a, kuzeyden de denize nazır bir mevkidedir. Doğu tarafta bulunan saray kapısmın kubbeli kagir kalıntılar, dışında da kalıntılar vardır. Moskoflann kuzey tarafına yaptırdıkları bombardıman neticesinde sarayın birçok yerleri şimdi yıkılmış bir haldedir.
Sarayın önünde deniz taşlık olduğundan, Paşa batı rüzgarım keserek limanın emniyetini sağlamak üzere orasını doldurmak niyetinde idi, fakat buna vakit bulamadı. Doğu tarafta, çayın ötesinde, Kupsi burnu denilen yerde St. Atanas kili-sesinin kalıntısını gördük.
Eskiden Frenkler ikamet ettikleri için Frenk mahallesi adım taşıyan bu yere şimdi Güzelsaray denir. Bu Semtte oturan frenkler, manastır kayıtlarmda görüldüğü gibi, zamanla ermenilere karışmış, fakat adlarım “frenkoğlu” olarak muhafaza etmişlerdir.
Boztepe, Trabzon’un hemen güneyinde yüksek bir tepe olduğundan, güney rüzgarım keser, aksi halde şehrin havası çok fena olurdu. Yeşillik ve güzel manzaralı bir tepe olan Boztepe’de Ahremen dede adlı bir mescit vardır. Diğer bir-mescit daha vardır ki rivayete göre, burada kayaların içinde oyulmuş ve Kırbatal’a inen garip bir yol varmış. Dağda o kadar çok çakal vardır ki geceler ulumaları her taraftan duyulur. Kayaların içinde oyulmuş olan Kırbatal şapeli dağın doğu uçunda Eleusa’nın karşısına düşer. Şapelin içinde ikon-lar ve bir de ayazma vardır, fakat oraya büyük müşkülatla çıkılır. Aşağıda, kayanın içinde oyulmuş diğer bir şapel de vardır ki S. Sava kilisesi burada idi. Şapellere ve bazı hara-belere bakarak dağın bu geniş düzlüğünde vaktiyle meşhur birrum manastınnın bulunmuş olması tahmin edilebilir.
Eleusa bir burundur. Burada, kayalık bir tepenin üzerinde Panaya adlı bir kilisenin kalıntıları vardır. Bunun kuzey tara-fında yansı yerinde mevcut bir kapı kemerinin önünde deni-ze kadar inen bir merdiven vardır. Buraya ufak gemiler ya-naçırmış. Hekimoğlu Ali Paşa, alt tarafta köylüler için bir yol yaptırdığı vakit kilise yolu bozuldu. Günümüzde, bu yerde iri kemiklerle dolu bir mezar bulundu. Caya kadar uzanan siyah kumluk buradan başlar.
Değirmenderesi (Grekçesi Piksidis, yani şimşir), Gümüşhane’nin yakınından gelen orta büyüklükte bir çaydır. Vaktiyle burada çok şimşir varmış. Çayın üzerinde beş gözlü yüksek ve büyük bir kagir köprü vardır. Alabalığı, sazan ve başka çeşit balıklar bulunan bu çay bazen taşarak tahribata sebep olur. Çayın yukarı tarafında, sedlerle hızla akıtılan su, değirmenleri işletir. Bundan dolayır ki caya Değirmen deresi adı verilmiştir.
Arrianos, îsos ırmağı olarak zikrettiği bu yerde bazı bina ve tapınakla gördüğünü söyler. Çay çok hızlı aktığı için sahil taş ve kumla dolar. Daha yukarıda yerden köpürerek fışkıran Gılgılsu vardır. Cahil halk bunu bir mucize sanarak oraya dua etmeğe giderdi. Bunun yukarısında bulunan De-liklitaş’da çayın suyunu şehre akıtmak için dağ bir taraftan öbür tarafa kadar delinmiştir. Yay şeklinde muntazam bir oyuk olan bu su yolu, îustinianos’tan çok daha evvel yapılmış olsa gerek, çünkü adı geçen imparator Kule tarafından şehre su getirmiştir.
Ermeni müellifi Lastivert’li Aristakes’in anlattığına göre,26 Ermeni katolikosu Petros, Bağratuni kralı Ohannes’in emriyle 1022 senesinde, imparator Vasil ile görüşmiek üzere Trabzon’a geldiğinde, noel yortusu esnasında bu suyun ke-narında ayin yapmıştır. Katolikos, imparatorun emriyle suyu ermeni ayin usulü ile takdis ettiği vakit çayın akışı durmuş ve suyun üzerinde harikulade bir ziya parlamıştır. Bundan dolayı, aynı katolikos tarihte “nehir çeviren” lakabı ile anılır. Ayin esnasında caya atılmış olan altın haç tarihi bir hatıra olarak muhafaza edilmiş olup bize gösterildi. Adı geçen katolikos’un manastırda kalmış olduğu söylendiğine göre, bu manastır o zaman ufak bir yapı olsa gerek. Dörtyüz sene sonra, kitabesinde okunduğu veçhile, Koca Stepannos manastırı satın almış ve ermeni rahiplerine vermiştir.
Eski devirde, Ksenofon onbin askeri ile beraber bu çayın kenarında bir ay kalmış ve Dios tapınağından ahdini yerine getirdikten sonra gitmiştir. Burada toprak altından çıkarılmış on altından ufak bir heykel gördük. Çıplak ve kanatlı güzel bir oğlanı temsil eden ve ayaklarının altında bir kaidenin izi belli olan bu heykel Baküs, Apolo veya Kupidon’a ait olsa gerek.
Trabzon’un şimdiki büyük limanı Çömlekçidir. Kanida, Tuzluçeşme, Taşdirek, Kemerkaya, Mumhaneönü ve kalenin önünde Moloz da küçük limanlardır. Limanlar her türlü ihracat ve ithalat ile çok faal bir vaziyettedir. Kara yolu ile en çok yapılan ihracat, Halep, Şam, Bağdat ve Hindistan’a kadar sevk edilen kenevir üzerinde olur. İstanbul’a ve Rusya’ya da şarap, tütün ve fındık sevk edilir.
Haşoğlan veya Ağaçbaşı, Boztepe’nin güneyinde şehrin sınır noktası sayılır. Karadan şehre gelen bütün yolcular katırlarına burada bakarlar. Aynı yerde bulunan Hoşoğlan çayının adına dair mevcut bir rivayete göre, Sultan Mehmed orada idam ettirdiği güzel bir gencin masumiyetini anlayınca “Vah hoş oğlan” demiştir.
Meryem Ana, Hoşoğlan’m yukansında, Trabzon ve Gü-müçhane arasında meşhur bir rum manastırıdır. Dağın uçunda kayaların içinde yapılmış bu eski binaya, şakilerden sakınmak için yukarı kaldırılan çok dar bir merdivenle çıkılır. lanastır kilisesi rağbet gören bir ziyaretgahtır ve lüslümanlar da ziyaret ederek mum gönderirler. Kilisede levcut direk gibi uzun ve kalın iki mum için Sultan Murad’ın hibesi olduğunu söylerler. Rivayete göre, adı geçen adişah oradan geçerken, Bağdat seferinden muzaffer olarak iindüğü takdirde kiliseyi altınla kaplıyacağını ahd etmiş, fakat keşişler kurşunla kaplanmasını rica etmişler, padişah da büyük mumları göndermiştir. Aynı manastırın yakınında içka iki manastır daha vardır.
Trabzon çok eski devirlerde muhteşem ve çok nüfuslu bir hir olmuştur. Sultan Ahmed zamanında 18.000 hane vardı, ikat şimdi bunun yansı ancak mevcuttur.27 Şirak’lı Ana-a’nın anlattığına göre, filozof Thukykos zamanında Trab-Mi’dan meşhur adamlar çıkmıştır. Trabzonlu Georg ve Kar-nal Besarion, XV asırda yetişen parlak simalardırlar. Bun-rdan retorik ve felsefe hocası olan Georg, bilahare papa V. kola’nın sekreteri olmuştur, îlmi eserleri ile malum kardi-1 Besarion kendi meşhur kütüphanesini Venedik Devletine isiyet etmişti. Önce Nicea (iznik) piskoposu olan bu alim rdinal, kilise ıslahatı için imparator îoannes Paleologos tarafından Roma‘ya gönderilmiş olup Floransa meclisine iştirak etmiş, akılane hareketini gören papa Eugenios kendisini İstanbul patriği tayin etmiş, 1439’da da kardinal payesini vermiştir. Kardinal Besarion 1472 senesinde ölmemiş olsaydı papa seçilecekti.
Trabzon halkı, arasında eski zamanların ihtişamı içinde olmamakla beraber, bugün de, meşhur ve alim adamlar çıkmaktadır. Buna misal olarak da, çok zeki bir zat olan Şakir Paşa, Muriz beyler, bizim rahiplerden P.H. Sarkİsyan’ı 28 vs.zikredebiliriz.
Havari Petros’un “cümle Pontoslular”a hitap ettiği name-sine göre, kendisinin Antakya makamı kurduktan sonra Pontos’a gelerek Trabzon’a kadar vaaz etmiş olması muhtemeldir.29

Gümüşhane, Trabzon’dan bir günlük yol uzakta olduğu halde Pontos’un bir kısmını teşkil eder. Bu dağlık yerde çok maden bulunduğu için ona bu ad verilmiştir. Filvaki, şehrin yakınında muazzam maden çukurları vardır. Çayın yanında zengin bir maden bulundu ise de, çayın suları içine akmış olduğundan işletilemedi.30 Dağın eteğinde kurulmuş olan şehrin nüfusu 1600 evden ibarettir, ermeniler 200 evden fazla olup Surp Asduadzadzin adlı bir kiliseye sahiptirler ve ruhani reisleri orada oturur. Rumlar, en çok, sayışı altmışa kadar yükselen köylerde oturur.31 Rumların içinde Gromtsi denilen bir Zümre vardır ki bunlar yarı Hıristiyan yarı Müslüman olup kalben tam bir Hıristiyan gibi ibadet etmelerine rağmen, dışarıya karşı Müslüman gibi davranırlar. Nesilden nesile hiç değişmeyen bu adamların imamlan da kendileri gibidir.
Gümüşhane Irmağı dağın altından çıkarak ufak bir çay ilebirleştikten sonda Sürmene’de denize dökülür. Irmağın iki tarafında, dört saatlik bir mesafeye uzanan güzel bahçeler vardır. Güney taraftaki bahçeler Sorda bahçesi’ne, kuzeydekiler de Horoş’a kadar uzanır. Irmaktan “sari” denilen balık çıkar. Burada yetişen çeşitli armutların başlıcası Hacı Hamza armudu’dür. Gümüşhane elması da nefistir, uzak yerlere kadar sevk edilir ve büyük ticaret yapılır.
Kovata. Çömlekçi’nin altı mil uzağında yazlık bir limandır. Burada köyler, bir çay ve muhtelif yerlerde eski kiliseler vardır.32 Trabzon gemileri yazın bu limana yanaşır ve buranın meşhur fındığı ile yüklenir. Şana ırmağı buraya yakındır.
Sürmene, Kovata’nın onsekiz mil uzağında çok iyi bir liman olup kışın birçok gemi buraya sığınır. Su temiz oldu-, ğundan burada gemiler, kendilerini kemiren ufak kurtlardan kurtulur. Yukarı tarafta, Ay Vasil adlı bir kilise ve yıkık bir kale gördük. Of’un sınırım teşkil eden Mahona ırmağı buramdadır. Bu taraflarda rumlara ait oniki eski kilise, harabeler ve fark hane rum vardır. Hepsi de rum ve ermeni muhtedisi folan Sürmeneliler haydut insanlardır. Ermeniler Hamsin’den gelmiş olup bugüne kadar Ermenice konuşurlar, ermeni lakaplarını da muhafaza etmişlerdir, içlerinde Hıristiyan ibadetlerim bilen, haç’a hürmet eden ve kiliselere gizlice yardım eden ihtiyarlar mevcuttur. Şehrin yukarı tarafında birkaç anneni Hıristiyan evi vardır. Sayıları altmışaltıyı bulan köylerin ilki, Yamboli çayının yanındaki Arakli’dir. Sürmene’den çıkan yağ meşhur olup hediye olarak İstanbul’a gönderilir. Burada her pazar günü pazar kurulur, Bayburt’tan da büyük miktarda buğday getirilir. Sürmene’den pamuk ipliği, kenevir ve yunusbalığı yağı çıkar. Lazistan’a kadar olan yerlerde kandilyağı olarak kullanılan bu yağ, Sürmene’nin bir ticaret kaynağı olmuştur.
Of (Arrianos’a göre Ofis yani, dolambaçlı yollanndan dolayı yılgınlık yaratıcı), Sürmene’nin onsekiz mil uzağındadır. Burası, Bayburt’a kadar Çengelistan denilen sarp dağlık bir yerdir. Limanı uygunsuz ve gemiler Solaklı, Ortapazar, Eski pazar ve Aspet denilen yerlerde duraklar. Arrianos’un Kalos (yani iyi ırmak) olarak zikrettiği Ofderesi veya Kalapotama, buranın zikre şayan yerlerindedir. Bundan başka, Fıçıburnu denilen taş bir bir burun da vardır. Solaklı önünde, denize yakın kuleli eski bir kale gördük. Of yolları o kadar dolambaçlıdır ki rehbersiz içeri girmek mümkün değildir. Binlerce adam bile çıkmaz yolların içinde kaybolur. Nitekim Hacı Ali Paşa onbin kişi ile gittiği halde, bir şey yapamamıştı. Of da güzel ovalar, binalar ve eski kiliseler vardır. Kaldi menşeli kurnaz adamlar olan Of balkının vaktiyle 80.000 haneden ibaret olduğunu söylenirse de, halen yalnız yirmibin ev vardır. Bunlar, Hıristiyanlıktan dönme kurnaz adamlar olup ekseriya Rumca konuşurlar. Türklerin içinde zeki ve okumuş insanlar vardır. Oflular, sahte para basacak kadar mahir insanlardır. Türk fütuhatından sonra, halk, Müslümanlığı gönül rızası ile kabul etmiş olduğu için im-dad-ı hezariye namı ile az bir vergi öder. Oflularda kan davası o kadar yayılmış bir adettir ki erkekler dışarıda görülmekten sakınır ve ihtiyarlığa kadar evden dışarı çıkmayanlar bile vardır. Bundan dolayı yalnız kadınlar işe gidip çalışırlar. Bu vaziyete rağmen, birbirine karşı kin besleyen bu adamlar, dış düşmana karşı kardeş gibi birleşerek savaşırlar, sonra da tekrar birbirinden sakınarak evlerine kapanırlar. Arrianos Of’un ötesinde Kolkya, berisinde de Tianiki adlarım zikreder.
Rize (eski adı Rizos), Of’un yirmiiki mil uzağında ufak r şehirdir. Limanı ve tepe üzerindeki ev ve dükkanları ile ki bir kalesi vardır. Vaktiyle Rize’nin Roşi mahallesinde uran İranlı Ermenilerin muhteşem bir kiliseleri vardır ki buda yazılan bir ayin kitabında Rize için başkent denilmiştir.Arrianos’un Rize ırmağı’nı îrizios adı ile zikredişi, eski-în burada pirinç yetiştirildiğinden ileri gelmiş olsa gerek. amil bir ırmak olup küçük gemilerin girdiği Askaros, üç il ötededir. Irmağı Apsaros adı ile zikreden eski müellifler, ırada Azipa adlı bir şehir gösterirler.Rize’de güzel limon ve portakal bahçeleri vardır. Burada îtişen ince ve çok iyi cins kenevir de her yerde tanınmıştır. Yerliler batıl itikadlara o derece tabi insanlardır ki dev ve îri korkusundan akşam olunca evlerine çekilir ve geceleyin ila dışarı çıkmazlar. Rize’de Tuzcuoğlu’nun muazzam bir sarayı vardı. Bir kral gibi kuvvetli ve nüfuz sahibi bir vali olanTuzcuoğlu, bizim zamanımızda idam edildi. Rize’ye iki saatlik mesafede, yukarıda Adaköy dağı üzende delikli taşlar vardır. Yerliler, eskiden gemilerin onlara ığlandığını söylediler. Yukarı kısımda, eski bir kiliseden îvrilmiş bir cami vardır. Rize’nin yakınında Kalecik, daha de de lazlarla meskun olup bir ırmağın ve eski bir kilise-ın bulunduğu Mapavri kasabası vardır. Denizin yakınında, dört köşe kalın kapılarla eski kuleler mevcuttur. Vaktiyle hazalar kayıklarla buralara baskın yaptıkları için Osmanlı îvrinde onlara karşı bu kuleler yapılmıştır. Kemer, Rize’nin dokuz mil uzağında, denizin içinde, denmiş bir kaya olup içinden ufak taşıtlar geçer. Burası, Bat-ima kalesine kadar uzanan Trabzon vilayetinin sınırıdır,şimdi ise, Lazistan’ın asıl sınırı telakki edilir. Katip Çelebi’ye nazaran, bu mıntıka halkı, umumiyetle Laz denilen Lezgilerdir ki eski Kolhlardan inmiş olduklanndan bütün memleket Kholhis, eyalet de Kaldi adım taşırdı, fakat asıl Lezgiler Kafkas dağlarında, lazlar da kıyılarda yaşarlar. Bundan başka, onların lisan ve adetleri birbirinden çok farklıdırda yüksek ve uzanan kadar Gürcüstan Dağlık bir yer olan Lazistan’dan iplik, balmumu, bal, tereyağ, peynir, limon, portakal ve balıkyağı çıkar. Bu taraflarda deli bal denilen bir nevi bal vardır ki yiyenler sarhoş olur ve çıldırırlar. Bunu zikreden Ksenofon’un askerleri Trabzon’da aynı baldan yedikleri için sarhoş olmuş ve ancak yirmidört saat sonra ayılmışlardır.Soğuksu (Grekçe, aynı manada Fsikhros), Rize’nin otuz mil uzağında, bir çayı ve kalesi bulunan iyi bir limandır. Soğuksu burnu karşısında, bir adanın içinde, Cenovalılardan kalma ve asil sınıfından bir kızın yaptırmış olduğu rivayet edildiği için Kızkulesi adım taşıyan dört köşe bir kule vardır.
Atina, altı mil uzakta olup ufak bir limanı olan meskun bir yerdir. Burada mevcud eski bir bakır kapı bakiyesi, vaktiyle yere ismini veren ilahe Atenas tapınağının burada ol-masına göre, putperestlik devrine ait olmalıdır. Argonotlar buraya geldikleri vakit, kasabaya Atina şehrinin adım vermek istememiş ve Atuna veya Adienos olarak adlandırmışlardır. Buradaki halk, mahir satıcılar olup esir ticareti ile meşgul Lazlar’dır.37 Yer yer Hıristiyanlık devrine ait kalıntılar da vardır.
Eski Trabzon, Atina’ya yakın masa şeklinde taşlık bir düzlük olup uzaktan yuvarlak bir kaleye benzer. Rivayete göre, Trabzon şehrini önce burada kurmak istemişler, fakat’ havanın fenalığı için terk etmişlerdir. Müslümanlar arasında mevcut bir efsaneye göre, ustalar burda çalışırken kendileri-ni birden Trabzon’da bulmuşlar ve şehrin temellerim orada atmışlardır.
Yakından akan Fırtına deresi büyük bir gürültüyle denize dökülür. Arrianos burada Galatia ve Britanis adlı iki ırmak gösterir.
Hamşen veya Hamamaşen, (Hemsin) bir günlük yol yukarıda, Barkal dağının yanında muhtelif köylerden ibarettir. Burada mevcut eski bir manastırın içinde harikulade büyük bir kazan ve dağın içinde oyulmuş olup Fırtına deresine ulaşan büyük bir yol bulunur. Hamşen’de Elovit ve Haçevan adlı iki çay, çeşitli ağaçlar ve ermenice adlı muhtelif nebatla dolu muazzam ormanlar vardır. Burada kalın şimşir yetişir ve halk padişaha senede ikibin okka balmumu verir.
Hamşen’i teşkil eden köylerin başlıcası olan Baş-Ham-jen’in içinden bir ırmak akar, dağın tepesinde ufak bir kale | vardır. Bu dağa o kadar çok kar yağar ki yollanna devam îmeyen yolcular bazen kendilerini karın içine gömer ve ulerce bu halde kaldıktan sonra sağ salim dışarı çıkarlar.
Burada, gerek Ermeni ve gerek Müslümanların rağbet etri bir ziyaretgah olan Haçikar adında bir manastır vardır. ıastır binasının yanında büyük bir çan bulunur. Bundan >a, orada, ziyaretgah olarak çok rağbet edilen bir ayı me-vardır. Mezarın üzerinde, aynı ayının manastıra oniki s sadıkane hizmet etmiş olduğu yazılıdır ve cahil Ermeni Müslüman halk, hayvanın ölüm yıldönümü gününde gi-dua eder.
Hamşenlilerden Müslüman olanlar Hıristiyanlık adetlerini muhafaza etmiş olup, bilhassa Vartavar yortusu günü hepsi de kiliseye gider, mum yakarlar ve cedlerinin ruhu için kurban keserler. Halk cümleten ermenice konuşur. Kurşunlu ve Sürmene’ye gitmiş olan Hamşen5 illerden Kurşunlularda-kiler Hıristiyan kalmışlardır.
Banisi Hamam adlı Ermeni bir prensi olan ve Tambur denilen Hamşen toprağının altından eski zamanlara ait silahlar ve büyük miktarda mum çıkarıldı. Kayalığın üzerinde bulunan ve Zikale denilen eski bir kalenin içinde insana şaşkınlık veren kemerli binalar ve büyük bir kule vardır. Kalenin alt ucu, tepelerin üzerinde başka kalelere ve eski bir kilise kalıntıları bulunan Fırtına deresine kadar uzanır.
Laroz veya Aput, Atina’nın altı mil uzağında olup ufak bir limanı ve burnu vardır, îçinden bir çay akar. Şenle ve ufak gemilerin sığındıkları koylar olan Kalep veya Bulep ve Kafisra buraya yakındırlar. Arrianos, burada, yanında Anki-alos sarayının bulunduğu Bridonis ırmağım zikreder.
Arkava, (Arkavi), ufak taşıtların durduğu ehemmiyetsiz ve basit bir yerdir. Burada bir çay akar ve dükkanlar bulunur. Beromit, Kise ve Laroz’un otuzaltı mil mesafesinde bulunan diğer ufak mevkiler Arkava’ya yakındır. Kayıklar için çok işlek bir yer olan buradaki halk kamilen bazlardan ibarettir, Gürcü tacirler de vardır.
Katip Çelebi’nin anlattığına göre, buradaki halk vaktiyle muhtelif mezheplere ayrılmıştı, fakat şimdi hepsi de sabit Müslümandırlar. Yaşlı adamların dediklerine göre, eskiden, halkın içinde ruh ölmezliğin! inkar eden ve “insan ot gibi biter, ot gibi yiter” diyen ve dua etmeyen dinsizler varmış.
^liopu, Laroz’un kırkaltı mil mesafesinde, ufak taşıtlann çok uğradığı küçük bir liman kasabasıdır. Meskun bir yerdir ve içinden bir çay akar. Rivayete göre, padişahın suyunu be-genip Abu Islah adıyla adlandırdığı ırmak altı mil ötededir. Burada eski ve terk edilmiş yerler vardır.
Üç mil ötede, ırmağı ve limanı ile eskiden namlı bir yer olan Makrakala’da bugün lazlar oturur. Ufak bir liman olan ,Gereburaya yakındır.
Gönye, Hopa’nın yirmibir mıJ mesafesinde bir kasabadır. fi vaziyette bir kalesi bulunup meskun bir yer olan Gön-*ye çok taşıt yanaşır, halkı da çoğu Hıristiyanlıktan dönme dardan ibarettir. Sultan Ahmed para sıkıntısı içine düştüğü akit, askerlere tevzi edilmek üzere burada deriden para basmış olduğundan kaleye Gönye adı verilmiştir. Deri paralar len Osmanlı hazinesinde saklıdır.39
! Eski meşhur Ankilaos şehri burada idi. Kral sarayım gör-iiçolan Arrianos’un anlattığına göre, bu taraflardaki halk ivgacı insanlar olduklanndan Pontoslularla çarpışırlardı ve IttaKsenofon ile de savaşmışlardır.
1 Bu bölgeye umumiyetle Lazikya, eskiden de Euiiat den-liçtir. Bir vakit o kadar meşhur bir yer olmuştu ki îran kralı avat, Lazistan’ın kendisine verilmesi için imparator Justianos’u çok tazyik etmiş, fakat imparator asker sevk ederek l toprakları İranlılara karşı müdafaa etmiştir. Lazistan kadm-n ve hususiyetle ileri gelenlerin hatunları Amazonlar gibi ce-rkadınlar olup kocalarım emirleri altına almışlardır.
Coroh (Çoruh) veya Fasis meşhur nehri (eski adı Fison), rzurum dağlarından çıkarak Artvin’in yakınında şiddetle alize dökülen nehrin yarım mil genişliğindeki ağzı kumladolmuş sığ bir yerdir. Kumların içinde rastlanan altın parlaklığı, suların dağlardan altın kırıntıları getirdiği zannını verir, fakat bunu tahkik edemedik. Tevrat’da bu nehirden bahsedi-lirken orada altın bulunduğu ve aynı memleketin altınmın saf olduğu söylenir. Filvaki, bu taraftaki dağlarda Gümüşhane-ye’ye kadar ve hususiyetle nehrin dibinde çok maden vardır.Gönye burnunda mevcut bir taşın üzerinde muhtelif balık şekilleri görünür. Lazlar, balıkların senede bir defa ziyaret-gaha gider gibi oradan geçtiklerini söylediler. Bu şekilleri yakından tetkik edemedik, fakat, her halde, kayadan damlayan suların katılaşması veya dalgaların tesiriyle meydana gelen balığa benzer şekiller olsa gerek. Nitekim, Trieste’deki derin bir hendeğin izinde de insan ve hayvana benzeyen böyle birçok şekiller vardır.Batum, Gönye’nin dokuz mil uzağında büyük ve güzel bir liman şehridir. Limanda, suyun içinde türeyen iğne gibi ince kurtlar gemileri deler ve tahrib ederler. Arrianos, burada, Batis (yani derin) adlı bir nehir zikrettiği için Batum adı onun bozuk bir şekli olsa gerek. Burada yıkılmış eski kiliseler olup, halkı da Hıristiyanlıktan dönmedir (18). Yakından Kentriski ırmağı akar ve deniz gittikçe dolmaktadır.

error

Enjoy this blog? Please spread the word :)