HERKÜL MİLAS*
Ekim’de Rigas, bir ayaklanmayı ve Fransa’daki rejime benzer bir gelişmeyi hedefler; İnsan Hakları Bildirgesi ’ni ve Anayasa İlkeleri ni hazırlar ve bastırır. Rigas, Anayasa’sında bütün Osmanlı halklarını kapsayan bir politik değişiklik önermektedir: “Hellenlerin evlatları olan halk, ki Rumeli’de, Küçük Asya’da, Akdeniz’in adalarında, Eflâk Boğdan‘da yaşamaktadır ve iğrenç Osmanlı despotluğu altında inlemekte olan bütün herkese (…) ayrıntısız herkes diyorum, Hıristiyanlar ve Türkler, hiçbir din farkı gözetmeden(…) çünkü herkes Tanrı yaratığı ve evladıdır.(…)”
** Bu yazı, Herkül Milas’ın Yunan Ulusunun Doğuşu. (İstanbul 1994), adlı kitabının “Velestinli Rigas” bölümü esas alınarak hazırlanmıştır.
Rigas, 1757 yılında Tesalya’nın Ve estino Köyü’nde doğmuş, Türkçe dilbilgisi kurallarına göre ‘li’ ekiyle oluşan “Velestinli” ismini almıştı. Antik Pherai kenti de aynı yörede olduğundan, ölümünden sonra Yunanlı aydınlar tarafından, “Feraios” ismi ona daha uygun görülmüş ve Rigas Fereos adıyla da anılmıştır.
Rigas’ın doğduğu Velestino Köyü’nde Arnavutlar ve Ulahlar da yaşıyordu. Bu yüzden, Stavrianos’un yazdığına göre, Yunanlılardan başka günümüzde Arnavutlarla Romen ler de Rigas’ı “kendilerinden” sayarlar (Stavrianos 1964).1 Rigas’ın köyünde yaygın olan inanca göre, Velestinli’nin babası tarla ve han sahibi zengin bir köylüydü. Kesin olan, oğlunun öğrenimi için çaba harcamış olduğudur. Rigas önce köyünde, muhtemelen bir köy papazından okuma yazma öğrendikten sonra, ilk öğrenimini Tesal ya’da, o yıllarda önemli bir ekonomik ve kültürel merkez olarak gelişen Pilio’nun Zagora Köyü’nde (ya da Ampelakia’da) okumuş olmalıdır. Henüz gençlik çağındayken 1769 1774 yıllarının karışık ve acılı günlerine yakından tanık olan Rigas, o yıllarda başka gençlerin de yaptığı gibi okumak, çalışmak ve daha iyi bir yaşam sağlamak için İstanbul‘a gitmişti.
İstanbul’da bir süre özel öğretmenlik yapmış, ticaretle ilgilenmiş ve nihayet 1782 yılında, Yunan İhtilali’nin tanınmış liderlerinden olan Aliksandros ve Dimitrios Hypsilan tis’lerin büyük babası Aliksandros Hypsilantis’in yanında sekreter olarak çalışmıştı. A. Hypsilantis, 1774 1781 yıllarında Eflâk’ta voyvoda olarak bulunmuş soylu bir Fenerli ailenin tanınmış ve bir saygın üyesiydi. Bu yıllarda Rigas öğrenimini sürdürmüş, birçok yabancı dil öğrenmiş (Yunanca, Fransızca, Türkçe, Arapça, İtalyanca ve Almanca konuşurdu) ve Batı kültürüyle tanışmıştı.
1786-1790 yıllarında Rigas’ın bir süre Eflâk’ta yerel bir bey olan Brancove anu’nun,2 sonra ise Eflâk Beyi Niko laos Maurogenis’in yanında çalıştığını biliyoruz; artık devlet yönetimiyle ilişkili “Fenerliler”in çevresinde bulunacak ve kâtip olarak çalışacaktır. Maurogenis? hesabına, bir süre OsmanlI ordusunun iaşesi görevini de üstlenmişti. Kaymakamlık yaptığı da, öyküsü ile ilgili söylentiler arasındadır. Bu yıllarda, sonradan “Marş Şiirinde anacağı ve o zamanlar Budin Paşası olan Pazvantoğlu ile tanışmış olduğu söylentisi de vardır. Otuz yaşlarına geldiğinde Rigas’ın cemaat içinde saygın bir yeri vardı.
Fenerli “soylular” ve EflâkBoğdan’ın ileri gelenleri arasında hem ekonomik konumu hem de kültürel düzeyi yüzünden tanınmış bir kişi haline gelmiş ve bu çevrelerin beğenisini kazanmıştı. Eflâk’ta mal mülk sahibi olduğu da sanılmaktadır. Romen tarihçilerinin araştırmaları, kesin olmamakla birlikte Rigas’ın, Kosti adındaki kardeşinin ve annesinin de Eflâk’ta onun yanında olduğunu, Voyvoda Mikhail Soutsos ile ilişkisi olduğunu, büyük bir çiftliğin sahibi olduğunu ve Fransız Konsolosluğunda tercümanlık yaptığını ortaya koymuştur. AvusturyaRusya ordusu Bükreş’e girdiğinde (Ekim 1790), Rigas bu kentte kalır. 1790 yılında Baron Lan genfeld’in4 hizmetinde çevirmen ve sekreterdir; haziran ayında Viyana’ya gider ve Ocak 1791 tarihine kadar, altı ay orada kalır. Bu kısa süre içinde iki kitap yayımlar. Birincisi, Duyarlı Açıkların Olculu, İkincisi ise Bllgiâever Hellenler için Fizik Derlemedi’ dir.
İlk kitap, gerçekçi akımın öncülerinden sayılan Retif de la Bretonne’un Fransızca’dan çevrilmiş altı öyküsünü içeriyordu. Parisli kadınların serbest yaşamlarını konu alan kitapta Fenerlilerin şarkılarından dizelere de yer vermişti. Zamanın Fransız edebiyatına örnek oluşturan bu kısa öyküler yaşam sevincini, özgür aşkı, liberal yaşama biçimini dile getiriyor, püriten anlayışa karşı çıkıyordu. İkinci kitap, Fransız ve Alman bilim adamlarının kaleme almış olduğu ve halk dilinde yazılmış bir astronomi ve fizik kitabıydı. Bu kitapta Fransız Ansiklopedistleri’nin anlayışı egemendi. Rigas’ın sonraları sık sık anımsatılacak ünlü ‘”Özgür düşünen iyi düşünür” tümcesi de bu kitaptadır. Önsözde, amacın “peşin yargılara ve hurafelere son vermek” oldu. ğunu okuyoruz. Kitabın son sayfasında, “Yakında Montesquieu’nunJ/a<sa ların Ruhu”nu da yayımlayacağını, çevirisinin yarı yarıya tamamlanmış olduğunu okuyoruz, ancak bu kitap Rigas tarafından hiçbir zaman yayım lanmayacaktı. Viyana ve genel olarak Avusturya, söz konusu dönemde Hellenler için çok önemli bir ülkeydi; çok sayıda zengin iş adamını da içeren 400 bin kişilik bir Hellen cemaati burada yaşıyordu.
1790 yılında Viyana’daki bu cemaat hem Osmanlı Devleti’ne karşı çıkan tutucu Rusya’dan, hem de “halkların özgürlüğünü” savunan “tiran düşmanı” Fransa’dan yana politik eğilimler sergiliyordu. Örneğin 1788’de (Rus yanlısı) Lampros Katsönis Tri este’ye geldiğinde, bu cemaat Katsönis’in küçük filosunu kendi parasıyla donatacak; 1791’de Poulios kardeşler Ephimeia gazetesinde Fransız Devrimi yandaşı yazılar yazacak ve Avusturya sansürünün ve polisinin dikkatini gazetelerine çekecekti.Rigas, bu cemaat içinde en faal ve politik açıdan en bilinçli olan kişilerle ilişkiler kuracaktı. Poulios kardeşlerle tanıştığı bilinmektedir; £p himeriâ’in yayımlanması için yapılan hazırlık çalışmalarına katılmış olması da olasıdır. Avusturya ve Rusya’nın Osmanlı Devleti ile yaptığı barış antlaşmaları sonucunda (4 Ağustos 1791’de Ziştovi; 9 Ocak 1791’de Yaş), Hellen dünyasının “kurtuluş” umutları Fransızların vaatlerine yönelecekti. Fransa’dan gelmekte olan “Liberte, Egalite, Fra ternite” sloganları ve Napolyon adındaki komutanın “tiranlı hükümetleri” (müstebit hükümetleri) yıkma eylemleri Avrupalı liberal güçler arasında heyecan yaratacaktı. 1793 yılında Eflâk’ta bulunan Fransa temsilcisi Emile Gaudin’in Rigas ile ilişki kurduğu bilinmektedir. “Tiran düşmanı” Fransızlar da, sık sık “Antik Hellenler” gibi davrandıklarını, eski demokrasiyi yeniden canlandırdıklarını söyleyeceklerdi. Paris’te yaşayan Korais, 1792 yılında, “Bugünün savaşında gerçekten Hel len’e özgü olan durumlar gördük (…) Dünyada ancak Hellenler böyle sine yüreklilik göstermişlerdi; ve gene yalnız Fransızlar bugün bu geçmişi taklit etmektedirler (…) Bugün hep ‘Maraton’, ‘Salamin’ vb. gibi sözleri işitiyoruz,” diyecekti.
1 Ağustos 1796 tarihinde Rigas ikinci kez Viyana’ya gidecek, bu kentte 16 ay kadar kalacak, bu sürede çok yanlı yoğun bir faaliyet içinde olacaktır. Ama Viyana’da politik hava değişmiştir. Fransa ile savaş halinde bulunan Avusturya, “düzen”i değiştirmek isteyen liberallere karşı kuşkuludur. Rigas Budapeşte’den Viyana’ya hareket ederken, Avusturya Konsolosu Merkelius, “Rigas adında bir kâtibin” Viyana’ya gelmekte olduğunu ülkesine bildirecekti. Gelenin Fransızlarla ve özellikle Fransız temsilcisi Gaudin ile temasta olduğunu da yazacaktı.
Rigas, 1797 yılında Eflâk’ın yeni Haritan. Boğdan’ın Genel Harita 6i ve Hellas’ın Harita&ı’m yayımlar. İlk iki haritada dönemin yöre voyvodaları Aleksandros Hypsilan tis’in ve Aleksandros Kallimakhes’in resmi vardı ve “Tesalyalı Velestinli Rigas” imzasıyla yayımlanmıştı, ayrıca haritaların, “Hellenlerin ve Fil hellenlerin adına” yayımlandığına da işaret ediliyordu.
Ama önemli yapıtı, üçüncü haritadır. Hellas’ın Haritan 12 parçadan oluşuyor ve 2×2 metre boyunda bir pano oluşturuyordu. Kapladığı alan Tuna boylarından Girit’e ve Adriyatik Denizi’nden Anadolu’nun ortalarına uzanıyordu. Haritada her yörenin antik ismi yazılmış, Antik Yunan Uygarlığı zamanındaki önemli olaylar, ünlü kimseler belirtilmişti. Haritaya antik paralar ve Bizans imparatorları da eklenmişti. Bu, genelde Antik Yunan’ın yüceliğini anımsatan bir çalışmaydı. Aynı yıl, Büyük İskender’in Portresini de yayımlayacaktı. Krokiler Viyanalı François Miller tarafından hazırlanmıştı.
Rigas, eski çevirilerini de yayımlar: İtalyan Metastasio’nun Alplerin Kız Çobanı, Fransız Marmontel’in kısa öyküsü, Alman Gessner’in İlk Denizcisi, arkadaşlarıyla birlikte hazırladıkları Barthelemy’nin Voyage du jeune Anacharsis en Grice adlı ve 1788 tarihli gezi notlarının dört cildi. Rigas’ın amacı herhalde soydaşlarına ve devrimci çevrelere genel olarak çağdaş “Batı” anlayışını aşılamak ve “Hellas”ın önemini ve yüceliğini anımsatmaktı.
POLİTİK EYLEMLERİ
Rigas bu yıllarda kültürel çalışmalarının yanı sıra devrimci pratiğe de geçer. Fransız Devrimi‘ni doğuran düşüncelerin etkisinde kalmış ve eylemini de bu “Aydınlanma” dünyasının amaçlarına yöneltmişti. Fransız Devrimi bir ülkenin iç sorunu olmaktan çok, artık dünya halklarını özgürlüğe götüren bir ideolojiye dönüşmüştü.
“Demokratik” Fransa’nın orduları, Napolyon komutasında Alpler’i aşıp Avusturyalıları yenmiş, Mayıs 1796’da Milano’da İtalya’nın “kur tuluşu”nu ilan etmiş ve İtalyan halkını “özgürlük ve demokrasi” için mücadeleye çağırmıştı. Eski düzenden yana olan güçler her yerde yenilmiş, aynı yılın haziran ayında bütün İtalya Napolyon’un ordusunun getirdiği yeni düzene geçmişti.
Bu “demokratik” ordu, bu kez Avusturya’ya yönelmişti. Avusturya yenilmektedir; 1797 baharında Viyana düşmek üzeredir. İtalya‘da yüz yıllık Venedik düzenine son verilmekte (Mayıs 1797), Korfu Adası’na asker çıkarılmaktadır. AvusturyalIlarla yapılan CampoFormio Antlaşmasıyla (Ekim 1797) bu ada artık Fransızların eline geçecektir. Napolyon, “tiranlar”a karşı savaşmakta olduğunu söylemektedir; amaç, ilan edilen hedeflere göre, “halkların ege menliğfdir.
Osmanlı egemenliği altında yaşayan Hellenlerin bir bölümü, ama özellikle “Batf’da, örneğin Venedik, Padua, Piza, Livorno gibi İtalyan kentlerinde ve Viyana, Leipzig, Amsterdam gibi önemli merkezlerde yaşayanlar bu yeni devrimci heyecanı paylaşmakta; Belgrad, Kırım, Trieste’deki ler de gelişmeleri yakından izlemekteydi. Fransızların her an Avusturya’ya, Dalmaçya’ya, Balkanlar’a, Mora’ya girmesi beklenmekte ya da umulmaktaydı.
Rigas bu dönemde devrimci güçler içinde ünlü ve saygın biriydi ve eylemleriyle “doğal” bir lider konumundaydı. Rigas’ın Napolyon ile ilişki kurmaya çalıştığı ve kurmuş olabileceği biliniyor. Rigas Avusturya polisi tarafından tutuklandığında, ya
nında Napolyon’a hitabeden yazılmış bir mektup bulunmuştu. Bu mektup, bir süre polis dosyalarının içinde tutulmuş fakat sonra kaybolmuştur. Mektubun içeriği, dosyada kalan özetinden ve Rigas’ın Avusturya polisine verdiği ifadeden bilinmektedir.
Mektup, Temmuz 1797’de, yani Fransızların Korfu Adası’na çıkmalarından hemen sonra Viyana’da kaleme alınmış, Napolyon’a verilmek üzere Tri este’deki Fransız Konsolosu Brec het’e gönderilmişti. Bu mektubu Ri gas’ın, “Tüm Hellenlerin adına” yazdığını, kurtulmaları için Napolyon’dan
yardımda bulunmasını istediğini biliyoruz. İlginç olan, böyle bir yardım geldiğinde, “Bir Hellen’in aralarındaki ilişkiyi sürdürmek üzere görev alacağımın da eklenmesiydi. Bu kişi herhalde Rigas’ın kendisi olacaktı.
Rigas’ın Fransızlara umut bağlaması anlaşılır bir davranıştı. Fransız ordusu Korfu Adası’na çıktığında (18/29 Haziran 1797), ordunun komutanı Gentili Fransızca, İtalyanca ve Yunanca olarak yayımladığı bildiri ile ada halkına ve genel olarak Hellenlere hoş bir gelecek vaat ediyordu. Napolyon’un direktiflerine
göre hazırlanan ve Antik Hellen hayranı bir aydın olan Arnault’nun kaleminden çıkan bildiri, liberal görüş taraftarlarını heyecanlandıracak biçimde yazılmıştı: ’’Atalarınızın erdemi sizde de çiçek açsın! Eski canlılığı ve gücü kazanarak Hellen adına eski şanı ve parlaklığı yeniden kazandırın!” Fransızların geliş amacı, “demokratik kurumlarıyla ün kazanmış olan ilk ulusun evlâtlarına özgürlüğü sağlamaktı (…) Fransa İtalya’ya özgürlüğünü vermiştir (…) Bütün özgür ulusların doğal müttefiki ve yardımcısı olan General Bo napart ve Fransa Cumhuriyeti adı
na, sîzlere büyük yardımlar yapacağımıza söz veriyoruz”.
Fransız Devrimi’nden sonraki büyük mücadele, monarşi güçleri ile cumhuriyetçi güçler arasındaydı. Fransa ordusu “yeni” görüşleri yaydıkça, Avusturya gibi Rusya da tutucu bir yaklaşımla eski rejimi korumaya çalışarak, (yeni) Fransa’ya ve yandaşlarına karşı çıkacaktı.
Rusya’nın cumhuriyetçiler için bir tehlike oluşturduğu, Rigas’ın çevresinden birinin yazdığı iki mektupta da çok açık bir biçimde dile getirilmektedir. Mektupların sahibi, Phi Iippos Petrobits (Petroviç) adında çok genç, Sırp kökenli ama Hellen kültürü almış (Hellenleşmiş) bir kişiydi. Avusturya polisinin eline geçen ve böylece dosyalarda bulunarak gün ışığına çıkan (ve doğal olarak adresine hiç ulaşmamış) 17 Haziran 1797 ve Ağustos 1797 tarihli mektuplar, Mirabeau’nun “hocası” ve beş ay kadar sonra Fransa Meclisi başkanı olacak “Directoire” üyesi Abbe Sieyes’e gönderilmişti. Mektuplarda, insanlığın kurtarıcıları olarak selamlanan Fransızların devrimci başarıları övülmekte ve “Fran sızlar ruhsal konularda nasıl şimdi ileriyseler, biz de bir zamanlar birinci olmuş olan fanilerin torunlarıyız” denerek şöyle devam edilmektedir: “Helleniz! Bildiğiniz gibi uzun yıllardır boyunduruk altındayız. Kurtulabilmek için olanaklardan yoksunuz.” Genel bir yardım isteğini dile getiren bu mektuptan sonra, diğer mektupta bu kez Rusya ile ilgili kaygılar dile getirilmektedir: “Ama Hellas, kendi başına, dış yardım olmadan nasıl ihtilal yapabilir? Yabancı bir tiran (Rusya, H.M.) kanlı mücadelemize karışacak ve biz boyunduruktan kurtulamayacağız. Biz atalarımız gibi hür olmak istiyoruz. Eminim ki Rusya ellerini kavuşturup bizi izlemeyecek; tiran elini hemen üzerimize uzatacaktır. Bize yardım eder gibi yapacak ve böylece topraklarımızı bizden alacaktır. Biz ise ikinci bir düşmana karşı savaşacak güçte değiliz. Bunun için sizin yardımınızı bekliyoruz… Size kesinlikle söylüyorum, sayın Sieyes, birkaç günde büyük bir ihtilali başlatabiliriz. İhtilalle birlikte küçük bir güçle, birkaç kenti elimize geçirebilecek durumdayız. Bu olduğunda bütün Hellas, tiranları yere sermek için intikam kılıcını eline alacaktır.”
Rigas’ın çevresindeki egemen anlayışın buna yakın olduğunu tahmin edebiliriz. 17921797 yılları arasında umutlar Rusya’dan Fransa’ya kaymıştı. Rusya’nın politikası yalnız düş kırıklığı yaratmakla kalmamıştı; devrimci güçler Rusya’dan korkmakta ve
çekinmekteydiler ve artık yeni umut ışığı Fransa idi. “Yurtsever Marşı” adlı şiirinde Rigas, “Bakın İtalya’ya/nasıl erdi hürriyete/üne doğru koşuyor/sevinçle ateşe” dizelerini yazacaktı. Bu marş, o yıllarda devrimci Fransa’nın ünlü “Carmaniole” şarkısının bestesiyle söylenirdi.6
“RİGAS’IN ANAYASASI”
Ekim 1797’de Rigas, bir ayaklanmayı ve Fransa’daki rejime benzer bir gelişmeyi hedefleyen eylemlerine gizlilik içinde hız verir; İmarı Hakları Bildirgeâi’ ni ve Anayaia İlkelerini hazırlar ve bastırır. Bu iki metin, bir arada “Rigas’m Anayasası” olarak bilinir.
Bu Anayasa’nın ilk cümlelerinde, politik değişikliğin kimin için istendiğini okuyoruz. “Hellenlerin evlatları olan halk, ki Rumeli’de, Küçük Asya’da (yani Anadolu’da, H.M.), Akdeniz’in adalarında, EflâkBoğ dan’da yaşamaktadır ve iğrenç Osmanlı despotluğu altında inlemekte olan bütün herkese (…) ayrıntısız herkes diyorum, Hıristiyanlar ve Türkler, hiçbir din farkı gözetmeden (…) çünkü herkes Tanrı yaratığı ve evladıdır(…)”
Bu Anayasa’nın “İnsan Hakları” başlığını taşıyan 1. bölümü 35, “Anayasa İlkeleri” başlığını taşıyan 2. bölümü ise 124 maddeden oluşmaktadır. Ri gas’ın Anayasa’sı, 27 Haziran 1793 tarihli Fransız Anayasası’nı izlemektedir. Eğer Rigas Fransızca metin üzerinde, Osmanlı gerçeği ile uyum sağlamak için önemli değişiklikler yapmamış olsaydı, bir çeviriden bile söz edebilirdik. Oysa bu Anayasa, çevirinin ötesinde bir çalışmadır. Esin kaynağı belli olmakla ve Fransız Devrimi ideolojisi izlenmekle birlikte, Rigas farklı toplumsal koşullar için uygun olabilecek ve yenilikler taşıyan bir anayasa hazırlamıştı.
Yunanca olarak yazılmış Anaya sa’nın çevirisinde, Rigas’m başarı ile üstesinden geldiği en önemli konulardan biri, metnin dili ve kavramların seçimidir. 18. yüzyılın sonunda siyaset biliminin kimi terimleri Yunanca’da henüz bulunmamaktaydı. Rigas, uyarlamasını hazırlarken “egemenlik”, “insan haklan”, “devlet”, “halk meclisi” vb. gibi anlamları aktaracak sözcükleri yaratmak ya da eski sözcüklere bu yeni kavramları katmak gibi zor bir sorunla karşılaşmıştı. Örneğin, bilinmeyen “devlet” sözcüğü yerine, krallığa son vermek istemekle birlikte, zorunlu olarak “krallık” sözcüğü kullanılmaktadır. Bu yazıda ele alınmayacak olan bu sorunun Rigas tarafından genel olarak başarı ile çözüldüğünü söylemekle yetinelim.
İkinci ve genel olan bir diğer fark da, metnin ifadesinde görülür. Fransız Anayasası, Avrupa‘da yüzyıllardır sürmüş olan siyaset tartışmaları sonucunda halkın kolayca anlayacağı bir “siyaset dili” ile kaleme alınmıştı; Rigas ise söylediklerini “anlatmak” gereği duymaktadır. Kısa bir Fransız maddesine karşılık çok uzun, yeni ve açıklayıcı maddelere sık rastlanmaktadır. Örneğin Fransız Anayasasında, “Bir tek ferdin ezildiği yerde toplumun bütünü ezilmektedir, toplumsal bütünün ezildiği yerde her kişi ezilmektedir” ifadesi yer alırken, Rigas buna benzer bir anlamı oluşturmak ve Os manlı gerçeğine uyarlamak için uzun bir paragraf yazmaktadır:
“Bu krallığın (devletin) bir yurttaşı haksızlığa uğradığında her yurttaş haksızlığa uğramakta ya da yurttaşa karşı çıkılmaktadır; bundan dolayı, ‘şu ülkeye karşı savaş verilmektedir, bana ne, ben kendi ülkemde rahatım’, denemez, bütünün içinde bir ülkeye karşı bir durum varsa, bana karşı da savaş veriliyor demektir; Hellen sıkıntıdaysa Bulgar harekete geçmelidir ve o da sırasıyla ötekinden yana olmalıdır; her ikisi de Ar navut’un ve Ulah’ın yanında olmalıdır. (l.H. 34)”7
Kimi zaman bir maddenin hukuksal sonuçlarını ya da anlamını okuyucuya anlatabilmek için örnekler de verir. Böyle durumlarda dili resmi bir anayasa metni dilinden uzaklaşmakta, ama aynı zamanda halka yaklaşma kaygısının tatlı yalınlığı dizelere bir çekicilik vermektedir. Örneğin, “Yani eğer bir çiftçi öküzleri olmadığı için boş oturuyorsa, vatanın ödevi onları vermek ve ödenmeleri için beklemektir” sözleriyle, Fransız Anayasası’ndaki, “Toplum mutsuz yurttaşlara geçim araçlarını sağlar” anlamını aktarmaktadır (l.H. 21).
İlginç bir fark da l.H. 27’de görülür. Fransız Anayasası “halk egemenliğine” karşı çıkanların hemen ve halk tarafından öldürülmesini isterken, Rigas, herhalde farklı bir toplumsal çevrede ya da tarihsel konjonktürde bulunduğundan ve Fransız uygulamasını otomatik bir biçimde kopya etmeye yatkın olmadığından, “egemenliği ve iktidarı zorla eline geçirenlerin” yasalara göre yargılanmalarını ister. Rigas bu farklı yaklaşımı ile Fransız Anayasası’nı yaratıcı ve eleştirel bir yaklaşımla Osmanlı gerçeğine aktarmaya çalıştığını ortaya koymaktadır.
Anayasa’nın amaçladığı devlet düzeni zamanın Fransa deneyimine dayanmakla birlikte, yerel özelliklere ve Osmanlı devlet gerçeğine uy
gunluk sağlayacak değişiklikler ve eklemeler içermekteydi. Örneğin Fransız Anayasası’nda, kurulan devletin halkının belirlenmesi için “Fransızlar”dan, “insanlar”dan ya da “yurttaşlar’dan söz ederken, Rigas özen gösterip bu kavramların fazlasıyla ulusçu bir anlam taşıdıklarını her fırsatta açıklamaktadır: “Din farkı olmadan Hıristiyanlar ve Türk ler”, “bütün insanlar, Hıristiyanlar ve Türkler, doğal olarak eşittir”, “Anayasa, bütün Hellenler’e, Türk ler’e, Ermeniler’e, Yahudiler’e ve başka bütün uluslara eşitliği, özgürlüğü, her birinin mülk güvenliğini, bütün dinlerin serbestliğini (…) garanti eder,” (İ.H. Giriş bölümü, 3 ve A.l. 122).
Anayasa’da 16 kez “Hellen” sözcüğüne ve türevlerine rastlıyoruz. Yu nancada bugün “Yunan” anlamına gelen bu sözcük, Rigas’m yaşadığı
yıllarda ve özellikle Rigas’ın anlayışında çok daha geniş bir anlam taşırdı. Örneğin hemen ”Giriş”te, “Hellenlerin evlatları olan halk” deyip, bu halkı “Hıristiyan ve Türkler” olarak nitelemektedir. “Hellen De mokrasisi”nden söz eder, ancak “Hellen” sözcüğü etnik bir içerikten çok, eski Yunan’da da görmüş olduğumuz bir yönetim biçimini belirtir: Parlamento ile, halkın oluşturduğu meclislerle işleyen cumhuriyet yönetimi (A.l. 1).
Bir sonraki madde kuşkuya pek yer vermeyecek biçimde kaleme alınmıştır: “Hellen halkı, yani, din ve dil farkı gözetilmeden bu devlette yaşayanlar, egemenliklerini eyleme koymak için…” Yani Arnavutça konuşan Müslüman da ”Hellen”dir. Zaten 4. madde çok açık bir biçimde Fransız Devrimi’nin ortaya attığı “çağdaş” anlayışı izleyerek, bu devletin yurttaşı olmanın temel gereksinmelerinin dil, din, köken, ırk değil, yeni yasalara ve hedeflere saygı ve inanç olduğunu dile getirmektedir. Madde A.l. 7’de kimin egemen olduğunu dile getirir: “Egemen halk, din ve dil gözetilmeden, Hellen, Bulgar, Arnavut, Ulah, Ermeni, Türk ve başka soylar dahil, bu ülkenin bütün sakinleridir.” Anayasa’da sözü geçen “Hellen” sözcüğünün, gene aynı metin içinde verilen tanıma göre değerlendirilmesi ve yorumlanması en anlaşılır ve sağlıklı tutumdur.
Ancak söz konusu metinlerde, bir süre sonra “Yunanlılar”, Yunanca konuşan Ortodokslar ya da başka diller konuşan Ortodokslar arasında egemen olacak; eski Yunan hayranlığı, eski Yunan’a uzanan bir köken inancı gibi Yunan ulusçuluğunun başlangıcını ve öğelerini de görmekteyiz. “Hellen” sözcüğü ile bu metinlerde hem “bütün yurttaşlar” nitelenmektedir ama hem de yukarda belirtmiş olduğumuz, “Anayasa Hellenler’e, Türkler’e, Ermeni ler’e… vb. özgürlüğü garanti eder” diyen maddede de gördüğümüz gibi, çağdaş bir halk da belirtilmektedir. Nihayet devletin dili ile ilgili olarak şunu okuyoruz: “Tüm yasalar ve emirler Hellenlerin basit dilinde verilirler, çünkü bu dil en kolay anlaşılan ve tüm devlet içinde yaşayan ulusların en kolay öğreneceği dildir”, “Büyük kentlerde ise (okullarda) Fransızca ve İtalyanca öğretilmelidir” (A.l. 53 ve I.H. 22). Rigas’ın, düşlediği devlette bir “Yunan kültürü” egemenliği istediği söylenebilir.
Rigas’ın bağımsız bir ulusal devlet anlayışı taşımadığı açıktır. Bu yönde bir isteği olduğunu gösteren hiçbir belirti de yoktur. Osmanlı Devleti’ni “dünyanın en güzel devleti” olarak niteler (I.H. Giriş). Amacı bu devlete son vermek değil, bir devrimle, Fransa’da olduğu gibi demokratik bir yapı kazandırmaktır. Rigas, Fransa’daki politik değişikliklerin Osmanlı Devleti içinde de gerçekleşmesini amaçlamıştı. Bu doğrultuda, ulusların “kardeşliğine” inanması da dönemin ideolojisine uygun bir anlayıştı. Bütün ulusların düşmanı ”tiran”dı. Fransa’da, tiran’ın hangi ulustan olduğu önemli değildi; ezilenlerin hangi ulustan olduğu da. O yıllarda cepheler, tiranlarezi len halklar olarak belirlenmişti.
’’İnsan Hakları” bölümünde Rigas, Fransızca metne açıklamalar ve yorumlar ekleyerek yurttaşların güvenliğinden, isibdada karşı olan yasaların gerekliliğinden, yasadışı tutuklamalara karşı yaklaşımından söz eder. Bu maddelerin ayrıca kişileri iftiraya, haksız eylemlere karşı da korumaya uygun olduklarına inanılmaktadır. Toplumun temeli tiranın keyfi davranışları değil, yasalar olmalıdır. “Cezalar” suça uygun olmalıdır. Kişinin servetine saygı gösterilmelidir. Her meslek herkese açık olmalıdır. Kölelik yasadışı sayılmalıdır. Çalışamayanlara yardım sağlanmalı ve herkes okuma yazma öğrenmelidir. “Erkek kız tüm çocuklar köylerde okula gitmelidir.” Vergi vermek şarttır, ancak yoksullar vergi vermeyecek, tersine yardım göreceklerdir. “Egemenlik
halka dayanır, bir bütündür (…) Kişi ya da bir kesim insan ya da bir kent değil, ancak halk emir verebilir (…) Halkın bir bölümü tüm ulus adına hareket edemez.”
Rigas, Fransız Devrimi’nin ideolojisini dile getirmekte, bu yeni düzeni savunmaktadır. Rigas’ın kurmak istediği rejimin, oluşmasını düşlediği devletin ve kurulması için çaba harcadığı düzenin niteliği ve özelliği, en iyi biçimde herhalde bu metinlerde görülebilir. Pratikte nelerin değişmesini istediğini, somut önerilerinin hangi yönde olduğunu saptayarak Rigas’ın ideolojisine açıklık kazandırılabilir. Bu amaçla, “Anayasaca yer alan kimi pratik önerileri kısaca aktaralım.
“İnsan Hakları” bölümünde özet olarak şunları okuyoruz; “Hiç kimse canından, malından emin değildir, toplumun yapacağı yasalarla istibdada son verilecektir; herkes eşittir, malımızı hiç kimse elimizden almamalıdır” (madde 2); “Zengin yoksuldan az çekmemelidir (3); “Yasa tüm halkın rızasıyla olur” (4); “Görevler (memuriyet) ancak yetenekli olanlara (soylulara değil, H.M.) verilmeli” (5); “Dinler engellenmemen” (7); “Hiç kimse yasaya aykırı biçimde tu tuklanmamah” (10); “Cezalar, suçtan önce yapılmış yasalara göre verilmelidir, aksi oluyorsa rejim tiranlık tır” (14); “Herkes malına sahip olabilmeli ve emeğinin ürününü istediği gibi kullanabilmelidir” (16); “Kölelik yasaktır, kimse çalışanlara küfür edemez, dövemez, işveren ancak borcunu ödedikten sonra çalışanın işine son verebilir” (18); “Kimsenin tarlası elinden alınamaz, ancak borcu varsa alınabilir” (19); “Muhtaç olanlara, vatan için savaşmış olanlara devlet yardım etmelidir” (21); “Emirleri ancak halk verebilir, tek kişi değil” (25); “Halkın bir bölümü de tüm ulusun adına davranamaz” (26); “Tüm yurttaşlar kanun yapma, seçme ve temsilci saptama konusunda eşittirler” (29); “Suçlular fark gözetilmeden cezalandırılmalıdır” (31); “Yönetim, halkın ya da halkın bir kesiminin şikâyetlerini dinlemediği ve halletmediği durumda halkın ayaklanması en kutsal haktır” (35).
Rigas, “İnsan Hakları” bölümünün son maddesine, Fransızların metninde olmayan ve herhalde düşlediği ayaklanma için halktan taraftar toplamayı amaçlayan şu cümleyi de ekleyecektir: “Kentlerin, eyaletlerin, köylerin ve yurttaşların borçları eğer beş yıl önce alınmışsa ve bu arada borcu vermiş olanlara faiz ödemişlerse yönetim bu borçları affedecektir; (…) Alacaklılar beş yılda kapitallerini (zaten, HM.) iki katına çıkarmışlardır.”
“Anayasa İlkeleri” bölümünde dile getirilen somut amaçlar şunlardır: Madde 1238’de, köy ve kasabalarda seçimlerin nasıl yapılacağı anlatılmaktadır. Tüm halk seçime katılir, yalnız “Zenginler ve ileri gelenler, Türk kocabaşılar değil” (21); “Seçilen, tüm ülkenin temsilcisi sayılır” (29).
Madde 3977’de, meclisler ve yasaların oluşması ele alınmaktadır. “Yasakoyucu Meclis toplantıları kamuya açık yapılır” (45). “Politik adalet” başlığı altında, “Yasa tüm ülkede herkes için eşittir” (85); “Vergi” başlığı altında, “Herkes vergisini zenginliğiyle orantılı biçimde verir” (101), anlamına gelen cümleler vardır. Sonunda anayasa önerisi, “Anayasa Hellenler’e, Türkler’e, Ermeni ler’e, Yahudiler’e ve başka bütün uluslara (…) eşitliği, özgürlüğü, mal güvenliğini, tüm dinlere özgürlüğü, sonsuz basın özgürlüğünü (…) toplantı özgürlüğünü ve insan haklarını garanti eder” (122), sözleriyle tamamlanır.
Rigas’ın Anayasası farklı bir açıdan da okunabilir. Düşünürün istediği, düşlediği ortam için somut koşullar
henüz oluşmamıştı, yani Osmanlı toplumunun o yıllardaki koşulları bu anayasanın hedeflerine uygun değildi. Gelişmekte olan dinamik kentli bir cemaatin içinde hareket eden Rigas’ın isteklerinin batı Avrupa burjuvazisinin istekleri doğrultusunda olması, Osmanlı toplumunun çelişen iki gücünü de sergiliyor olabilir: Bir yanda hukuk alanında hareket serbestliği ve mal güvencesi arayan yeni bir sınıfın yeni gereksinimleri, öte yanda da eski düzenin devamında kendi çıkarlarının devamlılığını gören tutucu güçler vardı. Her metin gibi, Rigas’ın yazdıkları da hem döneminin gereksinimlerini dile getirir ve hem de tanıklık eder.
RİGAS IN SONU
Bu devrimci “Anayasa”, Viyana’dan Trieste’ye sandıklar içinde, sözde bir ticaret malı olarak ulaştırıldı; peşlerinden de Rigas gitti (19 Aralık 1797). Bildiriler, basımevi sahibi olan bir Yunanlıya gönderilmişti. Ancak ilgili mektup, olan bitenden haberi olan ve o sırada bir gezide olan Koronios’un eline değil, yanlışlıkla “işin” içinde olmayan ortağı Dimitrios Oikonomou’nun eline geçti. O da olayı Avusturya polisine ihbar etti. Avusturya yönetimi yayınlara el koydu, Rigas’ı tutukladı ve sorguladı. “Komplo hazırlayanlar” Viya na’da da tutuklandı. Rigas kendini öldürmeye çalıştı; zamanın polis raporuna göre; elleri bağlı olmakla birlikte, ele geçirdiği sivri bir aleti battaniyesinin altında saklayarak kalbine batırmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Bir süre tedavi gördü. Avusturya içinde; Viyana, Trieste, Peşte ve Semlino’da Yunanlılar arasında tutuklamalar devam etti. Rigas iki ay sorgulandı. Avusturya polisinin sorgulama raporlarına göre, Rigas’ın planı hemen Mani’ye (Güney Mora) geçip devrimi orada başlatmaktı. Bütün Mora Osmanlı yönetiminden kurtarıldıktan sonra Epir’e geçilecek, Sulililer ile (Solyot
lar) bir olunup Makedonya, Arnavutluk ve sonra da genel bir ayaklanma ile kalan alanlar kurtarılacaktı. Avusturya polisinin eline geçen evrak arasında, Rigas’ın o sıralarda İtalya’da savaşmakta olan Na polyon’a göndermek üzere yazdığı bir mektup da vardır. Mektupta komutandan, özgürlüğüne ulaşması için Yunanistan’a yardım etmesi isteniyordu. O yıllarda böyle bir beklenti gündemdeydi. 1797 yılının Mayıs ayında bin yıllık Venedik Krallı ğı’na son verilmiş, bir ay sonra da Korfu Adası’na giren Fransız askerleri “özgürlük’u gündeme getirmişti.
Sonunda Osmanlı uyruklu olan, aralarında Rigas’ın da bulunduğu sekiz “suçlu”nun Osmanlı yönetimine teslim edilmesine karar verildi.8 Sorgulama tutanaklarını incelemiş olan kimi tarihçilere göre, bu olay Avusturya’nın sivil mahkemelerinde görülmüş olsaydı, tutuklanmış olan devrimci demokratların “cinayet”i eylem polis tarafından böyle değerlendirilmişti cezasız kalacaktı. İdari bir kararla sekiz devrimci 10 Mayıs 1798 tarihinde Belgrad’da OsmanlI yönetimine teslim edildiler. Rigas ve arkadaşları, kesin olmayan bilgilere göre, kırk gün işkence edildikten sonra, İstanbul’dan gelen fermana uyularak öldürüldü. Söylentiye göre, kementle boğulmuşlar ve cesetleri Tuna’ya atılmıştır. Yaygın inanca göre, işkence süresinde Rigas davasına inanmış bir kimsenin yürekliliğini göstermiştir.
Rigas ile birlikte öldürülenler arasında şu isimler vardı: Sakız kökenli Viyana tüccarı E. Aryentis (31 yaşında), Yanyalı doktor D. Nikolidis (32), Sakızlı A. Koronios (27), Kastoryalı tıp öğrencisi L Emanouil (24),.. yiğit kapetanyoslar. papazla divitler, ve ağalar öldü hepii hakaz kılıç altında Öyletine çoktur bunlar. Türkler ve Rumlar.”
Avusturya uyruklu olan ve bu yüzden Osmanlı yönetimine teslim edilmeyip sınır dışı edilen devrimciler arasında, Yunanca Sphimerii gazetesinin yayımcısı Makrydis Po ulios’u görüyoruz. Rigas’ın bildirileri onun matbaasında basılmıştı. Ri gas’la birlikte tutuklanan ama Fransız uyruklu olduğu için serbest bırakılan 21 yaşındaki Khristophoros Perraibos, Fransız yönetiminde olan Korfu Adası’na gidecek ve Ri gas’ın şiirlerini yayımlayacak (1798); yıllar sonra, 1860’da da Rigas’ın biyografisini yazıp bastıracaktır.
RİGAS’IN TARİHSEL ÖNEMİ
Kimi tarihçiler, Rigas’ın “federasyon” peşinde olduğunu ileri sürmüştür. Oysa Anayasa’da da görüldüğü gibi, düşünürün böyle bir isteği yoktu. Daha önemlisi, o dönemde “federatifçağdaşulusal devlet” anlayışı henüz doğmamıştı. Çokuluslu çağdaş demokratik bir devletin “pratikte” bir federasyon olacağı söylenebilirse de, Rigas’ın böyle bir amaç peşinde olduğunu ileri sürmek verileri zorlamak anlamına gelecektir. Etnik cemaatlerin özerkliği söz konusu değildir.
Rigas’ın dünya görüşünde belirgin bir yeri olmayan başka bir öğe de dindir. Şiirinde “haç’’tan söz etmekle birlikte, Anayasasında din hiç yer almaz. Fransız Anayasası’na sadık kalarak, herkese “din serbestliği” sunmakla yetinecektir.
Bu anlayış da zamanın ruhban sınıfına karşı olan burjuva hareketi ve yitirdiler yaşamla iervetlerini. nedemiz.
İnancında herkei özgürce yaşatın Ortak koşalım âavaşın şanına Bulgar ve Arnavut. Crmeni ve Rumi t Arapla beyaz, ortak bir güç Özgürlük adına kılıç kuşanalım.
aydınlanma ile uyum içindedir. Ri gas’ın Mason, Decembrist ve Carbo nari? hareketi ile ilişkisi incelenmeye muhtaç bir konudur.
Rigas zamanının insanıydı; ne farklı bir gezegenden gelen bir ütopist, ne de erken öten bir horozdu. Dünyadaki ve Osmanlı Devleti içindeki olaylar ve gelişmeler etraflı bir biçimde yeterince incelenirse, “Rigas olayı” da anlaşılır bir hale gelir.
“18. yüzyıl ortalarından başlayarak, yaygın olan sloganlar ‘demokrasi, özgürlük, genel irade, eşitlik, mal güvenliği, (ticarette) serbestlik, üretimin artması, ekonomik özgürlük’ idi.” (Beaud: 5162). Bu görüşlerin Osmanlı Devleti’nde de taraftar bulması doğaldı.
Aydınlanma ve Fransız Devrimi rüzgârlarının öncelikle Osmanlı gayrimüslimlerini etkilemesi de açıklanabilir bir durumdur. OsmanlIlarda burjuva sınıfı, “kent ve özellikle ticaret burjuvazisi İslam’a yabancıydı: Bunlar Ermeniler, Yahudiler, Yu nalılardı…”; “Günlük ticaret Arap, Ermeni, Yahudi, Hintli ve Yunanlı tacirler (son kategori, gerçek Yunanlıdan başka Makedon/Romenle ri, Bulgarları ve Sırpları da içermektedir), hatta Türk tacirler tarafından yürütülürdü; ama genel olarak sonuncular ticareti pek çekici bulmazlardı.” (Braudel: 1982, 727 ve 1989, 481482).
Bu “yeni” burjuvaların Batı’daki gelişmeleri frenleyen bir düzenin kısıtlamalarının yanı sıra etnik ve dinsel bir sınırlama içinde oldukları da düşünüldüğünde, çıkış yolu aramakta öncü olmaları anlaşılır hale gelmektedir.
Rigas’ın ’’ulusçuluk” kuramının özellikle Yunan ulusçuluğu açısından ele alınması da gerekir çünkü ancak
o zaman Rigas etraflı bir biçimde anlaşılabilir. Rigas’ta görülen ulusçuluk, “dogma” ya da “filizlenme” aşamasında olan bir ulusçuluktur. Bağımsız ulusal devlet anlayışı henüz tam oturmamıştır.
Zaten o yıllarda böyle bir sorun dünya gündeminde de önem kazanmamıştı. 1789 ve 1793 Fransız İnsan Hakları Bildirgesi’nde “halkların bağımsızlığı” konusuna hemen hiç değinilmez. Rigas’m ölümünden 1020 yıl kadar sonra yaygınlık kazanmaya başlayan “bağımsız devlet ulusçuluğu” o yıllarda henüz netlik kazanmamıştı. Rigas’ta din ve dil birliğine dayalı “üniter” devlet kavramı da görülmüyor, devlet içinde farklı diller konuşan toplulukların bulunması doğal karşılanıyor.10 Yunan dilinin “egemenliği”nin, ulusal devletlerde olduğu gibi, egemen ulusun dili olarak doğal bir uygulama şeklinde değil, “kolay anlaşılan” bir dil olarak sunulması ve bu şekilde savunulması bile, Rigas’m ulusçuluk alanında henüz emekleme aşamasında olduğunu gösteren bir başka unsurdur.
Rigas’m “ulusçuluk” açısından değerlendirilmesi özellikle kuramsal açıdan büyük önem taşımakla birlikte, ayrı ve geniş bir inceleme konusudur. Böyle bir incelemeden elde edilecek sonuçlar yalnız Yunan ulusçuluğuna değil, bütün Balkan ülkelerindeki ulusçuluk “yasalarına” ışık tutacaktır. Burada bu konuya girmeyeceğiz. Burada, Rigas’ın politik eyleminin, zamanında Avrupa’yı
da saran ideolojik mücadelenin etkisinde kalmış bir monarşidemok rasi (cumhuriyet) mücadelesi olduğunu tekrarlayalım.
Rigas’m temel düşmanı, “sultanın istibdadıdır”. Yandaşları ise, oldukça açık bir biçimde, etnik fark gözetilmeksizin tüm halk kitleleridir. Anayasa üzerinde yapılan dikkatli bir inceleme, Fransız Anayasası’yla tam bir paralellik içerdiğini, temel anlayışın monarşik rejime karşı halkçı, “demokratik” bir rejim kurmak olduğunu ve belli başlı farkın, “Fransız” sözcüğü yerine, Osmanlı gerçeği göz önüne alınarak “Yunan, Arnavut, Türk vb.” sözcüklerinin kullanılması olduğunu göstermektedir.
Eğer bu değerlendirme genelde doğruysa, şu da söylenebilir: Rigas’m örgütlediği ayaklanma, bugünkü Yunanistan toprakları üzerinde ulusal bir devlet kurmayı amaçlayan bir eyleme yönelik değildi. Amaç, Fransız devrimi paralelinde, “Bosna’dan Arabistan’a” yayılacak ve tüm halkları içerecek sosyal, demokratik bir burjuva devrimiydi.
Osmanlı Devleti içinde temel toplumsal değişiklikler amaçlayan bir devrim girişiminin başlamış olması nın Osmanlı toplumu ve tarihi açısından önemi hemen anlaşılabilir. Böyle bir devrimi gerçekleştirebilecek güçlerin varlığının yok sayılmış olması, toplumsal ayaklanmaların, sonradan oluşturulan değerlendirmelerle genelde “ulusal” ayaklanmalar olarak algılanmış olmasından kaynaklanıyor olabilir.
Osmanlı Devleti içinde Batı tipi burjuva hareketlerinin varlığının saptanması ise, Osmanlı toplumu tarihine farklı ve ulusçu bir bakış açısıyla yeni bir değerlendirme kazandırabilir. Örneğin Rigas monarşik yönetime karşı çıkmış, cumhuriyeti savunmuş ilk Osmanlı aydını olarak algılanabilir ve Osmanlı toplumu nun da bir burjuva devrimi potansiyeli taşıdığı düşünülebilir.
Rigas belki de erken değil, ilk öten horozdu. Uyanmak istemeyenlerin çoğunlukta olması da ayrı bir konudur. Ama Rigas’ı anlamak için yapılması gereken, Anayasa’sını yayımladığı zaman kimlerin paniğe kapılıp ona karşı çıktıklarına bakmaktır. Rigas’a karşı çıkanların bir değerlendirmesi de, ki bunlar gene Rum toplumu içindeki “tutucu” güçlerdi, Rigas’ı daha anlaşılır kılacaktır.
DR. HERKÜL MİLAS
DİPNOTLAR
1 Stavrianos bu konuda şu göndermelerde bulunur: Daskalakis (1937). “Rhigas”,
2329; lorga, “Histoire des états balkaniques jusqu’a 1924, Paris, 1925; S. Petrovich,
“Lunion et la conférence balkanique”, Paris, 1934, 11. R. Clogg, Rigas için
“Heilenleşmiş ulah” demektedir (Clogg 1992, 29).
2 Brancoveanu ailesi hem filhellen (Yunan dostu) hem de yarı Heilenleşmiş bir soydu. Gregorios Brancoveanu, felsefi metinleri Antik Yunanca’ya çeviren, Lampros Photiades’in ”Okulu”nun mütevelli heyetinde olan bir kişiydi.
3 Nikolaos Maurogenis, Fenerli soylulardan olmamasına rağmen voyvodalık görevi alabilen ilk kişidir. 17701786 yıllarında “donanma tercümanı” idi. 17871792 OsmanlıRus Savaşı arifesinde A. Maurokordatos Ruslara iltica edince, yerine voyvoda olmuştu. Savaş sırasında etkili bir savunma başarmış; Rus ordularını durdurmuştur. EflâkBoğdan voyvodalığına ve Tuna boyları ordusunun başına, “seraskerliğe yükseltildi. Ancak ciddi bir neden olmadan boynu vurdurulmuştur (1 Ekim 1790)
(Uzunçarşılı IV, 5474).
4 Baron Langenfeld’in Yunan kökenli, voyvodalık yapmış Khristodoulos Kirlianos olduğu, Campulungu (uzun tarla) yöresinde bulunduğu ve dolayısıyla Almanca “Langenfeld” ismini aldığı bilinir.
5 Lampros Katsönis, Çariçe Katerina’nın planlarını gerçekleştirmek üzere Rusya’dan Trieste’ye geldiğinde, Heilen cemaati Osmanlılar’a karşı Akdeniz’e açılan “flotiglia’yı donattıklarını kıvançla Çariçeye bildireceklerdi. Sphimeriâ (gazete demektir) ilk Hellen gazete olup, haftada iki kez yayımlanırdı.
6 On yıl içinde Fransa’nın doğurmuş olduğu umut hayal kırıklılığına dönüşecekti. Hellen Nomarçi&i’nin yazarı belli değildir. “Nomarşi” sözcüğü yazar tarafından türetilmiştir: “Nomos”, “yasa” anlamındadır, “arşi” ise “yönetim” demektir. On yıl kadar sonra Fransa’nın doğurmuş olduğu umut, hayal kırıklığına dönüşecekti. Hellen Nomarçidi’nin anonim yazarı şöyle yazacaktı: “Dönüp İtalya’ya bakın, iniltilerini dinleyin, gözyaşlarını görün ve yabancı bir güç tarafından özgürlüğe kavuşturulmak
ne demekmiş öğrenin!”
7 “l.H.” Anayaaa’nın “İnsan Haklan” bölümünü,
“A.I.”, “Anayasa İlkeleri” bölümünü simgeler; sayı, madde numarasıdır.
8 21/3/1993 tarihli “E” dergisinde (Eleutherotypia) çıkan ve Avusturya arşivlerine dayanan imzasız bir yazıya göre, Avusturya da Rigas’a karşılık Osmanlı Devleti’nden Macar ve PolonyalI cumhuriyetçi siyasi mültecilerin ya da devrimcilerin teslimini istemişti.
9 Gizli çalışan liberaller olan Carbonari taraftarları, 1789 Fransız Devrimi hareketinin geleneğini İtalya’da ve Paris’te sürdürmüşlerdi. Guiseppe Mazini (ilk yazıları 1827’de) en ünlü liderlerindendi. Bu hareket, Rigas’m yaşadığı yıllarda ortaya çıkmaya başlar.
10 Zaten dönemin Fransa’sında bile, yani 1789’da Fransızların yüzde 50’si hiç Fransızca konuşmaz, ancak yüzde 1213’ü de doğru konuşabilirdi. (Hobsbavvm: 1990, 60).
Rigas’m bu konuda gene “Batı”nın etkisinde olduğunu söyleyebiliriz.
11 “Kapetanyos” geminin kaptanları ya da eşkıya, haydut, âsi reisi anlamındadır. “Ağa” burada “Müslüman ağa” anlamını taşıyor. “Türk” o yıllarda hem “Türk” hem de “Müslüman” anlamına gelirdi.
KAYNAKLAR
Beaud, M. A: History oh Capitalism 15001980.
Monthly Rewiev Press, New York, 1983. Braudel, F.; The Mediterranean And The
Mediterranean World In The Ase Off Philip II, 2. Cilt Fontana/Collins, İngiltere, 1982. (Çev. Akdeniz ve Akdeniz Dünyası Ankara 1993)
Clogg, Richard; A Concise Hi&tory oh Modem Greece. Cambridge, 1992. (Çev. Modem yunani&tan Tarihi İstanbul 1997)
Hobsbavvm, E.J.; Nati om and Nationaliöm dince 1780, Cambridge University Press, Cambridge, 1980.
(Çev. Milletler ve Milliyetçilik İstanbul 2006) Stavrianos, L. S. Balkan Federation. Hamden Connecticut, Anchor, 1964.
Uzunçarşılı, Ismail Hakki; Osmanlı Tarihi, cilt 4/1, 4. baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1988 (1. Baskı 1956)