Makale: Özhan Öztürk*
Karadeniz köylüsü, büyük ve küçükbaş hayvanlarını daha iyi şartlarında besleyebilmek ve ot kesip stoklayarak kışlık saman ihtiyacını biriktirebilmek amacıyla orman örtüsünün sona erdiği 1000-1500 m yükseklikteki yaylalara Nisan-Mayıs ortalarında başlayan ve Ekim ayı sonuna kadar süren mevsimlik göç gerçekleştirmektedir.
Yaylası yüksek rakımlı olan köyler yaylaya çıkmadan 1 hatta 2 ay kadar önce mezere adı verilen alçak yaylalarda konaklamakta, çayır biçmenin yanısıra lahana, soğan, kartol (patates) ekimiyle küçük çapta sebzecilik ve arıcılık yapmakta, ısınan havanın yayladaki karı yerden kaldırmasını bekledikten sonra daha yüksek ve
serin olan yaylalara çıkmaktadır. Bazı Hemşin köylerinin Haziran ayına dek mezralarda bekledikten sonra Bocunus (2380 m), Avucur (2350 m), Palovit (2350 m), Trovit (2450 m) gibi yüksek yaylalara çıktığı ve Ağustos sonunda havalar soğumaya başladığı anda tekrar mezraya veya köylerine dönmesi örneğinden de anlaşılacağı gibi yaylada geçirilen süre yaylanın yüksekliğiyle ters orantılıdır. Kimi yaylalar tek bir aile ya da köye, Ayder ve Elevit gibi büyük yaylalar birden çok köye hisselidir. Günümüzde pek çok yörede yaylacılık ekonomik ihtiyaçtan ziyade, 20-25 yıl öncesine göre hayvan varlığının dörtte üç oranında azalmasınında etkisiyle sayfiye amaçlı gerçekleştirilmektedir. Karadeniz köylüsünün yaylacılık geleneği ve yarı göçebe yaşam tarzını belirli bir dönemde öğrenmiş olduğuna dair hiç bir yazılı kaynak veya sözlü efsane bulunmamasından çağlardır sürdürdüğü geleneksel yaşam tarzı olduğunu anlaşılmaktadır.
Göç öncesi
Yaylaya çıkış zamanı geldiğinde aynı yaylayı kullanan aileler hatta büyük yaylalarda mahalle ve köyler müşterek bir çıkış günü tespit etmektedir. Günümüzde kamyonlarla gidilmesine karşın geçmişte tüm gün yürümek zorunda kalındığı için göç öncesi kış boyunca ahırda hareketsiz kalmış sığırlar ile yük veya binek hayvanı olarak at veya katır kullanılacaksa onlarda dışarı çıkarılıp gezdirilerek uzun yola hazırlanmaktaydı. Son gün yolda yenilecek azıklar hazırlanmakta, hemençeler lazut ekmeği, hamsikoli ile doldurulmakta varsa sulu yiyecekler kapaklı tencerelere doldurulmakta, diğer eşyalar ise kadınlarca sırt sepetlerinde taşınmaktaydı. Yola çıkanlar çocuklar dahil temiz ve yeni elbiseler giymekte pek çok yöredeki kadınlar ziynet eşyalarını bile takmaktaydı.
“Yaylaya gideyisun
Yoğurt yükleniyusun
Sen turki bilmeyisun
Benden öğreniyusun”
Göç zamanı
Şafak sökmeden kalkılıp tüm hayvanlara bir miktar ot ve su verilmekte, sığıların boyunlarına ip bağlanıp, çırnak ve kelek denilen çanlar, nazarlıklar, boncuklu süs ve
püsküller takılarak süslenmekteydi. Şafak vakti köy meydanı veya yayla yolunun başlangıcında buluşan köylüler geleneksel güzergah üzerinden topluca yola koyulunmaktaydı. Trabzon’un batısında “otçu” olarak adlandırılan göç kafilesinin önünde kafilenin güvenliğini, uçurum kenarları gibi tehlikeli geçitlerden geçilirken hayvanların düzenini sağlayan mola zaman ve yerlerine karar vermekle görevlendirilmiş kişiler yeralmaktaydı.
Derelerin şırıltısı, rüzgarların uğultusu, hayvanların boynundaki keleklerin şıngırtısının yanısıra yöresine göre davul, zurna, kaval, kemençe veya tulumun eşlik ettiği atma türküler söyleyerek yol alan kafile, düzlüklerde “düşüm” adını verdiği molalar vererek hem hayvanların otlayıp, su içmesini hem de azıklarda taşınan yiyeceklerin tadına bakarak dinlenmekteydi. Yaylası uzak göççüler akşamı toplu halde hanlarda konaklayarak geçirmekte, ertesi sabah yola çıkana dek sığırları han dışındaki kazıklara bağlamaktaydı. Yaylada ot kesecek, hayvanlarından süt sağarak peynir ve yağ hazırlayacak yaylacılar dışında sadece kafilenin güvenlik içinde yaylaya varmasını sağlamak için yolculuğa eşlik edenler de bulunmakta olup, bunlar yaylaya vardıktan sonra birkaç gün daha kalıp, yayla evinin onarım ve temizlenmesi işlerine yardım edip, dinlendikten sonra geri dönmekte, belirli dönemlerde veya yayla inişi sırasında tekrar gelerek yayla dönüşüne de refakat etmekteydirler.
Yolculuk sırasında sığırların “gözüne perde inmesi”, dik yokuşlarda “tıkanmaları” veya “dağ tutması” adı verilen durum sık görülen rahatsızlıklar görülmekte olup, sorunları aşmakta gözün perde inen kısmına nişadır sürülmesi, tıkanan hayvanın dinlendirilmesi veya itilerek yürümeye zorlanması, dağ tutan hayvanın ise
kulağının veya kuyruk altının kesilerek kan akıtılması gibi geleneksel usüller kullanılmaktaydı.
Göççüler veya Otçular, Trabzon’un batısında “Oba” adı verilen yayla yerleşimlerine yaklaşmaya başladığında kemençe çalanlara yol boyunca verilen içki miktarı iyice arttırılarak iyice zivanadan çıkmalarına çalışılır, yayladikiler ile kafiledekiler karşılıklı silah atarak birbirini selamlar, yayla ortasında edilen son horondan sonra herkes uzun bir sezonun hazırlıkları için evlerine dağılırdı.
Yayla evi
Yaylaya çıkanların ilk işi evin kış boyunca kar ve rüzgardan tahrip olan kısımlarını onarmak, varsa frahti veya terek adı verilen çit ve dikenli tellerini düzeltmekti. Yayla evleri, ormana yakın alanlarda ahşap, ormana uzak buzul vadilerinin yukarı kesimlerinde yığma taş, her iki malzemeden de temin edilebildiği yaylalarda “ahır bağı” olarak adlandırılıp “yurt” adı verilen yayım yerinden dönen sığırların muhafaza edildiği zemin kısmı taştan, insanların yatak odaları ile yağ ve peynirlerin saklandığı maron ve ot deposu oalrak kullanılan odaları içeren üst bölüm ise ahşap geçme olarak inşa edilmektedir. Yapının üzeri hartama veya bedavra adı verilen çam ağacından ince levhalar ile örtüldükten sonra hartamaların üzerine taş ağırlıklar konarak veya toprak serilerek çatı sabitlenmektedir. Taş olan dış duvar dibinde yemek pişirmek amaçlı bir ocak bulunmakta, aşana olarak da isimlendirilen bu bölümde kap-kacak koyulan bir dolap raf ve suluk bulunmakta, pencere diplerine yatak olarak kullanılan sedirler serilmektedir. Küçükbaş hayvancılık yapılan yaylalarda koyunlar ahır yerine “per” adı verilen üstü açık tek kapılı taş yapılar içerisinde yatırılmaktadır. Günümüzde yayla evi yapımında taş yerine çimento, demir, tuğla ve briket, çatı kaplama malzemesi olarak da hartama yerine oluklu çinko levhalar ve kiremitte kulanıldığı geleneksel dokunun bozulduğu görülmektedir. Yaylanın yüksekliği ve fiziksel özelliğine göre evler toplu veya dağınık yerleşim gösterebilirse de çoğunlukla her evin etrafında kendine ait bir çayırlığı bulunmakta, kötü havalarda sığırlar buraya salınmaktaydı.
Yaylada yaşam
Sadece ekonomik amaçlarla çıkılan yaylalarda erişkin erkek ve kadınların köyde tarımsal faaliyetlerine devam etmesi yüzünden yaşlı ve çocuk nüfusuyla dikkat çekerken, sayfiye amaçlı kullanılan bölgelerde karışık nüfus yapısı görülmektedir. Sabahları sağılan sığırlar otlamaları için salınmasına karşın yayım işi ot kaynağının tüketilmemesi için belli bir düzen dahilinde gerçekleştirilmekte, köylülerin tümünü ilgilendiren diğer işler çoğunlukla imece ile halledilmektedir. Bazı alanların verimsizleşmesi üzerine ortak kararla “koru” adı verilen bu bölgelerde 1 ay süreyle hayvan otlatılması yasaklanarak yeniden çayır çıkması sağlanmaya çalışılmaktadır. Ağustos ayı gelip etrafı çevrilmiş alanlarda iyice gürleşen otlar sararmaya başlamadan biçimine başlanmakta, gün boyu çalışan yaylacılar yorgunluklarını akşam düzenlenen türkülü, horonlu eğlencelerde atmaktadır. Sürmene’de “golğon haftası” adı verilen yorucu çayır biçim işi yörede eğratluk ya da meci adı verilen imece yapılarak kolaylaştırılırken, horonlu ve atma türkülü eğlenceler de ihmal edilmemekteydi.
“İndim çayir biçmeye
Eğildim su içmeye
Dediler yarin gelmiş
Havalandum uşmağa”
Kuçkuçura- Papra Bubrik
Yaylaya inen dumanın uzun süre kalkmaması durumunda köyün gençleri tolanarak Hemşin’de “papra bubrik”, Trabzon’da “kuza kuza” veya “kuç kuçura”adı verilen ve bir çeşit “güneş duası” olarak da adlandırılabilecek bir ritüel düzenlemekteydiler. Gelenek bir çalı süpürgesini insan gibi giydirilmesi, bazı tekerlemeleri söylenerek köy evlerinin dolaşılıp, un ve yağ toplayarak kuymak hazırlaması ve bu kuymağın eğlenerek hep yenilmesi aşamalarından oluşmaktaydı. Gelenek Anadolu, Ermenistan ve Azerbaycan’da yağmur yağdırmak amacıyla gerçekleştirilen Kosa-kosa, Köse, Köse Geldi, Köse Oyunu adlarıyla bilinen seyirlik oyun ve ritüel ile ilişkili olmalıdır.
” Kuçkuçura ne istersün?
Yağ isterum, bal isterum
Allah’tan güneş isterum
Verursanız ver gidelum
Vermezsenuz koy gidelum
Etirenge vudoroban
Enanriyan alesohon
Çakosendo kovsakabon
E yaylaci süt ona
Teknelerun şen osun
Rezil eylema bizi
Düşmanlarum kör osun” (Derleme: Mahmut Ragıp Gazimihal, Trabzon)
Yayla Şenlikleri
Yaylaya çıkılmasından hemen sonra refakatçiler köye dönmeden, Çayır bitmek işi sırasında ve refakatçilerin son kez yaylaya geldiği köye dönüş öncesinde günümüzde bazıları turistik nitelik kazanmış müzikli, horonlu birer şenlik düzenlenmesi de adettendir. Özellikle Çürük ayının (Temmuz) ortasına geldiği için Çürük Ortası veya Yayla Ortası adı verilen şenlikler coşkulu kalabalıklarca kutlanmakta olup Hıdırnebi (Temmuz’un 2. Cumartesi günü) , Sisdağı (Temmuz’un 3. Cumartesi günü) ve Kadırga (Temmuz’un 3.Cuma günü) bunların en önemlileridir. Ayrıca Ağustos Yedisinde (20. günü) Doğu Trabzon’da Sultan Murat ile Trabzon’un batısında cuma günleri köyden topluca yaylaya gidilmesi suretiyle düzenlenen ve “Haftacılar” şenlikleri de düzenlenmekteydi.
“Bu yil göşler enecek
Dağlar insuzlenecek
Bastuğumuz topraklar
Üstumuze dönecek”
Dönüş zamanı
Sonbahar mevsimi ile hava soğumaya, otlar sararmaya, su kaynakları tükenmeye başlayıp göç kovan/vargit çiçekleri açmaya başladığında refakatçiler köyden yaylaya çıkmakta, yayla evi gelecek yıla değin kapatılırken yaz boyu biriktirilen yağ, peynir, kurut gibi süt ürünleri ile saman balyaları ile birlikte köye dönülmektedir. Eve dönen yaylacıların getirdiklerine karşılık “kete” ikram edilerek ödüllendirilmesi de adettindi.
Kaynakça
Özhan Öztürk. Karadeniz Ansiklopedik Sözlük. Heyamola Yayınları. İstanbul, 2005
Özhan Öztürk. Folklor ve Mitoloji Sözlüğü. Phoenix Yayınları. Ankara, 2009
Mustafa Duman. “Trabzon Yöresinde Bazı Yayla Gelenekleri” Kıyı Dergisi No: 9 Trabzon, 1989 ss. 8-9
Rize Mutfağı. Rize Halk EğitimMerkez Müdürlüğü Yayınları No: 4. Rize, 1996
Tunçel H., Gürgen G., Çiçek İ., Doğu A..F. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi.Cilt: 14, Sayı: 2, Sayfa: 49-66, Elazığ, 2004
Bilgin M., Yıldırım Ö. Sürmene. Sürmene Belediyesi Yayınları. İstanbul, 1990
Karalahana.com web sitesi: www.karalahana.com
——
*Özhan Öztürk. Folklor Araştırmacısı.
Fotoğraflar: Sezer Özarslan, Karalahana Facebook Grubu