Karalahana, Turkey's Black Sea region culture, history and travel guide

Sardinya Krallığının Kırım Savaşına Katılması

İtalyan Birliği'nin Sağlanmasında Kırım Savaşının Önemi ve Sardinya Krallığının İnisiyatifi: Sardinya Krallığının Kırım Savaşına Katılması

Makale: Fabio L. Grassi

Sardinya Krallığının 18531856 yılları arasında vuku bulan ve Kırım Savaşına son veren Paris Kongresine katılması, İtalyan birliğinin dönüm noktası olmuştur. Başlangıçta demokratların egemen olduğu “diriliş” hareketi, Kırım Savaşı ile birlikte liberallerin yönetimine geçmiştir. Sardinya Krallığı, İtalya sorununu uluslararası diplomatik sahneye resmen yansıtmayı başarmıştır. İtalya’nın, politik bağımsızlık sorununun çözümüne ulusal bir devrimle değil, diplomasi ve savaş ile yaklaşıldığı bir noktadır bu.

İtalyan Birliği’nin Sağlanmasında Kırım Savaşının Önemi ve Sardinya Krallığının İnisiyatifi: Sardinya Krallığının Kırım Savaşına Katılması

Tarihçilerin büyük çoğunluğuna göre Sardinya Krallığı’nm 18531856 yılları arasında vuku bulan Kırım Savaşı’na son veren Paris Kongresi’ne katılması, İtalya’nın politik birliğinin gerçekleştiği “diriliş” yıllarının dönüm noktası olmuştur. Başlangıçta demokratların egemen olduğu “diriliş” hareketi, Kırım Savaşı ile birlikte liberallerin yönetimine geçmiştir. Sardinya Krallığı, İtalya sorununu resmi olarak uluslararası diplomatik sahneye yansıtmayı başarmıştır. Henüz birliğini sağlayamamış olan İtalya’nın, politik bağımsızlık sorununun çözümüne ulusal bir devrimle değil, diplomasi ve savaş ile yaklaşıldığı bir noktadır bu.
Sardinya Krallığı’nm müdahale nedenlerini anlamak için zamanın biraz gerisine gitmek gerekiyor. Ortaçağda, Umberto Biancamano adında bir maceracı Alpler’in batısındaki Savoy bölgesine kadar uzanmış ve dük ünvanı almıştı. Savoy, daha sonra hanedanlığın da adı oldu. Yüzyıllar boyunca Savoia dükleri egemenliklerini yaymaya ve terfi etmeye çalışmışlardı. Daha sonraki yüzyıllarda Piemonte’nin büyük bir bölümünü ele geçirdiler ve Torino da küçük devletlerinin başkenti oldu. 0 dönemde Savoia dükleri henüz tamamen İtalyanlaşmamışlar dı. Saray erkânı İtalyancayı az ve kötü konuşuyordu, en çok konuşulan diller Fransızca ve Piemonte lehçesiydi. Ancak hanedanın tüm hedefleri İtalya’ya yönelikti. 18. yüzyılın büyük Avrupa savaşları sırasında, Savoialılar Sicilya’yı ve dolayısıyla kral unvanını elde ettiler. Daha sonra Sicilya’yı geri vermek zorunda kaldılar ama karşılık olarak Sardinya’yı aldılar. Böylece, kısa bir süre önce elde ettikleri kral unvanını Sardinya üzerinden devam ettirdiler. 0 yüzyıllarda soyluluk hiyerarşisi gibi, bölgeler arasında da bir hiyerarşi söz konusuydu, her bölgenin hükümdarı kral unvanı alamıyordu. Oysa Sicilya gibi, Sardinya bu hakkı veriyordu. Fakir ve geri kalmış Sardinya Adası’nın Savoialıları ilgilendirmesinin başlıca nedeni de buydu. Oysa onlar asıl Piemonte ile ilgileniyorlardı, sistemli ve etkili bir yönetim ve ordu organize etmeyi Piemonte’de başarmışlardı.

Fransız Devrimi’nden ve Napolyon fırtınasından sonra, Sardinya Krallığı öncekinden çok daha büyük olarak ortaya çıktı çünkü 1815 Viyana Kongresi, tek suçu bir cumhuriyet olmak olan eski Cenova Cumhuriyeti’ni Sardinya Krallığı’na katma hakkı veriyordu. 1848 yılında Kral Carlo Alberto Avusturya İmparatorluğuma savaş ilan ederek bağımsız ve liberal İtalyan hareketine önderlik etti, ancak 1848 yılında Custoza’da, 1849’da ise Novara’da Avusturya ordusu Piemonte ordusunu yenilgiye uğrattı. 1849 yılında Roma ve Venedik devrimci cumhuriyetleri de yıkıldı. İtalyan devletlerinin bütün yeni hükümdarları, zor karşısında, 1848’de kabul ettikleri meşrutiyetlerini geri çekmek zorunda kaldılar; Sardinya Krallığı hariç. Yenilgiye uğrayan Kral Carlo Alberto tahttan çekilmeyi ve Portekiz’e gidip orada ölmeyi tercih etti. Yeni kral, oğul II. Vittorio Emanuele, Avusturya’ya başka bir mutluluk yaşatmamak için meşrutiyet rejimini sürdürdü. Bu nedenle, yurtsever tarihçiler onu “mert kral” olarak adlandırmıştır.
Yakın dönem tarihçileri, önceki yaklaşımların aksine Savoialıların olumsuz yönlerini öne çıkarırken II. Vittorio Emanuele’in dar liberalizmini ve kaba kişiliğini eleştirmişlerdir. Sardinya Krallığı ise özgürlüğün az da olsa var olabildiği İtalya’nın tek, Avrupa’nın nadir köşelerinden biri olarak kaldı. Tüm İtalyan liberallerinin ve vatanseverlerin himaye edildiği bir yer haline geldi. Biraz da bu nedenle, İtalyan ilerici kesimin gereksinimlerinin sözcüsü olmaya başladı. İngiliz liberal lider Palmerston, Piemon te’yi “Avrupa’nın feneri” olarak nitelendirdi. Ve nitekim, Sardinya Krallığı’na destek vermek İngiliz politikasının önemli noktalarından biri haline geldi.
4 Kasım 1852’de başbakan olan Cavour da Fransızcayı ve Piemonte lehçesini İtalyancaya oranla daha rahat konuşuyordu. Londra’yı ve Paris’i iyi biliyordu. Oysa Güney ve Orta İtalya’ya hiç ayak basmamıştı. Ancak İtalya’nın sorunlarını ciddi bir şekilde hissediyor, Avusturya’nın egemenliğinin kaldırılmasını kesinlikle istiyor ve Kuzey İtalya’da özgürlükçü ve gelişmiş bir devlet doğmasını amaçlıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu ile Çarlık Rusyası arasında kriz patlak verdiğinde, Sardinya Krallığı’nın doğudaki meselelerle doğrudan bir ilgisi yoktu. Ancak Cavour bu Avrupa krizinden yararlanmayı düşündü. 1854 yılının ocak ayında krala ülkenin savaşa katılması hakkındaki fikirlerini sorduğunda, aldığı yanıt olumluydu.1
Kral bir politikacı değildi, bu nedenle yanıtın nedeninin kralın savaştan hoşlanması olduğunu düşünebiliriz. Günümüzde savaş, dünyanın büyükçe bir kısmında neredeyse bir tabudur. Fiilen savaşlar yapılmaktadır, ancak zamansız savaş ilan etmek ve savaş çığırtkanlığı yapmak dünya kamuoyunda kolayca kabullenilen bir politika değildir. Oysa bunun yüzyıllarca, hatta binlerce yıl böyle olmadığını, özellikle kralların savaşın normal, üstelik güzel bir şey olduğunu ileri sürdüklerini, savaşı sevenlerin duygularını gizleme gereği duymadıklarını kabul etmek bizim için hayli zordur.2

Cavour, anlaşmaya sıcak baktığını batı hükümetlerine bildirdi. 1854 yılı mart ayının sonlarına doğru, İtalya’nın ve Piemonte’nin dostu olan Ingiliz Hudson elçi olarak Torino’ya geldiğinde Cavour’a: “Ordunuz 45 bin kişiden oluşuyor. Eğer bu sayıyı azaltmanızı isteseydik, haklı olarak reddederdiniz. Diyelim ki Avusturya, Rusya’ya savaş ilan etmek için, sizden teminat olarak ordunuzun üçte birini bizim ordumuzla beraber Tuna’da savaşmak üzere yollamasını istese bunu yapar mısınız?” diye sordu.3 Cavour hiç duraksamadan “Evet” diye cevap verdi. Nitekim başından beri, her ne kadar Avusturya kendisine hiçbir şey garanti etmemiş batı güçlerinin yanında yer alsa da, her şartta savaşa katılmaya hazırdı.

Cavour’un şimdi kendi hükümetini, sonra da o zamanlar İngiliz modelini esas almış, bir meclisten ve aristokrat bir senatodan oluşan parlamentoyu ikna etmesi gerekiyordu. Cavour’un en sadık yanlıları bile bu savaşın ne işe yarayacağını tam olarak anlamıyor, ayrıca her iki tarafta da mutlakiyetçi devletler yer aldığı için, kimden yana olacaklarına karar veremiyorlardı. Gerçekten de o noktada Cavour’un eyleminde ideolojik bir yan yoktu. Amacı, Pi emonte’nin rolünü önemsetmekti.fik olsaydı, her şey daha basit olurdu; gerek demokratlar, gerekse liberaller Avrupa’daki mutlakiyetçiliğin bekçileri ile seve seve savaşırlardı ama Habsburg İmparatorlu ğu’nun Çarlık Rusyası‘nı durdurmaya karar vermek üzere olduğu görüldüğünde, olay daha da karmaşıklaştı. Ancak birçok kişi, 1844 yılında yayınlanmış ve oldukça beğeni toplayan bir kitapta yer alan varsayımı anımsıyordu.

Kitabın adı, “İtalya’nın Umutları” ve yazarı da, İtalyan bir liberal olan Ce sare Balbo idi. Balbo’ya göre İtalya’nın özgürlüğüne kavuşması barışçı bir şekilde gerçekleşebilirdi çünkü diğer Avrupa güçleri, Habsburg İm paratorluğu’nun doğuya doğru (Osmanlı İmparatorluğu’nun zararına olarak) kaçınılmaz yayılışını dengelemek için bunu yapacaklardı. İtalya ve doğu meseleleri arasında sadece bu sebeple bir bağ vardı.

Birkaç ay boyunca Cavour kendi Dışişleri Bakanı General Giuseppe Da bormida dahil hemen hiç kimseyi ikna edemedi. Kralın savaş istemesi, muhtemelen Cavour’u kurtaran bir etken oldu. Savaş Bakanı General Alfonso Lamarmora da müdahaleden yana değildi. Cavour onu bu seferi yönetebileceğine ikna ederek muhalefetini yumuşatmayı başardı.Hudson, 14 Aralık 1854’te bu diplomatik çıkmazı, Piemonteli birlikleri para karşılığı İngiliz bayrağı altında savaştırarak aşmayı önerdi. Bu onur kırıcı teklif Cavour’un politikasını engelledi ve tabii reddedildi. Fransa ve İngiltere hatalarını anlayıp, bu kez Sardinya Krallığına bir ittifak önerdiler, ancak Dabormida’nm süregelen ısrarına rağmen, yine toprak vaat etmediler. Bunun üzerine hem Kral’ın isteği doğrultusunda savaşa katılacak, hem de Katolik Kilisesi’nin isteklerine boyun eğecek yeni bir hükümettir,” diyordu. Nitekim, liberal hükümetler geçmiş yıllarda kilisenin pek çok imtiyazını cesurca kaldırmışlardı. Tam da o haftalarda kralın annesi ve eşi ölmüş, kardeşi de ölüm döşeğinde yatmaktaydı ve papazlar tüm bu felaketlerin, onun kiliseye aykırı davranışlarının bir cezası olduğunu söylüyorlardı. Cavour’u indirip, yerine muhafazakâr Kont Thaon di Revel’i geçirme oyunları ise sürüyordu.

Çetin müzakerelerden sonra Cavour, 9 Ocak 1855 sabahı saat ikide krala batı ittifakına katılma metnini sundu. Konunun resmileşmesi ise 10 Ocak’ta gerçekleşti. İngiliz gemileri Kırım’a 15 bin asker götürecek, İngiltere, seferi %4’lük faiz ve 1 milyon sterlinle finanse edecekti. Ayrı ayrı barış anlaşması yapmak yasaktı, toprak genişletmek de söz konusu değildi. Dabormida istifa etti, Cavour ise dışişleri bakanı oldu.  II. Vittorio Emanuele hem savaşı, hem de Cavour’un istifasını istiyordu. Savaş yanlıları ağır bastı, ancak Cavour da gücüne güç katmıştı.

Haber askerleri heyecanlandırmadığı gibi, gerek demokratik solda, gerekse dincisağ cephede sert tepkilere yol açtı. Bir gazetede, “Cüzdan aşkı
yüzünden Cavour vatanını İngiltere’ye sattı”” diye bir manşet dikkat çekiyordu. İtalyan cumhuriyetçi ve demokratik hareketin tarihi öncüsü Giuseppe Mazzini bir açık mektup yazarak, Cavour’u başkalarının çıkarı için aptal bir araç olmakla suçlamıştı. İşte Mazzini’nin mektubunun bazı anlamlı bölümleri:
“Birkaç ay önce, Avusturya’dan emin olmayan ve onu yanlarında isteyen Londra ve Paris hükümetleri onları korkutmak amacıyla bize başvurmuşlar ve ittifaktan, Avusturya ile olası bir savaştan, Adige’ye kadar olası bir büyümeden söz etmişlerdir. (…) Avusturya hemen teslim oldu ve 2 Aralık anlaşması yapıldı. Bu şok etkisi yaratmıştır, size tanıklık edenler bu etkiyi iyi bilir. (…) O dönem ya ordudaki asker sayısının azaltılması, ya barışa kadar Alessandria’nın Avusturya işgalinde olmasının kabulü ya da Kırım’a paralı asker gönderilmesi teklif edilmişti. (…) Londra ve Paris’e pazarlıkçıların gönderilmesini istediniz ve reddedildiniz. Avusturya’nın hacizleri yürürlükten kaldırmasını istediniz, reddedildiniz. Barış zamanı geldiğinde, İtalya’nın şartlarının göz önüne alınmasını ve yabancıların işgal ettiği devletlerde bazı reformların gerçekleşmesini istediniz, reddedildiniz. Savaşmadan kabul ettiniz ve imza attınız.”5

Cavour’un mücadele etmediği doğru değilse de, hiçbir talebine karşılık alamadığı doğruydu. Her koşulda Mazzini ılımlı solda da yaygın olan bir sıkıntıyı dile getiriyordu. Milano’nun önde gelenlerinden Giorgio Pallavicino sürgünde şöyle yazmıştı: “Dönüşü olmayan bir yola girildi. (…) Avusturya artık rahat uyuyabilir: Piemonte topları doğuda, Avusturya’nın toplarının yanında yer alacaklar (…) 1855’te, Avusturya basininin alkışları arasında 184849’da başlayan devrim sona erdi.’’6 Propaganda bir yana, Mazini Cavo ur’un gerçekte ne yapmak istediğini anlamıştı: İtalyan sorununu ulusal ve demokratik bir devrimle değil, batı güçlerinin yardımıyla ve monarşiyi muhafaza ederek çözmek

Artık bir müttefik de olsa, Habsburg İmparatorluğu Piemonte yüzünden savaşa aktif olarak katılmakta tereddüt ediyordu. Nitekim doğuya yoğunlaşmışken sırtından vurulmaktan korkuyordu ve İtalya üzerinde bir statüko garantisi istiyordu. Cavour, Avusturya’nın kararsızlığından cesaret alarak 1855 Hazi ran’ında belli kısıtlamalarla da olsa, düzenlenecek barış konferansına Sardinyalı bir delegenin katılmasını talep etti ve talebi kabul edildi. Bu, küçük de olsa geleceğe yönelik bir adımdı. Bu arada, tarafsızlık seçeneğinin “düşman Avusturya, dost olmayan batı devletleri” anlamına geleceğini, yalnız ve küçük bir Piemonte karşısında muzaffer ve güçlü bir Avusturya’nın Torino’da gerici bir politik değişime yol açacağını, bunun da bağımsızlık hayallerinin sonu olacağını anlatmaya devam ediyordu.
Haftalar geçti. Ruslar Sivastopol’da direnirken, ne Sardinya Krallığı ne de Habsburg İmparatorluğu somut bir müdahalede bulunuyordu. Cavour, kendi hükümeti içinde yalnızdı.

Anayasaya göre, finans konusu hariç, anlaşma parlamentonun onayına bağlı değildi, bununla beraber, Cavour parlamento tartışmasından kaçmadı. Böylece aşırı solun ünlü konuşmacısı Angelo Broffiero’nun sert eleştirilerine maruz kaldı. Brof fiero milli ideallerin çiğnendiğini ve Revel’in yönetiminde sağ görüşlü bir hükümetin kurulmasının daha doğru olacağını savundu. Bunu, aşırı sağcı lider elemente So laro della Margarita’nın eleştirileri izledi. Kırım Savaşı’nda pek çok ülke tarafsız kalmıştı, tarafsızlık neden özellikle Sardinya Krallığı için bir talihsizlik olsundu? Gerçek şuydu: Avusturya karşıtı ihtiyatsız politikası nedeniyle güçsüzleşen Cavour, batı devletlerinin şantajına boyun eğmek zorunda kalmıştı. Ayrıca Rusya’yı yalnızca liberal bir devlet olmadığı için barbar olarak adlandırmak doğru muydu?
Daha sonra Revel konuştu. Cavo ur’un önceki yıllarda izlediği yanlış politikaya bakıldığında, anlaşmanın hüzünlü bir zorunluluk olduğunu söyledi.
En son Cavour konuştu. Hiç kuşku yok ki, yalanları ve ihmalleri birbiri ne karıştırarak yaptığı işleri savundu. Piemonte tarafsızlığının gerçek bir tarafsızlık olmayacağını, sadece Rusya karşıtı ittifaka zarar vereceğini ileri sürdü ve anlaşmanın, kendisinin geçmişteki politikaları ile hiçde çelişmediğini çünkü Fransa ve İngiltere’ye karşı sempatisinin herkesçe bilindiğini belirtti. Sonunda sesinin tonunu yükselterek şunları söyledi: “Geçmiş yıllardan ve yüzyıllardan edindiğimiz tecrübe, komploların, entrikaların, başıbozuk devrim lerin ve eylemlerin İtalya için hiç de yararlı olmadığını kanıtlamaktadır.”
O halde neyin yararı olurdu?
Avrupa’ya, İtalya’nın hem kendi kendini özgürce yönetmek için yeterince sağduyu ve uygarlığa sahip olduğunu hem de askeri değerinin atalarınınki ile eşdeğerde olduğunu kanıtlamak.7 ıo Şubat’ta anlaşmanın finans kısmı oya sunuldu. Oylamanın politik olduğu açıktı. Anlaşma, 6o’a karşı 101 oyla kabul edildi. Senatoda durum daha da belirgindi: 63 kabul, 27 ret oyu vardı. Piemonte aristokrasisi coşkun olmaktan çok, sadıktı. En büyük coşku sürgünler arasında, genelde de diğer İtalyan devletlerin ılımlı liberalleri arasında görülüyordu.
Sonraki günlerde büyük gerginlik yaşandı çünkü ılımlı solun başkanı Ur bano Rattazzi hükümete girmişti. Bunu sağlamak için eğitici bir yanı ya da toplumsal yararı olmayan manastırların kapatılmasını istemiş, bunu da başarmıştı. O çağın liberal hükümetlerinin tipik bir kararıdır bu. Kilise yeniden ayaklandığında, kral korkarak bir kez daha Cavour’a karşı bir sağ alternatif arayışına girdi. Lamar mora zaten yola çıkmak üzere Ceno va’da bekliyordu. Çabucak Torino’ya döndü ve krala, eğer Cavour hükümetin başında kalmazsa seferi yönetmekten vazgeçeceğini söyledi. 11. Vittorio Emanuele yeniden Cavour’a tutunmak zorunda kaldı. Manastırlar hakkındaki kanun onaylandı. Lamar mora da askerleri ile yola çıktı.
Fransızlarla Ingilizler arasında yaşanan bir dizi tartışma ve çelişkiden sonra, 9 Mayıs’ta Kırım’a gelen Piemonte birlikleri gözlem görevine, bir başka deyişle ikincil bir göreve getirildi.
Kırım’da Sardinya birliklerinin en büyük düşmanı, 1300 kurbana mal olan koleraydı. Tek gerçek savaşları ise Çernaya Nehri yakınlarında, 16 Ağustos 1855’de gerçekleşti: Çetin bir mücadelenin ardından 29 ölü, 155 yaralı vardı.
Lamarmora, Cavour’un giderek artan sabırsızlığına rağmen pasif davranarak İngiliz yönetiminin emirlerini kabul etti. Sardinya sefer birliği yine de iyi bir organizasyon ve disiplin imajı vermişti ki, bu da önemliydi. Yüzyıllar boyunca Ital
yanlar hem birey hem de büyük savaş adamı olarak kendilerini kanıtlamıştı, ancak İtalyan devletleri ordularının Avrupa’da hiçbir prestiji yoktu, Custoza ve Novara yenilgileri bu olumsuz imajın sürmesine neden olmuştu.
Edindiği olumlu imaja rağmen Piemonte askeri birliğinin bu savaşa olan katkısı, Cavour’un politik hedeflerine ve mecbur olmadığı halde asker sayısını 18 bine çıkaran Sardinya Devleti’nin gayretine göre yetersizdi. Kısacası, Cavour politik hedeflerle askeri operasyonları koordine edememişti. Bunda savaşın krala ve generallere özgü bir alan olduğu önyargısının da rolü vardı.8
Eylül 1855’te Sivastopol düştü, Rusya tahtına II. Alexander geçti ve Avrupa’da gerek İngiliz, gerekse Piemonte hükümetlerini üzen barış havası esmeye başladı. Cavour, Paris ve Londra’dan kralı davet etmelerini istedi. Londra’da krala yarar sağlayacak yeni bir eş bulmayı da umuyordu.
II. Vittorio Emanuele ve Cavour, 23 Kasım 1855’te Paris’e geldiler. Resmi kabuller, Avusturya’yı kuşkulandırmama kaygısıyla sınırlı tutulmuştu. III. Napolyon, tüm Avrupa’da barış istediğini birçok kez söylemesine rağmen açık davranmamıştı. Bu tutumu yüreklendirici değildi ama Londra dönüşünde tekrar görüşmek için ısrar etti. II. Vittorio Emanuele pek de aristokrat olmayan tarzı ile Fransızları şaşırtmıştı. Ayın 30’unda kral ve başbakan Londra’ya geldiklerinde, büyük bir coşku ile selamlandılar. II. Vittorio Emanuele upuzun bıyıklarını kısaltmayı, protokole olabildiğince saygı göstermeyi kabul etmişti.
Ancak II. Vittorio Emanuele, bir soru üzerine Londra’da kendisini en çok etkileyen şeyin, Kraliçe Victoria’ya eşlik eden soylu hanımlardan biri olduğunu söyledi.? Evlilik projesi gerçekleşmedi. Ayrıca kral ve başbakan, Clarendon ve Palmerston ile konuşurken savaş olsun olmasın, Avrupa’da olduğu gibi İtalya’da da her türlü toprak değişikligine İngiliz hükümetinin de karşı olduğunu anladılar.
6 ve 8 Aralık tarihleri arasında Ca vour ve kral, III. Napolyon ile bir kez daha görüştüler. İmparator, tam da veda yemeğinde Cavour’a şu ünlü cümleyi söyledi: “Piemonte ve İtalya için yapabileceğime inandığınız şeyleri (Fransa Dışişleri Bakanı) Walewski’ye gizlice yazın.’’10
Torino’ya döndüğünde Cavour, eski başbakan Massimo d’Azeglio’yu Wa levvski için rapor hazırlamakla görevlendirdi ve meclisten yeni bir ödenek çıkardı. Kısa bir süre sonra Cavour Avusturya’nın Rusya’ya verdiği ültimatomu ve Paris’te Barış Konferansı’nın ilan edildiğini öğrendi. Avusturya’nın endişe verici diplomatik başarısını ve Eflâk ve Boğdan üzerindeki etkisini dengelemek üzere Cavour, Avusturya’nın İtalya üzerindeki etkisinin azalması gerektiğini batı güçlerine kabul ettirmek amacıyla bir rapor hazırladı ki bu metin, Balbo’nun daha önce ortaya koyduğu düşünceleri içeriyordu.
D’Azeglio Walewski için rapor hazırlarken, bu kez 17 Ocak’ta Rusya’nın müttefiklerin ültimatomunu kabul ettiği haberi geldi. Cavour’un kalan tüm umutları, Rusya’nın Avusturya’ya karşı olan hıncında yoğunlaşmıştı. Ünlü İtalyan tarihçi Rosario Romeo şöyle yazmıştı: “Artık Pi emonte’nin ümit ettiği büyük Avrupa krizinin çıkmayacağı açıktı, 1855’teki cesur kararın bir sonuca varıp varmayacağı şüpheliydi.’’”
20 Ocak 1856’da Azeglio, Cavour’a raporu sundu, ancak Cavour bunu uygun bulmadı ve acelece yeni bir rapor hazırladı. Bu metinde çok daha mütevazı olan şu talepler vardı: Diğer İtalyan devletlerinin rejimlerinde bazı düzenlemeler yapılması ve Papa Devleti’ne ait Emilia ve Ro magna vilayetlerinde Avusturya işgalinin sona ermesi. Ancak müttefikler bu taleplere de itibar etmedi.
Hazırladığı metnin değerlendirilme mesine içerleyen d’Azeglio, dahaönce kararlaştırılanın aksine, Sar dinya Krallığını’nın temsilcisi olarak barış konferansına gitmeyi reddetti: Kırım’a düzenlenen o saçma seferi isteyen Cavour’du, hiçbir şey elde edemeden dönen de Cavour olmuştu ve Paris’te rezil olması gereken de oydu. Ve Cavour yola çıktı. İyimserliğinin derecesi, bir arkadaşına yazdığı mektuptaki şu satırlarda görülüyor: “Şimdiki görevin, politika yaşamımın son eylemi olma ihtima
li var.”12. Ancak bu planlar, Osmanlı delegasyonunun yenilmez muhalefeti nedeni ile gerçekleşemedi. 11 Mart’ta Eflâk ve Boğdan halklarının isteklerini öğrenmek amacıyla toplanan komisyona, Avusturya’nın isteği üzerine Sardin ya heyeti katılamadı.

Bununla beraber, kongre Cavour için iyi başladı. Avusturya Dışişleri Bakanı Kont Buol’un karşı çıkmasına rağmen Walewski’nin, özellikle de Clarendon’un desteklediği Cavour, diğer delegelerle eşit katılıma hak kazandı. Bu da ileriye yönelik bir başka küçük adımdı.
Konferansın kulisinde, Cavour karmaşık bir hanedanlık projesi ile Balbo’nun perspektifini gerçekleştirmeye çalıştı: Sardinya Krallığı Avusturya’nın fiilen elinde olan Parma ve Modena düklüklerini bünyesine katacak, boşta kalan dükler de kendilerine Eflâk ve Boğdan prensliklerinde yeni yerler bulacaklardı.
Önce Cavour’u yüreklendiren III. Napolyon daha sonra projesini değiştirdi: Yalnızca Modena dükü başka yere tayin olacak, böylece prens
magna vilayetleri konusunda da Cavour müttefiklerden yeterli desteği bulamadı.
Ancak daha genel anlamda, Cavour elindeki tüm araçları kullanarak kongrenin İtalya sorunu üzerine yoğunlaşması için elinden geleni yaptı. Cavour, Piemonteli güzel Kontes Vir ginia di Castiglione’yi III. Napolyon’u yumuşatmakla görevlendirdi. Kon tes’in güzelliğine vurulan III. Napolyon barış imzalandıktan sonra İtalya sorunundan başlayarak, Avrupa’yı endişelendiren diğer sorunları tartışmak üzere ek bir toplantı talebinde bulundu ve talep kabul edildi.
8 Nisan 1856’daki bu ünlü toplantı sırasında, tam yetkili İngiliz Claren don, PapaKral’ın ve Napoli Bour bonlarmın rejimlerini sert bir şekilde eleştirdi. Onu, daha ılımlı bir şekilde Cavour izledi. Buol, temsilcisi olmayan kimi devletlerin içişlerine müdaheleye karşı çıktı, ancak sonunda, toplantıdaki tartışmaların “büyük bir yumuşama’” ile de olsa tutanağa geçmesini kabul etmek zorunda kaldı. “İtalyan “dirilişfne karşı olan gözlemciler, 8 Nisan oturumunda olası bir Fransa Avusturya çatışmasını öngörmüşlerdi.radan reddetse de Clarendon, Ca vour’u ikinci seçenek dolayısıyla Londra’ya gitme konusunda yüreklendirdi. Cavour coşkuyla, 16 Ni san’da müttefiklere ağır bir rapor sundu, ardından 17 Nisan’da ona İngilizlerin gerçek niyetlerinin ne olduğunu iyice anlamasını öneren
111. Napolyon ile görüştü ve 18’inde Sonraki günlerde heyecanı açıkça gözlenen Cavour, birçok kez Clarendon’a giderek ona, Sardinya Krallığının mutlakıyeti yeniden getirecek olan Avusturya ile anlaşmaktan veya savaşmaktan başka çıkar yolu olmadığını söyledi. Son
Londra’ya ulaştı. Bu, bazı somut sonuçlara ulaşmak için son fırsatıydı. Ancak Palmerston Clarendon’dan çok daha ihtiyatlıydı: Papa Devle ti’ni himaye eden, dolayısıyla İtalya sorununu çözmek için girişimde bulunmak zorunda olan Fransa idi. Paris’e döndükten sonra, 26 Ni san’da Cavour, 111. Napolyon’a hak vermek zorunda kaldı. 29 Nisan’da moral çöküntüsüyle Torino’ya dönen Cavour büyük bir coşku ile karşılanınca çok şaşırdı. Rusya’nın Sardinya Krallığı ile diplomatik ilişkilerini yeniden kurduğuna o da sevindi.
Rus elçisi: “Ülkelerimiz hiçbir karşıt çıkarla bölünmemiştir. Üstelik birçok ortak kinleri vardır.” dedi.’5 Bu ortak kinlerin hedefi elbette Avusturya idi. Aslında Cavour 8 Nisan toplantının İtalya ve Avrupa’daki olağanüstü yankısının yeterince farkına varamamıştı.
İtalya sorunu bir Avrupa kongresi ve kamuoyu mahkemesi önüne taşınıp tartışılmıştır. Kavga muhtemelen uzun sürecek, belki çok sayıda terslik olacaktır ama davamızın doğruluğuna güvenen bizler, sonucu bekleyeceğiz.”113
Senato ve meclis, neredeyse oybirliği ile Cavour’un raporunu onayladı. Bu durum tüm İtalya’da büyük bir yankı uyandırdı. Demokratcumhuriyetçiler dahil, hemen tüm İtalyan yurtseverler Sardinya Krallığı’nın önderliğini kabul etti. Beş seneden az bir zaman sonra da İtalya Krallığı doğdu.
İttifakla başlayan dostluk sonucu, 1856 yılında Sardinya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında düzenli diplomatik ilişkiler başlamıştır. İtalya ve Türkiye artık olmayan bu iki devletin varisleri olarak, bu yıl diplomatik ilişkilerinin 150. yılını kutluyor.

DR. FABIO L. GRASSI

DİPNOTLAR

1 lndro Montanelli, L’ltalia del Riâorgimento (Dirilişi Dönemi İtalya’sı), Milano,
Rizzoli, 2001, s. 359.
2 Massimo Fini, Clogio della guerra (Savaş methiyesi), Venezia, Marsilio, 1989.
3 Montanelli, 05e, s. 360.
4 Franco Valsecchi, L’Curopa e il Riâorgimento:
l’alleanza di Crimea (Avrupa ve Italyan Dirilişi: Kırım İttifakı), Firenze, Vallecchi, 1968, s. 459.
5 Valsecchi, age. s. 454.
6 Valsecchi, 03e. s. 460.
7 Montanelli, 05e. s. 368369.
8 Rosario Romeo, Vita di Cavour (Cavour’un Hayatı), RomaBari, Laterza, 1998, s. 311.
9 Montanelli, age. s. 379.
10 Romeo, age. s. 316. h Romeo, age. s. 319.
12 Romeo, age. s. 321.
13 Romeo, age. s. 327.
14 Romeo, age. s. 333.
15 Montanelli, age. s. 379.
16 Montanelli, age. s. 379.

Exit mobile version