Makale ve fotoğraflar: Yücel Kaya
195. Sis dağı Şenliği’nde Samsun Müftüsü’nün yaptığı konuşmadan sonra yörede yoğun tartışmalar yaşandı. Bu tartışmaları doğru yorumlayabilmek için Şalpazarı’nda toplumda kadının konumu ve horon kültürü içindeki yerini bilmek gerekiyor.
Şalpazarı toplum yapısını incelerken eski tarihlerden 1960 lara kadar, 1990lara kadar olan dönem ve 2000 sonrası olarak üç bölümde incelemek gerekir.Şimdi genel hatlarını verdiğimiz bu dönemlerde kadının sosyal yaşamdaki yeri ve horon hakkında incelemeler yapalım
60 lar ve öncesi
Eski devirlerden 1960 lara kadar olan dönemin genel özelliği yarı göçebe kültürün yoğun olarak devam etmesi, gurbetteki yoğun erkek göçü yanında köylerde kadınların kalmaya devam etmesidir. Bu dönemde erkek nüfusun bir bölümü mevsimlik işçi olarak gurbete gider.Cumhuriyet öncesinde Rusya, sonrasında özellikle Zonguldak gibi belli başlı maden bölgeleri gurbet sahalarıdır. Erkekler yalnız giderken kadınlar köylerde ailenin başında kalırlar. Bu dönemde köylerde yoğun tarım ve hayvancılık vardır. Fındık az olmakla beraber buğday ve kendir tarımı geniş yer tutar. Yaylacılık yoğundur. Yün(şal) ve tevek (kendir) dokumacılığı yoğun olarak yapılır. Hemen her evde 5-10 hayvan vardır. Kadınlar hem tarımı yaparlar hem de yaylacılığı. Cumhuriyet döneminde yapılan kıyafet değişikliği bu dönemde kadınları pek fazla etkilememiştir. Eski tarihlerden beri gelen kıyafet kültürü devam eder. Eskilerin tabiriyle “kadın yağın peynirini satar, çarşıdan tuz ve gaz alır; parası artarsa da başına bir cemebercük alır” Bu dönemde kadınların tam bir yönetici olduklarını görürüz. Bütün bu işleri çekip çevirirler. Becerikli kadınlar son derece saygı görür. Büyüklere itaat ve saygı çok önemlidir. Evdeki yaşlıların sözleri itirazsız kabul edilir. Evlilikler çoğunlukla büyüklerin isteğiyle olur. Gerektiğinde zorla evlendirilir. Bir kadının namussuzluk yapması ölümü anlamına gelir. Vurularak, dereye (Ağasar Deresi)atılıp boğularak öldürülen pek çok kadın günümüzde de anlatılır.
Bu dönemde yılın en önemli olayın Kadırga’daki otçu olduğunu söylememiz abartılı olmaz. Gurbette olanlar bu zamanda gelirler.Yıl boyu biriken paralar buralarda harcanır.
“-Gıcı, otçu geliiii, paramız da yok, naapaciik?
-Heri naapaciik, gazanı satıp otçuya gideciik, otçudan gelip fındığa gidip gazan alaciiik.”
Halen daha söylenen bu söz yörenin otçuya bakışını çok güzel anlatır.
Karadeniz Bölgesi’ndeki en eski şenlik olan Kadırga Otçu Şenliği 3 il ve onlarca ilçeden gelen insanların bir araya geldiği, yöre kültürünün en önemli unsurlarından biridir. Müzik ve horon en güzel şeklini buralarda bulur.
Bu yıllarda kadınların ortalık yerlerde oynaması iyi gözle görülmez. Turalıuşağı Mahallesi’nden Osman GÜLAY’ın deyimiyle “horon oynayan kadın başı kesilecek kadındır”. Kadınlar ancak gece obalarında , kendi aile fertlerinin düğünlerinde yakınlarıyla beraber oynarlar.Kalabalık ortamlarda, yabancıların yanında tek başına oynamazlar.Bir kadının yakınları olmadan horona girmesinin boşanmalara da neden olduğu görülmüştür. Yabancı insanların kollarına girmezler. Ancak diğer kadınların veya akrabalarının kollarına girerler. Yörede “dik horon “denilen horona ise kesinlikle girmezler. Kız horonundan dik horona geçildiğinde oyundan çıkarlar.
Kadırga şenliğindeki yürüyüşte de erkekler önde, kadınlar arkada olur. Hem erkeklerin hem de kadınların başlarında yöneticiler vardır. Birbirlerine karışmaları kesinlikle yasaktır. Şaşırıp da bir erkek kadınların arasına girse veya tersi olsa deyneği yer. Sıkı bir disiplin vardır. Cıvıklığa yer yoktur.
1960 lardan 90 lara kadar olan dönem:
60 lardan sonrasındaki, dönemde ise gurbete giden erkeklerin gerek yurt dışında gerekse yut içinde ailelerini de büyük oranda yanlarında götürdüklerini görürüz. Dolayısı ile hem gidenlerin gittikleri ortama uyum sağlama çabaları hem de kültürlerini koruma istekleri olduklarını görürüz.
Bu dönemde geleneksel yaşamda bazı kırılmalar yaşanmaya başlar. Buğday ve kendir tarımı ;tevek ve şal dokumacılığı ortadan kalkar. Gurbete gidenler artık ailelerini de yanlarında götürmeye başlar. Özellikle 80 lere doğru hemen her hafta Şalpazarı’nda bir ailenin kalkıp İstanbul’a göçtüğü günlerdir. Gurbete, özellikle de İstanbul’a gidenler bir taraftan geldikleri şehre uyum sağlamaya çalışırken bir taraftan da geleneksel kültürlerini yaşatmaya çalıştılar.
Bu dönemde horon kültüründe çok fazla değişiklik olmamakla beraber kadınlar horonda daha sık görülür. Artık dik horonda tek tük de olsa görülen kadın sayısı artmaya başlar. Kadınlar dik horona girseler de kesinlikle kollarını yukarı kaldırmazlar. Bu son derece ayıp görülür. Çevre ilçelerdeki kadınların kollarını kaldırmaları da son derece utanç verici olarak addedilir. Kadınlar ellerini çırpmazlar ve yine kesinlikle aşağı almazlar.
Otçu şenlikleri büyük oranda geleneksel şekilde devam eder. Kadınlar erkeklerin arkasında yürümekle beraber kadın erkeğin karışmaması kuralı hafiflemeye başlar.
90 lar dan 2000 lere kadar:
90 lar artan medya etkisi, televizyon kanalları ile yoğun bir globalleşmenin olduğu bir dönemdir. Bu dönemde televizyon artık her evde
vardır.Yöre kültüründe çok önemli yeri olan yaylaların hemen hepsine yol ve elektrik gelmiştir.
Gurbettekilerin dernekleşme faaliyetlerinin artması görülür. 1985 yılında İstanbul Kutköy’de Karadeniz Yayla Şenlikleri düzenlenir.Sonraki yıllarda da bu şenlikler devam eder. Özellikle Şalpazarlı gurbetçiler Kadırga Şenlikleri’ni bu faaliyetle gurbette de yaşatmaya başlar. Ancak asıl şenliklerdeki disiplin , özel kurallar buralarda büyük oranda terk edilir. Kadınlar erkeklerle beraber çok daha rahat oynarlar. Artık Şalpazarı’nda kadının yeri son derece modernleşmiştir. Ancak halen daha değerler ve kültürler korunmaya çalışılmaktadır.
1990 yılında ilk defa Şalpazarı Acısu mevkiinde Hıdırellez Şenlikleri düzenlenir. Kadırga, Sis, İzmiş gibi kökeni yüzyıllara dayanan şenliklerden sonra uyduruk bir şenlik olarak gündeme katılır.
2000 ler ve sonrası:
Bütün değer yargıları değişmeye başlar. Artık Kadırga vb şenliklerdeki geleneksel kurallar nerdeyse tamamen değişmeye başlar. Hemen her dağ başında yapılan şenlikler, her ortama kurulan ses sistemleri, İlçe merkezinde yapılmaya başlayan festivallerde hiçbir kural gözetilmez. Kurallar ortadan kalkınca geriye sadece horon- o da büyük ölçüde kurallarını kaybeder- kalır. Artık kadınlar horonun her anında, hiçbir
kurala uymadan yer alırlar.10 yıl öncesinde dik horona girmeyen kadınlar için bu yıllar horonun ortasında dönecek kadar büyük değişimler meydana getirmiştir. Gerçi yöredeki müzik kültürü de önemli ölçüde değişmiştir. Artık eskinin davul zurnasına ancak büyük şenliklerde rastlanır olmuştur. Orgların dımbırtısıyla beraber her şey değişmiştir. Artık dik horonu çalmaya başlar başlamaz kadınlar horona girer. Erkeklerle beraber el çırpar , kol kaldırır ve aşağı alır.Yabancılarla beraber oynamama kuralı tamamen terk edilmiştir. Koluna yabancı bir erkek geldiğinde horondan çıkan kadın artık pek görülmez. Kadınların horona girmesi de horon yapısını bozar. Horonda aşağı alma terk edilir veya çok azalır. Otçu şenliklerinde 10 yıl önce erkeklerin arkasında düzen içinde yürürken artık erkeklerin koluna girerler. Bu da yürürken yapılan diz çökme gibi figürlerin ortadan kalkmasına sebep olur. Aynı zamanda horonun düzeni bozulup tek düze hale gelir.
Hayatın bütün alanını , birbirine bağlı olarak etkileyen bu değişimler sonunda kültür bilinçli şekilde işlenmediğinden iki farklı sonuç ortaya çıkıar.
İlki, insanlar tamamen bir yozlaşma içindedirler. Ağızda sakızla, sohbet ederek, her iki cinsin de aynılaştığı şekilde oynanan horonlar gibi.
İkincisi ise , dini değerler sebebiyle pek çok kültürel olguya karşı çıkılması.
Oysa , geleneksel kültür her iki durumu da çatışmaya meydan vermeden önlemiş. Erkeler de kadınlar da kendi sorumlulukları yerine
getirerek ,yöredeki geleneksel hoşgörünün de etkisiyle kültürel değerler yaşatılabilir. Sorunların çaresi en azından 1990ların öncesindeki düzen ve disiplinin tekrar canlandırılmasıdır.
Kadırga Şenliği’nde yaşlı bir horoncunun horon halkasındaki kadınlara bakarak söylediği şu sözler durumu tamamen özetler niteliktedir:
“Biz eskiden kolumuza bir tane kız alamazdık, gelmezlerdi ki.”
Kaynaklar:
1-Ali ÇELİK, Çepni Kültürü
2-http://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/trabzon/etkinlik/acisu-hidrellez-senlikleri
3-http://www.gazeteistanbul.com/kYazar.aspx?yid=3&hid=1018